8 Sayn Yeni bir illet: Vahş iateş Cildi pürtüklü ve kabarcıklı bir kurbağa derisine benzetiyor, bazen 15 - 20 yıl sürüyor, fakat sonunda mutlaka ölümle neticeleniyor (Vahşi ateş) hastalığına ünyanın ber tarafında vakit vakit zuhür ederek (binlerce, yüz binlerce telefat verdiren salgın has. talıklara karşı, fen mücadeleden geri durmamış ve bunlari bazan kismen, ba. xan da tamamen yenmeğe muvaffak ol. muştur. Kolera, veba gibi hastalıklar bu cüm. İedendir ve artık dünya yüzünde bun. ların dehşet veren adları hemen hemen işitilmez oldu. Diğer taraftan verem, kanser, cüzzam gibi hastalıklarla da hekimlik yılmadan uğraşmaktadır; ve bunların çarelerinin bulunacağı gün de pek o kadar uzak değildir. İnsanların fen ve ilim kudreti böyle bir yandan bu âfetlere karşı dururken,| öbür yandan da tabiat, beşeriyetle istih za eder gibi yeni yeni hastalıklar icad ediyor. Bunlardan en yenisi, oyamanlığından tinaye «vahşi ateş» tesmiye edilen bir ettir ki şimdilik yalnız Brezilyaya münhasır gibidir. O memleketin Matto rosso eyaletinde daha çok raslanan bu dletin mahiyeti ile menşei ve ilâcı, Cenu. bi Amerikanın en meşhur tib profesörü Dr. Santayana Dekastronun başkanlığın. da, salâhiyetli bir heyet tarafından araş. tırılmakta olduğu gibi Parisli meşhur profesör Gujeri de ayrıca bu hususta tet. kikat yapmaktadır. «Vahşi ateş» vücudün herhangi bir noktasında tezahür eden bir cild hasta. lığıdır. İlk arazmı müteakıb yavaş yavaş vücüdün her tarafına yayılır ve cilde pürtüklü ve kabarcıklı bir kurbağa de. Trisİ manzarası verir. Nihayet vücud, en bafif bir temasla patlıyan ve cılık yara Edebi tefrikamız; 2 tutulan bir Brezilyalı haline gelen bu kabarcıklarla kaplanır. Bü yaraların kaşınması ve kâh yanıp, kâh #erinlemesi vahşi ateş adını almasına se beb olmuştur. Hastalık müzmin mahiyettedir. Bazan hafifler ve hattâ kaybolur gibi olmasına rağmen sinsi sinsi ilerler ve bazan 15 ve hattâ 20 yıl #ürüp gitlikten sonra mut laka ölümle neticelenir. Allahtan ki sari olduğuna dair henüz! bir delil elde edilmemiştir. Ayni zaman. | da Avrupaliların da bu hastalığa karşı! muafiyetleri olduğu anlaşılıyor. Bu hastalığa muhtelif sebebler atfe. dilmekte ise de, hiç bizi katiyetle rl edilmiş değildir. Bazıları intâni olduğu.| nu, bazıları da andokrin guddelerinin iyi işlememesinden ileri geldiğini söylüyor. Jar. Gene bir kısım hekimler bu hastalığın menşei asabi olduğu iddiasındadırlar. Cild hekimleri ise bunun müteğayyir bir ekzema nevinden fbaret bulunduğuna bükmetmektedirler. Doktor Dekastro, uzun tetkiklerden sonra, vahşi ateşin, Brezilya halkının kan tasfiyesi bahanesile kullandıkları nebatf| müshillerin sutistimalinden ileri geldiği neticesine varmış. Henüz “hali tetkikte bulunan bu kor. kunç illetin Avrupaya da yayılmaması. nı temenni ederiz, Divrik Nuri Demirağ okulunun çicek, yurd gezisi Divrik, (Hususi) — Nuri