© larında, geniş omuzlu, sert bakışlı gö : | i l © mezdi. © Okantalarındari birinin ayrı bir köşesin. “ İstanbula inmezsiniz; günleriniz kitabla- POSTA İkinciteşrin 15 Sayfa © Sami Bİr © nasıl yetiştirilir P| Alman casusu Karl Armhard'ın hatıratına yöre yazılmıştır | Hasan Âli Ediz — Karl, size bir defa daha tekrar e- "diyorum: Alman © sosyelesinde Yük - sek mevkiler elde etmenize imkân ve- recek temaslar tesis etmek istiyorsanız, hiç tereddüd etmeden tekliflerimi ka- bul etmelisiniz!. Siz adeta bu iş için ya. yatılmış bir adamsınız: Sayahatler yap- masını, sergüzeşilere atılmasını sevi - yorsunuz, bir çok ecnebi dillerine mü- 'kemmel surette vâkıfsınız! Bütün bun-| lardan başka, tahsil ve terbiye bakı - mından da iyi yetişmişsinizdir, bina -İyam eden sükünu nihayet ihlâl etti: enaleyh kendinizi her türlü şartlar al Teklifinizi esas itibarile kabul e- tında her yerde idare edebilirsiniz! İş. diyorum, dedi. Fakat yapacağım işle - te bütün-bunları düşünerek, sizin bi -İrin şeref ve namus çerçeveleri dışına zim için biçilmiş bir kaftan olduğunu- İçıkmıyacağına beni temin edebilir mi- Zu tekrar edebilirim. Sonra şunu da U-)siniz? nutmayınız ki, bu teklifim, sizin için| Karl'ın mubatabı güldü: de bulunmaz bir nimet, kaçırılması ca.| — Namus, nisbi, izafi bir mefhum - iz olmıyan bir fırsattır. bu fırsatın bir idur, dedi. Umarım ki hayat tecrübeniz daha tekrar etmesine de imkân yoktur. bunu size öğretmiştir. Biz, düşmanla. Pu sözleri söyliyen adam sustu. Ve adeta muhatabının düşünmesine, mü» ayyen bir kayara gelmesine yardım et. mek ister gibi, önünde bir yakut gibi yanmakta olan şarap kadehine bakma- ğa başladı. Kendisine «Karl» diye hitab edilen zat, uzun müddet, bir tek kelime söy - Temeksizin düşündü. Bu, yirmi beş yaş kekler, geniş göğüslü, dar belli Hosar zabitleri hiç durmadan lokantaya girip içıkıyorlardı. Karl Armhara, bir hayli müddet de- İrimuzın kullandığı her silâhı kullanma. ğa meoburuz. Gayeye erişmek için kul- lanılacak vasıtalar Üzerinde fazla hassa s#ivet göstermek akıl kâr: değildir. E » sas mesele istenilen neticeyi elde et - mektir. Geri kalanı 18f ve güzaftır. Karl'ın muhatabı sözünün burasına geldiği zaman, geniş bir istihfafı ifade eden bir jest yaptı. Fakat bu son Söz - erinin ve bu jestinin Kari üzerinde İ- yi bir tesir yapmadığını hisseder etmez, süratle şunları ilâve etti: — Sonra şunu da iyeyii işin karşılığı olarak siz, ilk ağızda ve. receğimiz para da azımsanmıyacak ak. lerinin rengi oldukça acayib bir genç- ti. Son modaya göre giyinmişti. Fakat dikkatli bir göz, elbiselerinin şurasın » da burasında göze çarpan ve zamanın tahribatına delâlet eden parlaklıkları mekâlâ farkedebilirdi. Karl'ın önünde, bir altın tabaka duruyor, Karl, bunu bir elile evirip çeviriyordu. Gene dik. kat'i bir göz, bunun hakikt bir altın ol- madığını anlamakta hiç de güçlük çek- de az bir para sayılamaz! Bundan maa- da, için de ayrıca mükâfat ve ikramiye de alacaksınız! Dahası var: Bütün bu say- dıklarımdan mâada, sefere çıktığınız zaman da beher gününüz İçin ayrıca 30 mark «munzam ücret» alacaksınız! Zamanla. gerek aylığınız, gerek «mun- zam ücretsiniz arttırılacak, ve günün birinde. şimdi sizin bayalinizden bile “ Karsıbkh olarak konuşmakta olan bu iki kişi, Berlinin en iyi, en lüks lo. de oturuyorlardı. 