çi SN gileceki Kr ai öeemainnnanunnsnnına. İm ni m. Alman ve İtalyanlar bize neden kızıyorlar? Yazan: Emekli General eferine kalkışacağımızdan korktukları için malak veee Balkanlıları muhtemel bir tecavüze karşı korumak üzere tedbir aldığımızdan dolayı hiddetleniyorlar.... Nasıl bir mantık, ne hak ve ne salâhiyetle ? Be mm ie en H. Emir Erkilet e Her halde İngiliz ve Fransızlarla birlikte yeni bir Viyana, yahud i i değil, kendi- Vakta ki Almaya Çekoslovakyay parçalamış, İtalya da Arnavudluğun hürriyet ve istiklülini hiçe sayarak bu talihsiz toprakları işgal etmekten çekinmemiştir, işte o vakiz birçok devletlerle beraber Türkiyenin de gözü açılmıştır. üçülk “ya zayıf mülletler bü -İve ancak takib olunan dürüşt ve dola. |siyasetimiz olmadığı halde bu iki mem - ük Vökuyvetlilerin iştiha ve) yısile tehlikeli melodlar için olabilirdi. ye Sen Keza Almanlar aleyhine, Südetler me a eli İstlkikiiei ii BEG SEY mala ki göştçrecek bir) yükselmiş değildir. Belki zihayet, az da. mai eş İ © Üalmamış| ha umumi bir harb koparabilecek olan hak ve insien hir? “& Mei 2 “lem -| Alman waulünden © endiyelererek bunu makbul görmemişizdir. Alman Memelin )işgelinde de duygularımız ayni kalmış - Bi. Fakat vakta ki Almanya, kendisine İiye ve ir . ğ ikincisi! bir çök cihetitr use “Ola a» muhtaç olmasıdır. Bunları “biraz etmiş ol - mak icin meselâ diyebiliriz ki, Çanakka. *ay meseleleri gerek mahiyet ve arın hallinde takib edilmiş o - dlar itibari! hesabma sert, kaba ve kırıcı bir tiras ve tecavüz hareketi olarak tavsif | olunamazlar. Çünkü birincisi gibi ikin . cisinde de, ne başkalarına aid bir yeri al mek vardı ve ne de diğer bir milletin is. tiklâ!, hürriyet ve mevcudiyetini — ihlâl etmek hareketi mevcuddu. Bundan baş. ka maksada vârmak için, takib olunan usuller barışı hiç bozmıyacak mahiyette âdi. Topraklarımızı ikiye bölen boğazlar hasıl müdafaasız kalabilir * ve bir harb neticesi bile kaybetmediğimiz, Türklerle meskün Hatay nasıl hududlarımız dişin. da kalmakta devam edebilirdi?! Biz her iki meselede yalnız haklı değil mağdur idik. Fakat me olursa olsun gerek boğaz. ların tahkimini ve gerek Hatayı geri al. mu emek TEVİZYon yani Mushede - lerin tashihini dilemek demek idi, ancak böyle bir taleb, haklı olduğu nisbette, ba rışadâmünafi olmazdı; elverir ki hakkın müdafaa ve istihsalinde takib olunacak metod makul ve makbul olsun. Onun için biz Türkler Almanların kal kanma, kurtulma ve Ren'i işgal - ha - reketlerine ve nihayet Avusturyalılarla birleşerek milli birliklerini temin etme - lerine daima muvafık ve müssid bir na - zarla bakımışızdır. Bizim bu hususlarda - Ki samimi tenkid ve itirazlarımız. belki vamlı bir barış temininden başka tad bir Çeko . Slovakyayı parçalı > £ Bohemya ve Moravyayı almış, Slo İı da kendisine tâbi bir muhtariyet tirmiştir; keza Almanyaya daya nen İtalya ne zaman ki Arna ha hürriyet ve istiklâlini hiçe sa - ik du talihsiz toprakları işval etmek. İZ amemiştir; işte o vakit, bir çok E ir milletler ve devletler gibi, Tür. iin de gözünün açılması ve endişe. in artması pek tabif olmuştur; çün. kü Mihver artık zamirini