8 Sayfa ZİRAAT | Koyunlarda kelebek hastalığı YAZAN : TARIMMAN Koyunların en tehlikeli hastalıkların. | hiçbir mahsul beklenemiyeceğini söyle-| yazla sonbahar arasıdır. Bir şeyden ha. dan biri olan kelebek, memleketimizde her yıl binlerce koyunun ölümüne sebe. biyet vermektedir. Bulaştığı sürüleri ya-| y bu hastalık, sağ bıraktık. | giterini besli rı yarıya kı larını da, işe yaramaz bir hale düşürdü. ğünden, koyunlar için sahiden bir âfet. tir. Kelebek, bir kâraciğer daha doğrusu kelebek hastalığını mey. dana getiren pararitler, karaciğerden çı. kan safra kanalları içinde yaşarlar. Fen dilinde Distom diye anılan bu parazitler, kelebeği andırır bi e olduklarından, köylümüz ona kelebek adını Yoksa bunların bi lerle bir alâkası yoktur, Hastah linde verilen #sim, 1atoza'dır. Ağı ne olursa olsun, işte o menhu hastalığı meydana getiren, bu paraziti, dir. Bunlar safra kanallarında ya; ları müddetçe koyunda ne kuvvet kalır, |” ne iştah kalır. ötesinin berisinin ve bilhassa boğazının şiştiği görülür. daha ziyade ilerliyen ko; ünden güne zayıfladığı, gözlerile takib etmekte müşkülât çekerler. lam olanlar, bir gölgey: hemen geviş hastalar ken bozulması vü yapağıları da kendiliğinden başlar. Hastalığı yazdan veya sonbahardan kapmış olan koyunların, kışı g meleri artık bir tâli eseridir; ekseri da. ha Kânunlarda ölür. Kışı a bahara çıkanlar olursa bunlar da gittikçe bastı.| »dlerini zehirlediği dükülmeye ran bir ishal ile bir gün oldukları yerde! düşüp kalırlar. Kelebekten ölenlerin karnını deşip karaciğerini yoklayacak olursanız, bu uz. vun rengini değiştirdiğini, adetâ eriyij bittiğini görürsünüz. Şöyle böyle bir yazdan öteki yaza ka. dar süren bu uğursuz hastalığa tutulm koyunlardan kuzu, süt, yün, et filân gil zaman, işsiz kalınca bu muhit seni sıkmıya başlar. Doğdu - Bun, büyüdüğün şehri arasın. Ve ister #stemez şehre dönersin. Orada, sana, | son demlerini muntazam sözü, sohbeti le, şuurlu ve tecrübeli ihtimamlarile, Manevi seviyenin ırgamıyacağı bir fikir yakınlığile benden başka kim a- vutabilir? Guruba yak Insan ana- sının hatırasına gittikçe ba, tirayı ihya edecek, benzerliğile sana teselli verecek kadını köy muhitinde nasıl bulursun? Anan da benim gibi şehirli idi.. Benim gibi düşündü ve be- pim gibi konuştu. Bunu unutma! A sabırsızlanan çocuk seslen- di: — Muallim bey! Ben gidiyorum gây- ri! Ahmed Ercan cevab verdi: Git, oğlum! Selâm söylel. Nevbere yazılan mektub, küçük kü - çük parçalar halinde, yerdeki keçenin Üzerine döküldü.. Seher galebe etmişti. —14— — Merhaba, muallim bey! Hoşgeldin. ne vakittir göründüğün yoktu. — Yolum düşmedi zahir, Mehmed e- fendi. Nicesin, bakalım? — Pek iyi değilim beyim, ihtiyarlık çöküyor gayri omuzlarıma. Gözlerim az görmiye bulaştı. Kasabaya varıp da bir gözlük alayım derim çerçiden. — Hekime göstermeden yapma sa - kın. Bir yol danış da öyle. Hükümet doktoru Eşref bey benim dostumdur. Senin eline bir kâğıd verivereyim, git ona. — Eksik olma, muallim bey! Bir acı kahvemi içen mi? —Eyvallah! Nalbur, dükkândan çıkıp bitişikteki hastalığıdır; jd .