hkiniteşrin.« ! SON POSTA. ' Tarihten sahneler Üç tip, üç hikâye Çengeloğlu İstanbulun inzıbatını temine memur olunca halka şunu bildirmişti: “ Kapılarınızı açık bırakarak |..; yatacaksınız, tenceresi çalınana kazan vereceğim! ,, Yeminler Meraklı matbaaya geldi, ben: — Hoş geldin! Diyemeden söze başladı: — Vallah billâh. .. Allah canımı alsın doğru. ... Eğer yalan söylüyorsam şuradan yaraya selâmet gitmiyeyim. ... Hilâfim varsa iki gözüm körol * ... Bir noktasını değiştirdimse çocu” ğumun ölüsünü öpeyim. — Hayır, yalnız senin değil, hepimi- zin kullandıklarımızı. — Bir yemin lügati meydana getire- ceğe benziyorsun. , — Öyle bir niyetim yok. Biz neye bu kadar fazla yemin ederiz? — Bilmem! — Yemin etmemizin sebebi sözü. müze karşımızdakini inandırmak için” dir değil mi? — Öyle olacak. ( “Son Posta, i Çengetoğlu Tahir Paşa hasen asır başlarında yaşamış meş - Tabi, Türk kaptanlarından o Çengeloğlu Di Paşa Karadenizli idi. Hicri 1199 Na doğru doğmuştu. Çocukluğunu ve E-çliğini Galatada Yağkapanı tüccarla- in eniştesi Hacı İbrahim ağanın tüc ma ernilerinde geçirmiş, Akdeniz ve Ka EİZ sahillerini dolaşmış, hattâ Avru- m Etmiş idi. Türk © bahriyesinde bir em Yapılıp da tecrübeli kaplanlar a. Rle | bir sırada tersaneye girmiş, sür- ilerlemişti. Navarin vak'asında bu * lara ik, bir iki hafif gemi ile o müthiş EhİZ başkınmdan kurtulmuş, İstanbula yayı 2e mmevaffak olmuştu. 1248 de ve - Yeki, Fütbesile Kaptanı Derya, sonra Pp Müşiri, 1257 de tekrar Kaptanı İki iş olan Çengeloğlu 1206 da Bosna va- üni “ken vefat etmiş, cesedi İstanbula ge- lerek defnedilmişti. İshir paşa gayet sert, hiç şakaya gel- ty VİF adamdı. Türk donanmasını Av - Paran birinci © sınıf bir deniz kuvveti m Çıkarmak azmini taşıyan değerli EN Yürk gemicisi idi. Bahriye neferleri vag eri arasında dayağını yemiyen Me Bâhriyeliler, talimden © göz aça“ “rd: Paralanan bir yelkenin yerine Tük 'dân çıkarılan yeni bir yelkeni, an- si, 28İlİZ donanmasında görülebilen bir p,9le takan Türk babriyelileri, Tahir ea $u sözlerine iman etmişlerdi: Üsüvi kuvvette İngiliz donanmasile edebiliriz! ora ihtilâli sırasında, İstanbul Rumla Mn İsyan edecekmiş diye bir lâf çıkmış, & bul delikanlıları, geceleri. sokak baş İNA Seccadeler ve kilimler sererek ma- ki Terini beklemeği başlamışlardı. Adi zliklar, yolsuz bir takım adamların kaşıkları hâdiseler; derhal birbirine ilatsk heyecanlı bir vak'a halinde ko- va Eehinde yayıhveriyordu. Müşkül bir Yette kalan hükümet, İstendbul zabı- Dn İdaresini oÇengeloğlunun eline Kn nın terihi bahisler muharriri yazıyor ) er Ali Galib Paşa ilk işi, İstanbul halkına bir emirname neşretmek oldu: «İstanbulun inzıbatı bana verilmiş » tir, Geceleyin evlerinize girin, istirahat edin! Yatsı namazından sonra, fenerli fe nersiz sokağa çıkmak yasaktır!» çileri de mahalleyi: «Komşular!. Komşu- lar . Bu gece camiye buyurun teni var » diye toplarlardı. Em'rnsme camide halka İe okununca, İstanbul halkı büyük bir telâş. düşmüştü: «Biz kendimiz bu ka. şam bin türlü fenalık, uygunsuzluk olu- yor!, Bu deli herif ne yapacak? Meramı bizi kıtır kıtır kestirmek mi?; diye söy- Jenmeğe başladılar. Fakat Çengeloğlunun oemirnamesine karşı gelmek pek o kadar kolay değildi. Yatsıdan sonra İstanbul sokaklarında do laşan devriyeler, yakaladıklarını Himan- daki karakol gemisine götürmeğe başla « âlar. Çengeloğlu onları birer birer sar - guya çekti. İçlerinden bir iki sabıkalı hırsızı, uygunsuz takımından bir iki