Finlândiyadaki harb muhabirlerine göre Fin ordusu nasıl çarpışıyor? Finlândiyalılar: “ Bizi ( Üç O) lar mutlaka kurtaracak Finlândiya-Rus harbi; bilinen harb- rden muhakkak ki hiç birine benze- Miyor. Sovyetler tarafında bir İnsan, “epbane ve tank israfı... Kızılordu | ana harekâla hâkim olmayı bilmiyen tecrübesiz bir ordunun körü körüne boğuşması hissini veriyor. - Nitekim $on günlerde Taipal nehri boyunca yle dövüştü- ve neye mal olursa ol- sun tez elden zafer kazanmak istiyor. Finlândiyalılarsa modern tekniği şi- mal Amerika yerlilerinin o eski tabiye sistemle birlaştirmişler. Her askerde İF ceueu», ağzı 15 santim uzunluğun- da bir Pin çakısı... Göğüs göğüse bo- Büşmakta hepsinin korkunç bir kudreti Yar. Hepsi de avcı ve ormana alışık... Tam Amerikalı yerli gibi dövüşmek İçin yetişmiş. Bugün Finlândiya ormanlarında gizli gizli dolaşan bu beyaz hayaletler; eski Gerillanın bütün kurnazlıklarından is- tifade ediyorlar. Fazla olarak ellerinde Mitralyözleri var. Seri ateşli topları kullanmayı da mükemmel biliyorlar. Denebilir ki, dünyada başka hiç bir millet; modern tekniği bu ormanlar ve göller memleketile Finler kadar uzlaş- tıramazdı. Ve işte sırf bunun içindir ki üç yüz bin kiş parlak Fin ordusu; üç, dört misli düsman kuvvete- top, tank ve üstünlüğüne orağmen- karşı #yor, askerinin harikulâdeliklerini an- kla bitiremiyorlar. Meselâ: Bir n ordusu karşısında mevzi alan » küvvetlerinin tahkikine yolla» Dan bir asker; tekmil Rus toplarına bi- | Ter birer nisan koymuş, çadırlardan ircoğuna kimseyi uyandırmadan #i- TİP çıkmış, içindekileri saymış; sona da bumu kandmadan ordugâha dö mü İnsan; beyaz gapüşonune in askerinin «ezelden alışık # Se kavağile çam ormanlarının releki © eşsiz kayıslarını seyredince bu ve buna benzer misallerin doğrulu- SURA Yürekten inanıyor. Ormandan korkan Ruslar; imkân buldukça; açık kısımlarına da aldırma dan çölden geçmeyi tercih ediyorlar. Geçenlerde bir Rus bölüğü bu şekilde T Hölü geçmek ister, Nişahcılık şam- Piyonu bir Fin çavuşu göl karşı ya- Anda pusuya yatar. Ruslar kaçamı- E k kadar ilerleyince betlar ateşe... ie beşel ateşte kırk bir Rusu yere se ace tw vu; Finlândiyada izciler gibi si azla #tasında da yıllarla müddet en Bu me ii gören sporlardan olmuştu. Yalı, ede hemen bütün genç Finlândi- başla Bere ve gündüz ormanda tek Müd yollarını bulmayı öğrenmiş- Yerleri 26 Fin; ormanın en kuytu İN tamaz. kendini evinde imiş gibi; va- kah bilir, İşte bütün bu hususi bü gü Finlândiyalıya; giri Yüh op > istiklâl harbinde; ilâhi bir s Yor. e Bskerinin açık hava sporundan relie kazanç; bulunduğumuz şu Ca: © Cephesinde açıkça göze çarpıyor. 