Karagöz Hay bak. «Bak ne suret gösterir aslında fbret ç perdesi.> «Hacet hüküm ezeldendir hakikat per- desi» © 4Siyreti surette mümkündür temaşa eylemek.» «Hall olmaz didel irfana rüyet perdesi.» Ben de karagözcüyüm, fakat şimdiye “kadar ne perde kurdum, ne şema' yaktım, me de kahve peykesinde oturup mahalle oçocuklarile ayni ağızdan: «Başlar mısın, başlıyalım mı? «Karagözün evini taşlıyaylım mı?» Diye bağırdım. ğin ” o Mukavvadan hiç değil! © Benim karagözüm canlı! | o — Yenir mi yenmez mi? © Diye, bilmece halletmiye çalışan me - .Taklılar gibi sualler sormayın... Yenif © mi, yenmez mi onu ben de pek bilmiyo- Tum. — Bu bir karagöz kuzu olmasın! Diyorsunuz. Hayır. Kuzu değil, fakat kuzu gibi. Karagözümün gözleri, usta işçi elile iş- “lehmiş kehribaya benziyor. Kirpikleri v- «sun ve kıvırcık... Karagözümün başında ışkırlağı yok; onun yerinde, gözleri kadar siyah, kir- © pikleri gibi kıvırcık saçları var. Karagözümün çakşırı yok; robu var. “Camadanı yok, mantosu var, Perdedeki karagözü herkes güle güle “ seyredebilir. Fakat canlı karagöze ba- “kanların bir anda gözleri kamaşıyor. : Deve derisinden karagöz, asırlardan- “beri bir tek hacivadla karşılaştı. Benim — karagözümün karşısında binlerce hacivad “elleri “çenelerinde iki büklüm oluyorlar, yer öpüyorlar. — «Hay haki. Ben.bendeniz, ben hâkipo- “ye eli yüzü düzgün, müsahebeti tatlı bir yârı vefadar olsa, o söylese bendeniz dinlesem; bendeniz söylesem o dinlese bütün hazırun safayab olsalar, Hay hak. © İbret perdesindeki suratı seyretmek g“ me gidiyorum, — «Ah yoluna fedayı can etsem. © istiyen karagöze gitsin. Ben de karagözü-| dolaşıyor, bir türlü — Evet, 1917 del © Benim karagözüm deve derisinden ii (Karikatürlü Fıkralar ) Tahk'kat neticesi Genç kız evlenecekti, talib olan genç hakkında tahkikat () ) yapılması (yakın aj SAKA tanıdıkları bir ba- (| çi ra İ yana havale edil- 8D ie İmişti. Bu bayan Sf i günlerce bu işle HE meşgul olduktan & —' / sonra tahkikatının neticesini bildirdi: — Nişanlınızın ailesi hakkında yaptı- ğım tahkikat bana bu ailenin iyi bir aile olduğunu öğretti, yalnız şu var ki nişan-| İİmnızın dört sene evvel bir gece evine gel- imediğini haber aldım ve o geceyi nere- İde geçirdiğini de öğrenemedim. İşte bu İ mesele zihnimi kurcaladı. Hangi sene? Gençler yaşlı erkeğe sordular: — Siz hangi se- nede — evlenmişti- niz? Yaşlı erkek dü- şündü, hangi sene Ç de evlendiğini ha-| G0 tırlıyamamıştı: — Şey, dedi, senesini pek iyi hatırlı- yamıyorum amma, © sene biriktirdiğim paranın yendiği, benim sigarayı terketti- İğim, kış geldiği zaman kendime bir pal- to yaptıramadığım sene idi. İyiliğin mükâfatı Oğlunun karısı kaçırılan adam söy yordu: —Üş gün evvel £ adamın biri oğlu- e mun karısını kâ& çırdı, oğlum üç gündür peşi sıra bulamadı. Dinliyenlerden biri cevab verdi: — Siz de torpillenen gemide mi idiniz? VEE — Fazla üzerine düşmesin, ne demiş- masmmeeeİler: eİyilik yap denize at, balık bilmezse, halık bilir.» Oğlunuz ona teşekkür etme- miş olsa bile ne çıkar. Ettiği iyiliğin mü- kâfatınmı gün olacak görecektir. Evlenmeler'nin sebebi Bir mağazada tezgâhtarlık yapan genç kız, ayni mağaza- > da tezgâhtarlık ya- pan bir genç er- kekie evlenecekler di. Genç kızın bir tanıdığı sordu! — Siz birbirini- zi sevdiniz de onun için evleniyorsunuz, değil mi? Genç kız cevab verdi: — Hayır. böyle bir şey yok. patron her ikimize bu sene ayni zamanda isin verdi de.. bu izin zamanında evlenmek te mümkün olacaktı, | ima — Gazetede ne var. Uydurma bir harb tebliği mi, harb tebliğinin tek- © sibi mi, yoksa, yalan tekribi nakze- © den bir teyid mi? © Vecizeler Kadın davula ben- “zer, sesi uzaktan iyi a 3 Şehlânın tatlısmı mam, ona da Şa- * Ne pirzolanın. ne “de kadının sinirlis P Korkak adam, zoru © görünce kaçar kurtu- “dür. Cesur adam kaç- “5 başı belâya gi- 1939 çocukları — Annemizle babamız, hâlâ harbden Vecizeler — Gülme komşuna gelir başına! Dediler. Doğru söy lemişler, güldüm, başıma taş attı. * Kardeş kendi ken- dine gelir, dostu 8e- çer alırız. * Gençlikte olan ihtiyarlıkta Jenci olur. tembel di — Dikkat, bir tank geliyor. “Nükteler — Ben budalalardan biç hazzetmem. | — Kendinizi beğenmiş bir insan olma- dığınız, halinizden belli, * Garson bana bak. Emredin bay. Sizin şarap deposunu su mu bastı? Neden bay. Şarabınız çok sulu da! * Bakkal bir paket kadın sigarası ver! İsmet mi? Hayır Naciye! Yirmilik değil mi? Nüfus kâğıdına göre otuz beşlik! * Şimdi sizin evinizin önünden geçi- yordum, biri arkamdan taş attı, Herhal-! ide oğlunuz olacak. — Taş bir yerinize geldi mi? — Hayır. — Öyleyse oğlum değildir, o attı mı muhakkak vurur. * — Neye bu kadar sevinçlisin? — Dişçiden dönüyorum da. — İnsan dişçiden dönerken sevinir mi? « — Tabii sevinir. Dişçiyi kabinesinde bulamadım.. * — Ben herkesin ahlâkını sigarasından anlarım. — Sigara içişinden mi? Hayır, sigara ikram edişinden! * Ne düşünüyorsun kocacığım? — Ehemmiyetli bir şey değil! Şimdi senin düşündüğünü "anlamak için yüz Jiram olsa (eda ederdim. — Değmez, seni düşünüyordum. * — Başında ağladığın mezar kimin me- zarı? — Kimin mezarı olacak karımın eski kocasının? —vn b — O ölmeseydi, karım dul kalmıys- cak, ben de almıyacaktım ve bugün râ- hat yaşardım. N ” Erkek — Bugün gene istediğin çeyler- den birini almayı unuttum. Karısı — Nereden anladın? Erkek — Cebime baktım, on kuruş artmış ta. paramdan * — Ben sinir doktoru olduğum için si- nirli bir kadla evlenmekten çok çeki- nirim. — Neye? Bir müşteri kaybetmiş olurum da. * Pencereyi açsana Cereyan yapar. —Kapı kapak. — Baksans, karşıki evin de penceresi açık. *#*** komşuma | Tir ani SON POSTA N İkinciteşrin 6 Holivudun en maruf san atkârı: Paul Muni Paul Muni inziva hayatından hoşlanır, can ve gönülden sevdiği kır i hayatıdır, ösude bir hayattır. Buna mukabil gene bazan kalabalığa li karıştığı vah'dir. Bir anda 4 kostüm, 12 gömlek, 3 süveter, düzüne- İ lerle çorap ısmarladığı da görülmüştür. ! / Paul Muni , Bugün değil yalnız Amerikanın, fakat |diğeriyim. Bunlardan biri olmuş olsay- bütün dünyanm sinema san'atkârları i-|dim aktörlük yapmazdım. İçinde en müstesna mevkii işgal edenlerin| Namuslu ve temiz bir san'atkâr yalnız aşyıda Paul Muni gelmektedir. <hisseylediğini, yapar. Metbiyeler onu ,Şok kudretli san'atkârin hayatı zi-| alâkadar etmez. yedesile şayanı dikkattir: “İ Ben ise her vakit istediğimi yapacak Bundan 2İ sene evvel, pek genç bir mevkide değilim, Halkın eserlerime kâr- aktör olan Paul Muni bir gün aile dokto-|şı göstermekte olduğu alâkaya da müte- runa müracast eder. Doktor kendisini| hassis bulunmaktayım...» iyiden iyiye muayeneden geçirdikten son- & râ der ki: Paul Muni özlemekte olduğunu bil- «— Kalbiniz çok nl Bu hayat iş dirdiği daha fazla, «daha büyük ran İyen size yaramaz. Yaşamak arzusumda duman; ı maddi sahada dahi iseniz aktörlüğü terkediniz. Hasta bir 4- meğe a emi e dam olduğunuzu nazarı dikkate alarak! OBunden dolayıdır ki Palos Verdes'te ona göre hareket ediniz. Tam manasile inşa ettirmiş olduğu gahane evi karısı ile istirahate gah; Size baba nasihalin- birlikte terkederek Warners stüdyosuna de bulunuyorum...» . o. , jon dakika mesafede bulunan sayfiye € Doktorar. bu sözleri Muninin üzerinde | vinde ikamete başlamışlardır. pek büyük tesirler yaptı, hemen bu ma-| (Bu nakli mekânın sebebi şudur sihatleri tatbik eylemeğe koyuldu. İ Stüdyoya Palos Verdes'ten gelmek o- San'atını terketmedi, fakat arasıra rol| tomobil ile bir saatlik yolu mütevakkıf aldı. Messisini hafifletti. Merdivenlerden | idi. Bu suretle günde iki saatlik vakit yavaş yavaş çıkmağa başladı. Yorulma-| kaybediyordu. Bu iki saati daha nafi bir mağa gayret etti. Bedeni hareketlerine fasıla veren Paul | Muni, buna mukabil zihni faaliyetini iler- letti, Düşündü, taşındı. Nihayet şu ka rarı verdi: Ölüm insanın mukadder akibetidir. Nasıl olsa bir insan ölecek... Ha bir gün evvel, ha bir gün sonra!... Hayattan tam manasile zevk aldıktan sonra ölmek herhalde daha iyi bir şeyl. Nihayet her şeyi göze alarak tam ran- dman ile çalışmağa başladı. Fakat doktorun kendisine söylediği geyler Damoklesin kılıcı gibi kendisini üzüyordu. Aklı daima sihhalıne ilişip kalıyordu. O vakte kadar spor ile ne uzaktan, ne de yakından alâkadar olmıyan san'atkâr ancak çalışmak suretile vaktini geçiri- yordu. «Vaktimi, yazmakla, okumakla geçirecek olan adamlardan değilim» di- yordu. .« * Paul Muni diyor ki: «— Ben tam manasile bir iş adamıyım. İşi çok severim, Fakat «büyük: bir san'at değilim. Büyük san'atkâr da olmıya- cağım, İyi ve san'atını bilir bir san'at- kâr olabilirim. O kadar. Her yaptığım işde mükemmeliyeti ek de eylemek isterim. Pek küçük yaşım- denberi böyleyim.. Fikrimce yirmi dakikalık vir radyo neşriyatı yapmak bir film çevirmeğe be- deldir. Çocuk iken, iyi hatırlarım. Çalışmakta olduğum derslerden gayr! benim için bir meşgale bulunmazdı. Uğrasağım işe ha- yatımı vakfetmek âdetimdi. Bu âdeti ta- biat haline soktum. Bugün bundan inhi- raf eylemek için bir sebeb göremyiorum.» Münekkidler, arkadaşları, tanıdıkları ona «dâhi» sıfatını verdikleri vakit pek fazla sinirlenirdi. Paul Muniye göre dünyaya şimdiye kadar üç dâhi gelmiştir. Bunlar da: Leonard de Vinci, Beethoven, Michel surette istimal edeceğine kanaat getirir getirmez evini nakle karar vermiştir ve terkettiği evi de iyi bir bedel mukabilin- de kiraya vermiştir. Paul Muniyi inziva hayatından hoşlan- maz bir adam sanmayınız. O buna itiraz etmektedir. Onun can ve gönülden sevdiği kır hayatıdır, asude bir hayattır. Eski rahat ve iptidai hayat tar- dır. Karısı ve neşriyat memurları onun bu sadelik iptilâsma, aşkına karşı ilânı harb eylemiş haldedirler, San'atkârın bu ha- Wnin kendilerine mazarrat vermekle ksl- madığını; «kendisini» dahi feda ettiğini söylüyorlar... O da, onlara hak vermiyor değil. bu yüzden arada sırada Onların hareket terzlarma uymak mecburiyetinde kalı - yor. * Buna dair bir fıkra anlatalım: Geçenlerde karısı evde bulunmadığı bir srrada gardrobunu yenilemek arzu- suna kapılır. Derhal Los Anceles'in büyük mağazasına gider. Dört kostüm, Iki pardesü, 12 gömlek, üç sveter, çorap- lar, kravatlar alır. Sözüne bakılır ise on senelik ihtiyacını temin eder. Çünkü ma- gazalara gidip alışveriş yapmaktan çok eıkılır. Bu alışverişinden haberdar. bulunan karısı ile arasında bir havli çekişmenin vukubulduğunu tahmin edebilirsiniz. # Bir gömlek. bir çorap almaktan üşe- nen sam'atkâr rollerini tam manasile ha: zırlamak için tahsis eylemekte olduğu çalışma saatlerini daima kısa bulur. Rolü yapacağı adamalrın en . ufak jestlerin: tahlil ve tetkik eder, ondan son- Ta işe koyulur. En son olarak çevirmiş olduğu Yuarer, Zola, Pasteur rollerini pek büvük bir muvaffakiyet ile başarrmstır. Bilhassa, büvük Meksika vatanperve- ) ARS yoe ri ri Yuarezin rolünde emsalsiz bir kudret «— Büyük san'atkârlar temiz ve na-| göstermiştir. Bu toldeki makyaji da o , . muslu: olmalıdırlar. Ben ne biri, ne de (Devamı 11 inci sayfada) 2