ko puğu, #yaklarına taş bağlatıp obepsinin gözü önünde denize attırdı. Ve daha er - adamın boğazına gülleler bağlalıp güm - bür gümbür denize attırmış!a Bundan üç dört gün sonra da, Çengel. İoğle, İstanbul halkına yehi bir tebliğ o - İkettu: «Herkes kapısım açık bırakıp yatacak- tır! Tenceresi çalınaha kazan (o verece - İğimle * Meşhur Mustafa Reşid (Paşanın oğlu, bir aralık hariciye nazırlığında bulun - İ O zaman gazete yoktu. Halka yapılş-|riyere gitmişti. Dönüşünde, İcak tebliğler için garib bir usul vardı. İHükümet emirlerini mahalle imamları -|bir İngiliz vapuru kayığı devirdi. Yazık! na yazılı olarak gönderirdi. Mehalle bek! okunurdu. | Çengeloğlunun da emirnamesi bu suret-| tesi gün İstanbul (sokaklarında müthiş| bir haber yayıldı: «Çengeloğlu yüzlerce | Filibe valisi İsmet Paşa İçi Mösyö Touvenelle, Fransa hariciye sezaretine yazdığı 3 İkinciteşrin 1658 ta- İrihli mektubunda bu kâzayı şöyle haber vermişti: «Zavallı Ali Galib Paşa felâketli bir akibet ile öldü. Gezmek için kayık ile Sa kayıkçıları sarhoş clduğundan, boğazdan o geçerken İnsan ancak kendi adamların hiyme - tine uğrar! Rivayele nuzaran biçare a - nası deli imiş. İnşaallah doğru değildir. Ali Galib Paşanın parmağında dört bin kuruşluk bir yüzük varmış, bir de o kıy- mette bir inci tesbih.> Fransız elçisi, mektubundan da anla İşildığı vechile, paşanın ölümünü, kıy - dar korunduğumuz halde gerie her ak -|metli bir yüzük ile kıymetli bir tesbihin kayıkçıları üzerindeki sihirli tesirinde a- rıyor. Deli olduğunu yazdığı anası ise, oğ- lunun felâketi ile mahv ve perişan Ol - muştu. Kadıncağız kocası Reşid Paşanın zehirlendiğini, oğlunun da kasden boğul. duğunu söylemeğe başlamıştı. Ali Gelib Paşa damad idi. Fatma Sal- tanın kocasi idi. Reşid Paşa ailesine felâket getiren bu ölüm, Galib Paşanın zevcesi Yatma Sul tana genç bir koca kazandırmıştı. Fatma Sırlten ayni yılın Mart ayında, Mabeyinci Mehmed Nuri Paşa ile evlenmişti, Meh - med Nuri Paşa on sekiz yaşında idi. Yü- zü Ali Galib Paşayı andırırdı. On sekiz yaşındaki bu tüysüz delikanlıya, damad olur clmaz müşirlik rütbesi verilmişti! * Hicri 1265 vak'aları arasında Vak'anü. Lütfi efendi nakleder: Sâlık serasker Damad Sald Paşanın Edirne valiliği ile hoşnud edilmesi lâzi gelmiş. Edirne valisi o Tepedelenli İsinail Paşanın Filibe valiliğine “nakli, Pilioe valisi İsmet Paşanın da bir müd - det uçıkta kalması .münasib görülmüş. Lütfi Efendi o tarihte muvakkat bir me- Bu ağır vazifeyi kuvvetli bir ne -jmuş Ali Galib Paşa, Boğaziçinde fecilmuriyet ile Filibede (bulunuyormuş. O (Devamı 8 inci sayfada) maş Veni ile yüklenen Çengeloğlunun!bir deniz kazasında ölmüştü, Fransız ek ECNEBİ KARİKATÜRLERİ <> a A A bir adamın kâbusu || — Baba, çabuk, teyzem seninle konuşmak istiyor! ... Yediğim ekmek haram olsun. . Kur'ana el basarım. ... Sabaha çıkmıyayım. .. Nimet hakkı için. w. Gözlerim önüme aksın. ... Çocuğumu teneşirde göreyim. .. Şart olsun — Peki amma yeminsiz söz söyledi- Zimiz zaman ber söylediğimiz yalan mıdır? — Cevab versene yalan mıdır? — Olur mu canım! — Olmazsa neye fkide'bir yeminle söze başlarız? .yu. — Hem bazı suallerimiz de, yemine — Kâfi yahu, diye bağırdım, bu ka-İteşvik eder mahiyettedir değil mi? dar yeminden sonra ne söyliyeceksen| — Ne gibi sualler? onu söyle. — Sahi mi, doğru mu söylüyorsun, — Hiçbir şey söyliyecek değilim.