alam “Son Posta, nn Hikâyesi am Hizmetçinin envaz gelip gitmişti. Köy- “sü: Şehirlisi, güzeli, çirkini, sarışını, m kisa boylusu, üzün boylusu $kat bunların hepsi de okumamış in- Sanlardı. Bu yüzden çok zahmete gi- Tetdik. Pilânen gazeteyi almayı gön - derirdik. Falamcasını alırlardı. Üzerin- de Ali yazılı bakkaldan pirinç getirme. i söylerdik. Üzerinde Veli yazılı bakkala gider, oradan getirirlerdi. Ak. Çatây İramvayınır binmeleri icab etti- Bİ zaman tabelâdaki yazıyı okuyama - İMASI Yüzünden Fatih tramvayma' bi - Merlerdi. Daha fenası benim kitablarım larını aldıktan sonra kütüphaneye Meal dizerlerdi. M kâçan birrunu eğri hizmetçinin Sile birini ararken bilhassa okümüş Masını şart köşüyorduk; yet böylesi de bulundu. Şu bhiz- kafilesi içinde neler bulunmaz ki. uş hizmetçi eve gelmişti. Ye - dikka Pişiremiyordu, ortalığa pek ie Okümuştu. Kendinin orta mektebi Bitirdiği iddiasına inanılmasa bile ilk edi bitirdiği muhakkaktı. Geldiği Mr Yanmın elbiselerini, mutfak ta- tabla gözden geçirmeden benim ki. arımı birer birer muayene etti. Y > Hanımcığım bu mantoyu neye #Pterdin;z, benim eski hanımının ki tosu gibi yapfırsavdınız, onun kür. vle vakanın etrafına konulmamış, steh asağı iniyor. hud da: kib Bu tabak takımı eski moda, şimdi İn kler çıkmış, buradan evvel çalıştı. €vde hep onlardan vardı. Siz de alsanız, yelda mutad, hizmelçi öğüdleri Sine bana; — Bu sizin kitablar arasında volis Manları vok bay.. Burava gelmeden Me ealıştığım evdeki beyin birçok 8 mmanları vardı. Hepsini okumuş. ele onlardan alsanız. u hizmetçi de polis romanına Meraklı idi. Ne yapalım? Okuma: Sik, 1 var ya, merakını hoş görecel Hi Mü, Metçi to Zmetçi yerleşmişti. Yani bir hafta detle bizde kaldıktan sonra: Der buradan gideceğim! Süme ğine bakılırsa, en az bir ay bay ktı. Benim kitahlardan kendine YT gelmediğini anladığı gibi, benim Mit Tomanları almıyacağımı da anla- i Bir gön karımdan izin istemiş, şıkmış, akşam eve koltuğunun tada bir alay kitabla gelmiş, kitab - ker, utfağa koymuş. Ben yemek ver. Ne kitabları aldığını sordum. He - isi Mutfağa koştu. kitabları getirdi, Tİnİ okudum: Mihracenin altın - day Şan hırsız, Cingöz batakhane- ik Bi mum son marifeti... NA. Dalay okuyacaksın demek? umazsam duramam. —— Oku öyl Bağıl. Yanımdaki iskemleye tepeden tır LO kadar teninin pembeliği ve elbisesi- Peyaztığı birbirine karışmış, rakıstan ; saçları büklüm büklüm şakakla- vrilmtş, omuzlarının yuvarlaklı- İ y£ # Yarı ilâh gelip oturmuştu. Esa - *rini temsil eden san'atkârlar sof- Yük alâka ve itibar ile karşılan - veyyek, Içki, tebessüm, zarafet, tak- yranlık Hadesi şeklinde ikram- El sarılı olduğu manevi hava, likeli bir şekilde cazib gös- akşamdanberi her şey, Çeviren : Nimet Mustafa etmiyordu. Fakat okumuşluğu- | Mafmaninin kıvrımları — srasında| hizmetçi : Yemekten kalkmıştık. Kahveleri ge. tirdikten sonra; çekildi. Bir kitab elime almıştım; okuyordum. Karım yün örü- yordu. Kapı açıldı. Bizim hizmetçi, korkudan gözleri büyümüş halde içeri girdi: — Bir şey söyliyecektim. Yüzüne baktım: — Ne söyliyeceksin; mutfakta fare gördünde mi korktun? — Hayır okuyordum da. — Söyliveceğin