O, KP RG VA GL, A > 12 Sayi 1” “Son Posta, nm Hikâyesi LUCPNİN HULYASI — Aman ne sicak! Küçük Luci, sabırsız bir hareketle ensesine düşmüş olan ipek gibi sarı saç- larını ellerile başının üstüne doğru kal - dırarek yerinden doğr Yanında ka- napenin üstünde sevgili kedisi Doucer tembel tembel uyukluyordu. Lucinin canı ordu. Hiç şüphesiz ki doktoru da - u değildi, Bugün aşikârdı. Saat üçe geliyor « ni ziyarete (o çıkmış olması| Mâzımdı!.. Belki bugün daha uzaklara, Villans'a kadar gitmeğe mecbur | kalmıştı. Luci yerinden asâbiyetle kal - karken dizinin üstündeki Kitabı yere dü-| gürdü. * Luci öyle kolaylıkla k açmazdı. Bunun için h sine hitab ederk seye derdini bahsetmez « i sinin başını ok ona gayet havai şeylerden bah - ği münasib görmüştü; — Dowcer bu ne sıcak değil mi? kadar sıcak mı olurmuş!.. Öleceğiz. Doncer bir tek gözünü aralıyarak tem- bel tembel Luciye bakmış sonra yeniden gözlerini kapayarak hayallerine dalmış « &. Luci sabırsız ve hırçın bir sesle: — Doucer, dedi. Ben derenin başına kadar gidiyorum. İsterson beraber gel! Hayır beyaz kedi Luci kadar gın değildi. Bu sıcakta dışarı çıkmak hiç işi-! Bu De gelmediği için hanımının bu sözlerini| işitmemezliğe geldi. Bahçe, sıcak güneşin altında sararmış «gibi idi. Çiçeklerin ve yaprakların renk- leri soluktu. Luci bu hali görünce asabi| !bir hareketle dudaklarını büktü: «Dok torun görlü olup ta yeniden gelinceye ka idar bahçede bir yaprak bile kalmıyaca«, Hepsi hepimiz harab olacağız... Ölece iğiz...» diye düşündü. Fökat birden sesle; — O gelince ben öyle sevineceğim ki, Dedi, gülümsedi ve yüksek * Şimdi köpeği onu bakçede görünce se Yinçlie yanına yaklaşmış, adımiarının & - rasında hopluyordu. Luci hayal içinde Arkamdan geliniz! diyerek çift » lik yolunu tuttum. nu Dörtler çiftliği Uludağın en eski ve en tanınmış çiftliklerinden biridir. Bu. le çok zengin bir paşanınmış. İyi süte ve kaymağa meraklı olan pa- şa, en iyi cins hayvanları buraya ge - tirttiği mükemmel bir peynir, he- fis bir kaymak, hâlis bir tereyağı elde etmek için de hiç bir fedakârlıktan çe- kinmemiş. Öyle ki burası Bursanın eh “gr çiftliklerinden biri haline gel. » Paşa kışın İstanbulda yaşadıktan sonra yazları birkaç ay bu çiftliğe ge Jir ve tam bir köy ha tarafta inekler, koyunlar, keçiler, di. ğer tarafta zengin bir kümesi, bol mah- sul veren bir meyva bahçesi ile cesim bir bağ... Zengin paşanın ölümünden sonra çiftlik mirasçılar elinde birçok zarar lara uğramış ve neticede Namiye tey. zenin büyük babası tarafından 'satın alınmış. Ö zaman küçücük bir çöcuk » olan Namiye teyze her yaz annesile be. rTaber buraya gelir, iki üç ayı çiftlikte! geçirirmiş. Sonradan; dul kalınca, ken- ,disine annesinden miras kalan bu çift- © liğe çekilip ömrünün sonunu burada beklemiye karar vermiş. Ancak, Namiye teyzenin bü “bası ve annesi zengin olmadıkların - “dan çiftlik ş yavaş eski güzelliği. ni kaybetmiye, harab ol mıya yüz tut. muş, hele Nami ye teyzenin tek başma buraya çekilmesinden sonra hergün biraz daha bakımsız kalınca büsbütün «mesul vermemiye başlamış: Onun ye- “ > gâne varisi olduğum için bu verler bir “gün benim malım olacak... Bu sebeb "ten bazı gün)er yık/imiya yüz tutan bü binalara bakmca acıyor. Otur. “duğumuz evin bir tarafı şimdiden bat. “fal edilmiştir. Her kış geçtikten sönra burasının bir az daha çöktüğünü gö. rüvorum. Evm