İda azami kerteye doğru ilerler, gider. İ kelebek e bu işe yetecek bir) © gayret bulamazlar. Karaciğerin gittikçe!" J koca evine gitti; kapıyı aralıyarak, içeriye seslendi: — Seher! İki kahve yap da iletiveri. Muallim bey burada. mek fazladır: Kelebekli koyunların bir çoğu koça gelmiyeceği gibi, gelenler de ularını taşıyamıyarak atarlar. Ken. ık kanları boyuna aza. hırken elbette ki süt te veremezler. Ya. pağı esasen kalitesini kaybetmktedir; bir an da dökülmeye başlayınca ele ne r? Ancak sıhhatli bir koyundan bek. lenen semiz , bu hastalığa yakala arda hiçbir zaman olmıyacak şey. Velhasıl kelebek hastalığı sürüye bir kere girmesin? Girdikten sonra - ted. bir tinde geçe nat slmanın gecikmesi - zarar fenası şı ki, ilerlemiş slığının hiçbir çaresi yoktur. Teda. geçe kalmış ko r, ölüme mah r. İşin can noktası da işte bu. dır: Demek oluyor ki bu hastalığın çaresi vardır ve bu çareye baş vu. ir koyunları bu âfetin tehlikesinden arabileceklerdir; demek bizde birçok koyunların kelebekten ölme esizliğinden değil, vaki ; | alınmamaktandır. Şu halde bütün tehli. © rağmen, hesabını bilen koyuncu. ele değildir. nun karaciğerile adığını söylediğimiz para. durdukları müddetçe bir yapacaklarını yaparlarken bir taraftan da boyuna yumurtlarlar. Bu yumurtalar, safra ile birlikte | barsağa dökülür ve oradan da pislik ile beraber mer'aya saçılırlar. safra Mer'aya saçılan kelebek yumurtaları, orada gezinen küçük sümüklü böcekle. vücudüne geçerler; yumurtalar sü. yarak kurd o. Turlar. Bu kurdlar büyüyüp kemale ge. lerek ün birinde tekrar mer'aya çı. karlar ve otlara bulaşıp oldukları yerdi kalırlar. Bu sırada şekillerini i rek havanın tesirlerinden müteessir ol. maz bir hale de girmişlerdir. Kurdların bu çağa eriştikleri zaman, Yeni Yazan; al Ahmed Ercan 2i - yeretinin maksadı - nı bir türlü cesaret edemiyor - du. Seher kahveleri getirdi, verdi. Geri kil mualli « nazarları o ne- fis endama bir daha takıldı. o Sırtındaki basma ehtariyi ne de yakıştırmıştı! Babası bu bakışta bir şey mi sezdi, ne? Misatirine hitabla; — Şuncağıza bir bulsaydım iyi olacaktı ya! dedi. Ahmedin yüreği hızlı hızlı çarptı. A- çılmanın tam sıra - sıydı. Olanca cesa - retini topladı; oku yaydan çıkardı. — Ben de zaten o iş için geldim, Meh- med efendi. İhtiyarın gözleri hayretle, muallimin yüzüne dikildi: Bana bir damad mı buldun yoksa? — Öyle gibi. Eğer münasib görürsen. — Allahın gönderdiği kısmeti tep - mek benim haddim mi? İnşallah hayır- hdır. Hem de şefaatçisi sen olduktan kelli... — Sonra, bakalım Seher ne diyecek? — Ona lâf-düşmez ki — Yok, Mehmed efendi; öyle deme. Asıl son sözü söylemek onun hakkıdır. Varacağı koca le yaşiyacak olan 0. — Doğru diyorsun, muallim bey. Ve- irken, SON POSTA beri olmıyan zavali koyunlar, üzerle. rinde kurdlar yapışık olan otları da yince, © sessiz kurdlar hemen canlanıp hayvanın döğruca karaciğerine gider, yerleşirler. Çok geçmeden kelebek has. talığı da