12 Temmuz 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

12 Temmuz 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Temmuz SON POSTA GUNUN ADAMLARI | Fransanın en güzide denizcisi: Amiral Darlan Bugün Akdenizin en mühim deniz kuv. vetlerinden (birine malik bulunan dost Yransanın «Akdeniz filosu başkumanda. Bi» Vis Amiral Darlan Fransa bahriyesi. nin en güzide simasdır. 7 Ağustos 1881 tarihinde Nerac'da dünyaya gelen amiral bugün 58 yaşın « ir. Bahriye mektebini çok #yi derece ile Ikmal eyledikten sonra tatbikat kursla. rında bulunmuş ve bilâhare erkinı bar. biye sınıfına dahil olmak Üzere yüksek akademiye girmiştir. Buradan topçu er. kânikarb zabiti olarak çıkmıştır. Akademiden mezun olur olmaz hemen #iloda mühim bir vazile alarak Fransanın uzak denizlerde bulunan müstemlekele »| rine gitmiştir. Harbi Umuminin zahurunda, kâraya çıkarılmış olan bahriye topçu kıtsalına kumanda eylemiştir. Lorraine cephesinde yararlıklarda bu. Yunduktan sonra, şark cephesine gönde. rilmiştir. Bu cephede bir müddet harb eylemiştir. Fransada cephelerde harekâtı barbiyenin kızıştığı aralarda tekrar sna Yatana celbedilmiş ve yirminci asrın en büyük muharebelerinden biri olen meş. hur Verdum harbine iştirak eylemiştir. Verdun'da vaziyet istikrar peyda ey. İedik'en sonra sırasile Şampanyaya, Bel, Sikaya, Oise'a gönderilmiştir. $uz eylemeği bilmiş, onları kendisine rüt.| bahriye filoillasının kumandanlığına ta. Amiral Darlan besinin kudreti ile değil, fökat kalh rabı. #aları ile bağlamıştır. Cephelerde bulunduğu sırada dirayet ve kiyasetini takdir eylemiş olan yüksek kumanda heyetleri her fırsatla onun parlak ve pratik görüşlerinden istifadeyi| kendileri için büyük kazanç addeylemiş. lerdir. | Harb nihayetinde Korvet kaptanlığına terfi eğgniştir. Sulhün ilk senesinde Rhin nehri üzerine teşekkül etmiş olan Fransız | yin olunmuş, bir müddet sonra da Uzak. garktaki Fransız donanması erkinihar biyesi riyasetine getirilmiştir. Birçok harb gemilerinde kumanda ey. ledikten sonra ikinci saffıharb filosu er. kânharb veisi olmuştur... Rütbesi gittikçe yükselmiş, sırasile Edgar Çüinet, Jeanne d'Are krüvazör - lerinin kumandanlığını yapmıştır. Bü vazifeleri müteakib bahriye tatbi. ket mektebi müdürlüğüne getirilmiştir. Amiral olunca 10,000 tonluk gemiler » gen mürekkep bulunan birinci hafif filo kumandanlığına tsyin edilmiştir. Nihayet vis amirsllığa terfi eylemiştir. Bu muhtelif rütbe ve vazifelerde bulun. duğu sıralarda müteaddid defalar bah . riye mezareti hususi kabine şefliğini der. uhde eylemiştir. Meşhur Londra deniz konferansına Fransa hükümeti namına deniz eksperi olarak iştirak eylemiştir. « Bilâhare Cenevrede toplanın komisyo. na da dahil olmuştur. Bilâhane Fransanın en mühim deniz kuvveti olan Atlantik filosu kumandanı olmuştur. Siyasi ve bilhassa askeri vaziyetin sık. let merkezi Akdenize intikal eyleyince Akdeniz Fransız #losu başkumandanlı ğına getirilmiştir. Harb denizciliği âleminde ismi hür. metle anılan Vis Amiral Darlan ayni za. manda yüksek askeri şüra azasıdır. O. Tuğrul maa m m nh)“, mnnnnççhç€ç€$Âhâ e vs sv ncnhhvv Son yirmi beş yılın meşhur cinayetleri: 7 Kaybolan güzel kadın İhtiyar adam Morg müessesesinin salonuna girince korkunç bir çığlık kopardı, ellerile yüzünü kapadı — Karım üç gündür kayıb komiser «lendil, Bu sözü söyliyen, elli yaşlarında ka - dar bir adamdı. Boyu