İenileşen b Zönnederim. iki i, yıl kadar oluyor: De- ke Matbuat Umum Müdür üze, ik ve köylü arasında dağılılmak Mal Türk masallarının asrileştiril- orana ünmüş ve bu gaye ile beşer amg ire, rik bulk romanları yazılma. Btenişti mektubla muharrirlere teklif Mec, masallar arasında «Leylâ ile tipik Yi ve «Kerem ile Asli, gibi pek Dün Keş neler de vardı. Hepsi bugü - Yükyey yatina, bilhassa milli hayatımıza İdealler verecek şekilde yeniden ği rejim v wgisi ve hu - “iyeş; irki iğ ye sevgisi diğ hatırlıyorum: Bu teklif vaki ol iy Son Postadaki yazımda ben ile bir mektaya itiraz etmiştim: «Ley- < “€nuns, «Ferhad İle Şirin» vesâi. il Orijinal şark masallarının âs- irilmesi İle bunlarm bütün çeşmisi Amı ileriye sürmüştü. Esasen ar renk ve cazibe verön, sadece bi çi klelikleri idi. Fakat buna muka- bi Köroğlu, «Kel oğlan» gibi daha ta- hal, esaiların bu yeni yüksek gayeye, şaş ini ve zevkini bilen muharrirler Müyy SAR bir an evvel ulaştırılmasını te- lar m #denlerle bişleşmiştim. Aradan ay Una yaylar geçti ve işte nihayet, Mat - ışg,,, Sum Müdürlüğünün yazdırıp bas- dü ki küçük masal üstü ti. Biri çük masal masamızın üstüne Teba, ri «Keloğlan Çanakkale muha - Kiya der, diğeri «Suna ile Çoban hi - iki Birincisi hikâyeci Fahri Ce » Silayı, KİNcisİ türkçii ve dilci Besim A - Yin, eseri, Bu ser Hüzel basılmış masalların ikisini de Üeğe, 5 VE İtiraf ederim ki bu ilk tecrü- Pay andim. Mükazey lin «Keloğlan Çanakkale ka, “erinde» isimli hikâyesi, gerek | ai asrileşmiş bir mkün mertebe tabii sayı - Menkıbeleri, gerek kısa kısa, fakat Canlı cümlelerle yazılmış balk ifa - eng Ktasından muvaffak olmuş bir e . nun ıçin sanatkâr Fahri Ce - Aynı hela, bu sade, fakat çok ince i İF üstelik istiyen işteki muvsi- e alkoşlamamak elimden gelmez Mary Keloğlan Çanakküledeki yarar» * kahramanlıklarını öyle tatli bir balı Atıyor ki... Bu açık ve pürüz- Büaga, dili ve tabirleri arasinda beliren, Yür, e Türk ruhu ve Türk zekâsidir. Kay mn derinliği kada: Türk 2e diseler karşısında bır an bile Mariy ğa uyanıklığı ne güzel göste - ği, Parrir ne ince buluşlar ve ba- bae, bazan hazin ne yerinde iç ete kahramanını canlandırıyor, dür geiriyor ve bizi de beraberin « Şa eği Hele Keloğlanın, eşekle gittiği bir gün hayvanile be- düşman siperi arasına düş n zabitinin bir tercüman “ külmag e sordurduğu suale: «Biz su- itiş mann cenk etmeyiz. Sizde de iYorlar. Onun için su getir - Ve bu hazırcevablığının te- hürmet ve itibar görmesi cid- ücü, hem de düşündürü. 1. Sonra, İngilizlerin hastane İngiliz hastabakıcı kızla tar sevmesi va bir toprak çö - tndan kurtarması, hikâyeye de veriyor. Hele eşeğini #üya mukabil hediye ol- "gilislerin yük'ediği kon - İ kutuları vesnire ile dopa- Türk siperlerine dönüşü © buluştur! Neticede, Keloğ- kü kahramanlığı ona bir İn irıYor, Yaralı olarak hastane aber yaralı yattıkları bir Adütle, onun boynundaki ma- e kendi sevmiş olduğu İn- ini de ayn görüyor. Kiz resmin hay an &vvel Keloğlara ver . tn Pati izerine Keloğlan, yeniden