Yazan: CEVAD FEHMİ (Vasko dö Goa) tekrar meydana çıkıyor | Rıdvan Sadullah serkomisere cevab vermedi, Sertabibe dönerek suallerine devam etti: — Bu ziyaretçiler, ziyaret günü hari- cinde sizden Hüsnü beyi görmek müsaa- desini isterlerken hiçbir sebeb gösterdi- ler mi? Niçin böyle alelâcele görmek is- tiyorlarmış. Bir şey söylediler mi? Sertabib: — Evet Vafidiş Gavriyeloğlu da, diğer delikanlı da hastanın kendilerini derhal| görmek arzusunu izhar ettiğini bildir - diler. — Bu arzuya nasıl mutta'i olmuşlar? — Hüsnü beyden birer mektub al- mışlar, Rıdvan Sadullahın biraz evvel sert. bibe sorarken bize garib gelen sualleri; den biri şimdi birdenbire şayanı dikkat bir mana iktisab etmiş oluyordu. Dostum, hastanın mektub yazıp yazamıyacağını / sormuştu. Demek ki Necdet ve Vafidisin kendisinden birer mektub aldıklarını, yabud böyle bir sebeb uyduracaklarmı evvelinden keşfetmişti! Bunu anlamıştık | amma Rıdvan Sadullah bu sualle birlik- te daha birçok suniler de sormuştu. O za- man bunlerın da iradı sebebini an'ama- mıştık. Acaba hepsi böyle evvelinden| keşfedilmiş hak'katlere mi istinad edi- yordu? Bü adamın kafasınm içinde ne- ler vardı? Rıdvan Sadullah bir müddet düşündü, sonra tekrar sertabibe hitab etti: iz malümata teşekkür| ederiz, doktor, size soracağımız Sualler aşağı yukarı bitti, Yalnız bizim icin bir zahmete daha katlanmanızı rica edeceği — Emredersiniz efendim. — Acwba Hüsnü beyin yattığı koğuşta yatak komşusu o'an hastalardan biri fle konuşmak mümkün mü? İ — Tabii mümkün, | — Bu hasta buraya çetiri'ebilir mi, yoksa biz mi koğuşa gidelim? Siz nasl| tensib ederseniz! Sertabib yanında oturan nöbetci Dünkü kısmın hülâsası (Romanın muharriri bir sabah matbaanın idare kısmı kapısında genç, fakat muztarib ve pejmürde kıyafetli bir kadınla karşılaşı. yor. Kadın gazeteye (bir insan aranıyor) serlevbalı bir ilân vermek istemektedir. Mu harrir alâkadar oluyor ve genç kadın ser - güsestini anlatmağa muvafakat 'ediyor. Azrğıda okuyacağınış km muharririn Romanın dışında olduğunu söylediği bir par çadır. Genç bir kadınla bir erkek arasındaki! mükâlemeyi naklediyor.) (Roman devam ediyor) — Bize verdi Mukabele; — Ne haddine?. Fena olursun sen Ta. “ati — Peki güzelliğine ver.. bir defacık öpeyim! İsyan: — Yetişir diyorum.. yoksa iğreni -| rim senden.. Soru: | bulund tora talimat verdi. Koğuşta vâzi - yetleri tetkik edilecek, hastanın bizim bulunduğumuz yere getirilmesinin mi, yoksa bizim koğuşa gitmemizin mi daha münasib olacağı ondan sonra kararlaştı- acaktı, Herhalde bizim öyle sabaha karşı Koğuşa gitmemiz ve bi hastala- rı uyandırmamız doğru o'muyacaktı, Fa- kat acaba konuşmak istediğimiz h ğumuz yere getiri'ebilir mi idi? Nöbetçi doktor çıktı. Sertabib ile Rıd- tiler. Derken söz arseni meselesine geçti. Rıdvan Sadullah ar - senik ile zehirlenme ârazının kolera âra- İzma benzemesinden bilistifade iki dok- torun hastalarını sigorta ettirdikten son- ra zehirlediklerini anlattı. Bu esnada ben zihnen nazarı dikkati mi celbeden iki nokta ile meş Bunlardan biri serkemiserin isticvaba hiç karışmaması ve şimdiki