uzun, omuzları çö. küktü. Bakışarı, üstüste birkaç pace u. Yumamış kimselerinki kadar bularıktı. Komiser bir iskemleyi işaret etti. — Oturun!, Adam oturdu. Ve anlatmıya başladı: — İlk karım sekiz sene evvel vefat et. tikten sonra üç sene bekâr yaşadım. Be. kârlık, evlilik hayatına alışmış insanlar Için müşkül bir şey. Fakat gerek teer<ü. rüm, gerekse münasib bir kadıncağız bu. lamayışım üç sene bekâr yaşamağa be. ni mecbur etti. Nihayet eş dostur. yardı . mile evlendim. Beş sene ölüyor. Talihi me bu da iyi bir kadın çıku. Aramızda bir defa bile geçimsizlik olmadı. Her ne ise bunların lüzumu da yok ya, üç gün evvel akşam Üzeri eve geldiğin zaman karımı bulamadım. Belki komşuya git , miştir diye bekledim. Fakat gelmedi, Komiser, suallerini teker, teker ser. miya başladı: — Karınızı evde bırakıp dışarı çıktı - Bız son gün aranızda hiç bir vak'a geç. miş mi idi? Yahud daha evvel?.. Adam başını iki tarafa salladı. — Hayır. dedi, — Peki, nereye gitmiş olabilir?. — Gitmek ihtimali olan ne kadar sk » bab ve akraba evi varsa birer, birer a» tadım. Üç gündür zaten bununla uğra - Hyorum, fakat yok.. yok... — Karınızdan şöpheniz jar mıdır”. — Ne gibi? — Yani. gözü dışarda mıdır acaba”. — Hayır. hayır, böyle bir şey olamaz. O öyle bir kadın değildi. Fakat... — Evet devam ediniz! Fakat.. — Yani şunu demek İstiyorum ki, ka. *n henüz fazla gencdi. — Kaç yaşındadır?, İsmi redir?. — On sekiz. Adı, Mediha". — On sekiz ise, evet biraz fazla genç. Adam, başını önüne eğdi. Gözlerini dö. Şeme tahtasının Üzerinde gezdirerek tek Far söze başladı; — İşte, aramızdaki bu yaş farkı do. layısile karım kandırılmış olabilir, de - Sayfa 9 Tarihten Sayfalar ya N Sahahın alaca karanlığında kaç atlı oldukları iyi sayılamıyordu. Sandıklı © vasım çeviren dağların arasından ovaya açılan dar vadilerden birinde, bir dere kenarından gidiyorlardı. Atların ayak ses lerine, gem ve özengilerin çıkardığı ses - Jere arasıra bir öksürük, yahud kısa, bo. ğuk cümleler karışıyordu: vereyim o yarı çizmelere... — Satmam.. benim Süğlüne vereceğim — Zar atalım mı Benliye” — Sabah olsun, bıçak ta oynatırız! — Topuklu, gayri niyet etim köye varmağa... — Eh, enselenirsen sırtından birda vul derisi çıkar. — Özledim bizimkileri.. Yusuf yürü meğe başlamıştır... Atlının biri de, sazına hafifçe dokun - durarak bir Köroğlu türküsü söylüyor. | duk. Birdenbire su dolablarına bir şey ta- mek istiyorum. Bilhassa evime gelen mi.|kıldı. Bir de baktım ki, bir kadın cesedi. safirlerden şüphe ediyorum. — Karınizm kaçmak ihtimali olan bir erkek mevcud mudur? — Bu, benes meçhul olan bir cihettir, bu hususta bir şey söyliyemem.. — Fotoğrafı var mı”. — Evet var, buyurun. Yaşlı adam, avucunun içinde duran küçük bir vesika fotoğrafını komisere u- zart. Komiser fotoğrafı eline alarık bir müd. det baktı. Bu hakikaten çok genç ve çok güzel ve ayni zamanda fazla şirin bir ta. ze idi Resmi masanın üzerine koydu. Sonra adama: — Kârınızın eşkâlini tarif ediniz, dedi, Adam, gözlerin. tavan? dikti, Karısı » nın, renk ve şeklini anlatmıya başladı. — Saçları kümraldır, gözleri açık kah. ve rengidir. İnce uzun burunlu küçük ağızlıdır. Yüzünün gözlerine yakın kıs mında çok ufak kumral benekler, yani çiller vardır. Orta baylu, balık dir. Hattâ, bir kolunun bileği açık, Kurşuni renkte büyük bir «bem vardır, 4 Kömiser bu izahattan sonra: — Peki, dedi. Artık