1902 senesi Kânunu- sanisinin birinci günü idi. Ortalık her zamandan fazla (kalabalıktı. Dekolte giyinmiş, şık ve pahalı kolyeler, elmas küpeler takınmış kadınlar, etrafa ko - kular saçarak gelip geçiyorlardı. Kır - mızı yanaklı, Vilhelmkâri bıyıklı er - varacaktır. Karl bir defa daha işin bütün «müs. bet» ve «menfi» taraflarını sanm kulağındı dar çoktur: Senede 8000 mark, herhal. | muvaffakiyetle başaracğınız her iş| akleden: | jBu resim gördüğünüz gibi bir yaprakla üstündeki böcekleri gösteren alelâde bir resim midir? geçmeğe İmkân olmıyacak bir raddeye | Hayır bir harb limanının plâmdır ve bir casus tarafından mensub olduğu teşkilâtın merkezine yollanmıştır İveyahud az kazançlı küçük bir komis. yoncu olarak ömrünü çürütmesi doğru mu idi? Kari, kat'i kararını vermiş bir insan edasile: — Kabul, dedi, teklifinizi kabul e - diyorum. — Çok güzel. Fevkalâde güzel. Şire- di de, kadehimi müstakbel muvaffaki- yetleriniz şerefine kaldırmama müsaa- denizi rica edeceğim! Ha, bakınız, sıra. gı gelmişken şunu da söyliyeyim: Tek. Yifimi kabul ederken şu noktayı da ha. tırınızdan hiç çrkarmamalısınız. yapa- cağınız iş dolayısile, başınıza gelmesi mümkün ve mukadder olan tehlike - heye ötürü hiç bir mes'uliyet kabul edemeyiz! Bütün (o müşkülleri, bütün engelleri kendi (o zekâ ve dirayetinizle halletmek mecburiyetindesiniz! Teh - likeli vaziyetlerden, bizzat kendi kuv. vetinizla kurtulmağa çalşacaksınız. Karl, başile bir tasdik işareti yaptı. Ve, kendi kadehine şarap doldurarak: — Bundan tabi bir şey olamaz, de» di. Hrn Rozen, merakımı mucib olan nokta şurasıdır: Hemen (hemen beni hiç tenrmadığınız o halde, nasıl oluyor da bana bu sahada açılmak lüzumunu hissettiniz? Veyahud böyle lizumu ne den hissettiniz? Yani bu alelâde bir te. sadüt mü? — Bizim işlerin tesadüflerle hiç bir slâkazı yoktur. Hem müsaade ediniz de sırası gelmişken size, Alman istih - baral teskilâtına intisab eden her yeni ajana verilmesi icab eden ilk dersi de vereyim: sual sormak (âdet değildir. Şuyed herhangi bir meseleyi öğrenmek zaruretini hissediyorsanız, bunu biz - zat kendi akıl ve düşüncenizle, elinizde mevcud olan malümlarla yapmağa çâ- teraziye |yapmıyan bir kelime idi. Fakat diğer!lışacaksınız! Maamafih bunu yakında vurdu. Casus olmak... Casus... Bu, in-|taraftan, bir insanım, meselâ Karl gibi ei de anlayacaksınız!. Neyse, yarın öğle » den sonra tam saat üçde sizi Vilhelm$* irsse'de bekliyeceğim!. Karl'ın «Hern Rozen» diye hitab &f tiği adam garsonu çağırdı. Yenilen v8 | içilen şeylerin parasını verdi. Garson3 bol bir bahşiş biraktı ve ıslıkla bif marş çalarak lokantanın kapısına doğ” Tu yürüdü. Ertesi gün Rozen'in randevusuna gr den Karl, derhal kendisine iş verilme jsini bekliyordu. Fakat