ww Son Pesla z nın Hikâyesi ESKİ BİR TANGO 3 sürüyor, hepimiz susuyorduk. Kızım Sel. yanıma oturmuş, kumral dalgalı saç- a örtülü küçük sevimli başını dizleri. dayamıştı. Ondan iki yaş küçük olan babasile hararetli ve heyecanlı bir! Oyuna dalmıştı. Sabri kızını memnun et- o mek için durmadan yanlış oynuyor, Bel- uuntunamanımanme şa ee, Wazaz: İnci Özkurt © Odanın içinde derin bir süküt hüküm mişti. Onu böyle görmek beni elimde ol- mıyarak ıztıraba sürükledi. Eski duy - gularımın tamamile ölmüş olduğunu dü- İ şünerek bu ıztırabın kardeşçe hislerden , ileri geldiğini zannediyordum. Hakikaten Mecdinin aylardanberi be raber bulunduğu genç kızla ufak bir kavga yüzünden ayrıldığı için mütees - Dİ “Dikkatle yüzüne bakıyordum. (Başka bir maksadla onun arkasından (koşarak i buraya kadar geldiğim halde biran fik - İrimi değiştirmek arzusu içimden geçti, fakat onun sözlerinin kalbimdeki hislere uymadığını derbal anlıyarak (kararımı verdim: — Peki dedim. Sen beni (Obunun için her oyunu kazanarak çılgın bir se -İ çi, olduğunu öğrendiğim zaman ilk dü - | görmek istiyordun, fakat benim seni ni - vince düşüyordu. > Başımı koltuğun arkasına dayadım. So banın odaya yayılan ılık hâraretinin ver- iği gevşeklikle göz kapaklarım ağırlaş - tı. Kirpiklerimin arasından odunla - rın kızıl alevlerini seçebiliyordum. Ade- “ta bü ışıksız ve soğuk kış gecesinin hü - © küm sürdüğü diyardan çok uzakta başka “bir âlemde gibf uğuldayan rüzgân bile “ duymuyordum, “Bir aralık Sabri elini uzatıp radyonun düğmesini çevirdi. Kısa bir araştırmadan 9 nihayet bir istasyonda ogüzel bik “müziğe tesadüf etmişti. Oynak bir vâlsin “tatlı nağmeleri odayı doldurdu. » Gözlerim hâlâ yarı kapalıydı. Vedi- “zimdeki ipek saçları parmaklarımla ka - Tıştırıyor, okşuyordum, © Vals bitti. Gözlerimi açtım. Odunlar kı zl birer kofolmuşlardı ve Sabri Bslma ile oyuna devam ediyordu. Tekrar göz - “lerimi kaparken yeni bir parçanın nağ - “meleri kulaklarımdan ruhumun gizli bir sine aktı. Bu çok eski bir tangoydn. iki, çok eski olduğu halde onu daha iğ başlamaz tanımıştım. Evet bu tat- 1 nağmelerde kalbimin ilk ılık heyecan. saklıydı. Bu tangoyu ilk defa dinle- “diğim zaman parmaklarımda o Mecdinin avuçlarının hararetini (duyuyor - m. Ellerimi onun avuçlarına birak - n Fakat içimde sebebsiz bir korku — vardı. Daha o zaman bu saadetin pök kı. $ü süreceğini nasıl hissedebilmiştim bil « e .« Çok kısa bir zaman sonra onun benim yanımda gizlemek istediği halde kıldığını ve beraber bulunmaktan zevk diğını anladım. Bu anlayış çok acı ikla beraber bilmem çocukluklan mı dir. Beni o kadar (o sarsmamıştı. Veya i bu ıztırabı kendi kendime iti. bile mâni olmuştu. Onun benden iş yavaş uzaklaşmasının sebebini a - termâağa lüzum görmeden o ben yersiz bahane bularak ondan töman onu bana unutturdu. Fakat beklenilmiyen bir vak'a bende ndiğini sandığım duyguları yeniden! uyandırmıştı, Birkaç kere Mecdiyi gör - düm. Dudaklarında her (o zamanki hafif ilüş silinmiş, gözleri âdeta | fersizleş “Son Posta,,nın Edebi Romanı: 49 ayrıldım. Ve | şündüğüm şey onu bu iztırabdan kurta. İrabilmenin çaresi olmuştu. Ufacık bir kıs i kançlık duymadığımı söylesem yalan söy lemiş olmam. O halde onu sevmiyor muydum? O zâ- man: Evet artık sevmiyorum, bu hal ta. mamile geçti, bir hatıradan ibaret oldu diyordum. Fakat şimdi... Koc#m ve çocuklarım- la başbaşa otururken bu nağmeler beni niçin onlardan çok uzaklara sürükliye - | «Mecdi şu dakikada şüphesiz mes'ud - idur» diye düşündüm, Bu saadette benim de küçük bir hissem olduğunu düşün. dükce seviniyordum. Çünkü onun sevdiği genç kızın. bil» mem hayırlı veya fena bir tesadüf mü demek lâzım— benim eski bir arkadaşım (olduğunu öğrenmiştim. Acaba onları tek-| İrar birleştirmek elimden gelmez miydi? Bu düşünce beni bir karara sevketti. Hiç unutmam. Göz kapaklarıma geç - miş gibi gözlerimi her kapayışta bu sah- nevi görürüm: Bir yaz sabahıydı ve Mecdi akasyalar- İm göldelenmiş caddede neş'esiz bir hal - de ağır adımlarla yürüyordu. Koşa koşa İ yanıma kadar gittim. Ayak seslerimi du. İyunen hemen dönün baktı. o Şaşılamıştı. İ Dudakları kıpırdadı: — Bonjur Neclâ nereden bövle?. — Bonjur Mecdi #eni arıyordum. — Beni mi ariyordun? Ne tuhaf tesa- düf ben de seni görmek istiyordum. Bu ssfer ben hayretle sordum: — Beni niçin görmek 'stiyordun? | Cevab veremivordu. Halinde bir tuhaf. ık vardı. Güçlükle; — Beni affetmeni senden rica edecek- itim diyebildi. Bu sözün manasını önce anlayamadım, iskat o hemen ilâve etti: * — Seni feda ederek hayatımı birleş - tirmek istediğim Güzin manasız bir şey yüzünden beni terketti, Çok geç olmek - Ja beraber hakiki saadeti sende bulabi - leceğimi anladım. Bütün geçenleri unu - tamaz mıyız Neclâ? Düşün ki aramızda İ | | selmiş gi EE arm Muazzez Tahsin — © Demek kocası bütün ömrünü bu mü- “rai ve iki yüzlü insan'srin arasında ge- — çirmisti öyle mi? Filhakika şimdilik onun bu hayattan memnün olmadığını ve bu insan - ların arasında büyük bir zevk ve eğ - bulmadığını, hattâ çok defa mi - .safirlerini kendi aralarında eğlence ter ib etmeğe birakarak yalnız ev sahib - vazifesinin gösterdiği mecburiyet - leri yaptığını ve günün birçok saatle - “rini kütübhanede geçirdiğini görüyor - “du. Hattâ Muallâ bile, sabahları misa- firlerini kayınvalidesile büyük görüm- cesinin yanında bırakârak bir saat ka- dar, eskiden yaptığı gibi, Cevadla bir - > çalışabiliyordu. İşte başbaşa ge - “çen bu bir saatlik zamanda, çok defa “Cevad ona yapacağı tavsiyeleri yapı - “yor, Muallâ da müşkül bir şey hakkın- da onun fikrini soruyordu. © Muallöya yardım eden birisi de Ce - dın küçük ablası Nezihe idi, O çok “genç yaşında evlendiği (için annesile “ablasının fazla eğlence düşkünlükleri “ni taklid etmeğe sira bulmamış ve ken- disini seven kocasile çocukları arasın - da normal bir ömür sürmüştü. | Daba ilk görüştükleri dakika iki genç kadın birbirlerini çok sevmişler ve her i hareketlerini hoş görmeğe başlamışlar. idı. Hele Nezihe hanım Muailânın med- | hini ede ede bitiremiyordu. Bu muhi - tin kısmen yabancısı olduğundan ve 6- sasen annesile ablasi gibi dedikodudan hoşlanmadığından çok defa onları bı - rTakarak Muallânın koluna giriyor, bir- likte bahçede dolaşarax çocuklarla oy- nuyorlardı. Fakat, Muallânın ve Cevadın bütün gayretlerine rağmen gene bazı bazı sa- lon hayatlarma mahsus çirkin ve ima- k sözler geçmiyor değildi. Bir gün, yağmur ve fırtına yüzünden dışarı çıkılmamış, kapalı salonlarda 0- turulmuştu. Çaym hazırlanmasına in - tizaren, çocukların terbiyesi hakkında münakaşalar