göstermişti. Fakat bu son durumu tahlilden evvel fikirlerimizi biraz gerilere © yani Türk . Yunan ve Balkan paktlarının akdolun - dukları zamanlara götürmek ve bu pakt. ların Roma ve Berlinde yarattıkları da. ima artan memnuniyetsizliklerin sebeb - lerini azıcık araştırmak © faydalı olur, Türk - Yunan anlaşması üzetine kuru - lan Balkan paktının Balkanlarda şimdi - ye kadar görülmemiş bir u?laşma ve de. ir yesi olduğu iddia olunabilir miM Hayır, bunu Roma ve Berlin de iddiz edemiye - rek sadece ondan hoşlanmadıklarını gös termişler ve bu paktı evvelâ Bulgaristan ve sonra da Yugoslavya vasttesile tahrib için ne mümkünse yapmışlardır; Bugün de ayni siyasetlerinde sebatla devamda. dırlar. Acaba niçin?! Balkan paktının ve bir Balkan birli . Binin Almanya ve İtalyaya biç bir zara. Fi olmasaydı, onların buna tâ bidayot. tenberi fena gözle bakmaları ve onu bo? mağa mesal sarfetmeleri #adoce bir man. tıksızlık olurdu. Bundan şu çıkıyor ki, Balkan paktı ve tam bir Balkan ittiha - dınm kurulmasına müteveccih çalışma. lar Roma ve Berlinin buradeki siyasi e mel ve menfaatlerine ötedenberi, uygun düşmemiştir. Siyast emel ve menfaatler dedik, çünkü Balkan anlaşmasını dahil hiç bir memiekette İtalya ve Almanya - Ya karşı iktisadi bir tek güçlük gösteril - miş değildir. O halde © onların Balkan Balkan leketin basınında, kökünü tâ Balkan pak tından alan ve Türk - İngiliz. ve Türk. Fransız anlaşmaları le gittikçe alevlenip artan geniş ölçüde bir infial ve aleyhtar. hık hareketi görülmektedir. Hattâ sley . himizdeki bu yazlar o tâhribkâr pro. paganda sahasını bile intikal etmiştir. Mihver devletleri elbette bizim İngi . liz ve-Fransızlarla birlikte yeni bir Vi ,| ” yana, yahud Roma seferine kalkışıcağı. için bize düş manlık ediyor değillerdir. Hayır onla . rın bize kızmaları, bilâkis kendimizi ve diğer Balkanlıları muhtemel bir istilâ ve tecavüze karşı korumak için en tabil hak larımızdan olan bazı tedbirler aldığı , mızdandır. Berlin ve Romaya göre bi , zim İngiliz ve Fransızlarla siyasi iş bir liği yapmamız bir cinayettir, çünkü bu, sarahaten Mihverin Conuh doğu ve Bal kan siyasellerine muhaliftir, Evet bizler bu cinayeti işlememeliydik ve küçük ba. Tiklar nasıl ki büyükler tarafından yu tulmağa mahkümsalar biz de bu tabif kanuna evvelden boyun eğerek uslu ve münkad durmalıydık, o zaman belki bü. yük efendilerin teveccüh ve lâtfu ke . remlerinden bazı yaşama paylarına hak kazanabilirdik! Eihasıl Almanlar © bize kızıyorlar ve düne kadar âdeta ceblerinde addettikle, ri eski dostları olan bizlerin kendi düş . manlarile nasıl birleşebileceğimiyi ve bir İeştiğimizi bir türlü havsalalarına sığdı. ramıyorlar. Halbuki düşünmüyorlar ki bizi İngiliz ve Fransızlarla birleştiren ge. ne kendileridir. Elhasıl biz nüfusumuzu arlırmak ve memleketimizi imer etmek için uzun bir barışa muhtacız. Ve pek tabüdir ki bizi ve bütün barış taraftarlarını birleştiren ve Almanlarla İtalyanların etrafında bir barış mukavemet çemberi teşkiline sey . keden hiç bir tecavüz hissimiz yoktur. Bizim arzumuz onların bir tecavüz'ine karşı kendimiz! müdafaa etmektir. Bun. da da Akmanların