Demirağ ©. Bekârlar niçin evlenmiyorsunuz? “Son Posta,, nın bekâr okuyu- cuları fikirlerini bildiriyorlar © Karacabeyde isminin yazılma- sını istemiyen bir okuyucumuz: «933 senesinde evlendim. Daha evlendiği- mizin "çüncâ ayı bitmeden her nedense bir- birimize geçinemedik Karım annesinin evine giti. Mahkemeye müracaat etti, Barıştık. Bu- nu ikinci, üçüncü, dördüncü firarlar takib et (4. Her defasında mahkeme bizi ayırmadı, barıştırdı. Tam beş sene böyle yarı evli ya- rı bekir durduk. Şimdi bu beşinei defasında ise Üstelik evi de boşaltıp gitti, Gene mahke- mede uğraşıyoruz. Bu evlilik hayatında a- cak bir çocuğumuz cldu. Bu halimizden tabi memnun değiliz. Gene mahkeme bizim bo- şanmamıza mani sebebler olduğu ddelasile karar vermiyecek, Bu yüzden hem ben, hem diğer taraf ailevi bir müzayekaya düçar oluyoruz. Artık bizim yava kurmamizâ imkân kalmadı. Beşeriyete| yandım kastile yaptığımız çocuktan pek mem- nun değiliz. O yavru da iki arada sürünüyor. Bu işin mes'ulü bizler değil, boşanmanın güç üğüdür. Biz birbirimizi sevemedik, bizden fayda yok, hâlâ biribirimize bağlamıya ça - nışmakta ne mana var?» Bizleri katan ayirsaydı, altı senede o da, ben de evlenir, birer yuva kurar, birkaç Ş0- cukla memlekete nüfusa hizmet ederdik. Şimdi bu halleri gören delikanlıların evlen- memelerini pek tabil buluyorum Bir bayan okuyucunun cevabı © M. Ş. (İzmir, Karantina): «Anketinizi hergün okuyorum. Okudukça sinirleniyorum. Güya biz kızlar hergün, balo, #ipema, daha başka eğlence yerlerine gider €v işi ile hiç alâkadar olmazmışısı!, Hattâ yemeği “bile aşçidan getirtirmişiz!i. Moda - dan başka bir şey Müşünmezmişiz!! Bu iddia- ları okuyan kızlarmız susmıya nasl taham- mül ediyorlar şaşıyorum. Ben kendi hesabi- ma bu tahammülü gösteremediğim için bu mektubü yazmıya mecbur kaldım. Sinemaya, tiyatroya gittiğiniz zaman dik- kat ediniz, salondakilerin yüzde yetmiş beşi erkektir. Modaya gelince: Sorarım size: Bun- dan birkaç yıl önce şiydiğiniz şalvarları, pa- çaları düdük gibi dar pantalonları niçin şim di kullanmıyorsunuz? Hepiniz bol paçalı pan- talonu, beli büzgülü omuzu pamuk yastıklı ceketlerinizle modaya oymı musunuz ? İşte biz de bugüne uymak İçin her sene de- gişen modaya uyuyoruz. Modaya uymak için mutlaka bol para sarfelmek icab etmez. Ayni elbise yüz elli liraya da çıkar, on beş liraya da.. Gelelim ev işine: Her genç kız az çok ev işi yapar ve bundan Ifibar ve zevk duyar, Meselâ ben yirmi Iki yaşındayım. İlk mektebi bitirdikten sonra ev işi ile meşgul olmıya başladım. Şimdi yemek pişiririm, dikiş di- kerim, para kıymeti bilirim: iki kücük kar- daşimi büyüttüğüm için çöruk bakmasını bi- Mirim, Senede ancak Iki Üç kere sinemaya gi- derim. Yurdumuzun her köşesinde açılan kız enstitülerinden her sene yüzlerce genç kız mezun oluyor. Bunlar dikiş dikmesini, çocuk bakmasını, ev idaresini, yemek