ünceli ha- li idi. İkincisi de Rıdvan Sadullehın ka- çak mahkümun katli hâdisesi'e kat'iyen «Son Posta» nın e 2 meşgul olmıyarak bütün dikkatini Hüsnü beyin kaçırılması hâdisesinc hasredişi idi. On dakika sonra nöbetçi dökler yanın- da bir hasta bulunduğu halde içeri girdi. Sertabib adamı, bir iskemleye oturttu. Biçare bu sebebini tayin edemediği da- vetten bir hayli korkmuşa benziyordu. Evvelâ kendisini münasib sözlerle teskin etmek lâzım geldi. İzmirli bir tüccar kâ- imiş. Sinirlerinden hasta olduğundan uzun bir müddet için mezuniyet almış, mavi gözlü, sarışın ve zayıf bir delikanlı idi. Konuşurken hafif kekeliyor, bazan uzun uzun düşünüyor, bazan da bir omu- zunu üstüste birkaç kere kaldırıp indiri- yordu. Rıdvan Sadullah mümkün olduğu ka- dar yumuşak bir sesle isticvaba başladı: — Büsnü beyin yatak komşusu imiş- (Devamı 8 inci sayfada) Edebiyat Alümteizli Kakbırılaği kazan (Baştarafı 1 inci sayfada) şairlerden üçü bu hücumu takviye edi- yor ve Denizbank gibi, Ankara caddesi- nin de süratle tasfiye edilmesini istiyor- lar ve.. isim sayıyorlar, Bitaraf bir vaziyette cevabları aynen hakle devam ediyorum: © Cahid Saffet (Şair): — Birkaç şahsiyet müstesna; eskiler- den kimi san'atkâr diye tanıyabiliriz |Türk edebiyatında?.. İncir çekirdeği dol- durmıyacak fikirciği lâf lâf üstüne koyup mektebli kızlara yüzlerce sayfalık roman sa tefrikalı manzume yazan mizahcı mı? Bir Gorki ayarında Sabahattin Âli, bir Duhamel kadar sağlam Said Faik önüm- de dururken dünkülerden kimi beğene- İbilirim hikâyeci olarak?... Neslimin bugünkü garb şiirinden bile İüstün nümuneleri önümüzde iken hâlâ İhececilerin kof manzumelerini mi beğe- Yeni şiiri dünkü şiirle kıyas etmek mükemmel bir hatibi bir kekeme ile ko-| nuşma müsabakasına çıkarmak gibi bir| şey olur. Eskiye yeniyi veren, yeniyi ve güzeli arayıp bu'an bugünküler, dönkülerin cı hz şahsiyetciklerine sorar: Ne verdiniz "irk san'atına? Sıfır, sıfır. Büna mukabil, daha evvel de söyledi- ğim gibi onların neslini ancak birkaçı kurtarmış, devirlerini yapmış, bizlere çok şeyler vermişlerdir.. Netice olarak; tasfiye lâzım!,. Kuv - vetli ve eri Türk edebiyatını yepyeni bir nesil temsil etmektedir. Yen! ve ileri her sahsiyet te buna inanıyor. Türk edebiyatında tasfiyenin tam 2za- manındayız. Bugün artık okunmaz ve el- le tutu'maz bir haldedir bu adamcıklar., 1 — Orhan Seyfi, 2 — Yusuf Ziya. 3 — Halide Nusret. 4 — Süküfe Nihal g FE CENNETLİK GÜNAHKÂRLAR TY ha beşka, çok daha çirkin bir teklifte bulunmuyâcağını kim temin eder Darılış: — Rica ederim Güner!.. Devam; - Kızmağa hakkın yok.. bir genç kız hiç bir şeyi olmıyan bir genç ada - ma dudaklarını veremez. Heyret; sıl. ben senin hiç bir şeyin de- mivim?.. Tuhaf bu. Ben mektebi bitirince evlenmiyecek miyiz?. Ne kal- — Niçin, neden Güner? Birbirimizi sevmiyor muyuz?, Cevab: — Seviyoruz! Ümid — O halde?.. İzah: — Sevmek öpüşmek için sebeb de - T. stihza: — Amma da vaptın hal. Peki seven. ler ne vaparlar?. Ciddiyet: ği — Herhalde teklif ettiğin hareketi 9 Sokuluş: — Peni üzmek için yapıyorsun Gü- ner. bilsen seni ne kadar