bize kızmağa ve a Jeyhimizde bulunmağa ne gibi bir kak ve salâhiyetleri vardır bilemem? Sözümü bitirmeden, ilâve etmeliyi; ki, eğer Rusya ile daha 75 teahhtir ederse sulh tehlikeye girebilir; günkü Almanların Lehistanda ve Hal yanların Balkanlarda, harbi alevliyecek bir harekete girişmeleri bugünlerde müm £ündür. Onun için m biran evvel barış cephesine Mtihakını isteyenler hak. lıdır. Arcak bu demek değildir ki, eğer ğa sevkeden sebeblerden gayrisinde & . değildir ve bunu eğer isterlerse Mihver devletleri bir gün görebilecekler Halihazıra gelince; bizim ne Berlin ve dir. ne de Roma aleyhine müteveccih hip bir V.B. Beki İyorlar ve anlaşılan, pek öyle kestirme. / birleşmeleri pek tabil olarak doğru bir İlerindeki kuvvetle de canlıdırlar. Büyük | hud caşgunluğundaki haşmete -) ğini titretmektir. -İğerini inkâr etmek imkânsızdır. Zaten, LL EDEBİYAT Jj Edebi eserde tez meselesi YAZAN: HALip FAHRİ OZANSOY Dava eskidir amma, bugün de aktün. bu böyledir diye san'at eserlerinden her litesini kaybetmemiştir. HAA, Avrupa türlü fikri lüzumsuz bir şey gibi kesip edebiyat mecmualarında San'at san'at atmak bugünkü mütekâmil insan kafaşı. için mi? Yoksa bir teze mi dayanmalı? Pa uygun düşecek bir nazariye olamaz. münakaşası yürütülüyor. Demek ki, da. En canlı ve ehemmiyeti gitlikçe artan yazın Gaha balledilememiş tarafları var. | saa meviler içinde, romanı, Başta misal Nasıl ki işte görüyoruz: her iki Sephel olarak gösterebiliriz. Romanda artık, sa. münekkidleri, meseleyi sağa sola çeki.) |... bir takım muhayyel vak'aların bi kâyesinden zevk alıyor muyuz? Hattâ hiç fikri bir iddiası olmıyan, realizme yan bakan bir macera romanında bile, Yavaş yavaş, bütün harikulâdeliklerin Bihayet şu 'veya bu şekilde izah ve tefsiri kabil olabilmesine lüzum hissetmiyor mi. yaz? Hattâ bazan, kültür itibarile en za, yıf bir okuyucudan bile şuna benzer i. razlara şahid olabiliyoruz; — Bu romanı eğlenmek, hoşça vakit nek için okuyorum. Fakat efendim, den bir hükme de varmak istemiyorlar, Kim bilir, belki hakları da var. San'at 'ümlerinde akademik olmak kadar, san'atı ve san'atkârı dar bir çerçeve içi. ne sokacak ne belâ tasavvur olunabilir? Maamefih rneselenin her zaman için yeniliği ve ehemmiyeti inkâr edilemez. Bunun için konuşabiliriz. Paul Adam'ın meşhur bir cümlesi var ki, benim de pek hoşuma gider; san'at, diyor, bir sembolün içine bir dra. mı sıkıştırmaktır.» ge Bu cümleyi tahlil edersek, üyle sanı, |” $öYin de bir derecesi var. Romancı yorum ki, san'at için san'at taraftarlarile| bâzan öyle olmuyacak yak'alar tasavvur bir teze, bir gayeye matuf gör. j ediyor ki... Doğrusu canım sıkılmağa enleri bir noktada gürültüsüzce | b; birleştirmiş oluruz. aki sembol nedir? O halde bir gayeye ğu ya, |kyuculara in, herhangi muhaygel b Füyoruz demektir. Böyle olunca da, me. | “Ti Zevkle takib ettirebilmek, artık eli hem artistik yaratış çephesinden, | dünkü kadar kolay olmiyacaktır. Onla. hem de bir tez, bi menlaat moktasından | 58 sanki bir geyler. öğretiyormuş gi davranmak, yani ellerine aldıkları bu nevi eserlere bile mümkün olabildiği ka, dar bir hakikat ve bir