Eka koyarak düşman si. - Aş kıy, ,. Yor. düşman hastane ça- Ray Börerek kendindeki resmi ©- larında iyor. Neticede, birçok kahra - dolayı Keloğlanı Büyük tik FP £ 7 N # Z 4, f 2 $ Zi Z g 1 I, il £ ii £ Edi kı £ # Z Ei Doktor Fahri Celâl Kumandan Mustafa Kemalin huzuruna çıkarıyorlar ve hikâye şu suretle bitiyor: Paşanın gözleri ateş suçıyurdu. — Bu masal gibi işleri yapan bu mu? diye sordu. anacığının yemenisi üz yüce Kuman » darın çizmelerinin tozunu sitdi. Yemeni- nin içinde yarım bir simit yere düştü. — Bu simit nedir Keloğlan? diye sucl buyurdular, — Yarısrda wasöndim Paşa Kavuştuğumuzda bi ireceğiZ.. Mübürek ellerile Keloğlanın okşadılar; — Seni Alah anana, milletine bağışla- sir, Diğer masala, «Suna ile Çoban hikâ « yesiz ne gelince, daha hissidir. Bilhassa Besim Atalay'ın eski masullarduki gibi tabiat ve yurd aşkile yazdığı koşmaları ibu efsaneye ayrı bir tad, bir hususivet ! vermektedir. Bu manzurcelerin bir kı - İsem halk şiirlerinden daha güzel olduk - ların: iddia edemesem bile onlardan dı ha dikkatle işlenerek yazı'dıklarını kay- İdetmeliyim. Kafiyeler daha düzgün, bil - İhassa yarım kefiyelere itibar edilmemesi cihetinden daha ahenklidir. Yalnız asıl İhalk ürkülterinin hatta o yarım kafiyele- rile bile ayrıca hoşumuza gittiklerini de gizliyememi. Masasın kendisine gelince, zalim bir bübanın kızı Süna'ya çektirdiği zulümler, onu zengin bir ihtiyara vermek için öldüresiye dövmesi, fakat kızın hasta düştüğü halde gene sevgilisi oçobandan vazgeçmeyişi masalın ilk kısımlarını teş kil ediyor. En sonunda ihtiyar yatalak o - Jür, Suna çobuna kavuşur. Fakat bu de- fa da Anadoluya düşman saldırmıştır. A dana, Mersin dişman elindedir. Çohsn gönüllü gider. Arkasından Suna da ayn! gaye uğrunda atına atlayıp onun gittiği tarafa koşar, Çobanı yaralı olarak bir has tanede yatar bulur ve başhekime yalvarıp orada hastabıkıc: olur. Nihayet harb bi- ter, çoban ile Suna, köylerine zaferle dö. perler. Ötesi maljm: Onlar ermiş mura- İdina... ” Bütün bu hikâye, bir kısım uzunluk» larına rağmen, çök tatlı o anlatılmıştır. Hülâsa olarak şunu temenni ederim: Bu neviden halk masallarını çoğaltmalı, bu suretle halka, bilhassa köylüye verilecek çok büyük yurd ve hayat bilgileri var. Her iki muharriri candan tebrik etmek vazifemizdir. Servetifünun - gençleşiyor Eski tarihi ismine ilâveten «Uyanış» isimini aldığı gündenberi «Servetifünun» birkaç İstihale geçirmişti, Fakat «Üdeba- yi Cedide» devrindeki rolünü (yani yeni edebiyata müjdeci olmak vasfını bir di- ha ele geçirememişti. Moamalih bu arada Yedi Meşaleciler gibi kıymetli uzuvlar dan mürekkeb genç hir ekolü yetiştir » mekle de öğüneb ği bsmi Bekir, Mehmed Faru Behzad, Mehmed Selim gibi kıymetli bir kısım gençlerin de son on beş yıl içinde ilk edebiyat ve şiir denemelerine sayfa - dedi. yüzünü Kaloğlan atıldı, Boynundan çıkardığı! N POSTA Yarını açmıştı. Demek ki «Servetifünun», | bütün ilerlemiş yaşına rağmen bir za -| manki tarihi estetiz rolüne devam