başlamış olur. Bu hastalık en ziyade sulak ve nemli meralarda görüldüğünden bazı kimse. r, kelebeğin böyle mer'alardan oldu. ğunu söylerler. Yalan değil, (yanlıştır: Hastalığın ıslak mer'alarda çokça olma. sı, buralarda o küçük sümüklü böcekle. n çok yaşamasındandır. Parazitin üre. mesi için böyle bir vasat lâzım ol. dan kelebeğin tutu esi ancak alarda mümkündür. Binaena. Teyh bataklık ve sulak mer'alar bizatihi değil, dolayısile koyunlar için kelebek getiren yerlerdir. Şu halde batak, suvak mer'alardan kaçınmak (mer'alar, bu bakımdan ıslah; etmek) ilk şart olmakla beraber, asıl tedbir bu hastalığın ilâcını her sene ntazaman kullanmaktan ibarettir. Kelebek için birçok ilâçlar vardır; Macarlar Distol; Fransızlar Füjerjino &. dında birer ilâç yapmışlar ve her ikisin. den de büyük fayda görmüşlerdir. Bu ilâçlar bizde de bir zaman kullanılmışsa da şimdi Türkiyede Türk veterinerlerin icadı olan Distofajin (o kullanılmaktadır.| Hepsinin esas maddesi, bildiğimiz Eğrel t& otundan çıkar. (Hükümetin resmi Dis. tofajin lâboratuarı Ankaradadır.) Bu ilâçlar mutlaka yazdan verilmeli.| dir. Kelebekli meralarda, kelebek has. talığının görünmesini beklemek büyük| hatadır. Yukarıda söylediğimiz gibi o za. man iş işten geçmiş olur. Kelebek ilâcının kullanışı gayet ko. laydır. Kimisi kapsül halinde olup azı. cık su ile yutturulur. Kimisi sulu olup zeytinyağ ile birlikte fçiziir. Çeşidine göre e miktar kullanılacağı & kutularındaki tariinamede yazilir. Bizim Türk malı distofajin kapsül halindedir. Üç kapsülü bir koyuna yetecek bir dozdur. Otuzu (Devamı 10 uncu sayfada) lâkin benim kız bana güvenir. Onu ben öyle yetiştirdim. Benim uygun buldu ğum adamı o da beğenir. Ahmed Ercan cevab vermedi. Lâkır- dının alitarafını nasıl getireceğini dü - şünüyordu. Nalbur imdadına yetişti: — Kim imiş bu adam? İtirazi mucib olursa şakaya boğmak için Ahmed Ercan gülümsiyerek cevab verdi: — Ben Mehmed efendi şaşaladı. Sonra, ken- dine gelerek: — Haydi, be beyim! dedi. Sen bizim kızımızı alır mısın? — Neden almıyayım? Sen verdikten, kız da razi olduktan sonra? Haziran 27 —— — “SON POSTA,, nın Tarih Müsabakası No. 32 Sarı Kenan Paşa Aczi ve korkaklığı yüzünden Türk deniz tarihinde en korkunç ve utandırıcı bir mağlübiyete sebeb olan bir kaptan paşa, bütün kabahatlerinin affedilmesine “. karşılık isyan eden bir devlet nankörü.. Muasırlarından müverrih (o Fındıklıb Mehmed ağa, Sarı Kenan Paşanın adını linetle kaydeder. Sarı Kenan Paşa aslen Rus idi. Pek kü. çük bir yaşta iken köle olarak satılmış, bir aralık Mısır valisi bakırcı Ahmed Pa- $a hizmetinde bulunmuştu. Veçhen çok güzeldi. Vücudünün yapısı düzgündü. İyi ata biner, cirid oynardı. Arkadaşları ta rafından Rus Kenan diye çağırılan bu gencin bir gün büylik bir maharetle ata bindiğini gören dördüncü Murad kendi - sini saray iç oğlanları arasına almıştı. İb. rahim zamanında rikâbdar olmuş, vezir. lik rütbesile saraydan çıkmış, İbrahimin fevkalâde muhabbet ve teveccühünü kâ- zanmış, padişah, Sarı Kenan