seviyorum. Davanımıyorum artrk.. Ne olur bir de- fac:k öpeyim. söz veriyorum, dudak - larım değer değmez çekeceğim. Bunu ğ bana çok görme. İnad: — Hayır dedim bir kere.. yarm da- dı sunun şurasında?, — Evlendiğimiz zaman yalnız du - daklarımı değil, her şeyimi vereceğim sanal... Teklif — Şimdi buna mahsuben dudakları- NI uzatmaz mısın?.. Fikir; Aşkın turfandası makbul değil - dir. Hem aşkda avans olur mu?. Cerh — Bu turfanda deği nf ki.. tam zama. er? Vaziyetimizi ailelerimiz bile #tmiyor mu?.. Tasdik; — Evet. fakat bir genç kız her sevi ni ve dudaklarını hiç el değmeden ko- cana götürmekle mükelle Kabul po, Ali.. ben kocan olmıyacak mt - yır Teslim: — Olduğun zaman, Merak: — Bundan şüphe mi ediyorsun?. ag Tatmin: — Kav'iyen.. aklımdan geçmez. Tahassür: — Öyle arzulayorum ki.. biraz ev - vel Nebahat ile Necatiyi gördüm.. bi - zim köşkün arkasındaki bwhçe duva - rının altında, birbirlerinin kolları ara- sında idiler. Nebahat, Necatinin mut - tasıl dudaklarını öpmesine hiç müma - nânt ettaiyordu. Hiddet: — Onlar öpüşebilirler.. bizim de tak lid etmemiz mi Jâzım!.. Sana son defa söylüyorum Tarık. bana bir daha böy- le bir teklifde bulunursan yüzüne bak- mam. Rıza: — Peki. de hasins'n Güneri. İtiref: olsun! Fakat çok . beni cok hasin bulmakta in Tarık! Ne bileyim ana -| üğüm. yalnız baba terbiyesi alel wn için midir, nedir?.. Biraz erkek İruhluyum. Mevzuun dümen k'rışı: — Anneni biç hatırlamıyor musun Kevser?. Yüzde ıztırab çiçekleri: — Hemen hemen hiç! Öldüğü za - n Üç yaşında imişi ; kardeşim de he- nüz birini doldurmamış! Annemin ölü vüzüne de hasretim.. çünkü bir resmi bile yek. Evde adı bile geçmez. Babam Ve zaman annemden bahsedecek ol - sam. derhal mev>uu değiştirir. Öyle sanıycrum ki, beni üzmemek ve ken - dine aid hatıraları eşeleyip iztırab çek memek için lâfını ettirmiyor. Ne za - mar ona anneme âid bir şey sormak istesem, başını önüne eğer, yüzü muz- tarib çizgilerin gölgeleri içinde kalır. Cevab vermez.. dakikalarca öyle hare- ketsiz kahır; bir gün: — Baba annemi çok mu severdin! Diye sordum.. Gözlerini pa dırdı. Uzun uzun gözlerimin tâ içi-| ine baktı. Sonra her zamanki gibi başı göğsüne düştü. Bir tek kelime söyledi: — Severdiml., Mevsim: Yaz. Sahne: Deniz. Vakit: Gece. | Dekor: Sık sğaçlı bir sahil. Den'z bir kasnak kadar gergin. ay ablak çehresile. sarı ırka mensub bir İbaş gibi denize eğilmiş.. koyu mavi su- iların fizerinde akisleri, (o bir sümüklü böcek dolaşmış hissini veriyor insana. Şahıslar: Bir genç kız. bir genç er - kek! Sandeldalar.. minnacık o dalgalarle cllveleşen sandalı kendi hâline bırak - mışlar. arkada yanyana. dizdize, nefes nefese oturuyorlar. Bu delikanlı ile bu genç kız, sevişiyorlar. çocuk o yüksek taksile devam ediyor. genç kız da Ko - lejin son sınıfındadır, Onların olduğu kadar âileleri de ko- nuşmerlan, içten anlaşmışlar, bir fikir birliğine varmışlardır: Tarıkla Kevser birbirlerinin elacaklar., Bu birinci safha: Bir aşkı, temiz bir Pe genç şair soruyor: uYağı mağşuş satan yağcının dükkân il tılır, asabi şoförün vesikası elinden alınır, gemisini kayalara İ kaptan