oturduğumuz tarafına gelince, ük be 5 AAA ALSA Çeviren 3 katiyen aş -| Jidi. Küçücük ellerile iri köpeğin başını severken neş'e ile şöyle (o düşünüyordu: | Doktorla evlendiğim zaman bu köpeği de berâber onur evine gölüreceğim. Dou cer'mi tabii beraber alırım. Kedim ne güzel bir kedidir... O beyaz (o tüylerile saten bir elbisenin eteğinde na güzel ya- far... Bu me hoş bir manzara olur. Bu - iBu görünce doktarum bana: — Ne kadar güzelsin Luci... Diyecek.. beyaz abajuriu bir lâmba - man aşığı altında ben kedimle otururken İonun bu sözlerini dinleyeceğim. Eiimde de bir gül bulunacak, kocam bana: — Sevgili, Luci, diyecek, bilemezsin İbenim için ne büyük bir saadetsin... Kü gük kız sen benim hayatımı değişti rd Kendimi yeniden çok ge: riyor, kın bir gün bu £s dakâri; ğini teessüf etmeyiniz.» Yarabbi doktor bugün aca; medi, Pekâli o da bilir ki atinde Lucinin annesile bab kaçarak, pancurları kapalı yuklarlar, şimdi ve olsaydı tip- ki göçen günkü gibi.. Bu «geçen gün» geçen Ç idi. Luci bugünü düşündükçe hâlâ kak bi şiddetle çarpıyordu. Luci kucağında kedizile yolun üstündeki duvarın üstüne çıkmıştı. Bu aralık doktorun otomobüli | kapıda durmuş, ve o, genç kızın şimdiye kadar onda görmediği ayık gr! güzel bir odalarda u- Çarşamba günü vstümle otomobilden atlayıp bahçe ka- pısından içeri girmişti. o Henüz ne genç bir yüzü vardı. Başının üstündeki beyaz 1 dünyadaki bütün saçardan daha güzeldi. Luci onu görür görmez meden geçen doktorun arkasından hay - kırmıştı: — Doktor... Doktor hayretle başını © kaldırıp ona bakmış, sonra bembeyaz dişlerini güste - ren bir kahkaha ile gülere — Nasil küçük Luci demişti. Kuşlar- Ta konuşmak için mi böyle yükseklere çıktın — Hayir doktor. Doucer'ye bulutları gösteriyorum. Tutunuz kedim: .. İniyo - rum, «Son Posta» nın tefrikası: 5 burası her ne kadar eski ise de tahtâle- rın arasından yağ - mur girmiyor, dam akmıyor ... Fakat burada o kadar ve yüksek ağaçlar va, ki güneşin bir yol bulup içeriye girmesine de imkân olmüyor. o Zavalh teyzemle (o ihtiyar dadımın ve lalam! romatizmadan bu kadar şikâyet et - melerine başka bir sebeb aramamalı ... Evin korkunç de. neoek kadar hüzün veren (manzarası, dört tarafını saran ağaçların orasını. ve oradakileri boğ - birbirlerine geçirmiş olmaları yanımda ki yabancı misafirin nazarı dikkatini celbetmis olacak ki dişleri arasından: — Bu kızcağız mezar gibi kuytu o - lan bu yerlerde bırakmak ne büyük ve affedilmez günah! dediğini işttim... Evin önündeki taşlıkta Ferah dadı kuyudan su çekiyordu. Uzun ve buru- şuk yüzünü çevirdi, dişsizlikten ağzı. jna dayanan çenesini iki parmağı srâ- İsında tutarak bize baktı. Gözleri hây- .İretle açılmıştı. — Bize kimi getiriyorsun? O yanın. daki adam da kim? Sesinde şaşkınlığın getirdiği hırçınlık vardı. Hatice Hatib büyük| bir heyecana kapılmış, ve kendisini gör-| SON POSTA Lwol kendisini doktorun açılmış kolla- Tı arasına atmıştı, Fukat o, gözlerini ka- paya kendisini bu kollara atmak is - tiyordu. Luci çok memnundu. Doktora: — Babamin annem uyuyorlar doktor! Demişti, — Ne zararı var. Siz oOvırmnız ya... gün sizin için geldim. Luci kulaklarına inanmak istemiyor- du. Sevinçle başını kaldırarak © doktora bakmıştı: gezi — Nasıl istersen küçük kızl! Luci bu «küçük kız. hitabına carl - İmıyordu. Doktorun O gözünde bir çocuk biliyordu. Zaten çocuk değil- iki manalı olerak p