ne? — Kitabda gördüm. İnsem evinde ya- bancı kimse bulunmadığına kani olme- İdan uyumamalıymıs, Bu evde de ya - hantı kimse var mı? evi armmak lâzım. Ben kendi başıma aramiya korkarım, beraber arıyabm. Karım güldü, ben kızdım: vesveselt olma! Hizmetçi mutfağa gitiikten sonra kari koca birbirimize bakıştık; karım: Bu da böylesi! i« Ben boynumu büktüm:. — Hepsinin bir kusuru oluyor. Vakit gecmis biz yatmıştık. Ne kadar uvudum bilmiyorum, bir bağırma s6. sile uyandım, Yataktan aşağı atladım. Ses koridordan geliyordu. — Koşun, yakalayın kaçıyorlar. Odadan dişarı fırladım. Hizmetçiyi gördüm: — Banyo tarafına gittiler, iki kişi. Alçaklar, ben! klorformla bayılttılar levi söyacaklardı. Allahtan çabuk to - parlandım. Banyo tarafına koştum. Kimseler u. — Koz sen çildirdin mı? — Emin olun, gözlerimle gördüm. Mutfak pençeresini #çip içeri girdiler. Ben mutfağın köşesinde oturmuş oku- yordum. Bir tanesi yüzüme klorformlu İbir mendil attı. O anda bayılıverdım. Fakat bayılırken onları iyi görüyor - dum. mutfaktan koridora çıktılar. Ban- iyo israfına yürüdüler, bir yerde sek - lanmış olmasınlar. Evi aramak icab etmişti. Her tarafı aradım. Kimse yoktu. Kimse olmadığı gibi bir yabancının ev içinde dolaşmış olduğuna dair küçük bir emareye bile tesadiif edememiştim. — Kız, sen şu okuduğun kitabı ge - tirsene! Değim. Kitabı getirdi. — Nereyi okuyordun? Okuduğu yeri gösterdi; yüksek sesle okudum: « İki hırsız pencereden içeri girmiş- lerd'. Evi boş”zannediyorlardı. Halbu- ki evin hanımı orada idi. Onları gör. müştü. Hırsızlardan biri klerformlu bir mendi Hizmetçi şi aştı: — Ben bunu okuyordum. Amma göz. lerimle gö | , ilik; takım sözler söylemişti ki galiba o yal -'salkımlarında olgunlaşıp ağırlaştığı mev- imdi bilemeyiz:| — Haydi, dedim, işine bak. Böyle| BON POSTA Alıngan ve çabuk kızabilen bir tip İstanbuldan Ha: İsen Yatır, karakter rini soruyor: Şakaya, o alaya tahammdlü okuw vetli değildir. Ca. buk kızıp alınabi- lir. Anlaşmak bah- sinde daha ziyade kendisinin üstün kalmasını ister. Pek gözlü olduğu halleri olar. #* His vo hayale faz'a yer veren bir ip İzmirden Mus tafa Dinçer, ka SEE rakterini soruyor: Bir şeyin içyt, İzünden zıyade gö rünüş taraflarını daha cazib ve alâ. © e | kalı bulur. Fikir ve << li hislerini alacağı ik hamlara göre ça. buk değiştirebilir, R İçinde keder yaşatmaktan, neş'erini kaçı. | racak hâdiselere meydan vermekten w- zak kalmak ister. Kadın ve sevgi mevzu. ' larına kayıdsız davranmaz. ' ** > Sılecı o'miy ın bir tip İstanbuldan Ke mal, o karaicterini € soruyor: İş üzerinde be cerikli ve mücude, leri olur. Şen ve neş'eli tarafları vardır. Konuşması sıkmaz. OKendine göre tuhaf halleri ve mizah mevzulâ- ri olur. Çabuk kizarsa da kin tutmaz. İş- İihasnı muhafaza eder, boğazını sevr. İİ Aör aşlı bir tp K. Ceyhan adlı okuyucumuz, kas İ yakterini soruyor. NR ) | Sakin ve ağır başlı halleri var dir. Kendini gös İterici hareketlerde İbulummaz. © İçten işleyen his ve ze kâsile etrafile alâ. kadar olur, İzzeti i Joetis bahsinde zararlı davaları yoktur. — vr | — Gördüm amma, şey.. bayılmıştım. Onlar bayıltmışlardı. — Yalan söylüyorsun. — Yalan söylemiyorum, gördüm. Sonradan iş anlaşıldı. o Hakikaten görmüştü. Çünkü kitabı okurken uyu- yakslmıstı. Bütün gördükleri rüya idi. Ertesi gün okumuş hizmetçiye yol mâi hizmetçi çe yarım mehtab, sokaklardaki niz iki vasfıma ehemmiyet verdi: Türk simde kemale yaklaşmış sakallı bir insan abalığın manzarası, musiki, he. 