li İ 12 Sarfa “Sen Posta, nın Hikâyesi YETiM Humma. Yazarı: KIZ POSTA X İnci Özkurt | Amerika neden büyük kara ve heva orduları vücude getiriyor ? (Buştarafı 7 inci sayfada) nın bu teslihatının başlıca hedefi gene ve Ni 5 , büs Alm: İtaj öre askim ii erika > Titriyen bacakları vücudünü güçlükle) yatta iken evlerine dalma gelip giden Ser-! meden birdenbire âdeta ondan intikam | 9“ iyii BAE Bİ ol: ni taşıyabiliyorlardı. Yıkılmamak için bütün gayretini sarfederek birkaç adım daha attı, Şiddetli bir rüzgâr esiyor, yağmur damlaları yüzüne, göğsüne çarpıyordu. Caddenin ıslak taşları ve kaldırımlar işık- ların altında pırıldıyorlardı. Genç kadın sırsıklam kesilen küçük mendilile yağmur damlalarına karışan göz yaşlarımı sildi. Bedbaht anne; besle - meğe imkân bulamadığı küçük &izın kendisile beraber açlığa ve sefalete sü - rüklememek için yabancı bir ailenin mer. hâmet ve insafına tevdi etmişti. Hayatı. nın yegâne saadeti ve ümidi olan bu yav- tuya bakmağa bile kudreti yoktu. Metin olmağa çalışarak: «Elbet bu ıztıraba da tahammül etmeği öğreneceğim. dedi. Karşıki kaldırıma geçerken bacakları birbirine dolaşmıştı. Kulaklarının dibin- de bir takım gürültüler duyuyor, fakat bunların mahiyetini tayin edemiyordu. Bir aralık nerede olduğunu unutarak şaşkınlıkla duraladı, etrafına bakındı. Ü. zerine doğru bütün süratile gelen bir oo Mobilin ışıklarını görmesi ile yere yu - varlanması bir olmuştu. Kımıldamak is » tedi, kımıldıyamadı, gözlerini açtı, etra fında karışık şekiller ve bulanık ışıklar sallanıyord#” Gözleri tekrar kapandı, kir- piklerinde hâlâ yaşlar ttreşiyordu... * Şükran yatağında doğrularak küçük lâmbayı söndürdükten sonra başını tek - rar yomuşak yastığına dayadı, Pencere - den içeri doğru süzülen ay ışığı ipek ör - tülerin kıvrımlarında gölgeler hâsıl edi - Yordu ve esen serin gece rüzgârı genç kı- zın dağınık saçlarını okşuyordu. Çıplak kollarını örterek hafifçe yana döndü. Vü cudünde saatlerce dansetmenin verdiği tatlı bir yorgunluk vardı. O kadar çok dansetmişti ki... Hattâ kimlerle olduğu- nu bile hatırlıyamıyordu. Vazıh olmıyan birçok hayaller arasından sadece Serverin çehresini bütün teferrilatile ayırabili - yordu. Onunla ancak iki defa dansedebil. mişti, fakat bu iki danşm her anını ha - arladıkça ılık bir heyecanla sarsılıyor » lu. Onun sesini tekrar tekrar duyuyor. €llerinde onun avuçlarının hararetini his- sadiyordu. Başını biraz daha yastıklara gömerek gözlerini kapadı. Şirndi bu hayali bütün sıcaklığı, bütün parlaklığı ile yakından, çok yakından görebiliyordu. Şakakların- da birçok beyaz tel parıldıyan bu genç erkek çehresi diğerlerinden ne kadar baş- kaydı. »İmile tâkayd değildi. Fakat ver senelerderberi yalnız yaşamakta o lan genç'bir doktordu. Genç adam Bay Se dadın ölümünden sonra da bu aileye kar- şı gösterdiği samimiyeti değiştirmemişti, Hattâ Üç sene Avrupada kaldıktan sonra İstanbula döndüğü zaman ilk defa onları! görmeğe gelmişti. Fakat Server üç senelik ayrılıktan son- ra tekrar köşkün bahçesine girerken bu sefer onu genç bir kız karşılıyordu. Kum. ral saçları omuzlarına dökülmüş ve göz-| lerinde tertemiz, kıvılcımlar tutuşan bu genç kız Şükrandı. Server hayretten öl - duğu yerde kalmıştı. — Ne kadar değişmişsin Şükran: daha tanıyamıyacaktım. Bu sözler ve genç adamın ona bakar - ken bakışlarında açıkça görülen takdir parıltıları Şükranın ona eskisinden bis - bütün değişik duygularla yaklaşmasına! sebeb oldu. Hattâ bu vakur ve &iddi er.