6 ON POSTA 18 ncı asırda İstanbula gelen Bohamyalı Baron Wratislaw'ın hatıraları: 89 Türkçeve çeviren: Süreyya ODitmen Arşidükün huzurunda bir facla ile kapanmasına ramak | duğumuzu, nereden geldiğimizi bildirdik daki gan Tb hüdiseyi de savustur-| ve burada saatlerce nöbetçi zabitini bek- akla bele ZE niz Atmış ol İlemek mecburiyetinde kaldik. ca ha çal vo , CN e , Nihayet ellerinde meşüleler (taşıyan, büviyari e Halli yp esim birçok âskerle ibir zabit geldi ve bizi hüs-| veriyorduk. salar, mükabul ederek kampa isal etti. ti Özeti a |, Ertesi günü sabahı, avdet ettiğimizden in, il çan bizi kanar RE iap | haberdar olan Avusturya Arşidükü Maxi-| lardan biri bizim sandalın etra «| 7vlİM», şatoda kendisini ziyaret eyleme- Yarım bir daire resmederek geri-|miz için haber göndermişti, Gittik. Ar -| ie © Keçti ve kaçmamızı önlemiş olmak $#idük tarafından hüsmükabule (mazhar zda ateşe müheyya bir vazi- olduk ve birçok suallere cevablar vermek . Ondan sonra her ikisi de kürek mecburiyetinde kaldık. Bu soruların bil- üzerimize geldiler ve içindekiler hassa en ehemmiyetlisi, Osmanlı hakanı- davranmış vaziyette o hüviyetimizi'n, alddi. Onun, bizzat Eğri üzerine yürü- yüp, yürümediğini bilmek, anlamak isti- yordu. Bu mülâkatın neticesinde teessürle, e- . e çe ve şalatik ki Arşldik çe. dk i nabları hususta ir şey bilmiyor- aa e el e du. Hıristiyanların istihbarat yolunda bu bden gelen çok yüksek, dinda- kadar fakir, bu derece zavallı bulunma- duygu ile ulu Tanrıya şükran- ları doğrusu havretimizi ve teessürümü- varamaz #ürenek: Gl. İzi mucib olmustu. Münasfb bir surette Bu dini vazifeyi ifa ettikten sonra hi-/her şeyi anlattık, smırlarımızı aşmak ü- *ar İçine isal olunduk ve hisar kumanda-|zere bulunan Türk kuvvetlerinin hakiki! Wi tarahından samimiyetle istikbal edil mikteri hakkında en doğru ve müşahe- dik. Burada bize bol yiyecek ve içecekler delere müstenid malümat verdik. Yerli. Kumandana, Turanın öbür yaka-| Verdik amma Arşidik hazretlerini de teda bir yeniçeri muhafızımızla bir delazim hayrete ve derin bir teessüre dü yata e Eri li ir ; ilerine emniyetbalış cevablar ve-| sandalımıza bir çıma ata-| ine aldılar ve çekerek hisar ŞE ii aya vir iz # z ; B 8 pi jretle en iyi ve en doğru malümat istih- seline muvaffak olan Arşidük; evvelce kendisine hatalı malümat verilmiş olma- sına çok öfkelenmleti, için yazılmış bir mektubu hâmil bildirdik. Derhal karşıya bir, Sandal yollanımş, bu iki yoldaş ta getiri-| kasabada istirahatleri temin kılm-)519 * Geceyi, biz de, kasabada geçirdik.!, Düsman harekâtı ve kuvvetleri hak-| sabah, bir kayıkla Grana 0) wmdaki hatalı bileilerini ba suretle tas-| Müteveccihen hareke tettik. Kayığımız|hih eden kumandan; derhal Etrinin im- Duneda yükselirken nehrin kıyılara dadma yetismek üzere yürüyüşe geçil- birçok, Yatmakta Si, hasta ve ölmüş askerlerin serilip memini emretmişti. Lâkin mastteessür olduklarım yüreklerimiz sızle-| ordumuz bu herekete gecisinde gec kel- Yarak, görüyorduk. Bunlardan bir Çoğulyeş ve hedefine asla varamamıstı. Bina- İlme, bir çoğu Gn ölmek üzere bulunü-(eneleyh bu önlü kalenin Türkler eline Yorlardı. Kollarında birazcık kuvvet bu-İ geçmesinin önüne geçilememişir. Daimi Encümenin kapısında (Baştarafı 7 nci sayfada) Eksiltme hararetlendi: Rakamlar geri- ye doğru tekerlendikce sesler de aralı - yor. Aksi de vaki ya!... Arttırmalarda hareret duba fazla imiş. Eskiden burası daha kalabulık ohurmuş.. harb vaziyeti işleri azaltmış. bazan ihale- Jere talib bile bulunamıyormuş. Adamcağızın biri fisebilillah bana mü- temadiyen izahat veriyordu: — Geçen gün bir dükkân arttırması yapıldı, muhammen bedeli 400 lira idi. O dükkânı ele geçirmek istiyenler, bir hararetlendiler, bir bararetlendiler iş ina- da bindi. Derken izzeti nefis meselesi yaptılar. Tam. 2400 liraya çıktı. — Bu şite kim kâr etti? — Belediye tabif... hu?... Talibler dişarı çıkmışlardı: — Fazla indirdiniz . — Kabahat sizde. bu paraya bu iş ya- pılır mı? On para kâr bırâkmaz. — Her zaman bu adam böyle yapıyor- uzun sürmedi. Yeni bir pa- zarlık başlıyordu. Hafi bir meşveret s0- nunda tekrar içeri girdiler. Bana verilen izahat devam ediyor: — Bazan talibler dişarda Ouyuşurlar. İhaleye girecek olanlar vazgeçerler. O İşi Üzerine alacak da atını istediği gibi oynatır. — Vazgeçenler ne yaparlar? — Onların da hisselerine azıcık bir şey düşer, — Şimdi ben içerde size rakib olaca - ğım desem, bana da «Sus!, payı verirler mi? Gülerek yüzüme baktı: — Vermezler! — Neden vermezler?. — Çünkü onlar daha evve! kimlerin şartname aldığımı, kimlerin iştirak etmek | niyetinde olduğunu, kimlerin girmesinin | ihtimal dahilinde bulunduğunu hesab e- derler, araştırırlar, zaten şimdi İsteseniz de giremezsiniz! Şimdi, bazı yolların hiçin yapıldığının ertesi günü bozulduğunun, binsların bir kısmının tesliminin ferdasında boyaları- nın döküldüğünün sebebini daha iyi an- İanlar, biz geçerken ellerini uztar N c Ü vi türü ia kendilerinin üreme Gİ Gran kesebesmma eirditim zaman ku-! Bu yalvarışlardan gök beesMir ve elem |79vlerimden Felix Wrstielaw ile Albert duymak! || Wratislawa resladım. İkinsisi Fetva sa- İvasında dizinden yaralanmıştı, Bilâhare bu zavallı Granda öldü. Arşidök hâzretlerile mülâkattan sonra kendisinden bizim Viyanava gönderi! - karargüh, ölebildi memizin teminini Si ya Se OR son cebri yürüyüşlerle ayaklarımız ka- tanda ei barmıs ve daha fazla yürümeğe hal ve Yargi ne - ayının karakollarile karşılaştık. Kim ol. | mecelimiz kelmamaştı. (0) Setaret heyeti İstanbula gelirken Os- | uzuuun nh hududları içimde uğranılan yer bura- olmuştu. Şimdi ise ba serhad üzerindeki Avasturyahlar tarafında © görüyoruz kale kabramanca bir mukayemet- açlık, susuzluk ve cepfiznesizlik vi Rötüreceğimiz yere ulaşmadan kâ- vefat ettiler, üçündüsü salimen ii! # dö Son ; j j düşmana teslim edilmek mecbu - basil olmuş ve muhafızları da tesim tevfikan düşman gemilerile Os — kdar tarafına naklolunmuşlardır. Beş - müverrih İtiraz Bujdaydan: IX 9 Arpadan : 18.99 Üzümden :88 20 Peçevi bu kale müdafaasına Hurmadan : 00. 