'leri seviyormuş, romancıların vâcude ge- şeklinde temsil edilirdi; asma yavrakla- yakıslar muhayyile ve hassasiye - ül edilmesi müşkül bir şe - getirmiş bulunuyordu. mi idi? Kası, gözü nasıldı? taze pembeliği makyajla mı > genç bir uzviye - iş Ona sadece hizmet elimle şarab doldurdum elimle izi aslaklığını dudaklarımla Gllinden başka hiç bir lisan Hee Çağlıyan halinde boşa - Pa; i Ba 3 # başkalarından saklıyabilmek, Körmemek; bu kadarı ye « j hı beni ona takdim ederken bir Irılp bükülüyor, anlatabilecek yunanca cüm-)leri pırıltılarla yanıyordu; yüzü vüzüme| li müktedir değildim. Şu hâl! yaklaşmış, nefesinde tatl: bir üzüm ko - Ni an e e My me ia yiyeceğine in X ve intidi i hi ri il i bir fısıltı ile birçok/ medik ve sahadan ra anlık 4, i. n gece Kifisyaya dönmemi > âptideiliğimi hiç lmazsa kusu dağılarak siirli bir e birçol gı! İde ka Öğle ka ANİ ÇE leri yapamanı tirdikleri eserlere daima alâka ve hay 2 ranlık gösteriyormı uş! Orkestra yeni bir dans havasını çal -! mağa başlamış, saha yeni baştan göğüs göğse dönüp dolaşan çiftlerle dolup ta; | mıştı. İpekli kumaş ve tül malzemesile ? Bunların hiç biri yazılmış birer şiir halindeki eski Yunan! kıyafeti içinde kadınlar dans sahasına zanın âvucumun içinde coşkun bir musiki arasında erir gibi kırılıp dökülüyor, göz «| !şeyler söylüyordu. Hiç birini anlamıyordum. Hattâ bu genç kızı dinlemiyordum. Şarab ilâhı, Diyonisos ki üzümlerin : yeni bir güzellik vermişlerdi. Genç kızı | İ5€ rınm dalları örttüğü ifade edilme” iste - nilirse Diyonisos yarı belinden as doğru sarkan kıvrim kıvrım bir içinde, ayakta heybetli bir delikanlı ola- rak tasvir olunur; fakat onun bütün güç - Yükleri yener, kuvvet ve kudret sahibi, taşıp köpürür halini en münasib «Son Posta» nım tarihi tefrikasz o 69 © A p KAL BİNBİRDİREK 'BATAKMHANESİ Yazan: Reşad Ekrem Pehlivan hükümdar — O işte... Gülümsiyerek gözlerini ye-| re indirdi... — O erkek değilmiş, avratmış.. Çinge- ne Güllü dedikleri... siyer — Yok canım... Erkek değil mi?. — Padişahın çengisi imiş.. Sultan Mu rad onu hep erkek kıyafetinde gezdirir - miş yanında... — Pek or galiba... — Haberiniz var mı? Haberiniz var mı? — Neden? bir — Padişah bursys düğün yapmağa gel- miş! — Ne düğünü? — Yoksa Musa Melek Çelebi sünnet - siz de onu mu kestirecek? — Öyle değil be... Şimdi beraber ge - len yiğit'erden bizim Sarı Selim söyledi, padişahın kendi ağzından işitmiş. Musa Çelebiyi Güllü Fatma denilen oyuncu kı- Zi ile baş göz edecekmişi, — Etme be?! Yalandır?.. — Vallah billâh Sarı söyledi. Yalan söylemez o çocuk... — Baka baka... Sultan Murad bir şey söylüyor, ikisi de fıkır fıkır gülüyorlar. — Çingeneye bak hele.. çocuğa yiye cek gibi bakıyor... — Yalandır canım. Sultan Murad lâ - tife etmiştir. Musn Çelebiyi gece gün - düz yanından ayırmıyan Sultan Murad, gider de onu bir çingene oyuncu İle ev - lendirir mi? — Musa Melek te kimin nesi sanki? Öyle ya... Sultan Murad olmasa ya helvacı çırağıydı, ya berber çırağı... — Helvacılık, berberlik zansattir ber... | Tabanı yarık ça'gıcılık nesine yetme - MİŞ... — Mehter takımında 74) çalarmış... — Ben önü bunu bilmem. benim bil- diğim bugün padişahın düğünü varmış. Güllü Fatma ile Musa Çelebi gerdeğe gi- recekmiş Küçükefendinin çiftliğinde... — Desene bu cümbüş te bizim Çekme- ceye nasib oldu... — Kalikratyal'ar hasedlerinden çat - lar patlar'ar şimdi... — Bırak meyhuneci haramzadelerini.. — Tayyvarzadeyi gördük, şu meşhur 'Tavyarzadeyi... da mı gelmiş. — İşte şu güzel delikanlı. Gümrükçü Hüseyin Zfendirir cubuktarı... — Gümrtkçü Hüseyin Efendi de bu - radâ,., — Onun için de Tavyerzadenin yanın- daki şu kranta adam dediler. — A be a gümrükçü padişah gazabına uğramamış mı idi” — Bugün de affedilmis işte,.. — Ben sara bir sey söyliyeyim mi, af- fedilmisse bil Ki Tayyarzadenin yüzü #u- yu hürmetinedir.. — Ben 'Tayyarzadeyi üç sene evvel gör- müştüm bir kere Şehreminindeki kemani Osman Dedenin kahvesinde. neydi o za- manki ha'i.. Mfet idi be. zaman.. o bile üçi sene içinde ne kadar değişmiş... — Dünya bu... Yusufun güzelliğini bi- le soldurmuş... 'Tayyarzadenin yanındakini tanıdın mı? — Gözüm kestirmedi değil. — Hani geçen yıl, kışın gelmisti bu - lerinde konuştuk idi, DGEYLÂN AVI Yazan: Refik Ahmed Sevengil Yaşmak için sebeb teşkil eder ve imkân hazırlar, * Birlikte gittiğimiz verden kendisine ker verip vedalaşmadan kaba bir şe - bas | kilde ayrılıp uzaklaşmam pek ayıp ol - muştu; onun için ertesi günü ilk iş olarak ip. en e Menelâsı bulup özür dilemek istedim. Ay- İskiyen İlk ni zamanda bir gün evvel sy ileyi anlatmak enler likte yemek yiyenlerin bepsine şekil olarak sırtında yedi hiç olmazsa bu toplantıyı tertib etmiş o - ağzına götürdüm, du- bileğinden tutup kaldırdığım zaman nab- Parlak yıldız ve boynuzlarının ârasında'lana teşekkür için kendisini davet etmem | Üç zarafet ve güzellik perisi olduğu helde İlâzımdı. İ | larak düşünmüşlerdir. ddetli day - ahengi ile duydum. Kollarımın bir ayağını büküp başını aşağıya eğerek| o Mennelâsı telefonla buldum, öğle ye - a iie — İİ a alıyor, kıv - hücuma hazırlanmış bir boğayı timsal o-İmeğine çağırdım. Akropolpalasta sözü lu, Grand Bretagne oteline gele-| Kendimde Diyonlsosun ilâhi taşkın -(miyoceğini, fakat ben Akropalpalasa ge- altlarına doğru yürüdük. Dil, insanların birbirlerile konuşup an-| bildim ve muayyen saatte Menelâşla temin eden başlıca vasıtadır; | buluştum. fakat bazan dil bilmemek daha çabuk an- İhtiyar dostumun paradoksları hoşuma «seyyahı âlem — Ta kendisi. — İste yiğit dediğin böyle olur... — Deli Hüseyindir onun adı, padişahıl güzide pehlivanı imi; — Ben sana bir şey söyliyeyim mi, Sultan Murad da adem seçip kullanma © sını biliyor doğrusu... — Ayol o bilmese biz mi bileceğiz? Sultan Mura bu Deli Hüş — İnanırım, 5; bih şa apul apul yürüyüşünden betik... — Allah gölgesini başımızdari eksik mesin... Âmin... - Fani çok şeyler söylerler amma, güs nahı boyunlarına, bu devlet Âli Osman da böyle zorlu bazu sahibi