| kekle kendisini ayıran yaş farkını bile düşünemiyordu, Onun hayalindeki Ser - ver bütün bu gibi mefhumlardan sıyrıl - muşta. Genç doktor da Şükrana karşi tama - duygularını gizlemeğe çalışıyordu, Bunda yakın za - mana kadar muvaffak olabilmişti. Fakat nihayet bu #kşam dansederlerken... Genç kızın içinde hâlâ o anın heyecanı vardı Ive hâlâ Serverin derin bir hayranlıkla | kendisine baktığını görüyor gibiydi. Oda kapısı açıldı. Elektrik düğmesinin çevrilmesi ile her yer berrak bir ışığa bo- ğulmuştu, Şükran canı sıkılarak kimin olduğunu görmek için doğruldu. Karşısın- da annesini bulunca dudakları aydınlık bir gülüşle açıldı, fakat Bayan Semiha hiddetli bir çehre ile hsreketsiz duruyor» Idu, Genç kadının dalgalı saçlarla çerçe - i velenmiş ince yüzü sapsarı kesilmiş, her| zamanki müşfik bakışları çirkin manalar. | la bulanmıştı. — Ne oldu anne? Genç kadın hâlâ susuyordu, Adeta da- ha ac ve tesirli olabilmesi için söze ne - reden başlıyacağını düşünüyor denilebi - lirdi. Öyle ki bir bakışta onun hakiki bir anne olmadığı anlaşılıyordu. Evet hakiki bir anne ne olursa olsun kızını bu kadar nefretle ve kinle bakamazdı. O şimdi sa- dece bu geceki toplantıds Serverin ve Şükran hallerinde gördüğü ve hissettiği şeylerden dolayı müdhiş bır kıskançlık| nöbetine tutulmuş bir kadındı, Kıskanç-| ık onu o kadar başkalaştırmıştı ki... Se- nelerdenberi kendi evlâdı gibi büyüttüğü Az İlmek ister gibi her şeyi söyledi, Mazi - kalmıştır. Çünkü Amerika memleketlerin jcesine varılmak hemen hemen zaruri gafa & İ z irisi; için buraya Alman, ya -İdir; çünkü bütün Amerikanın ge »in bütün felâketlerini birer birer bu | den birisini zapt > i zaptına al kızın önüne serdi. Artık Şükran bu | PUd da İtalya kıt'alarının bir ihraç (a -İ mali Amerikanın yalnız donanması yetiş eve fakir ve hasta bir kadının kucağında | savvuru belki, şiddetli bir propaganda| mez ve filhakika bunun için kuvvetli ka» cılız, pis bir çocuk olarak geldiğini öğ - renmişti..Bu öğreniş bütün istikbal rü - yalarını söndürmeğe kâfi değil miydi? Şüphesiz Server de bunları öğrendikten | ırkından olan sıcak ve zeki insanlarını! sonra onu hakir görecekti. Bayan Semiha hâlâ devam ediyordu. Nihayet: — Senin #öşük ahlâklı ve her fırsattan istifadeye Kalkışacak bir kız olacağımı bil- seydim... Aman Yarabbim ne çirkin şey. Senelerdenberi evimize gelip giden kor kocaman bir adamla... Diye sözünü bitirdi. Şükran sessiz, nefesi kısılmış bir halde İ dinliyordu. Ağlıyamamıştı bile... Kendi akibetinin de annesi gibi bir otomobilin altında ezilmek, parçalanmak < olacağını düşünüyordu. Bayan Semiha bu küçük kalbi çiğneyip odadan çıktıktan sonra genç kız yatağın - dan fırladı. Artık bir dakika bile burada duramıyacağını hissediyordu. Cildine do- kunan ipekli örtüler vücudünü yakıyor. du. Nereye gideceğini düşünemeden par » desüsünü kapınca olduğu gibi çıktı. Mer- divenlerden sessizce inerek bahçeye, ora- dan da sokağa kendini attı, köşklerin a- rasından kıvrılarak uzanan yol ay ışığı ile aydınlanmıştı. Bahçe parmaklıklarına tu- tunarak ilerledi. Parmakiıklara sarılmış olan gül dalları ellerine dolaşıyor, di - kenler avuçlarını ve bileklerini kanstı - yordu. Güç halle Serverin oturduğu köşkün ö- nüne kadar gelmişti. Halbuki o buraya gelmek için çıkmamıştı. Hayır Serverin yüzünü bile görmek istemiyordu, fakat bir an orada durmaktan kendini alamadı. Bahçe