7 buz içinde nasıl yaşıyacağını bilen m ahir asker; 25 santim kalınlığında Yapı, lerinden kendine barınaklar 5 ye: Ve üstlerini maskelemiş. Bun- in Bini i metre uzaktan görmiye im- Vetli Pe, Gece olur olmaz tüylü, kuv- Sl atlarmın çektiği yüzlerle kı- baraka arasmda patikalardan bu İl en taşıyor. rünce elinden balta düşmi- SON POSTA lar,, diyorlar ——— —— | Havadan görünmemesi için beyaz bezlerle maskelenen bir Fin tayyare topu yen Finlândiyalı siper gerisinde, orman |harbiye reisidir. Ohguist «Kareli» kör- ların koynunda kendine çabucak barı-İfezinin en cam alacak noktasındaki kuv- nak kuruvermeyi biliyor ve beceriyor. |vetleri idare etmektedir. Rus askeri doğru dürüst çadır bulamaz| Cihan Harbinde üçü de üniversite ve bu şimal memleketinin soğuk ikli-|talebesi idiler. Finlândiyayı asırlık Rus! minde nasıl dövüşeceğini şaşırırken | boyunduruğundan kurtarmayı ödesl; Finlândiyalı ufak bir emekle ısınıyorJedinmişlerdi. Harb başlar başlamaz ki- ve rahata kavuşuyor. tablarını bir yana bıraktılar. Kendileri İşte Fin ordusunun bir başka kudre-|gibi vatansever iki bin beş yüz genç Sm arkadaşlarile birlikte Almanyaya yeç- Bundan başka, Sovyetlerin insan ve)tiler. Ruslarla dövüşebilmek için Kay- malzeme bakımından kahir denebilecek |Ze” ordusuna yazıldılar. Ve üç sene şark cephesinde çarpıştılar. Bütün rüt- belerini ateş içinde kazandılar. Komünist ihtilâlini müteakib -ken- dilerile üç yıl şark cephesinde çarpış- mış olan- general Mannerheim'in msi- İyafine geçtiler. Mannerheim aslen Fin- İlindiyak olmakla beraber Çar ordusu- ti. (Kapüşon ) zedeler 'Tramvayda bir dostuma rötgeldim: — Nasılsın, iyi misin? Dedim başını salladı. — Çoluk çocuk nasıllar? Dedima, gene başını sekladı. — Yahu, senin dilin y Dedim, çenemi ye dı, Kulağımı ağzma y ştırdı. Pek kısık, insan s6- sinden ziyade, bir sobada tutuşmuş ©- dunların sesine benzer bir sesle şunları rpım gitti de. — Yenisini alsaydın. — Aldım o da gitti. Kışın eşarpsiz gezmeğe de alışık değilim. — Anlaşıldı, soğuk aldın, sesin kı - sıldı. Gene başını salladı. Boynuna eşarp takmaya alışmiş Mir insanın eşarpsız sokağa çıkınca boğazının üşümesi ta - bii bir şeydi. Fakat gayritabii olan şey eşarpının yek olmuş. onun yerine al dığı eşarpın da ayni akıbete uğramış olmasıydı. Mendi düşürmek, eldiven teki kaybetmek, şemsiyesini bir yerde unutmak bazı insanların sık sık baş - larına gelir. Fakat eşarp kaybedeni ilk defa görüyorum. Tramvaydan indim. Yaya yürüyor - dum. Başka bir dosta rasladım. — Merhaba! Dedim, merhaba cevabı: — Öhü öhöl Oldu, sordum: — Nen var? — Eşarpsız kaldım, boğazım üşüdü. Bu da eşarp kaybedenlerden ikinci- si idi, Gene üçündü tanıdığa raslar ra&- lamaz boynuna baktım. Boynunda e - şarpı yoktu. Mendil bağlamıştı. — Nen var, boynuru sarmışsın? — Bademciklerim şişti, boğakzım a - cıyor. — Esarp bağlamaz mıydın? — Bağlardım amma, iki gündenberi yok da. Sokakta rasladığım kadınlatın baş - larında renk renk, çeşid çeşid kukule- teler vardı. Bu kükuleteler Abdülhe- midin ve o zaman vüzerasının, memur larınm başlarına giydikleri kukulete- leri pek andırıyordu. — Bu da yeni bir moda demiştim. Ertesi gi Kalktım, giyindim, antredeki port manloda asılı duran paltomu arkama geçirmeden kalın yün eşarpımla boğa zımı saracaktım. Eşarp yerinde yoktu, Hizmetçiyi çağırdım: — Eşarpım nerede? — Şey beyefendi, siz daha uvanma» İdan &ap: çalınmıştı ya! — Çalınmıştı duydum. — Dayınızın kızı gelmi — Neye gelmiş? .