nevcivan dihaş ister... — İstanbul eşkiyasının hakkından da 4 gelir... Sultan Murad, kendisine tahsis eği) Küçükefendi yalısında derha' istirahatâ' çekilmemişti. Evvelâ mirasyedi Küçük * efendiyi huzuruna davet etmiş ve ken disine Musa Melek ile Güllü Fatmanın düğününden bahsetmiş, Çekmecede, dü: ğün için ne kadar parlak bir düğün ye; mak mümkünse yapılması masraf def terinin de. hâs hazineden ödenmek üze re sonra kendisine arz ve takdim edilme sini emretmisti. Sonra Musa Melek Çelebi ile başbos kalmış, bu mahrem lâkat iki santter fazla sürmüştü. Pad ile sevgili nedi. mi: sakisi ve oğullu ne konuştuk imis akat, dışarıy? : ğı zaman, huzura kabul edilmek & . İmidile beklesen zevata padisahm uykuyu vattığını haber veren Musa Melek Çele binin kızsrmıs gözlerinden, içeride ağla mış olduğu belli idi. Musa Melek Celebiyi bir müddet göz hapsinde tutan Evliyi Çelebi, onun bir ara'ık Gülü Fatmaya «Fatma, efendimiz artık beni çırağ etmel ister. ya Bndine, ya Bağdada, yahud M: sıra gitmemiz mukarrerdir...3 o dediğin isitmisti, Demek, Sultan Murad. sevgili gözdesi ni Güllü Fatma ile evlendirdikten sonra gözünden uzaklaştırmağa karar vermişti Onu. memelki sahanesinin en büyük e valetlerinden hirinin valiliği ile yüksel - terek atıyordu. Fakat Musa Melek Ce'e - binin yerini kim tutabilirdi? Musa Mele Bi bulan, onun verine konulacak olanı d4 bulurdu. Biraz sonra, Evliva Celebi Tayyarza » devi bir köşeve çekmiş ve Musa Melek » ten işittiği mühim haberi kulağına fısil damıstız — Tavysrzadem, padişah Musa Çelebi: vi cırağ eder... Tavvarzade, gözleri havret ile açıla rak Eviyanın vüzüne bakmıştı: — Bre Evliya Çelebi böyle şey olmaz. — Gözlerini #örmedin mi çocuğun?.. — Gördüm, ağlamış olacak... — Velinimet yanından gideceğine ağ - ar... — Bre Evliya Celebi böyle sey olma? derim ben sana... — Tayyarzadem kendi kulağım ile işit delikanlı.., gidiyor. man, pri i nen sözler söylüyor ki herkesin bildiği ba- sit şeylerdir, fakat söyleniş tarzları onla- ra yeni bir eda ve mahivet veriyor; — Kaçırılmış bir fırsatın arkasından tatlı tatlı esef ederiz; dedi, fakat fırsatı kaçırmamanın daha tatl: olacağımı dü « şünmeyiz, Üzülmeviniz dastum, bir fır - sat bir nezakete kurban edilmemelidir; şix dün akşam pek mükemmel hareket -ttiniz! — Siz utanılarak hereketleri meziyet gibi göstermek suretile bara karşı Yâtüf- kârhk ediyorsunuz. Dedim. Menelâs şarab kadehini kaldı « rarak cevab verdi” — Utanılacak hareketler mi?.. Yani baş ka'arı tarafın. bövle telâkki edilmesi mümlün-olan 'ket'er demek istiyor * ira hareketiniz sizin ta- afın #n tasvib olunduğu için icra e « dilmiş r. Baçkalarının telâkkilerine ge- ince... Birer ayıp olarak savılan hare - ketler, tam zamanında vapıldıkları tak - dirde belki de meziyet olur. Siz dün gece 0 güzel ve müsald genç kadını bileğin - den tutup kaldırmasaydınız. hiç şüphe etmeyiniz ki kadının öbür tarafında otu - ran erkek ayni <eyi vap#” ktı... Bir sa- niye meselesi: Cesaretli ; erken dayrs- er hareketinizi ayıplıyan» şeyi daha evvel kendi - oldukları ve orlara sizi a maktan başka yapacak şey kalmad: ği için öyle hareket etmişlerdir. (Arkası ver)