gidebilirsiniz. İn » şallah.yakın bir zamanda buluruz, dedi. Adam ağır, ağır kalktı. Kapıya doğru yürüdü ve dışarı çıktı. Komiser odüda yalnız kalınca, kendine söylendi" — Zavallı adam! * Aradan altı ay geçti, ne kaybolan ka - dın bulundu, ne de müsbet bir haber. bir ipucu elde edilebildi. Bu müddet içinde kayıb kadının kozası sabah, akşam ol - mak üzere günde iki dela karakola uğ - Tuyor haber soruyordu. Bir gün civar bostanların birinde ça - lışan bir bahçıvan telâş ve heyecanla ka. rakola gelerek komiser efendiyi görmek istediğini söyledi. Komiserin yanına alınan bahçivan ef, ayağı ötriyerek anlatmıya başladı. — Bir sat evvel kuyudan su çekiyor. kendi dir. Yüzü, gözü param parça olmuş.. ili şemedim alimallah.. öyle duruyor. Çoluk, çocuk feryada başladılar. Yemin ederim ki, benim hiç bir şeyden haberin yoktur. Komiser nie bastı. Gelen polise: — Tahsin ve Remzi Efendilere söyle, çabuk buraya gelsinler! Sonra bahçıvana döndü: — Haydi sen git, kimseye bir şey söy. leme, biz şimdi geliyoruz. Komiser yanında iki polis olduğu hak de bostana gittikleri vakit bahçıvan karı. sı ve çocuklarını kuyunun başında bul dular. Bostan dolabinin teneke kovala . rına takılmış bir insan cesedi kuyuya doğru sarkıyordu. Üzerinden sular sızan bu cesedin birçok yerleri dökülmüş ve parçalanmıştı. Yüzü tanınmaz bir halde idi, Saçlarının bir kısmı dökülmüş, altın. dan bembeyaz bir deri çıkmıştı. Çürümüş elbiselerinin bez parçaları yer, yer vücu. düne yapışmıştı. Boynunda, çürümüş, si. yâhlanmış kalın bir ip sarkıyordu. Bir »İçek tarafları çıplaktı. İğrenç, tahammül fevkinde fena bir koku etrafa yayılıyor . du, Komüser ve polisler ellerile burun. larını * tikadilar, yüzlerini buruşturup gözlerini kırparak bir müddet cesede baktılar. Komiser, bahçıvanı, karısı ve çocuk . Jarile beraber karakola götürdü. Vak'a - dan adliyeyi haberdar etti, * Adliye tabibinin verdiği rapora göre, ce. sed benüz on sekiz, on dokuz yaşlarında bir kadına siddi. Tahminen alı ay ka - der evvel Boğazından iple boğulmak su. retile öldürülmüş ve bilâhare kuyuya a. tılrmıştı. Cesed, hüviyetinin tesbiti için teşhir e. dilmek üzere morga kaldırıldı. Üç gün sonra, Şehremini polis komi . seri masasının gözlerinde bir evrak arı . yordu. Eline küçük bir not geçti, Bu, altı ey önce elli yaşlarında kadar bir adamın esrarengiz bir şekilde kaybolan ve bir da ha bulunamıyan karısının eşkâline dâir . (Devamı 10 uncu sayfada) du: İnişe gidince ceylân inişli, Yokuşa yukarı keklik sekişli, Karakuş oyunlu, bozkurt bakışlı. Kız yeleli, alma gözlü kıratım benim. Mülâdın 1648 yıh baharının bir sabahı, idi. Sandıklı dağlarından adini bilmedi. ğimiz kır çiçeklerinin kokuları ile dolu serin bir rüzgür esiyordu. Gür, fakat körpe bir ses bir aralık ba. — Hey!.. Tahtasakal.. daha ne kadar var be?, Tabtasakal, bu semti çok İyi bilen bir yürük kılavuzdu: — Geldik beyim efendim". Dedi. Bir değirmen, sonra bir değirmen da. ha geçtiler. Tör müddet bir sira kavak ağaçlarının altından ilerlediler. Sonra, içinden yürürü” birdenbire ge, “iverdi. Sandıklı ovası, bütün gü . zelliği ile gözlerime. vw wnv serilmişti, Kılavuz yürük ile beraber en önde gi. den, derisi güneşten pul pu! yanmış, ko. yu kumral saçlı, tuvana bir delikanlı, &. zengölere basarak atının üstünde ayağa kalktı. Gözlerini Sandıklı ovasının üs . tünde gezdirdi. İleride, ovanın ortasında