etmiş denilebilirdi. Bu hareketler geçti, Bu gençler dağı dılar. Fakat Servetifünun, yeni ve taze kıymetler arayıp bulmak yolundaki gay- retlerine hiç halel vermedi. Başta mec- müuanmn ak saçlı muhterem sahibi Ah - med İhsan Tokgöz olmak üzere bu yarım asırlık mecmuayı her zaman eski Kıymet | ve faaliyetine yeniden kavuşturmak ar- zusu: hepimizin içimizde hiç sönmiyen bir ateşti. Bu steş bugün yeni bir hamle ve par. laklık yaratıyor. «Ses» mecmuasının çok kıymetli genç elemanlarından bir kısmı bugün «Servetifinun» un bağrında top- Janmışlardır, Eski ocak, yeni şiir hamle- lerile yeniden tutuştu. Bu yeni grupun imzaları arasında İsmail Hakkı Baltacı- olğu da var. Fakat ruhunda ve Kafisında! en dinç ve genç hsreketler taşıyan İs -, mail Hakkı Baltacıoğlunun imzası da| mecmuanın yaşlı imzaları arasında bu! yeni gençlerle en yakından anlaşacak bir kıymete, Yeni imzalarla yeni duygu da doğuyor. İşte Me.ih Cevdet ve Oktay Rifat müş .! terek imzalı «Gün doğâus şiirinin &on kıtası: Üzülmeyin vak't dar diye, Hepiniz için ölmek vor, Durun acele stmeyin, vler, damlar, bütün bulutler.. Bu sayıda Abidin Dino'nun, Necib Fa- zılın Senfoni'sini tahlil eder uzun yazısı, | zekâ Oklarile vuran enfisi tehkidin bir| şaheseridir. Sorra gene yeni imzalardan İN. İlhan Berk ile Bedri Rahmi'nin en json şiirleri ne or" 1! Birincisi nesirden şiir yaratıyor, 'iki serbesi nazma 'ye-| Bi bir eds veriyor. İ İşte N. İlhan Berk'ten birkaç mısra: Ben onları düşünüyorum ki be'ki daha doğmadılar. Belki onlarla oturüymum şımdi bir evde dizdize, bir isim dbenzerliğidir bütün dosteuğumaz, Kol kola gezecek kadar dostüurlar belki Allah'a, | Belki ilâhlarla bir yatakta yararler, Belki x Bilinmez, belki kapı komşumuzdur onlar, Bakır cezvelerinde acı kahvelerini iç « mişizdir, Yakud çok uzuklardı bizi düş * Bilinmez, kim bilir Le ki de ben insanlar düsündüm. (0 insanlar) manzumesinden zda orta Surjuva Şurinin ve duygularının bu kadar > ehliieştiğin başka hiç bir nümünede görmediğimi iti raf ederim. İşte Bedri Rahmınin «İlete bir başla - sın» isimli şiirinin son mısrsiarı: Hele bir kere dallarda sa'tansın, İri kalça şefralilerin. Hele bir duyulsun yeşil boncuklu yalı çıngırakları, Bele bir kere yıldızlar seslensin, Hele bir armut uğacı Temmuzu gfük * lensin, Hele bir kerecik daha yalınayak yere değsin İçimdeki çocuk! (Servetifünun - Uyanış) mecmuasınımn bu nüshasında İlk defa Cavit Yamaç im- zasına da rastiiyoruz. Gerek hayallerin . de, gerek cümlelerinde yeni ölem ko - kusu taşıyan Silistre isimli nesir öyle sa- mıyorum ki bu ımzayı bize bundan sonra da dsima aratacak. Cümlelerinin zâfları bile sevilen taze bir dil. yeni görüşler. ve bazan, ne sadelik içinde ne derin duygu- lar Silistreyi, bana hayutirun en güze! te- İsadüfü takdimi etti: Orada doğuşun. Nasıl?,, Güzel değil mi?.. İki noktadan sonra bu doğuş sürprizini bekler miydi. niz? (Devama Li inci sayfada) İYATI alk masalları - Serveti Filmin gençleşiyor/ - hira azan : Halid Fahri Ozansoy «Son Posta» nın zabıta romanı: 10 b Yazan: CEVAD FEHMİ Hayali bir netice 3 Hâdise gecesi Leylâ Hanımın oturduduğu masa aynen muhafaza edilmişti. Belki ayni yaradılışta olan nişanlısını da kendisine terfik etmiş, beraberce bu plânın tatbilini Kkararlaştırmışlardı.» Cinayet masası serkomiserine göre bunu böyle kabul edersek vakayli şöy - Jece sıralıyabilirdik: Necdet evvelâ amcazadelerinden Raif Beyin kardeşini öldürmekle işe başlamış- tr. Bu cinayeti Raif Beye isnad elmek için bütün delilleri ve imkânları hazır - Tamıştır. Raif Bey katil suçile ifham e. dilmiş, kendisini müdafaa imkânını bu - Jamamiş ve mahküm olmuştur. Fakat ha“ pishanede muammuyi halletmiştir. Kati- lin Necdet olduğunu anismıştır. Bunu zabıtaya haber verecek, Rıdvan Sadul - lahın yardımile de isbat edecektir. Ede » cektir amma Necdet keyliyetten haber - dar ulmuştur. Ya mektubu getiren mah - küm adarudır, yahud da ondan habersiz mektubu açıp okumak imkânmı bulmuş- tur. Her şey altüst olmak tehlikesinde - dir, Hem bu tehlikeyi önlemek, hem de plânın tatbikine devam etmek üzere am. cası Raif Beyi öldürmeğe karar vermiştir. Vaziyeti nişanlısını anlatmıştır. Bera - ber hareket edeceklerdir. İşte Yeşilköy faciası bu şekilde hazır - laniyor. Necdet ve nişanlısı İaica günü Yeşilköydeki köşkün bekçisini evlerinin tanzimi bahanesile telefonla İstanbula çağırıyorlar, Sonra kendileri akşamüstü otomobille köye gidiyorlar. Otomobili binanın arkasına sakladık - tan sonra köşke girip Raif Beyin gelme- sini bekliyorlar. Raif Bey geliyor. Am. calarını tabanca ile öldürüyorlar. Bu sı - rada zabıta memurları köşke muvasalat ediyorlar, Bir hile ile onlar: allatıktan sonra cesedi alıp köşkten fırlıyorlar. O - tomobi.e binerken binaya ateş vermeyi »İve bahçeye zabılayı şaşırtacak mavi el - mas hikâyesini havi mektubu bırakmayı unutmuyorlar. Ralf Beyin Pangaltıdaki evine dönüyörlar, Saat 11,5 tur. Hiç bir şeyden haberi olmuyap Leylâ Hanımı, ya- ri Raif Beyin karısirı Gardenibata"ğit - mek üzere kandırıyor'ar. Burda elekttik- İler sönünce Necdet yengesini. öldürmek üzere meyva bıçağınv Sırtına saplıyor. Ya- kat darbe kâfi sürati haiz değildir. Kadın atik davranıp bu sürati büsbütün kes - miştir. Suikasd teşebbüsü skım kalıyor.| Serkomiser hikâyesini bitirirken; — İşte hocam mevcud delillere istinad ederek vaziyeti böyle muhakeme ediyo - ruz, dedi. Arkadaşlar ve cinayet tahki - katına memur edilen müddejümumi mua- vini de böyle düşünüyorlar. Maamafih bü tür bunlar kismen şüpheden ibarettir. Facia kahramanlarının sıkı istievabları ve muvaceheleri neticesinde hakikat mey dana çıkacaktır. Bu da bu akşama kadar olup biter, zannederim. Sen ne diyorsan hocam? s — Parlak bir hikâye Osman Bey... Za- bıta ve adliyenin muhayyile kuvvetle - rine doğrusu hayran kaidım. Siz cinayet tahkikatı yapacağınıza zabıta romanı yaz. sanıza kuzum. Vaziyet mademki böyle - dir, artık bizim yardımımıza da Jüzum kalmadı. Serkomiser şaşaladı: Bir müdde! ündü, sonra cevab ver- mekte acele