00 Lyorum. Nusret Sefa Coşkun ( TİYATROLAR ) İstiklâl onidesi komedi kısmı akşam sasi 2030 da Hindistan Cevizi Raşid Rıza ve Sadi Tek tiyatrosu, Yarın gece: Kadıköy Halede Beşte Gelen Halk Opereti - Akşam zaat 9 - da Sevda Oteli İsmali Dümbüllü temsilleri — Bu ukşam Bakırköy Miltiyadi sinemasında Mihracenin aşkı Komedi 3 P. Zengin Varyete Şu bizim belediye de ne işini bilir ya-|dan idi, Yaz kış Yazan: Reşad Ekrem Bursalı Cafer Çelebi — Aferin be delikanli... İşte ona git. seni Cafer efendi bekliyor köşede de...) dimi, Haydi bakalım... dizadenin beklediği köşe başma geldi. Bu, hayatının uzun bir kısmı gemilerde İstanbulun sayılı kabadayıların - açık duran (o bağrında boydenboya, dövme ile bir «Ah minel - âşk» vardı. Ayağında siyah flar, sırtın - da kısa ve beyaz Cezayir donu ile bol yenli Cezayir mintan. © belinde kırmızı yün kuşak, başında kırmızı Cezayir fesi vardı. Fesinin kenarına daima bir çiçek Miştirirdi, Uzun boylu, yakışıklı adamdı. Daima bağrı açık, baldırı çıplak gezer - di. Ömründe hastalık bilmezdi. Etraf ça- tır çatır buz tutarken, o ber sabah denize girerdi. Kuşbazhk, Kalyoncu Kasım için eğlence, çerez gibi bir şeydi. Yemiş iske- lesi ve Bahçekapım iskelesi esnaftan beş altısımı haraca bağladığı ve burunla geçindiği söylenirdi. Hattâ, ara- da bir, «bazı nazenin hanım O ve hanım sultanların da Kalyoncuya haraç verdik- leri» fısıldanırdı. jrelim, — Sizdekiler de kimselerde yok efen - iz. — Kaymakam un i di satıyorlar ört 3 m —Paşa evlâd bırakmadı... Sade dul taze bıraktı... N a — Ya” — Pembe yaşmaklı Kamer hatun haz- retleri de, hani efendimiz, Japonların ya- kei ad güvercindir diyorlar... — Yen — Konağa gittiğimizde, inşaallah fir- sat düşer de. kafes arkasında filân giz - lenerek... Şöyle bir görürüz belki Ka - mer hatun hazretlerini... — Vallahi Kasım ağa benim sabrımı tükettin; çabuk gidelim şu Japonları gö- — Gidelim efendimiz... — Bir koçuya binsek.., — Binelim efendimiz... — Kamer hatun hazretlerine ver « cinler pahası bir mücevher Dilem bir gül küpe ve bir de mücevher boroş ek ne dersin? — Alalım efendimiz... — Sana da bir saat alalım... — Alahm efendimiz... — Amma her şeyden evvel karnımı Sayılı bir kabadayı, azılı bir külhani olan Kalyancu Kasım, ayni zamanda çok güzel konuşan, yerinde gayet nazik, çe - lebi olmasını &ilen bir adamdı. 'kesle seviyesine göre konuşurdu. Kendisini bek Tiyen Bursalı miresyediyi hürmetkârsne! sellenladı. Karşısında el bağlayıp durdu: — Hoş geldiniz efendimiz hazretleri... — Hoş bulduk Kasım ağa.. — Efendimiz Bursalı Sadizade Çelebi olacak sanırım... — Evet... Bir çift kus için Bursadan başka kim kalkın da gelir. — Kuslar efendimiz hazretlerinin zah metine değecek kadar nadidedirler, bir çift mavi çakşırhı ve kıl (o yeleli Japon güvercini... - — Aman Kasım ağs.. bu kuşları he - men görelim. benim niyetim aksama Bursav» dönmektir. — Efendimiz hazretleri ben kölesini ciğneyip de mi giderler... Bugün, hattâ şimdi gider kusları görürür amma. bu geceyi bendehenede geçirmeden sizi bir yere salamam velinimet... — Coluğa çocuğa haber vermeden gel dim Kasım ağa... — Aksam Mudanyaya gidecek kayık ile saraya bir kâğıd yazarsınız elendi - Cafer miz... — Hele bir kere kuşları görelim de... Güvercinler evinizde mi? — Efendimiz güvercinler değil. — Kimin? — Allah dost başından irak etsin, ge çenlerde kazaya uğrayan Kaymakam pa- sanın kuşları... — Ya... Bir kere görmüştüm, görüş - müştüm biçare ile... Amma bana kuş - bazlığından hiç açmamıştı... — Efendimiz yanında kuşten söz aç - mağa kim cür'et edebilir efendim... — Amma bak bende Japon güvercini bendenizin açtır, aşçı dükkânına girelim... relim efendimiz... ÇEKMECEYE GIDERKEN Altı cifte bir kayık, eğer Şemsi sahillerinden bakılırsa, Saraybürnundas Marmaraya