pişirmesini, çanla imal etmesini mükemmelen biliyorl: Bekâr erkekler çok rica ederim, kızlarmız ev işi bilmiyor, moda peşinde koşuyorlar, deme- kulu 770 kişilik izci takımı Temmuz 15 te Nuri Demirağ tarafından gezdirilecektir. Gidecekleri yerler Ankara, Eskişehir, | İzmit, Bursa, İsparta, İzmir, İstanbuldur. | KOYDEKİ DOST Dünkü kısmın hulâsası Muharrir, güneşli bir günde bir otomobil tenezsühü esnasında, tozlu bozuk bir yola sapıyor. Uzakta ağaç kümeleri görülmekte- dir. Arabayı bir gölgeliğe çekip yemek ye - mek istiyor. Fakat bir hendeği geçerken 1- toprakta tekerlekler patina! yapıyor. tarlada çalışan oköyiller yardıma . Otomobli gene yola çıkıyor. Bu çiftliğin beyi Osman Bey geliyor, hâ- öğreniyor. Muharrire çiftliğe gelip yeineği teklif ediyor. İkisi biniyorlar. Biraz sonra Çiftlik bahçesine giriyorlar. Osman Bey: «Şu camlı kapıda durabiliriz!» diyor, (Roman devam ediyor) Çiçek bahçesinin küçük meydanında durduk. Otomobilin sesini duyan köpek erin uğultu halindeki havlayışların - dan fena halde korktum. Meydanda gö rünmeğdikleri halde sesleri dehşet veri- yordu. Korktuğumu anlayan Osman — Meruk etmeyin, dedi. Gündüz hiç tehlike yoktur. pH i i | j külün Cahill — Gece bu bahçeye giremezsiniz! — Korkunç şeyler olacak? Malına güvenir gibi başını salladı; — Hepsi kurdboğandır. Hayvandan adam indirirler. — Ya.. Kaç köpeğiniz var? — Dört! Osman bey camlı kapıdan görünen orta yaşlı, tıknaz, başı beyaz takkeli bir kadına seslendi: — Mistinget bak misafirim var. Şö- valyeye haber ver, Sen de sofrayı ha- vuz başına hazırla! Bir benzin variline benziyen Mis - tinget gene içeri girdi: Gülmemek için etralımla meşgul o- Tur gibi davrandım. Fakat çiftlik sahibi hissetmişti, Güldü: — 'Tühafımza gitti değil mi. Hakkı - nız var. Bunlar kızımın marifetleri, iki üç yılda bir çiftliğe gelir üç gün ya ka- ır ya kalmaz. Fakat aklına geleni ya - par. Bütün adamlarımın âdlarım de - ğiştirdi. Garibi şu ki onlsrda yeni isim- lerini benimsediler. Yalnız bünlâr de-İnet buldu. Şimdi bayran hayran yüzü-|kasından enfes bir güveci sineye çek - sinler. Bunu diyobilmek için, kendilerinin şalval giymesi, sakallarını göbeklerine kadar uzatmaları mı icab eder? O zaman bizde çar- şaf giymeye basınız (Devamı 10 uncu savfada) gil Çiftlikte çalışan, ne Greta Garbo - lar, ne Anna Bellâlar vardır.Erkekler- der, yalnız aşçıbaşının ad: Moris Şöval- yedir. Öteki adamlarımla böyle lâtife- ler yapmasına müsaade etmedim. Babacan, kalender bir ev sahibi oldu ğuBu ilk temasta anladığım Osman bey İsilâta girmeden yapılacak mühim iş hatırlamış gibi durdu ve yüzüme baktı: — Aftfediniz, size henüz kendimi ta- nıtmadım. Domuzdere çiftliği sahibi Osman Kıral. Ben de kendimi tanıttım: — Muharrir Cevad Yalnız. Gözbebekleri büyüdü: — Ne muharrir Cevad Yalnız sizsi - niz öyle mi? Elindeki kırbacı yüzüme indirecek - miş gibi havaya kaldırdı. Ben