umduğu çikmis dı. Kendisine iş verecek yerde, «tek * aik hazırlık kursları» ndan geçmesi İ cah edeceğini söylediler. Karl için hummalı bir faaliyet ha yatı başladı. Bu işle meşgul bir takır! mütehassısların rehberliği ve nezareli altında beş ay devam eden muhtelif dersler gördü. Bu derslerin içinde: Te” poğrafya, müsellesat (trigenometriM çizgili resim, deniz silâhları gibi ders” Tee vardı. Ayrıca bu beş ay içinde onâ rpido ve denizaltıların o modellerini pösterdiler.. — Zırhlı ve kruvazörlerin muhtelif tiplerini tanıttılar. Uzak m€& İsafelerden bütün gemi tiplerini tanı” mak şekillerini öğrettiler. En sonundâ da, münhasıran İngiliz harb gemilerin& aid hususi bir ders gösterdiler.. Karl, bu beş aylık ders devresi zaf” fında hemen hemen Rozeni hiç görme” di. Fakat beş aylık kurslar biter bit “ mez, onu telefonla Vilhelmştraseye ça Zurdılar.. Rozen onu kendi iş odasında kahul etti. Rozende, ilk görüştükleri * zamanki lâübaliliğin zerresi bile ksl mamıştı. Bu defa o, fevkalâde ciddi v€ resmi idi. Karl'a bir koltuk gösterdik» ten sonra, zaman zaman elindeki ka * lemle masaya vurarak, gayet otoriter bir dille söze başladı: — Dostum, dedi, şu dakikadan itibü ren siz, bütün mevcudiyetinizle Alman gizli istihbarat servisinin o emrindesi © niz! Her gün bizimle teması muhafaza etmek, ve telefonla nerede bulunduğu» nuru bildirmek. “mecburiyetindesini?! Size verilecek işler hakkinda o mutlak bir ketumiyet muhafaza etmeniz lâzım geleceğini, ayrıca, ilâve etmeğe Tüzuy görmüyorum. Elinizde, ( sizi kompri methe edecek ne bir vesika, ne de bil tek kâğıd bulunmamalıdır. (Arkası var) hiç de müsaid tesirİhayatını az ücretli küçük bir memur, Bu somanı maarif müfettişlerinden «Son Posta» tefrikası: 1 Asım Kiltür'e ithaf ediyorum. Ez E Z B.S. K Ve u sene nasl old, ne Va iv biçim © düşündüm (bilmem; Pr) Heybelindada © mevsimlik (© bir © ev tutmak O hatasını ortikâb ettim. Dün- yada sevmediğim şeylerden «susuzlukla yokuş» bu adada öz iki kardeştir. İskele- den yukarıya çıkıncaya kadar terden kokarsınız; evinizde yıkanacak bir dam- la su bulunmaz. Oldu bir defa,,. Güya akılsız başın ce. zasını ayak çekermiş, halhukı burada hem ayak, hem yürek hem de beden çe- kiyor. binmek için bir saat on dekikayı güneşe Fakat ya çamları, ya manzarası, ya|kâfşı &yak üstünde geçirmeğe rıza gös mehtabı, diyeceksiniz; hakkınız var. Za-|termek gerektir; avdette de köprüden ten her sene birkaç yüzünü, hattâ birkaç vapura girinceye kadar, sıkışmaktan, şek. binini ya Mazalto hanımın bir fincan Jinizin değişmediğine şükredebilirsiniz. kahvesine, yahud Marinik dudunun iki| (Allahın dağındaki bu susuz ev katına kemik pirzolasına kurban verdiğimiz o| bir mevsim için neden 200 lira veriyoruz? çamlarla şu manzara ve bu mehtab ol- Kilo almak içinse evden çıkmamalı, Ze- masa Heybeliadaya insan delirse gitmez. | yıflamak 1çinme muvafıktır; insan iske- leye her im:p çıkışta nasıl olsa yarım ki- rın arasında küflenip çürür. Çamlardaki 10 atar. kâhvehane bozuntusu gazinolara