serpilmiş olan steşler, küçük bir ordunun orada yatmak ta olduğunu gösteriyordu. Gözlerini bir müddet bu ateşlere diken delikanlı, hir müddet te, sabahın alaca karanlığında güzelliğine doyüm olmıyan Sandıklı ova. sını ve dağlarını seyretti, Burada Aşık Hasan adında bir halk şairini hatırlıya - biliniz: Senin yatın kışa benzer, Bir sevdalı başa benzer, Çok içmiş sarhnşa benzer, Duman eksilmiyen dağlar, A dağlar, ahı ulu dağlar, Eşinden ayrılan dağlar!, * Selviye benzer meşesi, Deli olup aşka düşesi, Top top olmuş menekşesi, Burca burca kokan dağlar, ŞAP YE MA Kara Haydaroğlu i Sultdn İbrahimin zalim idaresine karşı 20,000 kişinin başına geçip silâha sarıldığı zaman Kara Haydaroğlu Mehmed, henüz on yedi yaşında sarışın bir çocukta. Sandıklı ovasında Anadolu Beylerbeyi- İ ni bozmuş, bütün Anadoluyu kasıp kavurmağa Başlamış, kendisi de memleket için bir âfet halini almıştı. bu sefer, A dağlar, ah ulu dağlar, Eşinden ayrılan dağlar!. * Mor menekşe boynun eğmiş, Yepracığı suya değmiş, Yazın yeşil kemha geçmiş. Kışın sade giyen dağlar, A dağlar, ah ulu dağlar, Eşinden ayrılan dağlar, * Ben bu dağdan gelip geçtim, Boz bulanık suyun içtem, Ben yârimden ayrı düştüm. Gördünüz mü bakan dağlar, A dağlar, ah wix dağler, Eşinden ayrılan dağla”', * Yükseklerde yurdun mu var, Şehinlerin, kurdun mu var, Bencileyin derdiu mi var? Göz yaşları akan dağlar, A dağlar, ah ulu dağlar, Eşinden ayrılan dağlar", Sandıkh dağlarının serin rüzgürinda tep top olmuş menekşelerini koklıyan ve berüz on yedi, on sekiz yaşlarında olan bu genç atlı, bilâhare müverrih Naimâ « fendinin «vezir Ahmed Paşayı Sandıklı ovasında gafil yatarken bir gece yüzden mütecaviz İtoğlu it ile ılgar edip veziri mezbüru basıp şebhun eyledi: siyeceği Kara Haydar oğlu Mehmed idi. Anadolu zalim kadıların, cahil ve hunhar vezirlerin korkunç pençeleri gl tında inliyordu. Köylünün dişinden, *ır « nağından arttırdığı birkaç parası Ve am. burlarına tohumluk diye sakladığı azıcıği zahiresi elinden alınıyordu. Kadılar, pa, şalar, beyler, «Essultan, İbnissultan, Suk tan İbrahim Han bin Sultan Ahmed Hen» im şehveti ve delilikleri uğuruna memleketi bir baykuş yuvasına döndür - mekten çekinmiyorlardı. İbrahim, dalka, vuklarından Voyvoda kızının söylediği bir masaldaki bir Hind yahud Çini Maçin Padişahına benzemek için, sarayının bir salonunu, duvarlarına. tavanına varın . cıya kadar samur ile kaplatıyor; boynun. da devrinin en büyük türedisi Cinci Hos canın muskaları, amber hapları yutaraği ve küvvet macunları yiyerek sevgilile » rine ve gözdelerine esvablar, mücevher. ler ve kâşaneler dağıtıyordu. Bir taraf, tan Girid cengi başlamış, bütün şiddeti ile devam ediyor, diğer taraftan memle i ketin idare ve inzibati bozulmuş, yer yer türiyen eşkıya, İbrahimir yıktırttığı o taklara incir dikiyordu. Bu büyük anarşi devrinde Hamidelindş Kara Haydar adında bir «haramis türe, mişti. Oranın çiftlik çubuk sahibi zengin çifiçilerinden olan Kara Haydar ağa, Zâs lim bir kadıyı öldürerek dağa çıkığı sonea kan kanı kovalamış, o havaliyi kaş sıp kavurmuştu. Bir Be Uluborluda meşhur Velibaba Bektaşi tekkesine mi safir olmuş; fakat orada pusuya düşürü. lerek uyurken yatağında öldürülmüş tü. Yanında bulunan on yedi yaşındaki oğlu Mehmed, kaçmağa muvaffak olmuş, etrafma babasının en azılı âdamlarım 10 uncu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: