kl ela 66 p ; k g ve dünkü Sn, smın hülâsası boylarında müthiş bir sefa- iyet içinde... Kasabbaşının © koyun bile kalmamış. tekrar harekete geçebilmesi için ihtiyaç var. Halbu- İmkân Börülemiyor: çi konağında yapılan harb mec » Bügün, an sözlerin hülüsası, şu: day ln. devlet hazimesinde beş yoktur. abi. sarayın ve devlet ricalinin 'üthiş bir israf ve sefahat hü - TM Günden güne artıyor. yeke Hamid), vaziyeti irette değil, Halka (ke- 2 değil e an geliyor ki, nihayet pa — tehdid eden büyük felâketi Ve bu acı hakikat karşı- ak, Rırkai Sandet dairesine el Mi / 4 1. Mademki nusrat mü“ » Temee gu canımı al da, kur- inayeti ile, de bu resmi icra rak kollarıma gir - Genazeye karşı, gene alkış- Bacaklarını o sürükliye girerek Arz vara ilerliyen hükümdarın o Bibi, » SEĞİ ile istihza ediliyormuş ge Maraslinaah,. » binlerce facianm şahidi olan Pisinm kubbesinde hazin iL — Musta ile Mahmud gerede? Muş rağ, Padişahın maksadını an- — derhal cevab vermişti: ul ba, Sarık odasma teşrif etti- ot, lânım. Arzu buyurulursa, biz Aç “İ gidelim, Biraz tebdilhava o- EENIZ, Fİ # r şehzadelerin haremihüma - lunduklarma kanaat getir - » Mecalsizliğine rağmen: » hoş olur. Biraz daha ferah Mİİ fir kadar sürüklenen pa - nı orada görür görmez ük oğlu Mahmudu kol- almış, zâftan ve heye - n sesile onu sevmiş ve 9 yi Ml i esteri olsrak, odasına geçe- » Fakat, 6 kadar yorulmuştu ki ete hal ve mecali kalmamış: h bir yerde, biraz rahat ide - ii m Z 7 ibaşı Mustafa ağa (1) ile ber- ustala ağa, koşmuşlar; Şim- Bâzı olan köşkü açtırarak kuv- le düşen padişahı oraya bitkin hükümdar sedirin kö - Ti ayırlı m ATİCE SULTAN & b YA PR A ANİ üjdem var!..,, bir (ah) çekmiş, inliye inliye sağ tara- |ris ağa harem dairesine koşarak Veli- fına devrilmişti. ahd dairesine girdi. Sayfa 13 Posta nın tefrikası: 141 NN A i aron de Tott'un hâtıraları Lâzkiye limanı önünde Karaya çıktığım zaman, gümrükçü beni memuriyetime lâyık hürmetle karşıladı. Gösterdiği neziket efendisi hakkında bana bir kanaat verdi Orada bulunanlar, birbirlerine karış- mışlardı. Derhal dişarı koşmuşlar, he- kimbaşı Kürkzade Hasun efendiyi ça- gırmışlarılı. Hekimbaşı, padişahı o halde görür görmez, son hükmünü vermişti. Fakat Hiç bir şeyden haberdar olmıyan şeh- zade Selim, henüz derin bir uyku için- de idi. Kızlarağasının telâşla gelmesi, veli- ahd ile mahpus bulunan genç kadınla - rın ve kızların kalbine büyük bir kor- Babifliden (OBerut © valiliğini Ci - var dağlarda oturan Dürziler emir'ne tevdi ettiği müddetçe hilkümetin yumu - şaklığı ve bilhassa Dürziye, Müslümana ve Hristiyana ayni muameseyi tatbik e « Tercüme eden: Hüsayin Cahid Yalşın ru bana efendisinin hediye ettiği bir at getirdi. En yalçın kayalarda bu atın ba « calklarının gayet metin olduğu tecrübe ile anlaşıldığını temin etti. Trablusşamda çadır vesair levazumı teş ku vermişti. Bunu hisseden Kızlarağası: — Zinhar korkman. Hayırlı müjdem vaziyeti idare etmek için; — Rabbıma emanet, şevketlim. Bir şev yoktur. Ancak bir parça nezleniz harekete gelmiş. Şimdi mualice olu - | var. Tez, efendimizi uyarın. nur. Dedi. Ve, kapının önünde beklemiye- Dive (Nüzül)ü (nezle) ile tevil ede- | rek, sabırsızlıkla genç veliahdın yatak den müzaadekârlk ruhu birçok tüccar) dark etmiş olduğum içim. derhal yola burada birleşmeğe sevketmişti. Fakat Ce. | çıkmak üzere ber şey hazır oldu. Paşanın zar şehrin ticaretini mahvedip te Selmi refakate memur ettiği muhafızlar. ticareti Selidede toplamak üzere Berutujla birlikle hareket ettik. İlk karargâhı « ele geçirdikten sonra. Berut tüccarları | mızı