bir para edilirken bizim üdeba ve şüera hâlâ sandal! : kalacaklar mı?» diyor, EA m ii İ hazırlıyan akşamlık muharrir mi?, Yok-| gözlerime | Genç sair ve edillerin tasfijf edilmelerini istedikleri gskilei masesanurannsana sase sasenmannnsannssanöeammsss0n0s4nnesennsan0nekana sanan eoan esner kor ra bi > esasen Bunları ta edenleri, Cevdet vesaireyi de bilmem ki, kaçınci ye almak lâzım? © Mümtaz Zeki (Şair): e. — Hem de esaslı bir tasfiye 7 e Ikara caddesindeki üstad kal & «kıymet» pazarına çıkararak teli mezad eylersek bir pul etmiyeceK rülecektir. Bugüne kadar topiar&* tonlarca mürekkeb harcadıkları * de edilen hasıla kütübhan süsleyen (!) üç beş k hikâyesinden ibarettir. Bu tonlarca kâğıda, biz onlari” dıklarından çok daha güzel mizi, bu tonlarca mürekkeble biZ yıllarca Yapamıyaeakları, erişen leri, duyamuıyacakları, akıllarına * mıyacakları kadar özlü mizi yazardık. Buna rağm&” dk ia, monopol. fikir me mu? Evet. Babiâli üsteğiii dan biri: «Edebiyat arsası bo$ gri. şöhret binalarını yıkm ne ha de yapın binalarınızı» diyor. Zatef meziyetleri sarımsağı bala bulayi? turmaktan ibaret olan üztadlardi” | mem kaç numaralısı olan bu ü Güzel, amme. işittik ki bu arsam” ları gene sizlerdeymiş.. arsa e 7 (için müracaat edenlere ya hiç önek” ya pahalıya salıyormuşsunuZ» desi buyurur? Üstedlık diktatorasının mestedii İyası içinde taç ve taht gören üdeba “ a era dört elle sarıldıkları maks , İterketmelidirler. Çünkü, yağı mağ tan yağcının dükkânı kapatılır, si lan şoförün elinden kâğıdı ni runu kayalara bindiren kaptanın İl lığı bir para edilirken bu sahada £9İ nın ilâminiveren bizim üdeba g hâlâ makam'arında kalacaklar gaf! oi Tasfiye.. esas'ı bir tasfiye. ağl39 g ra kulak asmıyarak, en yürek parali sandalya devslaşmalarına, kürsü # (Devami 10 uncu ) genç kı7 telğk derdli bir babayı tesbit eder. İkinci safha BABAMIN - ROMANI Yazihanenin çekmesindeki Bâbam Kapıdan çıkarken: ö — Kevser, dedi.. eğer bugün boş” ei tin olursa, benim odayı bir r düzel” ded, olmaz mı? Kitablarım falan pek SN nık,. masamm üstü karmakarışık — ziharenin (o gözlerini de yerleştiri beni bir derdden kurtarırsın.. Akşama Tarıkla buluşacağız. o te kadar hiç bir işim yok.. eski bif.. tarim var. onu bozup bir bahçe e si yapayım, diye düşünüyorum gre lesi yok! Babamin odâsiını yerleği ü İyim. Evde hizmetçi ile yalm mütfakta.. kardeşim Cavidin mt var.. Sabahleyin erkenden çıkte #4 Muvaffak olacağını hiç aklım k€ yor... Bu çocuk neden tenbel vii Dehşetli zeki., her şeye aklı er! iyor. derse gelince. f#kat onun bu vaz? babamı çok üzüyor. Buzün. bugünden gün evdeyim. Kolej bitti. Babam o yüksek Yt yapmama müsaade etmiyor. d mektebini bitirinceye kadar, ki ei ne, bir sene de askerliği. iki sen€ oturacağım.. şikâyetçi değilim! çar J mak çok istiyordum. Fakat babi 4 Tatık da razı gelmödiler. Hiç ol bir yardime: muallim falan olabil im. Baham: 8” — Bu müddet zarfında, ihmel © - İğin ev işlerini öğrenirsin! Tarık — Bal bol kitab okursun! Diyorlar. İkisinin de tavsiyeleri, sününlliğ doldurabilir. Ne olurdu annem sağ olsayd (Arkası sonra geçecek “ ei var!