yurdu. Ona: — Luci der Saytiye hayatını s$e- ver misiniz? — O kadar çok severim 'ki bütün ha- yatımı burada - geçirebilsem me kadar ahtiyar olurdum. içinde söyle » yarabbi doktor da ne kadar) mahcub bir adamdı! Şimdi o bir filmde) olsa âşik hemen: «Bütün hayatınızı be » İnim yanımda geçirmek (is diye sorar, ve işler kendiliği laşıverirdi! O: Luci diyordu. Balık avını gever mi- T misiniz?» k fazla değil... O... Bu pek zevkli bir şeydir. Bu- İ günlerde sizi bizim tarafa davet edeyim beraber balık avlıyalım. rden gülümsiyerek durmuş, ve Lu- in inu okşıyarak» fakat hir kaç gün daha beklemek lâzun, diye ilâve et- Size büyük bir sürpriz hazırlıyo - rum küçük dostum! Artık doktor bundan daha açfk hir sü- İrette konuşamazdı ya! Genç kız sevinein- İden desi oluyordu. O gün saat dörde ka - dar bahçede dolaşmışlar, ve babası bah - ,çeye indiği zaman dukturla kızını, yere İ uzanmış ve kemali dikkatle bir karınca İ yuvasını müayene ederlerken bulmuş - Jtu. nden sonra bir daha gelme -İ — Galiba babamın akrabasından maz? Odunluğun aralık kapısından ta pek sivri burnunu görmüştüm. Hemen o tarafa koşarak kapıyı arkasına kadar açıp içeriye girdim. Köpek bir odun yığınınin arkasına sakllanmıştı. Onun yalnız pembe burnunu ve af dileyen kahve rengi gözlerini görebiliyordum. Maamafih, kendisini çağırınca, gizlen * diği yerden gikmiya mecbur kaldı, to. pallıya topallıya yaklaşarak ayakları. ımın dibine yattı. Onun böyle yaltak - landığını görünce kabahatini anlamı olduğuna hükmederek sesimi yumu - sattım ve onu bir âlâ azarladım. Uzun kulaklarını yavaş yavaş sallıyarak be- nden kolay-| ç. Ağuntas 13. İ — Büyük düz bölgesi katiyatından (809) aded muadili (623) metre mikâb açık arttırma ile satılacaktır. ve kabukları soyulmuştur. Hacim orta 3 — Tomruklara ald satış şartnamesi Ankara, İstan etmesi revir nde görülebilir. 4 — Tomrukların muhammen bedeli | BA TESKİN | mişti. Luel onu sabırsızlıkla hergün bek-| İliyordu. Bugün asabiyet pek fazla idi. Yanında kedisi eve doğru giderken bah - pısının zili çalındı. Ve #kabinde e- rin bir penceresi açılarak annesi seslen- di — Lari... Bak. Doktor geldi. Kendi -| sini salona al, ben hemen iniyorum. Lucinin kalbi dehşetli surette çarpı - yordu. Muhakkak bugün doktor onun > divacma telib olmak işin gelmişti. B gün onu annesinden ve babasından ii m tyecekli, Koşarak bahçe kapısına geldi ve kapıyı açtı. Doktor (o kapının önünde idi ve yalnız değildi. Yanında küçük ve| çok genç bir delikanlı vardı. Bu kısa boy | lu çelimsiz-çocuk, beresini elinde tut - makta idi. Gayet sıkılgan bir hali var - dı, doktor neş'e ile — Küçük Luci, dedi. Bugünkü ziyare- tim gayet resmidir. Size bir misafir geti- İ riyorum. Lucinin annesi taş merdivenlerden in- u - ni dinliyor, her ha. dile: «Ariladım.. bir daha seni yalnız br rakmıyacağım» di - ye tekrar ediyor « du. Sözümü bitirdik - ten sonra, onu affet tiğimi göstermek i- çin başını okşadım ve onunla birlikte odunluktan (dışarı çıktım. Avluda kimseler 5 — İsteklilerin 9 7,5 muvakkat pey akçesile 16/8/939 günü saat Karabükteki revir merkezine müracaatları. Satılık Köknar “Tomruğu Devlet Orman İşletmesi Karabük Revir Amirliğinden Karabükte istasyonda istifte mevcud (449) desimetre mikâb köknar tomruğu 2 — Tomruklar evsafı yüksek budaksız olup ayrıca baş kesme payları mevcud kutur üzerinden hesablanmıştır. Ankara Orman