gider-! | Dikket ediyorum: Meyva » sebze helin- siniz; gramofon sesinden sinirleriniz bo- de «beni vedi buçuğa almazssnız yarım zelur. Honi bir komisyon teşekkül etse çürüyeceğim» diyerek boyun büken do. bedeli olmak üzere kırk beşe otuz beş daha zammetmelisiniz, O halde İstanbula ininiz. Sabahları daima 9,7 de hareket eden 8,53 vapuruna de «Türkiyenin en kötü plâklarım, geç. matesler, burada, 25 kuruşluk etiketin al-| meğe çalışsa, imkânı yok, bu gazinocu-, tında, kazara meb'us olmuş avukat kâtibi lar kadar muvaffak olamaz. Türkünün bu | gibi kuruluyorlar. derece adisini. hânendenin bu kadar cırt- o Fırıncılarında bir setir azameti. kasab- lağını, plâğın bu rütbe bözuğunu hangi larında bir nazır gururu, bakkallarında «zevkisefil, sahibi bir araya getirebili -|bir şehınşah bakışı sezilen bu adada ev yorsa aşkolsun... ararken size: Plâj mı buyurdunuz?. Şu bulanık de-| — Hastanız varsa vermeyiz. niz parçasınm dibi midye o kabuklarile,| o İhtarında da bulunurlar. Peki; sıhhatli cam kırıklarile, yosunlu sivri taşlarla do-'adam buraya neden gelsin; susuzluktan, Ju, hilkat günündenberi insan eli değme-| yokuştan, yüzde bin beş yüz fiat zam miş, kısmına plâj mı diyorlar? Gazinosün-| mındın hasta olsun diye mi? Yoksa ak- da otursmız bir fincan kahvesine yirmi |şam üzerleri iskele gazinosunda, sardal- 'beş kuruş vermeniz icab eder; öntre be) ya bulamamak yüzünden, dört karış bo- deli on kuruşla bir şişe suyu da hesabla-'yundaki rıhtımda iki defa gidip geldik- mak lâzım gelirse, bir tincan Köhveye 45 ten sonra hiddetle yeniden yokuşlara sar- kuruş ödemek ya mirasyedilik veya ab-sın diye mi?. dallıktır. Denize girmek isterseniz antre, i 5 rim. Sabahtan akşama kadar yokuşlara tırmanarak dağ tepelerine su ceken bu zavallılar, akşamdan gece yarılarına ka- dar da sırtlarında insan taşırlar, Maamafih birazda madalyonun öte ta- rafına bakmak insafını . göstermeli, Bu çamların güzelliğine başka nerede tesa. düf edebiliriz?. Nasıl ki bir kilo bar- Büyükada müstesna, Heybeliden başka hiçbir yerde tesadül mümkün değildir. İşte bu sene ben bu adada idim. Mehtabı düşünüyorum; bu akşam ay var. Muhakkak ki tekmil ada sakinleri, hilhassa ygerçler bu gece büvük tura çı- kacaklardır. Birkaç gündenberi mando- linli bir grup belirdi. Kadınlı, erkekli, belki, on beş kişiden mürekkeb olan bu grup, çamlıklara her gece neş'e saçıyor. Ben ne yapacaktım?. Otuz günde bir defa gelen şu üç, beş gecelik mehtab âle- mini kaçırmak günahtı. Gerçi başımda sevda dumanı, gönlümde aşk heyecanı yoktu; fakat mehtabı sevmek için mut- İlaka bunlara m: ihtiyaç vardı?. Ben ta. “bieti seviyordum; aya tutkundum ve aş- kın bu kadar hakikisi bir insan için kâ- idi, Kendi kendime: — Ah, yirmi beş yaşında olsaydım. Demeğe kalmudı; kapının zili acı acı öttü. Unutmadan ilâve edeyim: Böyle yer- lerde kapı zilleri daima acı acı öterler. Evinizde eşyamız, yatağınız, haltâ hazır- Benden hayvanların en Kedbahtimiİda yemeğiniz yüktur; bu vaziyette bazan |cuklaştık ki tarif edemem; meredeyse . mayo veya don, yıkanmak için tatlı Su sorsalar «Ada merkebleri» cevabını veri-İiki, bazan da beş kişiyi «gece yatısına> — Teneffüsbanerle höwle vanardır. 