doğru beyaz bir ok gibi uçum yordu, Güneş, sanki bir altın külçesiydi, has vanda düövmüşler ve sonra MUBZZAP, muhtesem İstanbulun üstüne savurup a N Kayığın her küreğini iki kişi çekiyor« du. Yirmi dört kürekçinin, her asılışla- rında bütün boyunca ileriye fırlattıkları kayık, suyu bir hovarda hançeri gibi ya. rıyordu. Yirmi dört kürekçi, yirmi dör tane tunç renkli atletti. Kar gibi beyax mintanlsrı ve donları dirsek ve dizleri. nin üstüne kader sıvalı, başlarında nap ciçeği Cezayir fesleri ve bellerinde aynd, rankte Cezayir kuşakları vardı. Cıplak ayaklarını destek çubuklarına dayayıp ta küreklerini denize çarpınca, » Küm bürdeverek varılıyor, köpürüyordu. Her küreğini, iki kayıkçı pehlivanının çektiği bu kayık, mirasyedi Küçükefen- dinin Fındıklıdaki kayıkhanelerinden in- dirilmişti, ükçekmeceye davetli güzi- de bir misafirini götürüyordu. Bu güzide misafir, Gümrükçü Hüşsevin efendi idi, Sevgili çubuktarı 'Tayyarzade ile kuvum- cubaşının oğlu Evliya Çelebi de yanında idi. Kayıkta, bir keman, bir kemençe, bir de deften mürekkeb, tesadüf ile alınmış bir saz vardı. Bir de, nısfiyesini cübbesi- nin altına gizlemiş bir mevlevi dervigi vardı; bir de, nazlı bir hanende vardı bir de, saçları sümbül, dudağında bülbül, inci dişler, keklik sekişli bir Rum rokkas vardı. Fakat, bu dilber köçek, kayığın baş tarafında bağdaş kurup oturmuş, bit masr kemiriyordu. (Arkası var) N edilmiştir. (Mütercim) p yok.. — ük bir v vE temin asıl sebebi bu dej Pencere yanında küçük ye A m Şii e Tİ | met asıl ği ilhiz başıma yemek © yiyordum. Biraz) çe SENİ Akşama doğru odamda telefonun zi İleride kalabalık bir ziyafet için hazır - çalınca birden büyük bir heyecan hisset- İ olduğu görülen çiçeklerle sösle - uzun bir masanın etrafım alan ka - kekli kimselere herkes gibi dö - ım. Benim Mavi Tuna kahrama- bunların arasında idi; şapkasını çı- elbisesini değiştirmişti; sarı saç- #lektrik ışıkları altında tatlı pırıltı - T Röz alıyordu. tony ağ değiştirmek için uzanan gar - bu kalabalığın ne olduğunu sordum. — Yugoslav hekimleri... dedi, paskal-| İstavro vaktile hususi işlerimde bana İatillerini geçirmek üzere Belgraddan | hayli faydalı olmuş, bir hayli paramı al - gelmişler; üç gündenberi bura - mıştı. Düşük bıyıklarını elinin tersile #- » bir hafta kadar kalacakları söyle -| vaziıyarak içini çekti: çap Grup halinde seyahat ettikleri i -İ — Ah, o günler, beyim... Yemeği de böyle toplu yiyorlar. Bu herife nereden rastgeldim! Hergün anları fransızca olarsk konuşmus -| başka bir kadın yüzü, her akşam başke işi, fakat dönüp dolaşıp bir türlü etrs-| bir çehre ile karşı karşıya yemek Yiyip iç ayrilamıyan (o garson bir aralık İki içtiğim, paramı tükettiğim, kendimi dayaramıyarak yanıma geldi ve bana| yıprattığım sefahat içimde geçen bir ma - çe olarak hitab etti: İzinin bulanık hatırasını şimdi senelerden > Beyim, siz İstanbuldan mı geldiniz? sonra gözümün önünde tekrar canlandır. irkçe olarak: dı. Sözde ben bunlardan vazgeçtim; iki, Evet, yıldır Ayşenin dimağımı saran humarı e Dedim, Gözlerinde sevinç pırıllılarile| çinde geçirdiğim ıztırab hayatı güya ba -! Kimi yerek: İna bunları unutturmustu; . halbuki işte Büşg PEDİ tanıdınız mı? (dedi, İstavro,|tedavi ve istirahat için yola çıkmışken, Yükderedeki otelde