Paşaya ken- di kizi vererek damad odinmişti Kenan Pâğa, Budin paşası, bir müddet sonra da, dördüncü Mehmed zamanında, kaptanpaşa olmuştu. Bütün gösterişine, levendâne odasına yakatsiz bir adamdı. Hicri 1065 yılma & sabet eden kaptanlığında, Türk deniz ta. Bihinde eşi görülmiyen korkunç bir mağ. lübiyete sebeb oldu. Girid cen; şiddetli devresiy, iddeki b ordusuna mümkün olan si cephane, erzak ve para göndermek lâ. zundı. Venedikliler ise Çanakkale boğa « zını abluka etmişler Kaptan paşanın, fev kalâde bir ustalıkla bu ablokayı yarıp do. yordu. O devirde yaşamış müve: odalı Mehmed Halife, Tarihi Gi dını taşıyan eserinde bu çenği şöyle nak. Kaptmı Kes mişti, Tedbir kimselerin müşa sine razı olmadı. Kendi fasid. fik; Rumeli tarafından bir bıraktı ki ertesi gün düşmana karşı çı rağmen Sarı Kenan Paşa Korkak ve li - Edebi Romanımız: 45 I DAĞA GÜNEŞ VURDU Ercümend Ekrem Talu Nalbur avucunda tuttuğu © sigaralı - ğından Oki nefes çekti. Biz vermesine iz.kızınız da ra- 21 olur amma, sen mazsm. Zira bizim kızlâr rençber kız - larıdır. Sizin âdet - lerinizi bilmezler . Hoşnud edemezler sizin gibi beyleri. — Boş Jâkırdı, Mehmed efendi. Ben senin kızını, şehir kadınlarının hiç bi - rine değişmem, Adamcağız, mu - allimin yüzüne tek - rar, hayret dolu ba- kışlarını dikti, — Sahi mi söylüyorsun; muallim bey? Seheri istiyor musun? — Allahın emrile. Verirsen alırım. — Mademki sen tenezzül ediyorsun.. verdim gitti. Ahmed Ercan heyecanını belli etme- miye çalışıyordu. — Bir defa da kendisine sor, dedi, O- nun reyi bence hepsinden ehemmiyetli. — Şimdi, çağırıp da,*senin önünde soruvereyim mi? — Olmaz. Sonra sorarsın. İyice dü- şünmesi için de vakit bırak. Zorlama sakın. Serbest serbest cevabımı versin. Olur mu? Sonra, o-cevabı sen bana geti rirsin. Nalbur memnundu. Ahmed ayağa karız diye. Hikmeti Hüda, hemen o gün (Devamı 10 uncu sayfada) m deyiverdim.. kusura baki — Yok, yok. İnşallah gerçekten ev « lâdın olurum — İnşallar Tarlaların araş ken, Ahmedin gönlü ist dolüyordu. Kendini unutarak, hafiften bir şarkı bile tutturdu. Dönemecin birinde muhtarla karşı- Yaştı. Adam gülümsiyerek: — Oo, ma muallim bey! dedi, Keyiflisiniz .bu, K Ahmed Ercan ut: çarçabuk kendi — Ne yapayım yorum da, Şi hava alayım, oyalanay cevab verdi. O akşam rahat bir uykü uyudu. R- yasında, Seherin de iştirakile kuracağı mes'ud yuvayı gördü. * ş Ertesi gün, öğle vakti, çocuklar ye- mek paydosunda, Ahmed Ercan da bali çesindeki top akasyaların altında gök İgelenmekle iken, kapıdan içeriye nak bur Mehmed efendi girdi. Cumalık el- bisesini giyinmiş, kasketini çalımla en « sesine eğmişti. Yanık yüzünü geniş bip tebessüm aydınlatıyordu. Doğru, mual. limin bulunduğu noktaya gitti, — Merhaba Ahmed bey! ? — Merhaba, Mehmed efendi! Hoş gele din. Otur bakalım. > Tahta peykenin üzerinde, kendi ya» nında yer gösterdi: — Ne var, ne çok — Güzellik. Sana müjde getirdim. Yarın akşam fakirhaneye buyur da söz keselim. Beraberce bir de çorba içeri (Arkası var) gibi oldu. Fakat