Lübnan dağının eteğinde bir nehir Cebele çekilmişlerdir. Orada müstebidin | kenarında kurüük. Ben daha ksraya a, rek, artık şifasından ümid kesilen pa- dişah teselli etmek istemi Fakat, henüz hassasiyetini kaybet - memiş olan padişah, melül pazarlarını hekimbaşıya çevirerek: — Efendi!.. Ahir hizmetindir. Efendi- ni, elinden sldırıyorsun. güzelce bak. Demişti. N Vaziyet, o kadar hazindi ki, bekimbaşı kendini zaptedemiyerek ağlıya ağlıya kendini dişarı atmıştı. Ve kapıda, baş çuhadar ağa ile karşılaşmıştı. Ağanm yanında, Aygır imam da vardı. Basçuhadar, hekimbaşıyı o halde gö- Tünce sormuştu: — Ne haber?. Yöksa efendimiz bir hos mu o'du?. Hekimbası, kısaca cevab vermisti: — Maslâhat; gayri bizden geçti. Al- lahâ kaldı. Ayem imam: ileri atılmış; Di Varayım; bir yol daha nefes ede- yim. Diye bağırmıştı. Fakat; hekimbaşı derhal kapıya #€- rilmiş: — Efendi!.. Alacağın aldın. Sekerât halinde bulunan bi; adamdan daha ne taleb edersin?. Allah ile Kulun örasına girilecek zaman değildir. Var git işi - ne... Diye; Aygır imamın son riyakârlığı- na set çekmişti. SALTANAT DEĞİSİRKEN VİCDANLAR DA DEĞİŞİR Birinci sultan Hamid, Çimsirliğe (2) nazır olan köşkte, sabaha karşı can ver- di. Derin bir üzüntü ve mânevi ıztırab içinde can veren hükümdar gözlerini hayata kapar kapamaz, Kızlarağası İd- odasına girdi. Birdenbire uyandırıldığı Jişin benüz sersem bir halde bulunan şehzade Selimin önünde yeriere kapana rak: — Ey şahı âlibaht!. Müjdeler olsun. Taht ve saltanat sizindir. Hemen, mü - barek Vibasınızı giyinip teşrif edin. Kul- larınız bi'ate hâzır ve nâzırdır. Dedi. Yedi senedenber! bu dairede mahpus bulunan. şehzade Selim, amcasının u- zun zamandanberi hasta olduğunu bil- miyor değildi. Fakst, uyku serse: ile ç kadar şasırmıştı ki, kendisini yek güc toplıyabilmisti. Sökünetini muhafaza etti. Kat'iyen telâş eseri göstermedi. — Amcam, nicedir?. Dedi. Kızlarağası da, ayni sükünetle: — Cenabıhak, siz efendimize tüken- mez ömürler versin. Buyurun. Evvelâ, amıcanızın nâşını ziyaret edin. Badehu, Hırkaişerif odasma teşrif edersiniz. Diye, cevab verdi. Selim, yedi senedenberi üzerine ki - lidlenmiş olan demir parmaklıklı kapı- dan ilk defa olarak geçti. Padişahın ö- tümünden henüz haberdar olmıyan ha- rem dairesi, derin bir sükünet içinde idi. Ortalık, daha tamamile aydınlanma- mıştı. Tavanlardan sarkan kandillerin zayıf ve titrek ışıklarile yarı aydınla - nen loş koridorlarda, körkunç bir boş- luk ve sessizlik vardı. Kızlarağası, ellerini önüne kavuştu- san yürüyüsle, acele acele Se- limin önünden gidiyordu. Saray faciala- rına alışmış olan kadınlar, birdenbire (Taht müjdesine inanamadıklar: için endişeli bir süküt içinde, hükümdar namzedini takib ediyordu. (Arkası var) Maarif Vekilliğinden 1 — Faust piyesinin birinci kısmı ile Jül Sezar piyesinin en iyi bir şekilde di. limize çevrilebilmeleri için bu iki eserin tercümesi işi 15.V1939 tarihinden itiba. ren iki sene müddetle müsabakaya konmuştur. 2 — Yapılacak tercümeler Maarif Vekilfiğince tetkik edildikten sonra Faust'u tercüme edenler arasında birinciliği kazanana 1000, ve Jül Şezar'ı tercüme edenler arasında birinciliği kazanana 500 lira mükâfat verilecektir. 3 — Bu eserler doğrudan doğruya yazılmış oldukları dilden dilimize çevrile - cektir, 6 — Tercümelerin kolayca tetkik edilebilmelerini temin maksadile * Vekâlete gönderilecek nüshanın makine ile yazılması ve türkçeye tercüme metninin oriji- nal metnin beher sayfasile karşılıklı tanzim edilmesi şarttır, 5 — Hazırlanacak tercümeler en geç müsabakanın hitam tari olan 15.VL 1941 tarihine kadar Maarif Vekâleti ar genel direktörlüğüne teslim edilmiş ola - caktır. 6 — Bu müsabakaya iştirak etmek istiyenlerin adlarile sarih adreslerini Maa- rif Vekâleti Ar genel Direktörlüğüne yazı ile bildirmeleri ilân olunur. 42160, «4014» Gümrükler Muahafaza Genel Komutanlığından: Gümrük Muhafaza teşkilâtı esliha sübaylıklarında rütbesine mahsus maaşla emekli veya büna muadil ücretli sivil olarak istihdam edilmek üzere üsteğmen veya teğmen rütbesinde emekli veya yedek sübaylardan beş sübay alınacaktır. İsteklilerin dilekçelerine hal tercümelerini bağlıyarak oturdukları yer âdres. leri, açık künye ve sicil numaralarile doğruca Gümrük Muhafaza Komutanlığına müracaatları. Ankara İnşaat birlikte 15 Temmuz 939 tarihine kadar 42336: «4257» Cezaevi Müdürlüğünden: Şahsiyeti hükmiyeyi haiz Ankara İnşaat Cezaevi için ücretli bir mimara ihti- yaç vardır. Talib olanların yedietindeki vesaikle Ankara İnşaat Cezaevi Müdür. Yüğüne müracaat etmeleri ilân olunur. 201 48 vücudünün &alkmasını bekliyorlar. Ce - zarın gayesi Seide'nin gümrük varidatını artırmaktı. Gümrüğün mültezimi paşa - dır, Fakat cehaleti dolayısile anlıyamadı ki hazineden spekülâsyonları zayii hazine ettirince hiç bir zaman hiç bir ticaret pren, sibi üzerine istinad ettirilemez, hesab ©- lunamaz, Costervaaar dağları Beruttan sonra de. niz kıyısından şimale doğru altı mil me. safeye kadar devam eder. Bu dağlar Lüb. nan dağına dayanırlar ve onun temelini ; İteşkil eylerler. Katoliklerle meskündur. lar, Katolikler burada komşuları Dürzi - lerile gayet iyi anlaşmış bir halde ya - şarlar, Aşığıda Dürzilerden mufassal su- rette bahsedeceğim, Berutu terkettikten sonra, gittiğimiz Trablusşam şehri Musadan pek az ötede kâindir. Şehrin etrafındaki bahçelerin çokluğu burada ikameti pek lâtif bir hale sokabilirdi, Fakat yazın heva sıhhate pek muzr olduğu için böyle bir şeye imkân olmuyor. Arazisi Lübnan dağına inidad eder ve yükselir (1). Burada bağ pek çok tur. Her tepe başka bir şarab yetiştiri - yor. Bunların arasında bilhassa altın şarabı pek meşhurdur, Bütün Lübnanda pek ehemmiyet veri. len ve töcareti Trablusta temerküz eden ipeğin bolluğu şehrin spekülâsyonlarına en esaslı bir mevzu teşkil ediyor, Fran saya senevi .yedi sekiz yüz kental ipek gönderilmektedir. Bunların büyük kısmı diğer iskeleler tarafından ihraç ediliyor, İstanbulun gönderdiği poliçeler hep paşa ile müamele görürler, Oraâı hükümeti idare «len paşa, Şamdalki paşanın oğlu idi, Karadan Hulebe gitmemi kolaylaştır. mak için onun muavenetine muhtaç bu - lunuyordum. O sırada Trablusta değil - di. Kendisini Lâzkiyede bulabileceğimi öğrenime pek memnun oldum Fakat “frözates o limana giremezdi. Çünkü Türkler gemilerin attıkları safralar yü - zünden limanm dolmasına sebeb olacak derecede ihmal göstermişlerdi. Gemi açık ta durdu ve beni Lâzkiyeye götüren san. dalın avdetine kadar bekledi Lâzkiye li. manının medhalini o kadar harab bir hi. sar müdafaa ediyor ki beni selâmlıyan teplarmın gürültüsü olmasa idi orada bir istihkâmın mevcudiyetini bile farketme. den geçip gidecektim, Karaya çıktığım zaman, gümrükçü beni memuriyetime lâyık hürmetle karşıladı. Gösterdiği ne - zaket bana efendisinin karakteri hakkın. da bir fikir verdi. (2) Bir köşkte bir müddet kaldım. Orada bana soğuk meşrubat ikram ettiler, Lâz. kiyeve hareket ettim. Eskiden Laodicör denilen bu şehir Kmana hâkim bir -yaylâ üzerinde bina edilmistir. Hâlf eski haş - metinin izlerini muhafaza ediyor. Tüccar. lann oldukça güzel müteaddid evleri vardır. Biraz sonra