OoSTA İkinciteşrin 7 Evvelki günkü ve dünkü kısmın hulâsası (Alman câzusu Kari Armhard iyi giyinen, fakat parasız bir gençtir. Bergüzeştinin baş- #anpomda kendisini büyük Berlin lokanta. larından birinde görüyoruz. Burada Alman istihbarat şefi ile görüşüp anlaşıyor, bilâ - hare kursjara devam ediyor. Nihayet ken - disino Yunanlıtanda bir vazife verifiyor. Karl, buruya Balkanlardn. muhtelif hasta- hklar üzerinde tetkikler yapan meşhur hir Alman dektoru olarak giiiyar. Derhal (aa- Miyete geçiyor, Yunan nasırlarından birinin #iki fıkı ahbabı olan bir adamın metresi bir Fransız kadınile tanışmak istiyor, Anlıyor! ki bu kadın bir Prunsız casusudur, Onü elde etmek için kadının arkadaşı dam Sesii isim Wi bir bar artistile tanışıyor, sevişiyor, ara - larında çok sıkı bir dostluk başlıyor. Bütün | Atina onların sevistiklerini öğreniyor. Fa -| kat bir gün Sesli ağlıyarak geliyor. Arkada -| şı Franuz kadinile kavga ettiğini söytüyer. Karl buna aid tek birşey sormuyor) (Serzüzeştin hikâyesi devam etmektedir) Karl bu sırada büyük bir hayretle suyunu çektiğini sâdiseye fevkalâde canı sr nkü tasavvurun fevkinde pa-! israf eleği oluyordu. Yalnız son iki. Üç gün zarfında 20 bin marka yakın Tura sarfetmişti.. İster İstemez Rozen'e bir mektub yazarak para istemek moc- buriyetinde kaldı. Mektubunda, lü - zumundan fazla masraf ettiği için pek mahcub olduğunu bildiriyor ve affe - dilmesini rica ediyordu. Rozen ana : «Hiç bir masraftan çekinmeyiniz! » tarzında ksa bir cevab verdi. Tabii bu aruda büyükçe bir yekün para gönder. meği de ihmal etmedi. Aradan daha üç hafta kadar bir z2- man geçti. Karl, hâdiseleri tesri etmek lâzım geldiğine karar verdi. Karl'ın kadın sevgisi hakkında söyle ir dei mez kanaat! vardı: Bir kadın sevgilisi. ve ve sevildiğine çok itimad ediyorsa, onun bu kanaatini sarsmak lâzımdır. O zaman kadında sana karşı olan hisler «büsbütün kuvvetlenir... İşte Karl, böyle bir kararın neticesi olarak birkaç gün barın semtine hiç uüramadı. Bu hareketi derhal tesirini gösterdi. Sesi, Karl'a pek telâşlı bir mektub göndererek onu kendi evinde beklediğini haber verdi. Karl, kendisine çeki düzen vererek Sesilin evine gittiği zaman artist, göz yaşları içinde delkanlının boynuna sa. rildi. Kesik kesik hıçkırarak: Dünkü ve evvelki günkü kısmın hülâsası Muherrir yaz mevsimini Heybelladada gö- girmektedir. Bir akşam kapının zili acı ânı Biter. Gelen, yillardanberi görüşmediği eski merteh oarkadaşı (Ekremdir. İki arkadaş mekteb hatıralarını otekrarlarlar ve akşam yemeğinden sonra çamlıklara çıkarlar. Bir müddet sonra kalkıp gayineya iner ler. Mehtabi seyrederlerken bir ses yükse - Ur: — Yalan!, Ben öldürmedim. Bunu söyliyen 27-28 yaşlarında muntazam kıyafetli, perişan saçlı bir gençtir. Ve mut. tari; — Yalan!. Ben öldürmedim, diye tekrar - lsmaktadır. Ekrem Çelik bu genci tanımaktadır