size az mı hizmet! tedaviyi de istirahati de yarı yolda bıra-| mist İkarak Pire rıhtımına çıkunmın sebebi ne-| ş 8 4 2 B Eifi ür Yüzüne dikkatle baktım: dir? Atinaya kimin için geldim deak- — İstavro, ha... İstavro, sen burada -|samdanberi kiminle meşgulüm? Zihnim, Na demek. hayalim, hassasiyetim ve heyecan mem- -İbalarım kiminle dolu? Evet, dedi, zaman böyle yaptı, be Bir büyük muharririn büyük Yin, İstanbuldan uzak düştük. sözle - rindeki korkunç hakikat beni tehlikeli ve cazib uçurumuna yor: Bizim istikbalimiz tıpkı mazimiz gibi olacak; bir zaman hem de tiksinevek İş - lediğimiz günehi bir çok defalar tekrar- lıyacağız, hem de sevinçle... Mukaddes kitabların dayanılmaz mü - enzat hükümlerini söyliyen müthiş âyet- leri gibi kuvvetli olan bu söz, bana İs - tilebalimi kızıl bir yangın alevile aydın - latmakta olan faciayı haber veriyor. "Talihin beni sürüklediği yerden dö - nüp kurtulabilir miyim? Kafatasının yal- çın mahfazam içinde yuva kurmuş olan dimağ, dalma asil ve vüksek düşüncele- rin mayasını yuğururken madde soysuz ve aşağı zevklerin çukurunda dolaşmak- la gıdalenivor. Başımla bedenim arasın- daki smücadelede her zaman irade yer - den yere çalınarak (o mağlâb ve perişan cıkıyor. Bu neticenin 'bana har verdiğini söylemekten de miçin (o çeklneyim... Şu balde başladığım yolda devam etmeli yim! | Yazan: Refik Ahmed Sevengil — İstavro, bu Yugoslavyalılar o hasıl seyler? Şu kıvır kıvır parlak saçları gö- rülen sarışın kadın kimin (mesi, biliyor musun? — Ah, beyim, cins erkek böyledir, hü- lâ eskisi gibisiniz... Yerin öğrenir, size söylerim. * Atinaya gelişimin ikinci günü öğleye doğru uyandım, akşama kadar kahva ve yemek vakitlerinden başka hemen bü- tüm saatlerimi terbel tenbel odamda 2e- çirdim. Kendi kendime: «Dinlenmek ne iyi şey...» dedim; son aylarda hakikaten ne kadar yorulmuştum. Uzun süren hum malı bir çalışma hayatından sonra İşsiz güçsüz geçirilebilecek günlere kavuş - mak âdeta bir bahtiyarlık... Bütün gün otelden çıkamadım; fakat acaba sade dinlenmek için mi?.. «lizadan tim, Kapıcı bir madamla bir mösyönün beni ziyaret etmek istediklerini haber veriyordu. Bir madam, evet... Memnunum, onu bekliyorum; beraberinde bir de mösyö mi ?. Demek Liza Dimitriyadu kocası ile beraber geldi ha... Esasen odamda giyinmiş, her dakika böyle bir habere hazır bir halde bekli- yordum. Alt kat salona indim, Misafin lerimi sevinçle ve saygı ile selâmladım. Yorgi Dimitriyadis: — Karım bâna hepsini anlattı, mk seyahati müddetince kendisine bü yardımda bulurmuşsunuz. Teşelir et- meğe geldik. — Kendisine hiçbir hizmetim geçmedi, dedim, asıl ziyaretiniz için ben teşekkügf etmelivim. Oturmaz mısınız, şöyle biti- şik salona geçelim. Holü boydan boya dolaşarak ara ka pıdan gazinoya geçtik. Salon henüz tens ha idi, müzik başlamamıstı. Köşede ba- cakta tektük oturanlar vardı. Yerimizi seçtikten sonrs Yorgi Dimitriyadine: — Ziyaretinizle beni mes'uğ ettiniz. Dedim. Cevab verdi: — Evimizde sık sık sizden behsedilirç bu edebiyat meraklısı hanım, sanatını» zın pek samimi bir takdirkârıdır. Ailemi. » dostları arasında meşhur bir « bir ses çıkacak mı, beni arayacak olur dat otelde bulamazsa,..> diye de endişelen- medim mi?.. Kendimi bütün gün otele Junması benim için de iftihar e“ bir şeydir.