— Sizin eşarpınızı aldı. Ona lâzım- mış dn. — Deyımın kızı benim kalın yün © şarpımı mı takacakmış? ır, kapüşon yapacakmış? — Ne yapacakmış dedin — Kapüşon' — Kapüşon da ne demek? Hem sen Benim eski eşarpımı getir, onu taka - yım. — Sev beyefendi — Sev de ne demek? — Sizin eski eşarpınızı da ben kapü şon yaptım. — Ne yaptım dedin? — Kapüşon! — Getir şu karın ağrısını! Hizmetçi odasına gitti, bir iki dakika sonra göründü. Elinde benim eski & - şarpım vardı. — Ver şünul — 'Takamazsınız kapüşon. — Ver diyorum sana! Eşarpımı elime aldım, baktım. Uzun luğuna ki kat yapıldıktan sonra gene uzunluğuna bir kenardan yarıya kadar dikilmişti, — Bunu neye diktin? — Kapüşon yapmak için! — O ne demek söyle! — Başa giyilecek! — Giy göreyim! Başına giydi, kapüşon dediği seyin ne olduğunu ânlamıştım. Bir gün ev- vel sokakta rasladığım kadınların baş- larındaki kukuletelerin adi meğer ka- püsonmuş. Bu arada; sesi çıkmıyan, öksüren, boğatı sızlıyan dostlarımın eşarpları - nm ne olduğunu da anlamıştım. Onla- rın eşarpları da karıları, kızkardeşleri, &:zları tarafmdan kapüşon haline ge- tirilmişti. v Eşarnsız sokağa çıktım, Bademcik - lerim şişti. Dişim tuttu. Nezle oldum. Daha doğrusu eşarpını kaybeden her erkek gibi kapüşonzede oldum! Gel | Bunları biliyor mu idiniz? | İngilterede 200.000 atlı avcı vardır! Atla vacılık İngilterede pek fazla ta - Kitabı mukaddesin dört yüzüncü yıldönümü 1938 senesinde ingilizce kitabı mukad- İnun en ileri gelen generallerindendi. | ammim etmiştir. Atla vacılık yapanların |desin dört yüzüncü senesi tes'id edilmiş” jVe Rusyada öyle bir nüfuzu vardı Kİİ atlarının sayısı 200,000 i bulur. Şu da var|ti. 1538 senesinde kral sekizinci Hanrinin ibtilâl sırasında generaller birbiri 6T-| kı, İngilterede atla avlanacak av hayva-| arzusu üzerine kitabı mukaddes ingiliz- kası sıra kurşuna dizilirken o hususİ/pı pek nadirdir. Atlı avcılığı ekseriyetle! varonunda asker üniformasile Rusyayı| bastanbasa dolaştığı halde bolşevikler- | den el kaldıran olmam Üç «Oslarla Alman ordusunda yetişen diğer birçok arkadaşları Mannerheim'in ne vatat- sever bir insan olduğunu bildikleri için ot sini tanımışlardı. Filhakika se- ikiz ay sonra Mennerheim'in stratejisi Her Fin askeri karlı zemine uysun diye | Finlândiysiyı Rus esaretinden Ikurtar- elbisesinin üstüne beyaz bir manto &l -İmış bulunuyordu. Mareşal bugün yet- maktadır. İşte İşlemeli birmasa örtüsünü İmie yasındadır. Fakat bütün enerji ve keserek üstüne geçiren bir Fin askeri | zekâsını Rusları ikinci defa yenmiye Mİ : . hasretmiştir. Ve bütün güveni - daha üstümlüklesine bil Finlândiyalıla-İ rk sekiz yaşında bile