ve &r- kadaşına: — Ba wen bir maceradır. İstersen anlatı. rım deri Ve sve döndükten sonra Ekrem Çelik an. latmağa başlar. * İkt sene evvel... vilâyetinde müddetn - mümi idim. Alay k&tihinden dul kalan Rukl. ye Hanumln bakkallar cemiyeti relsi ZÜl - kürü! Efendinin düğünlerine davet edildim Her akşam eski bir #nfta bozuntusu olan nüfus başkâtibinin sörlerini dinlemekten u- sanmıştım. Bu sat kendinden büyüklere ta. basbus etmekte, küçüklerine çıkışmakta ma. hirdir. Mütris bir inkılâboıdır da... Güya rahmetli Atatürkün karşısına otur. muş: — Bana bek oğlum; şu işi şöyle, bu işi böyle yap. Göreyim seni ha! (Roman devam ediyor) —.. Nasihatimi vermiştir; altı okun mana.! sı hakkındaki şerhlerinden ve bu manâ-| lara (bağkılığı derecesini tebarüz ettiri. şinden bunu anlamamak mümkün. değil dir. Bir kusuru var: İhtiyatazdır. Methet- tiklerinden birisi iktider mevkiinden düştü mü; hemen zemme başlar ve o zat Casuslar nasıl yetiştirilir? L Alman casusu Kral Armhard'ın hatıratına göre yazılmıştır Nakleden: Hasan Âli Ediz çıp gidelim; burada bahtiyar olmamıza :mkân yoktur. Kari, yapmacık bir kederle sevgili- sine İtiraz etti; — Fakat cicim bu kabil değil ki. Ben burada kalarak ihtisasım dahilin. de çalışmak mecburiyetindeyim.. ben buraya tedkikat için geldim. Ben vazi- femi ifa ettiğim müddetçe bana para| gönderirler. buradan kalkıp gidersem | hayatımı me ile kazanırım?. n bu itirazı üzerine Sesil derin nmiye başladı. Nihayet bir- —Sevgilim, diye haykırdı, sen mut- laka bu barnşta çalışmak mecburiye - tinde misin? Sende bu kabiliyet olduk. ten sonra, bundan fki üç misli fazla ka- zanmana da imkân var. Karl titredi. İşte plânlarının, gös - terdiği sabrın meyvalarını artık topla. mek üzere idi. Fakat Sesili ürkütme - mek içim azami bir dikkat Serfetmesi lâzımrı. Şaşırmış gibi yaparak: — Cicim, dedi, ne demek istediğini snlamadım. Ne şekilde, nerde, hangi hastnnede iki-üç misli kazanabilir mi - şim? Sesi) gülerek: — Aman Allahım, ne kadar da safsn, çıkaramaz. Tabii şimdi arkamdan verip veriştiriyordur. İşte her akşam mecliste bir münasebe- | tiri getirerek buna söz söylenir, için içir aüleriz, Fakat her akşam da ayni şey çe. kilmiyor. Böyle yerlerde bir düğün, bir ziyafet, bir toplantı «fevkalâde Oahval- den; dir ve bu fevkalâdeden hâdiseyi ka- çırmamak lâzımdır. Bu mülâhaza İle davele icâbet kararı ni verdim ve gündüz nikâha, akşam da Falkevine gittim. Zülküfül efendiyi görme. lâciverd bir elbise, sarı ve tek gömleğine kırrmzile mer karışık bir kravat bağlamış, aya; sarı iskarpinleri geçirmiş, kalın gümüş kösteğini yeleğin bir cebinden bir cebine uzatmış, memnun ve telâşlı, davetlileri karşılıyor. Beni de kapıdan karşıladı: — Buyurun Müttamum bey; zatıâlin teşrif etmeseydiniz hani billâha gücene- cektim. Malüm ya; cemiyet dediğin eşle, dostla olur, Bakkallar cemiyeti reisi Zülküfül efen. dile ne eşliğim, ne dostluğum; hattâ ne de bir merhebam yoktu amda her ne- dense bana bu payeyi bahşeylemek lüt- funda bulunmuştu. — Teşekkür ederim. Zülküfül etendi; dedim, içeride kimler var?. — Vali bey geldi, hanımı geldi; mek- $ubcu, evkafçı, bütün mâmureyn takımı şayed yeniden iktidara gelirse arkasın- dap söylediklerini düşünerek o zemlerini tevil çalışır. Ben ona «eyyam efendisi, İrimiz eğlensinler diye davullu incesaz! mezken işte umum esnafın başına Yeis diye hitab ederim; içerler amma - sesini harımlarile beraber geldiler. Bizim es. naftan da var. Hani zatıâlin gibi beyle- takım da tuttum. Böfe mükemmel... ütün mede kazanamazsın. Ben beşka bir mesleği kastediyorum. hiç bir san'atım yok... Artist, Karl'ın boynuna sarı — Sevgilim, dedi, sen o ki rak: aflakiyetle başarabilirsin!. sen, gizli istihbarat servislerinin mü - kemmel bir ajanı olabilirsin! Karl » büyük bir saffetle: i, ajan olunca yapacağım İş acak?. diye sordu. koşa koşa yatak odasına gitti. Oradan, bir çekmecenin gizli gi den çıkardığı bir yığın mektub getir Ve bilgiç tavırla meklublar hakkin. da izahat vermiye başladı. nlar, Sesil ajsrlara gelen fakat henüz sahiblerine teslim edilmiyen muhte! Terıyi Karl bunları öi geçiriyor; adresleri ve 2: ın Üze « rindeki soy adlarını ezberlemiye çalı. şıyor ve ustaca sorduğu bir takım sual. lerle, işin en gizli, en kanalı taraflarını bile öğreniyordu. Nihayet, bütün iste- diklerini öğrendikten sonra, Sesil'i — Op, oh, oh; memrun oldum Zülkü-! fil efendi... Bu Zülküğül efendiyi ötedenberi işitir. dim de şahsan tanımazdım. Eski reis Mustafa Başaranı yalan bir jurrella va- linin gözünden düşürerek yerine geçti- ğini söylerlerdi, hattâ merak ettim de vak'ayı bile öğrendim: | Efendim; bakkallar cemiyeti teşekkül ettiği zaman bir idare heyeti seçmek lâ! xm gelmiş. Sermayeli kalentorlar tabii! iktidar mevkiine geçmişler, ZülkÜfül ©-| İendi de o meyanda idare heyeti azasi se- çilmiş. Sıra reis intihabına gelince bütün reylsr genç, faziletli, müteşebbis ve nis-| beten bilgüi olan Bay Mustafa Başaran üzerinde toplanmış. Zülküfül efendi bu meticeyi, kendi bakımından, haysiyetşi- iken bulmuş amma sesini çıkarmamış. | Ora göre kendisi varken bir başkam, hele Mustafa Başaran gibi «ağzı süt ko- kar ve bakkallığın henüz B sini bilmi. yen» bir çocuk nasıl rels olabilirdi?, De- mek ki arlık bir karış piçin kumandası altına girecekti. On sekiz yaşımda esnaf olmuştu. Şimdi kırk beş yaşında bulun- duğuna göre tam yirmi yedi sene dük- kânda dirsek çürütmüş; zeytine nasıl kum karıştırılacağını, esasen zhir gibi tuzlu salçaya ne mikter kalın tuz ilâvesi lâzım geldiğini, bir çuval pirinre kaç 2- vuç tavuk yemi atmak iceb ettiğini öğ- reninceye kadar yıllar geçmişti. Şu ba. cak kadar piç henüz 195 gramı müşteriye 250 gram diye yutturmasını bile becere- n «İdim ber bakımdan bir hayli düşm . |Şimdi meşhur bir barda değil de, ha iyi olacak gibi geliyor bana... Sesil her şeye razı oldu. Ve sevgilisi. kabi. (le dört gün sonra Bulgaristanda buluş.İhereketi muhatabının gözünden ka$ | İliyetlisin ki, her şeyi, her mesleği mu-|mak üzere derhal o akşam Atinadan Meselâ | hareket etti. Karl da iki gün sonra Atinadan hare- ket etti. Fakat Bulgaristana değil, doğ” ru Berline gitti. Karl birkaç sene sonra gene casuslu- ğa aid bir iş için, Sofyaya uğradığı za- ka. tü. ne i deretede bir Kafeşantanda şarkı söy- iyordu. Herhalde yaptığı büyük hata vasıtasile o muhteliflona bir hayli pahalıya malolmuştu. Sesile kara bir mektub-lanlık bir merhamet uyandı, « Meçhul xatle gözden bir zat» Kaydile ve garsonlardan biri sile ona 300 mark gönderdi. Bel ki bu para Sesil için kâf: bir taviz de. hareketini ,bir man Sesil'e rastladı. Fakat zavallı Kar'm kalbinde, gildi. Fakat Karl bu hay! niicenabene telâkki etmişti. * Yazan: Zeynel Besim Sun /dı, dükkânda ne sermaye vardı, üç yüz jeli irabk bir bakkal, Zülküfül efendi gi- bi sekiz nasıl kumanda ederdi?. Bu, olacak şey miydi? Adalet bunun neresindeydi?, O toplar! elendi, kendisi dalma perde gerisinde kalmak şartile, Mustafa Buşarana karşı ları mabat altına «larak fiat birliği gibi, da açtırıp Kapatmak gibi hususatta bele. diyeye yardım eden Mustafa Başaran, roesleğe hiyanetle ve meslektaşların 7a- rarını bareketle itham ediliyordu. Zük küfül efendi her önüne gelen bakkala bundan bahsediyor ve muhatabının: — Sen de cemiyet azasımn. Bu işlere baksana, İtabına karşı iç çekip boyun bükerek: — Ne yapalım; bütün kuvvet reis- te.. siz adam olun da bir toplantı yaparak Mustafayı devirin. Cevabını veriyordu. Bu toplantı yapıldı. Genç ve ateşli reis' kendisinden emindi. Şu dakikaya kadar nizama aykırı, cemiyet menafiine muğa- yir hiçbir harekette bulunmamıştı. Bu sebeble hücumları sükünetle karşıladık- ten sonra hepsine birer birer cevab verdi. Felfket!, ZülküMi elendi partiyi kaybe diyordu. Şimdi sıra zekânın, şeytanetin, melânetindi. Biraz daha vakit geçirilirse «lup kurulmuştu. Hem kaç paralık adam- Bay Mustafa Başsranın alkışlanması da- hi variddi. — Peki yavrucuğum, dedi, teklifini ksbul ediyorum. Buradan o başka bir şehre gidelim. o zaman senin dediğin Beni affet cicim fakat, hen gene |mesleğe ben de dahi! olurum. Yalnış anlamadım. Dektorluktan başka benim |burudarı ayrı ayrı hareket etmemiz da- in lira sermayeli bir bakkala dan küskün çıkan Zülküfül etiket mecburiyeti, dükkânları zamanın- Bir casusun hayatı pek ziyade büyüdü. Ona sk sık büyÜĞ ve mühim işler vermiye başladılar. Be zon ona her rastladıkça dostça gü it sar ve zaman zaman, arisbokratça jestle bir çek uzatarak: — Azizim Karl, derdi, muvutfakiy&” tinizin küçük bir mükâfatı olarak “ fen bunu kabul ediniz! Karhın mali vaziyeti adam akıllı ab zeldi. Kendisine hakik! altın bir siğil? tabakası satın aldı. Dayalı, döşeli zel ve rahal bir aparlıman kira'& Mükenmel ve müreffeh bir kayat sü miye basladı. Yağmurlu bir gecede Karl'ı ans Vilhelmştraseye çağırdılar. Kend k'sa beylu, ulak telek bir adam ol” ni muavini karşıladı. Karl'a 9“ göslerdiklen sonrö? — Şef mezuniyet alarak biraz istif hat etmiye gitti. Fakat gitmeden ö de sizi mühim bir işle Belgrada gön dermekl emretti. Siz oradaki 9” yasi vaziyeti, daba doğrusu Rusyağ oradaki nüfuz ve tesirini anlasıryı 6 lışscaksımız!, Bu hurusta size Avus lurya ajanlarının da ufak tefek yaf © dımları dokunabilir. Manmafih enisğ dan birini yanınıza almağı hiç bir Si“ retle tevsiye edemem: Çünkü orları hemen kemen hepsi Belgradda tana muslardar. Karl biraz yüzünü ekşitti. Onun Pİ madı: — Ne o, dedi, galiba bu iş pek şunuza gitmedi?. Fakat ne yapalırı, iş için sizden mühasib birisini bulsp#” dık. Sonra, Tâf arasında şunu da söyl yeyim: Bu defa vol tahsisatınız iki mis” 4 olarak verilecektir. Karl sür'atle kafasmda bir heri yaptı: Muvaffak olduğu takdirde eli * cağı mükâfatlar hariç olmak lizere, Öğ dört hafta zarfında 12 bin mark ke bir para kazanacaktı. Sonra Roze” gücendirmek de doğru bir hareket ol mıyacaktı. Fakat bura rağmen, h“ tereddüd. içinde idi. Bu tereddüdün !* sirile: — Müsaade ederseniz iki saat sonr? cevab vereyim, dedi, Rozen'in muavini, gayet kuru bi eda İle: — Peki, dedi, istediğiniz gibi harc te hr Kanunlarımızda alışveriş serbesttir. H' ben vali beyi gördüm; o da böyle diy” Mustafa Başaran, şimdiye kadar 3 çıkarmıyan bu sinsi yılanın kat'i bir hü cumla basını ezmek İlzumunu hisset” Gençliğin yarattığı üteşli bir heyes0” içinde haykırdı: — Bu iş belediye işidir; vali bey X” rışmaz!, — Nasıl karışmaz? Koca memleketi” valisi karışımaz mu?. — Karışamaz.. — Sen valiye hakaret edemezsi”” Cümhuriyet devrinde valiye hakaret et tirmeyiz. (Ettirmeyiz sesleri). — Ben dedim ki... : ” a bir muhalefet havası esfirmeğe koyulmuş) — Senin ne dediğini hep işittik. (e ve bunda muvaffak ta olmuştu. Bakkal- uruna hitaben) Ey ümmeti Muhanımeö” Reisin ne dediğini duydunuz ya, vali K*” rgamazmış.. karışamaz demedim, karışıDi dedim. — Bak artık lâfi kavırtabilirsen. (0 maz, etlirmeyiz, yaşasın, in aşağ kahrolsun, ıslık, alkış sesleri). Ve arkasından çarşı kahvesinde bie toplantı.. imzalı, swühürlü koskoca arzuhel: Vilâyeti, valisi makam; ölisin€ Sayın ve saygıdeğer kıymetli bayii” sevgili valimiz! Cümhuriyet devrini kazanıncaya dar döktüğümüz kanlura nazaran bu 9 Kağdes inkılâb herkes gibi bilhassa Pİ vela şehri bakkal esnafına da oiğer hür” ve didesidir. Onu «lu büyüklerimizin *7” lunda yürürken asla tahammülümüz YE tur ve olamaz. Eğer şanlı devletimiz wi den bütün canımızı dahi taleb etmiş 0” vermekliğimiz hususatları İnkılâbı»? ve büyük umdelerimizdir. Cürkası var»