derin bir sessizlik içindeydi ve Ya- semin kokulu rüzgir yaprakları hafifçe titretiyordu, Köşke doğru uzanan yolun ağaçları arasından birdenb're beyaz bir hayal çıktı, Şükran Serveri derhal tanı - mıştı, Genç adam bahçede dolaşıyordu. Ay o kadar parlaklı ki Şükran görme - mesine imkân yoktu. Genç kız ona görün- memek için hemen döndü. Koşarak kaç- mak istiyordu. Fakat bir adım bile ata - mamıştı. Otlar ayağına takıldı ve oraya yığıldı. Doğrulmak, kalkmak istedi, fakat ! iki kuvvetli kolun onu bir alayışta yerden kaldırdığını hissetmişti, Başını kal dırınca Serveri gi — Ne oldun Şükran, bu saatte burada Daha Şükranın babası Bay Sedad ha-| bu kızın ıztırabla kıvranacağını düşüne -| ne yapıyorsun? tesiri altında “bulunan, şimali Amerika halkında bir iz bırakabilirse de, Lâtin or. ta ve cenubi Amerikanın iberoamericaine gülklürmekten başka bir şeye yarıyamaz. Bu zeki orta ve menub! Amerikalılar, bilhassa, birleşik şimali Amerikanın en yakın komşuları olan Meksikalılar, büyük komşularının, senelik tahsisata ilâve ole- rak 525 milyon dolar sarfile yapmakta olduğu teslihatın asıl hedefinin bizzat kendileri olduğunda artık şüphe etme- meğe başlamışlardır. Filhakika şimali Amerikanın askeri kuvvetlerinde olduğu gibi, dış politika - | sında da büyük bir tahavvili görülmek - tedir. Onun, belki de Çinde kaybolmakta olan menfaatleri yerine ortş ve cenubi Amerika üzerinde bir nevi siyasi ve jktı- Sadi inhisar tesis edscek olan bir hege - monya kurmak istediği kuvvetle ileri sü- rülmektedir. O, ancak bu suretle, Alman- ya ile İtalyanın orta ve cenubi Ameri - kadaki ticari ve iktısıi hareketlerinin nüne geçebilir. Bahusus muzaffer olan nasyonalist İspanyanın süratle kalkın - ması, kendi ırkından olan orta ve cenubi halky üzerinde, şimali Amerikanın nüfuz ve ticareti için muzir tesirler yapabile - ceğinden korkulması da variddir Bu mülâhazalar yabana atılmamalıdır. Filvaki müstakbel bir harbde Amerikanın bir ordusunu, Almanyaya karşı kullanıl. mak için, Avrupaya nakletmesi mümkün- dür, belki de muhakkaktır; fakat sirf bu. nun için Amerikanm bu derece büyük bir kara ve hava ordusu vücüde getirmek istemesi düşünülemez. Kezalik Amerika. rın herhangi bir harici düşmanın taar - ruzuna mâruz bulunduğu bir masaldan başka bir şey olamaz, O halde Amerika - Genç kız yaşlı gözlerini ona gösterme «- mek için başını önüne eğdi. — Niçin ağlıyorsun Şükran? Şükran çırpınıyor ve onun kollarından kurtulmak istiyordu. — Beni bırakın Server! o Kollarınızda tuttuğunuz kızın merhameten alınmış ve büyütülmüş bir yetim olduğunu biliyor musunuz? Server hiç bir hayret eseri göstermedi. — Bunda ağlıyacak ne rum? ra ve hava orduları lâzımdır ki şimali A- merikanın da bugün yaptığı odur. Bu mütalealara göre yeni Amerikan İdeniz, kara ve hava kuvvetlerinin rolleri artık şöyle tasnif olunabilir; |, 1. Kara ve hava orduları, şimali Ame - İrikanın hegemonyasının bütün Amerika üzerinde kurulmasını mevkii fiile koyş- caklardır. 2. Donanma, kara ve hava ordularının leye maruz olmadan yapmalarını temin edecektir. Şimali Amerikanın yeni teslihatının hedefleri ancak bunlar olabileceğine gö- re, Monroe kâidesi de bundan böyle ar - tuk «Amerika Amerikalılarındır.. değil, «Amerika şimali Amerikalılarındır, ol - mak icab edecektir. H.E. Erkilet rene ann sunma smvannanaapanana bari ns sensasnea nsan & Nöbetçi eczaneler Bu gere nöbetçi olan eczaneler şanlar- de: İstanbul cihetindekiler: Şehzadebaşında (Hamdi), Eminönün - de (Hikmet), Aksarayda (Şeref), Alem. darda (Abdülkadir), Beyazıdda (Cemil), Fatihte (Hüsameddin), Bakarköyünde (Hân, Eyübde (Arif Beşir). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâ! caddesinde (Galatasaray, Ga- rih), Kurtuluşta (Kurtuluş), Maçkada (Maçka), Galatada (İkiyol), Beşiktaşta (Süleyman Receb), Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: ... Kadıköyünde (Büyük, Yeldeğirmeni), Üsküdarda (İmrahor), Sarıyerde (Os - man), Büyükadada (Şinasi Rıza). —ş—ğ——. hi ima alam Genç kız korkuyla haykırdı. — Biliyorsunuz demek? — Evet biliyorum ve seni seviyorum İ Şükran... ! İ Yarınki nüshamızda: İ Rahatlık habları Çeviren: İbrahim Hoyi “Son Posta,,nın Edebi Romanı: 59 ————— m Fakat sonradan aşkım üstün geldi Muallâ. Sana karşı olan kabahatlerimi ağırbaşlı, ciddi bir İnsan olduğumu, kalbimin şefkat ve sevgile dolu oldu - Bunu sana göstermek istedim. Sen bun- dün şüphe ediyordun değil mi yavrum? — Bunda uzun zaman tereddüd et- tiğimi itiraf ediyorum Cevad. — Hakkın vardı. Lâkin., doğru söyle Muallâ.. başkasının benim hakkımda Sana fener şeyier söyliyerek seni ben - den uzaklaştırdığını, seni korkuttuğu - hu zannediyorum, aldanmıyorum de - ğil mi? Genç kadın hafifce kızardı; fakat ba- Kışlarını Cevaddan ayırmadı. — Evet, seni bana çok fena, çok höd- bin, sevmek nedir bilmiyen ve benim tarafımdan gelecek bir sevgiyi istemi- yen bir adam gibi tanıtmışlar, senin be nimle ancak ve sadece yeni bir kadın tipi tetkik etmek maksadile evlendiği- ni söylemişlerdi. Cevadın kolları Karısını daha sıkı safrdı ve gözlerinden bir hiddet ateşi fışkırdı. — Böyle alçakça bir yalan uydurmı- nakieden : Muazzez Tahsin — ya cesaret ettiler öyle mi? Zavallı sev- gilim; şimdi sana neden itimadsızlık ve korku telkin ettiğimi anlıyorum. Lâkin bu hain iftirayı yapan kim? Muallâ daha fazle kızardı. |. — Rica ederim bunu bana sorma Ce- İvad.. kabil değil söyliyemem. Cevadın gözleri tekrar ateş saçtı ve kesik bir sesle: — Hayır; bir şey sormuyorum... An- ladım... dedi. Genç kadın kocasının sesinden her şevi keşfettiğini, bu sebebten müthiş bir öfke ile titrediğini anlamıştı. — Bir şey söylemiyeceksin değil mi Cevad? Unutmak ve affetmek lâzım... Bak ben unuttum, her şeyi affettim. | Öyle mes'udumı ki şimdi... Cevad karısının başını göğsünün ö - zerinde sıktı. — Ben senin gibi olamam Muallâ... Sen insanlığın üstünde bir kadınsın ... Unutmak ve affetmek mi? Asla! — Buna mecbursun Cevad. — Belki de çok uzun zaman sonra... Şimdilik benden bunu isteme sevgilim! Yalnız sna söz veriyorum; bugünlük kimseye bir şey süylemiyeceğim ... Her şeye rağmen bir evlâdın annesine hürmet etmesi lâzım geldiğini takdir! ediyorum; lâkin Belkis hanım için va- ziyet ayni değildir. — Bırak o kadını Cevad! — Kabil değil. İnsan yolunun üstün- de rastladığı yılanın başını ezmelidir. Sen bunlarla uğraşma; bana artık iti - mad ettiğini, kayıdsız ve şartsız, istiye- rek ve bilerek benim olduğunu; bütün hayat yolunda elin elimde, güzel göz- lerin gözlerimde kalacağını söyle. tekrar tekrar söyle!. — Sana inanıyorum sevgilim... Bana kalbinin sıcaklığızs, şefkat ve sevgi ka- biliyetini, dürüst ve temiz bir insan ol- duğunu ve bilhassa.. bilhassa beni cid- den sevdiğini ispat ettin... Seni ösrar perdesi arkasında gördüğüm zamanlar öyle ıztırab çekmiştim ki... Benim gibi tecrübesiz bir çocuk için sen anlaşıl - mâz bir