olmıyan- genç rın da bu noksanlarını hafifleten tecrü lardadır. beli ve mahir şefleri var. Kızılordu ge- a RL eker dai "ki avında tatbik ederler. Okuyucularıma Cerablarım Bayan Hayriyeye: — «Bir kadın bir erkekten ne bek» soruyorsunuz, say» isteğin, iştihanın lemeli?» diye makla tükenmez, Ve dondurucu soğuktan ko-İnerelleri harbi yeni görüyor. Finlândi- yalı kumandanlarm ise birçoğu yıllar- danberi Avrupalı mütehassısların tak - dir hattâ hayranlıklarını kazanmışlar- dır. Fin ordusu; 1918 de memleketten bolşevikleri kovan Mareşal Mannerhe- im'in parlak zekâsına, demir iradesine son derece güveniyor. Harekâta onun yanında meşhur üç «O>larda iştirak etmek'edir. General Oeseh, general Oesterman, general Ohguist... Birkaç hafta geçmeden dünyaya ün salacak olan bu üç general imparatorluk devri Alman ordularında yetişmiş ve Ruslara karşı muzaffer bir harbde dövüşmüş- lerdir. General Oesterman bugün Fin ordu- ları baskumandanıdır: Oeseh erkâni- Eğitmen kursları açılıyor Masrif Vekâleti dün alâkadarlara ye hi bir tamim göndererek, eğitmen kurs tarımın | Nisanda açılatağı ve her vi- lâyette kurslara alınacakların tesbit edilmesini bildirmiştir. İstanbul Vilâyeti mıntakasında E - yüb Şile, Çatica ve Yaloya kazaların dan 40.50 kadar eğitmen seçilecektir. Eğitmenleri seçecek olan ilk tedrisat müfeti'şlerinden müteşekkil heyet bu- gürlerde kazalara gidecektir. Mühim miktarda mazut geldi Dün limanımıza gelen İtalyan ban - dıralı Argova vapuru, 7.5 milyon kilo mazut getirmiştir. Bu mazut Şel kum panyasına aid olup, bugün tahliyesine başlanacaktır ve hırsın hududu yoktur. Fakat ben teferrüata girmiyerek iki üç kelime ile cevab vereceğim: Erkekten tam ve mutlak bir dost- Tuk isteyiniz, üst taraf: kendiliğinden gelir. Fakat tam ve mutlak bir dost- Yuk istemek için ona lâyık olmak lüzumunu da unutmayınız. * Bayan Fahriyeye: — «Bizde balayı seyahati neden âdet olmamıştır?» diyorsunuz. Bizde pek eski, pek zengin ailelerin neden çok mahdud olduğunu düşününüz, sualinizin cevabın kendili; bulursunuz. * Bayan «B. H.» a: — Hayır, çocuk sizin değil, ikini- ceye çevrilmiş ve kiliselere tevzi edil. ! mişti, zindir. Hanginizin daha iyi bir mü- rebbi olabileceğini tayin etmek güç değildir. Mademki kurduğunuz yu- vayı yaşatmak imkânını bulamamış- S7, il i temin edememişsi- niz, hayatınızı kavga ve münakaşa- dan uzak bulunduramamışsınız, İki» nizde de tam liyakat yoktur. Hanginiz fazla mes'ul bilemem, günlük haya- tınıza şahid olmadım, ikinizi de ayrı avrı dinlemek lâzım, o ise mümkün değil, hem uzağa gitmeye ne hacet ben neticeye bakarım, netice ise maalesef meydandadır. * İzmirde Tilkilikte bay «Ş.Şi ag: : Fikrinize iştirak etmiyeceğim, İzmiri bilmiyenlerden, sevmiyenler- den lim. Yanılıyorsunuz, yet: biraz daha tetkik ediniz. vazi- Bay Bedriye : 'Tek cümle ile söyliyeceğim: — Kadın kendisine ( verdiğiniz ehemmiyet ve mevki nisbetinde yük- selir. TEYZE