Umum Müdürlüğünde an çevirme Müdürlüğünde ve Karabükte devlet orman iş- (13) liradır. (1) de (5786) i GRİP NEZLE NEVRALJİ Di | KIRIKLIK Soğuk algınlıkları ve ağrıları KALMINA EDER Vekâletinin 15-4 -986 tarih ve 4-45 numaralı ruhsatını baizdir. ekte idi, du: — Doktor ne İyi ettiniz de geldiniz... Dur bakayım.. yanmızda (o bir delikanlı görüyorum... — Evet madam, yeğenim Laurent, ta- Uzaktan doktora sesleniyor - İsi zamanını benim yanımda geçirecek. Bunu Luci biraz bikyordu sayılır... Çün- İk ana geçen gün kendisine bir. slirpriz hazirladığımdan bahsetmiştim... İşte La- urent. sana bahsettiğim küçük Luci bu - İdur... Pek iyi anlaşacağınızdan eminim. Lucinin annesi memnuniyetle gülü - yordu: — Yeğeniniz ne güzel bir delikanlı i - miş! Kızım, senin için © işte mükemmel bir arkadaş... Haydi misafirine bahçeyi gezdir... Doktor biz salona girelim. - Emredersiniz sevgili madam. Ve içeri girmeden evvel arkasına dö - nerek ötekilere seslendi: — Çocuklar iyi eğleniniz: Fakat Luci 6 kadar biddetlenmiş idi ki biçare Laurent'in yüzüne bile bakma. dan koşarak bahçenin bir köşesine kaçtı. merak etmeden doğruca dolaba yak - laştım ve bir elimde Tintini tutarak ötekile kapısını açtım, iri bir elma al dım. Ferah dadı birdenbire sözünü kese. rek bana çıkışlı: — Gene elma aşırmıya mı geldin? Tabii en iyilerini ahp gideceksin . Gelinlik kız oldun, bu huyundan hal vazgeçemiyorsun. — Bana baksana dadı, o aşırmak sö. zü de ne oluyor? Alıyorsam senin ma” ln mi slıyorum? Hiddetle başımı çevirmiş, sert sert ona bakıyordum. Bu halimden ürkmüş olacak ki; — Hayır. benim malım değil... di. yerek önüne baktı. Dişsiz ağzının için. den homurdanıyor; fakat sesini yük - seltmiye cesaret edemiyordu. Çünkü, sadık olduğu kadar hırçın olan bu ih. olmadığına göre Fe. rah dadı misafiri çeriye almış olacak» . Kendi kendime şöyle düşünüyor « dum: — Varsın teyzem- le konuşsun; beni yahat bıraksınlar da mak istiyormuş gibi dallarını sıkı sıkı |mış... Vay, sen burada mıydın yara -|ne halleri varsa görsünler! Niçin geldi acaba? Sanki onu görmeği pek pek İs. tiyormuşum gibi. amma da azametli adam ha! Gözleri şimşek gibi... Fakat ne güzel giyinmiş! İslanbuldan geldiği besbelli Kuyunun dibinde zavallı Tintin size takdim ederim: İhtiyar bir kedidir, gözleri de görmez- kollarını açmış, tembel tembel geriniyordu. Eğilip onu kucağıma aldım ve ipek gibi başını ok. şıyarak mutfağa gittim. Orada Ferah kalfa kocasına yüksek sesle bir şeyler ış Janlatıyordu. Onun sağır olduğunu ve bize bahçıvanlık ettiğini (söylemiş miydim? Tam yanma varınca fırlayıp kaçmasın mı? tiyar kalfay susturmak için söylen - mesi lâzım gelen sözleri biliyorum ben.. böyle olmasam, teyzeme yaptığı gibi bana da kafa tutmıya başlıyacak: iHalbuki ben onun hükmü altına gir * mek istemiyorum. Diğer taraftan, «36 nin malın değil» dediğim zaman onun yarı müteessir, yarı göcenmiş bir ta- vırla önüne bakması da pek hoşuma gider. İşte istediğim elmayı seçip dolabı ka» padıktan sonra mutfağın bir köşesin- deki eski hasır sândelyaya oturdum. kedimi dizlerime yatırarak elmayı ısır- mağa başladım. Birkaç saniye mut * fakta benim elmayı ısıran dişlerimin sesile fasulyaların tepsiye düşmesin * den başka bir gürültü duyulmadı. Birdenbire sordum: — Dadı, sen bubamın böyle bir ak- rabası olduğunu biliyor muydun? On” dan bahsedildiğini hiç işitmiş miydin? (Arkan ver)