geri fır- lamıya hazırlanırken birdenbire kendi- mi bu açılan kolların arasında buldum. Onun şakrak sesi kulağımın zarın; de- lercesine çenemin altında patladı. — Hay varol evlâd. Muharrir Cevad Yalnız sensin ha?! Bir kelime bile söylemiye fırsat ver- meden tekrar ediyordu: — Demek muharrir Cevad Yalnız sensin hal Çiftlik sahibi adelâ buhran geçiri - İımızda çok kıymetli bir mevkii olan “SON POSTA,, nın Tarih Müsabakası No. 37 Fethi Ahmed Paşa Türk müzesinin temel taşını koyan adam, dev- letin yabancılardan borç almasının şiddetle aleyhinde bulunan bir vezir Süleymani Kanuni zamanında Rados fethinde bulunmuş ve Radosta yerleşmiş Türk kumandanlarından birinin ahfa.| dından, tarihi ve asil bir ailenin oğlu o. memleketlerden borç para almak mese, lan Fethi Ahmed Paşa, on dokuzuncu asrın güzide simalarındandır. Bilgisi, ze. kâsı ve namusile devrinde büyük bir şöh. ret ve hürmet kazanmış idi. 1801 sene. sinde doğmuştu. Sekiz yaşında iken sa. ray çocukları arasına elinmış, yeniçeri ocağının lâğvından sonra teşkil edilen «Asgkiri Mansurei Muhammediye» teş. kilâtına nefer olarak kaydedilmiş, ve bu. radan süratle terakki ederek, henüz 0. tuz dört yaşında iken ferik olmuştu. Vi. yana elçisi, Aydın valisi, Londra elçisi, Paris elçisi olmuş, İngiltere kraliçesi Vik. toryanın taç giyme merasiminde Türki. yeyi temsil etmiş idi, İstanbula dönüşünet.” Latour!,.. Babamın ,. : de nazır omluş, ikinci Mahmudun #fı mi topluyorsun? 8 Atiye sultan ile evlenmiş ve ni” (Devamı 13 üncü s Tophane müşirliğine tayin edilmiş, vazifede iken 1857 de ölmüştür. çalışkanlığı ile muvaffak olan Fe, med Paşa, Türkiyede ilk defa olaj, İTürk müzesi kurmağı düşü olmak sıfatı ile de fikir ve san'at cahil revver bir vezirdir. Tophane müşiri bü, lunduğu sıralarda, şimdiki Askeri Müze İ (Aya İrini) kilisesi, silâh mahzeni vazi. sapka yapmasını, hatâ eldiven ve; /esini görüyordu. Fethi Ahmed Paşa, bu İ mahzende bulunan ve san'at ve tarih kıymetleri bulunan eski silâhları seçmiş, bunlara eline geçen diğer bazı tarihi e. serleri de ilâve ederek ilk Türk müzesi. nin mayasını, yahud temel taşını vücude getirmişti. Tanzimat ricali, bilhassa Mustafa Re. me bakıyor, bu inziva köşesinde oku- duğu birkaç Tomanımdan aldığı zevki anlatıyordu. Birçok karileri hayalle - rinde romancrlar için çizilmiş © garib tipler vardır. Meselâ İstanbullu bir ka- rilm beni yaşlı başlı, sakallı bir adam tasavvur edermiş. Malatyada bir kadın kariim de bana yazdığı mektubda beni şöyle tahmin ediyordu: «... İnce, uzun boylu, narin, hattâ bi- raz içli ve hastalıklı bir genç.» Halbuki Tanrıya şükür sapa sağlam bir adamım. . Pek ince olmadığım gibi oldukça da sporcuyum. Münekkidleri pehlivan olan bir memlekette roman- tıların da az çok boksör olmazsa atlet olmaları lâzım, ne ise çiftlik sahibi Os- man bey beni daha iyi tahmin etmiş. 'Hislerine kapılmadan fikirlerini roman imgıkız da hiç düşünmdden”i,” ji Her bulunduğu vazifede, Zeki” Hayır, kafiyen, o hüsusta tama Tai *İar gelen dedikodulardan ve of o “ şeylerden DR hayatın pek arz0Üf »ek bip.hayat Olmadığını ânlıyo 7 Wen rahat bir yierle uğraşmızktan Zevk dul şid Paşa, Fethi Ahmed Paşayı hiç sevu mezlerdi. Yapılacak ıslahat için lâzım ge. len masrafları karşılamak üzere yabancı İlesi ortaya atıldığı vakit Fethi Ahmed Paşa daima şiddetle muhalefet ederdi. Milyonlarca liralık devlet borçlarınız korkunç faizlerinden dâima ürker: «Bu devlet şimdiye kadar birç yapmamıştır, bir kere borca dalarsa bir daha altından kalkamaz» derdi. Hattâbir defasında ht. kümetin kabul ettiği br borç mukavele. namesini padişaha redeettirmiş, bu yüz. den hükümet erkânı dijer tarafa mühim! miktar bir tazminatı Kselerinden öde « meğe mecbur" 18 ii iş can s7 EE Ka ad me ' v Kirand ar Die olmakla beraber kulrt9in? # 7 Xİ “ iyi tülücile ona baktı. İnce çizdi, 7 Ç, S#de'bir şekilde “Sa “zaran bu yB, kış güneşi altinda SN Si; ba şaklarf4ayan saçları ile g Ö 75 çok fari hı olduğı table? $ Sa hasad mevsimi Kisim al sapları büyük yığıAİ?” haline getirilmektedin. Köylü mahsulün bolca oluşundan çok sevinçlidir. ömür.sürmek wi, tik, Osman bey içki düşmanı olduğu nu daha yemeğin başımda söyledi. Çift- lik arazisi içinde çok güzel kaynaklar varmış, bunları tahlil ettirmiş, en hafi- finde karar kılmış. Hakikat çok güzel ve soğuk bir Su. Çiftlik bahçelerinde yetişen benekli, leziz kayısılardan birçok yedik. O ha- le geldim Ki ve Osman beyle öyle kays naştık ki yemekten sonra şarıl şarıl su- lar fışkıran havuzun başında uzun bea koltuklardan birine teklifsizce kendi- mi bırakıvardim. Beklenmiyen bu çift- lik ziyafeti canıma değmişti. Muhakkak ki sevimli çiftlik sahibi de benim gibi kafa dengi bir misafir ele geçirdiğine memnundu. Besili bir çiftlik danası gibi tat tatlı kahramanlarına hâzmettiren bir adam, geviş getirifken Osman bey de keyif! diyor. Hiç ummadığım yerde pek te hoş ol- miyan bir tesadüfle beni yazılarımdan tanıyan birisile karşılaşmama çok se - vindim doğrusu. Şimdi daha teklifsiz- leşen çiftlik sahibinin havuz başına ku- rulan ter temiz sofrasında yemek yer- ken adetâ eski bir baba dostile konu - şur gibi çene çalıyordum. Osman beyin köpüklü bir neş'e gibi dalga dalga yükselen kahkahaları ara- keyifli anlatiyordu: ' — İstanbula gitmek aklıma bile gel miyor. Çiftliğe çekileli tam on yedi yıl oldu. Bir kere kızım hastalanmıştı onu görmiye gittim. Bir kere de eski bir em- iâk davası için. İki defasında da ancak bir gece kaldım. Yirmi dört saat içinde çiftlik gözümde tüttü. Bugün tam elli yedi yaşındayım. Amma çok şükür de- mir gibiyim. Saçlarımın o beyazlığına bakmayın, bunlar: çiftliğe yerleşme - yordu, Neden sonra yavaş yavaş sükü-İsında nefis bir süğlün kızartmasını, ar|den evvelki hayatımda ağarttım. (Arkası var)