40 kuruşa satıldığına dal şimdilik bu kadar yetiş Yazan: Zeynel Besim Sun İmisafir etmek mecburiyetinde kalırsınız. Gelenler de, tabii, ferasetli irsanlardır amma iradeleri ellerinde değildir; ya İdoktor üç beş gün İstirahat tavsiye et- miştir, yahud dört yaşındaki yavrucuğun hava tebdiline ihtiyacı vardır; siz yirmi sekiz gün evvel köprüdeki tesadüfünüzde her' nasılsa gafil avlanıp «buyurmazsanız vallahi darılırım: demişsinizdir; ihtiyaç hâsıl olunca onlar da «eski dosttur, git. mezsek gücenir, mülâhazasile gelmişler- Cr, Maamafih ben böyle pörçüklü bir ka- file ile karşılaşmadım; hizmetçi kadın o da kapısım açıp ta: Buyurun, Der, demdez yıllardanberi rasgelme- diğim eski bir dostun kendisini kaldırın- ca kanapeve attığını gördüm; hayret ve memnuniyetle yerimden sıçrayarak: | — Vay Ekrem. i Dememle boynuna sarılmam bir oldu. Ekrem Çeliği büyük bir sevinçle misa- fir ettim, Akşama kadar hep mekteb hâ- yatından bahsettik. Hsmazasp OHiki (oOhocinm «e - şek davssı> nı anlatışını konuştuk. Ulü- mu diniye mualliminin «kopya» yı «kop- ça» sanarak, — Gopça yapmayın, gözünüzü patla - | term. Tehdidini: Kitabünnikâh sayfalarının virgül stlamadan aynen imtihan kâğıd - larına geçişini hatırladık. Ikimiz de öyle çöcuklaştık, öyle ço » Diye bir uzun atlama oyununa giriş mediğimiz kaldı. İkide birde ; — Ah Ekremeiğim; Ne iyi ettin de gel din. Diyor; hizmetçi kadına muttasıl ye mek, meyva, sebze, et, rakı, bira, tavuk sığır dili, balık hazırlamasını söylüyor dum. Akşam yemeğinden sonra çamlara çık tok. Hakikaten ilâhi bir geceydi. Çamla rın arasından süzülen ay ışığı her tarat başka bir şekilde güzelleştirerek insan zorla şair yapacak manzaralar yaratmığ" tı. «Mavi nurdan ırmak» tabirinin haki" katle tam tetabukunu görebilmek İçi” mehtabda Adada bulunmalı. arkadaşıma» muhabbetle, sordum — Asfalta inelim mi Ekrem? — Ben çamlıkta kalmağı tercih ede * riva, — O halde gazinoya oturalım; gele geçeni seyrederiz. — Hayır: öyle yapmıyalım. Bir çam” dibine görülemiyecek şekilde oturup Yi” Jan dinliyelim. — Ne yalanı?, — Sevda yalanı, aşk yalanı. delikanli ların genç kızlara söyledikleri yalanları.» — Hâlâ eski Ekremsin iki gözüm. Mas mafih dediğin gibi yapalım.. Biraz tırmandık. Ay ışığile bezenen bi£ sahanın gerisinde karanlıkça bir yer bul” duk ve oturduk. Simdi av bekliyorduk. Bizim avımızı yakınımıza gelerek birbirlerine aşk ya “ lanları uyduracak bir çift olacaktı. İntizarımızın uzun sürmediğini söy “ lemeğe hacet yoktur sanırım. Bu adadi hangi çam vardır ki hayatı imtidadınc8 en âz beş yüz çifte gündüzleri gölge sak mmamış, geceleri sır muharrirliği yap” mamış olsun? Ekrem Çelik beni yavaşı* dürttü. iğimiz ağa İşte nihayet bir çift düşmüştü. Nefeslerimizi bile keser gibi yaptık. Büsbütün karanlıklara gömül * mek için, imkânın azami haddini kulla” büzüldükçe büzü! .— “arkan vi var) asusun hayatı