İdeme Allah aşkına. daha sayayım mı? Daha birkaç yemin sıralayacağım. — Kâfi! — Sıraladıkların yetişir. Ne söyliye-| . - Demek oluyor ki, yalan söylüyo- ceksen söyle inanırım. ruz da böyle sualler sorup, sözü söyli. — İnanırım sen söyle. yeni, yemin etmeye icbar ediyoruz. — Merak ettim de... — Dü alışmıştır belki. — Neyi merak ettin? — Fena alışmış değil mi? ir e — Olabilir. e dali a neye? > — Elimden gelse bir cemiyet kure — i me i cağım. m mera va — Ne cemiyeti?.. — Olabilir. — Yeminle mücadele cemiyeti, sen de bu cemiyete girer misin? Şu da var cemiyetin bir müeyyidesi olacak, me- selâ: Yemin edenler muhatablarına bir — Vallahi, dedin, biraz daha kurcala- saydım. Benim sıraladığım yeminleri de tekrarlardın. N — Bazılarını kullanmak hiç âdetimliira verecekler. Gene girer misin? değildir. — Vallahi girerim. — Senin de kullandıkların vardır ya. — Kim bilir belki! — İste ben bunu merak ediyorum. alk Yed — Neyi, benim kullandığım yemin- leri mi? . yl gl ulüsi | Bunları biliyor mu idiniz? | Eski Romadaki anfiteatr Eski Romadaki büyük Anfi Teatr seksen kat sıradan mürekkebdi. Sek - sen bin seyirci istiab ediyordu. Glad - yatürler dövüşlerini bu Anfi Teatr'da yaparlardı. . Bugün bu Anfi Teatr'ın harabeleri mevcuddur. — Ver öyle ise lirayı, — Neye? Deniz ayısının beyni Frenklerin mors adını verdikleri deniz ayısının bey ni alnından on san İmetre geridedir ki, aşağı yukarı boynu içine girmiş sayılabilir. * — e mağ Diyoji I ai - z ojenin lüzumsuz eşyası Serveti nasıl temsil edarlerdi ? İN su içtiği bir pike” Eski Romalılar, servet ilâhesini bir/Bir gün bir çocuğun çeşmeden avuci- tekerlek üzerinde gözleri bağlı ilerle “İle su içtiğini görmüştü: yen ve elindeki boynuzdan para saçan| — Demek ben de lüzumsuz eşya var! bir şahıs halinde temsil ederlerdi. Gö-| Diyerek, su içtiği çanağı kırıp at - zü baj il muştı. Mhümune İlk nümunedir. Tahmin ede, cim ki bundan sonra bu pibi tesadüfler Çalışan kadın Meselesi önünde daha metin davranacaktır Bir genç kız, müstear adı ile Peri. (Dikkat edilecek iki nokta: ban diyor ki: Bir kisım erkekler bir defa düşmüş kadını dalma düşmeye mahküm sanır. lar, ona yardım etmek şöyle dursun. tekme indirmek isterler, çalışan kadı nı da olgun bir meyva halinde telâkki ederler. Birinci nokta dünyanın her tarafında böyledir, fakat ikinci nokta ümid ederim ki zamanla zail olacak, çalışan kadın bizim memleketimizde de tabi görülecektir, esasen tabii gö rülmeye de başlamıştır. , Bayan Hayriyeye: İstediğiniz adresi size vetemiyece- im: Zira ötedenberi takib etmekte ol. duğum kaideye uyarak mektubu okur okumaz yırtmıştım. * Bay «$. Ba ye: «— Bu kadın ölünceye kadar bekâr mı yaşayacak? “diye soruyorsunuz, benim bildiğime göre yapacağı bir şey yoktur. TEYZE «— Bir aile salonunda tanıştık. ya» kışıklı, hoşsohbet bir gençti, bana kar- Şı fazla alâkadar oldu, hoşuma gitti, ikinci defa bir başka dost evinde ko- nuştuk, bana karşı alâkaderlığını mü- hafaza ediyordu, fakat müteakıb ko nuşmalarımızda onu biraz değişmiş bulduk, biraz fazla lâfbali davranır gibiydi. Halbuki ben buna sebeb ola. cak bir harekette bulunmamıştım. Mu- havere esnasinda sebebini keşfettim, Meğer o vakte kadar beni zengin bir &ilenin kızı biliyormuş, servetini kay- beden bir ailenin kızı olduğumu, ça Jışmak mecburiyetinde bulunduğumu sonradan öğrenmiş, tebii ben de vazi- yetimi değiştirdim, hemen yüz dön- düm, #mma çok müteessirim.» * İş hayatında bulunmasına rağmen öyle anlaşılıyor ki, Bayan Perihan bir kısım erkek karakterini henüz kâfi derecede öğrenmemiştir. Karşılaştığı