tez ilâve edebil mek lâzım geliyor, O halde, basit edöbiyat için bie Tü zemlü görülen bir tez, yüksek edebiyattı netice olur, Acaba san'at için san'at taraftarları, | tez kelimesini duyunca neden korkuyor. lar? Hiç şüphesiz, bir kısım iddialı eser. ini gördüklerinden... İyi am. m'at kadrosuna girecek olan eserler, sadece bir iddanın lerdir ki... Beri tarafta ler de görüyoruz ki, ruht tahlil. lerindeki derinlik kadar içtimai hüküm. İniçin aranmasın? Hakiki san'atkâr, hem tabiat ve cemi yetten hem bir şeyler öğrenen, hem de buna karşılık muhitine bir şeyler öğre tendir. Yetar ki, heyecanı eserlerinin sayfalarında titresin ve biz böyle bir İmuharriri yahud Şairi okurken onun kalb çarpıntılarını da kendi kalbimizde duyar Bibi olalım. O zaman, hem fikrimiz ay. ınlanır, hem hissimiz okşanır. Tezi mü. cerrel şeklinden çıkararak his ve hayal içinden ortaya koyan san'atkârın kud. bir üslüpkâr, hâdiseleri muayyen bir fik. ri isbat edecek surette bir yere toplar. ken, kaleminin inceliği derecesinde renk ve heyecan yaratmaktan da geri kalma. miştır. Esarinin kazandığı rağbette ve; bu rağbetin uzun zaman sonra devamın. | da da bunu teyid edecek bir hakikat gö. rüyoruz. Bir sembolün bir tez oluşu da bundan ileri geliyor. Bir noktada hem artistik, hem de içtimaf kıymet bir yere gelmişlerdir. Bilhassa roman ve tiyatro, nevinde, bunun münakaşaya bile taham,. | Belki karnımız doyar, oktur. Öyle iken, hâlâ da müna. lamayız. Hakikat ara kaşa mevzuu olmasına şaşmamak kabil san'at taraftarları biraz da bunu düşün. değildir. Şair olsun, romancı veya tiyatro mu. harriri olsun, hattâ sadece bir edebi mü. sahabeci, bir münekkid olsun, muhakkak ki isbat edecekleri bir fikri, belirtecek. leri bir temeli ortaya sürmek varifesile mükelleftirler. Yoksa ne diye kalemi el. lerine alsınlar? Denizden bahseden pair, denizin ya durgunluğundaki huzura, ya. |” hayran! kalmıştır. Az veya çok mısralarile, bizi! deo hayranlığa sürüklemek, o duygu. | sunu bizde de uyandırmak ister, Netice. de, varmak istediği bir gaye vardır, İşte © göye de © şiirin tezidir. Fakat bazan, daha başka bir fikir, bir içtimai hâdise de kaydetmek arzusuna düşebilir. O Meselâ Tevfik Fikretin balıkışılar için yazmış olduğu meşhur her ki mManzumesinin Bayesi, denizden rızık bekliyen bu fakir adamlara karşı kalbimizdeki gefçat telle. | Gaye bu olunca da, ar tistik heyecana ikinci bir unsur daha ke TIŞIYOP demekiir. Eğer snn'atkâr, teos sürü ihlâl etmeden ve sadece mücerred bir fikir şeması içinde kalmadan buna muvaffak oluyorsa, «serinin yüksek de. reti de buradadır. Akşi takdirde, tezsiz gibi gelebilir. İfnkat tam Gıda a ser, bize, katıksız ekmek Fakat san'atın, kola kim iddia etmiştir ki , sep'at için san'at taraftarlarının en faz la çekindikleri ve bu çekingenlik, bu kor. Ku ile aleyhinde bulundukları tez düş. manlığı da, ekseriyetle, bu muvaff, te erişemiyenlere kargı gevirdikleri pek haklı silâhlarıdır. Meşhur. sinema yıldızı Glorya Su VANSON'un kızı 18 yaşına basmıştır ve En ei | Genç kız anmesine pek heyecanla bahebar kiymet alır, Ancak |tedirler, benzemekte, ar- ona: «Küçük Glorya» demek