Trablusşam paşasının iMifstları geldi. Beni görmek ve bana müfd olmak arzusunu izhar ediyordu. Karadan Halebe katar seyahat edebil , mek için onun böyle dostane hissiyatma muhtaç idim, Bu paşadan ihtiyacından fağla muavenste mazhar oldum. Teşrifat cihetine de pek itina gösterdi Hattâ bu babda ihmalkâr davrarırsa geç. tiğim, dağlara maruz kâlabileceğim bazı hakaretlerden dolay: Bbıâlinin kendisini muahaze etmesinden körkar gibi görün. dü. Ziyaretinden avdetimde, baş imraho. (1) Dağların Trablusşama civar olan Kı - sanlarında o keder medhi işitilen o meşhar Lübnan surlarını görmek mümkündür. Bun- Yarın gayet eski olduklarını bana temin et - ter. En dikkate şayan olan cihet bu eski « Wileri idi. Gidip bu oğaçları gördüm. yağımı basmamıştım ki dağlı bir Dürzi yanıma geletek kendisine borcu olan bir Fransız tüccarından şikâyeti havi bir ar. zuhal verdi. Bu tüccar hakkında daha ew velce de bazı şikâyetle: vuku bulmuştu, Borcun tahkiki ve tediyesinin temini için icab eden emirler gönderildiği sırada, benden adalet istemeğe gelirken asilânç bir vakar ve gurur eseri göstermiş olan adamla görüşmekten pek memhun ol, dum, Mektublar yazılıncıys kadar on 4 dan Dürzilerin ahlâk ve âdetleri bakkın. da malümat aldım, Sonradan istihsal et. tiğim malümat ile birlikte bunları bildi, receğim, (Arkası var) (2) Türklerin ahlâk ve Adatında en dik « katimi celbeden şeylerden biri bütün ford « İler üzerinde başlarındaki kimselerin ahlâğ ve istidadlarının gösterdiği tesirdir. İstib - dad hissiyat üzerinde de tesir yapmazsa san» ki eksik bir tarafı kalırmış gibi görünüyor Bir Türkün uşakları bir adama efendilerinin he tarsda mütmele edeceğine gayet dikkat ederler ve kendileri de o adama efendisinin yanından ayrıldığı zaman ayni muameleyi tatbik eylerler. Efendiden bir tekme yemiş olan adamın vay haline! Çünkü uşaklar do elendinin gösterdiği muameleyi (tekrara cür'et gösterirler. Bir paşa bir Avrupalı tüc- cara kârgı güyel dostane hissiyat besliyar- du. Dalma onunla gösüşmek isterdi. Bütün elrafındakiler o ecnebi tüccara fevkalâde hürmet ve riayet ediyorlardı. Tüccar damar hastalığına tutulmuştu. Maatteessüf biraz ta babet tahsil etmiş olan paşa dostunu tedavi etmek istedi. Onun gayet şiddetli ağrılardan muztarib olduğunu bildiği için, adamların - dan iki kişiyi göndererek tabanlarına elj değnek varmalarını emretti. Efendileri ka» dar âlim olmıyan bu adamlar hiç te dostana, bir harekete benzemiyen bu muameleden İp- tda hayret içinde kaldılar ve kâfirin efen « dilerini kızdırmış olacağına bükmettiler. Al dıkları emri gayet şiddetle tatbik ettikten sonra bunu iftiharla efendilerine hikâye ey lediler. Efendileri haykırdı: Vay siz benim dostuma fena muamele mi ettiniz? Bunş nasıl cür'et edersiniz? O elli sopa bir Sâçtı Siz buna terbiyesizce muameleler de ilârş ederek kendisine hakaret etmiş oldunuz Derhal bu adamlara yüzer sopa vurdurdu, Sonra ilüca kendiliklerinden ilâveler yapmış olan adamlarının küstahlığından dolayı gi- dip dostuna terziye verdi. Avrupalı keşki bu tarziyeye hâk kazanacak bir mevkide olma- saydı! Fakat biraz sonra, memnuniyet düy- du ve'lamamen şifaysb oldu. , Yevmi, Siyasi, Havadis ve Halk gazetesi Yerebatan, Çatalçeşme sokak, 25 İSTANBUL Gazetemizde çikan yazı ve resimlerin Obütün hakları mahfuz ve gazetemize aiddir. ABONE FIATLARI | ! Abone bedeli peşindir. Adres değiştirmek 25 kuruştur. Gelen evrak geri verilmez. İlânlardan mes'uliyet alınmaz. Cevab için mektublara 10 kuruşluk Pul ilâvesi lâzımdır. ge Kutusu : TAL İstanbul Telgraf : Son Posta Telefon : 20203