muamma, derinliğine varılmaz bir kuyu idin. Cevad gülerek onun sözünü kesti: — Herkes için hâlâ öyleyim.. hattâ ailem için bile. Fakat sen, benim ilk ve biricik aşkım, senin beni bütün kusur ve meziyetlerimle tanımanı, bil- meni istiyorum. Sana karşı hiç bir giz- li tarafın kalmamalıdır. Bak sana kısaca bütün hayatımı söy- Tiyeyim. Ve Cevad çocukluğundan başlıyarak, — Hodbinlik ve gurur benim hisleri- min inkişafına mâni oluyordu. Hele da- ha genç yaşımda meşhur bir muharrir olmak, ismim ve servetim sayesinde bütün kapıların bana açıldığını, herke- sin karşımda eğildiğini görmek beni büsbütün hodbin yapmıştı. Kendimden baskası"ıı görmüyor, etrafımdaki insan- ların süadet ve acılarile alâkadar olmu- yordum Bahusus kadın'erin etrafımda kele - bekler gıbi çırpmması, koşuşması be « ni her şeyden tiksindirmişti. İnsanla - rın hep kötü taraflarını görmeğe, kim- sede yüksek bir hissin yaşayabileceğine inanmamağı başladım. Gitgide öyle ol- du ki, sözlerimle, yazılarımla genç kalb lere ümidsizlik zehiri (o akıtmağa bile başlamıştım; fakat ne yapsam hoş gö - rünüyor, takdir ediliyordu. Bütün ka - ranlık düşüncelerimin (o afkışlandığını görmek beni büsbütün (haşin ve sert bir insan haline sokmuştu. Halbuki kü- çükken ben hiç de böyle değildim. Hat- tâ bir gece, büyük ablamın hasta oldu- ğu bir gece annemin sokağa çıktığı için isyan ettiğimi bile hatırlıyorum. O gece ablam annemin eteğine sarılmış: — Gitme, yanımda otur... diye yal - varırken 0: — Şımarık kız; ufak bir hastalığı bü- yütüyorsun; bir şeyin yok senin! Diyerek onu ateşler (o içinde bırakıp gitmişti. Sabaha kadar ne dadım ne de dan yalnız küçük ablam kurtuldu ki sebeb de genç yaşında evlenmesidir. Cevad bir iki dakika sustu... Mual - Jânın kendisini büyük bir dikkat ve 2- lâka ile anlayarak dinlediğini görünce tekrar söze başladı: - Şimdi de sana (ilk izdivacımdan bahsedeceğim. Yirmi iki vaşımda idim. Servet ve şöhret basım üstünde iki taç gibi du- ruyordu. Bütün kddınlar etrafımı sl -. mış, beni paylaşamıyorlardı. Evli veyâ bekâr, kime elim! uzatsam, derhal yu” muşak, muvafakatkâr bir elin avuçla * rım içine sokulduğunu © görüyordum Hayatta ciddi ve samimi (bir sevginin mevcudiyeti o kadar hayali bir şeydi ki bir gün gelip bunu bulacağımda bile ümidim olmadığı için, omuhitimizden asalet ve paraca bana uygun, on yedi yaşında bir kızla evlenmeği gayet nor“ mal bir şey gibi gördüm. Evlenmeden İevvei Müzeyyen temiz, tatlı, munis bif kızcağızdı, Sonradan titiz, şimarık, kı5* kanç bir kadın oldu. Onu yirmi iki va" şımın tecrübesiz gözlerile (akıllı gibi görmüştüm; meğer dar kafalı, mütea”” zım ve müstebid imiş. Kat'iyen anla © şamıyacağımıza inandım. Bu izdivac # ki taraflı bir hata idi; fakat o bu hat9” nın cezasını daha çok çekti; çünkü 7 nasıl herkesin kendisini sevdiğini, an- | bİZ uyumamış, ablamın iniltisini din -| vallı kadın, her şeye rağmen beni wi nesinin nasıl kendisini şımarttığım, bir genç adam olduğu vakit gene annesile etrafındakilerin tesirile nasıl mağrur, hodbin bir insan haline girdiğini anlat- b. lemiştik. İşte o gede annemin kalbsizliğine ağ- Isdığimi pek âlâ hatırlıyorum. Fakat sonra yavaş yavaş onun tesiri altında kalarak ablam da ben de değiştik. Bun- viyordu. Belki de bu kadar sevrneseY “ di, bir düziye sinir ve kıskançlık Dub” ranlarile hayatım: — cehennem etm?” beni evimden © uzaklaştırmazdı. (Arkası var) bu vazifeyi herhangi bir harici müdaha -