etik — Hayır, bunu demek istemedim, ho- csm. Şüphesiz ki sizin yardımınızdan müstağni kalamayız. Dediğim gibi bu İnihayet bir faraziyedir. Aksi de sabi? o - labilir. Elbet ahkikatın inkişafında na - sihatlerinize muhtacız. — O halde katar vermekte acele et - miyeceğiz. Şimdi şu sizin hikâyenizi göz- den geçirelim. Benim süallerime cevab verebilir misin Osman Bey? 1 — Hem Ralf Beyin kardeşini, hem de Raif Beyi öldüren mektullerin am cazadesi Necdettir de Raif Bey ailesinin mazisini kaplıyan sır ne olüyor? Neden maktul bize gönderdiği mektubda «bü- tün hayatımızı zehirliyen korkunç gün gelmiştiz diyor?” Yoksa bu aile halkı bir İgün olup içlerinder birinin hepsini öl - İdüreceğini evvelinden biliyorlar mı idı? 2 — Dün gece nasıl zeki hasımlarla uğ- İraştığımızı gördün. Bu caniler Necdet ile nişanlısıdırlar, diyelim. Bunlardan Nec- detin kendi parmak izlerini taşıyan bir İbıçakla Gardenbarda başkasının yapa »- mıyacağı bir suikasdi yapmak budalalı - ğında bulunmasına ihtima) verebilir mi. sin? 3 — Pasaport kayıdlatında ve otel def- terlerinde ismi yok diye bir ecnebinin İs- tanbula gelmediğine hükmedilebilir mi? Bu adam başka bir pasaport ve başka bir isim taşımış olamaz mı? Hatta ismini de- tirmeden dahi evvelâ meselâ İzmire ge lip oradan gizlice İstanbula geçemez mi? Serkomiser susuyordu. Rıdvan Sadul. lah ilâve etti: — Görüyorsun ya Osman Bey, farazi - yeniz çürük. Siz bunu 12 saatte kurdunuz, Bitaraf bir müşahid tarafından yalniz bir kaç dakikalık muhakeme ber şeyin yıkıl- masına kâfi geldi. Haydi, dostum haydi, hayalden. vazgeçin. Karşımızdakiler ne acemi, ne de budaladırlar. Öyle zannedi » yorum ki bir hayli uğraşmıya mecbur ka- lacağız. Zaten kolayca kazanılacak bir muvaffakiyet dostumuz Osman Beye ne maaş zammı temin edebilir, ne de yeni bir takdirname... b ya Zabıtanın üzerinde yürüdüğü iz Öğle yemeğinden sonra hep beraber evden çıktık. Evvelâ gurdenbüra gittik; İsalona girdik. Soğuk, veya sıcak, mehtab. lı veya karanlık her geceyi yüzlerce am- pulün ışığı altında gündüz olarak geçiren İbu meşhur zevk ve eğlence müessesesi İşimdi dışarıda parlak bir güne; varken kâsvetli bir karanlığı gömülinüş uyuyor- du. Salonun bütün elektrikleri söndürü! » müştü. Yalnız ana kısımdan bıraz yük « sekçe olan küçük salonda hâdiseye sahne olan saha az mumlu bir tek elektrik sm. pulünün ışığı ile şöyle böyle aydınlat - mıştı. Bursda bir polis memuru nöbet bekliyordu. Hâdisenin tahkikatına me - mur edilen müddelumumi muavinini de orada bulduk. Bu genç (32 Teşrinievvel) ve (Valide Sultanın gerdanlığı) mesele- lerinde bizimle teşriki mesai etmiş olan adliyeci idi. Rıdvan Sadullahın elini sık- tı, bana başile sölâm verdi. Sözlerinden onun da serkomiser Osman Bey gibi dü. şündüğüni meseleyi fazla muğlâk gör miye mütemayil olmadığını anladık. Riğ- van Sadullah hiç & akarmadı. Dün gece Raif Beyin zevcesi Leylâ Ha- hımın ve Necdetle nişanlısınm işgal et « miş oldukları masa olduğu gibi muhafa, za edilmişti, “Arkası var)