yapılıyordu. Bir ara, Ne- zihe Cevada bakarak gülümsedi: —Bence en iyi terbiye usulü, Mual - lânın Zeyneb için tatbik ettiği ayni za- manda müşfik fakat ciddi usuldür. Bir kaç senelik ayrılıktan sonra onu öyle değişmiş, sıhhatçe ve ahlâkça öyle yük çin aradığımı hiç sormuyorsun. Maksadımı anlamak için bütün dikka tini harcıyordu. Ben devam ettim; — Şimdi Güzinin yanmdaydım. Seni sabırsızlıkla bekliyor. Bunu haber ver - meğe geldim. — Ne dedin?.. — Evet inanmıyor musun? Çehresinde şaşkınlık, utanma ve se - vinç ifadeleri birbirine karıştı. — Haydi dedim. Çabuk onun yanına dön... İkiniz de birbirinizi sevdiğiniz hal de kıymetsiz sebeblerle az daha saade - tinizi öldürecektiniz. Söyliyecek bir şey bulamıyarak hay « retle susuyordu. Elimi uzattım. Gülümsemeğe çalışarak: — Başka hiç bir şey sorma, dedim. i oİlk defa iki damla göz yaşının yanak. (larını ıslastığını görmüştüm. Bu şüphe - siz saadetinden ileri geliyordu. bu kadar küçüldüğümü hissetmemiştim. «Hiç de bu kadar mes'ud olduğunu» diyecektim fakat sustum. Koluma bir el dokundu: — Uyuyor musun Neclâ? Gözlerimi açtım. Sabri (o karşımdaydı, Selma dizlerimde uyumuştu ve sobada - ki korlar birer kül yığını halini almış - Jardı, Yarınki nüshamızda: Avustralyalı dayı... Çeviren: Faik Bercmen 4 ki Muallâyı tebrik et memeği bir haksızlık görüyorum. Cevad pencereden kapıya doğru yü- rüyor, amcası Müfid beyle kohuşuyor- İdu. Ablasmın bu sözleri üzerine ona yaklaştı: — Hakkın var abla. Muallâ cidden i- deal bir mürebbidir, — Fakat onun bu terbiye.sisteminin kendi çocuğu üzerinde tatbik edilip e- dilmiyeceğini hiç düşündünüz mü? U- nutmıyalım ki Zeyneb onun övey kızı- dır. Bu sözleri, lâkayd bir tavırla sigara içen Belkis hanım söylemişti. Birkaç haftadanberi köşküne taşındığı için her gün Cevadın evine gelmekte kusur et- miyordu. O vekle kadaf Belkisn yü - zünü görmek istemiyen Naime hanım bu sene her nedense onu sevmiş, bir gün bile onsuz yaşsyamazmış gibi bir tavır almıştı. — Muallânın kendi çocuğuna da Zey nebe verdiği terbiyeyi vereceğine kat- iyen eminim, Karım annelik vazifesini idrak eden ve bunu her şeyden üstün bilen bir kadındır. — Güzel. fakat bire: şedid usul. Bu sözleri birkaç gün evvel gelen ve Cevadın gözüne girmek için bütün meharetini sarfeden bir dul söy- lemişti. Annesinin misafiri olan bu ha- nrmı ilk defa bu sene tanımıyan Cevad müstehzi bir nazarla ona baktı: — Şedid mi? Evet hayatı yalnız zevk ve eğlenceden ibaret görenler için öyle... Genç dul, yüzüne takılan o müstehzi gözlerin ateşi altında hafifce kızardı. O vakte kadar lâfa karışmıyan Naime HALK CPERETİ Bugün 16 da akşam 9 da Zırdeliler Operet 8 perde | Gayrimübadil İşleri Tasfiye Bürosundan: Yanya gayrimübadillerinden olup isimleri aşağıda yanlı eşhasa aid mülga Gayrimübadiller Komisyonunca teşkil olunan dosyalarda mevcud 216, 779, 1228, 1745, 1746, 1790, 1839, 1896, 1929, 1066, 1989, 2075, 2085, 2163, 2170, 2366, 2443, 2465, 2478, 2486, 2488, 2496, 2498 mumaralı mazbatalarla tesbit edilmiş olan istihkakla- rın hakikata ve ahkâmı mevzuaya muhalif görüldüğünden iptal edildiği ve 545, 568, 605 ve 840 numaralı mazbatalarla tesbit edilmiş olan istihkaklar da fazla tayin edildiğinden bu kere tadilen tenkis edildiği ve 1218, 1538 numaralı mazba- talarda da Ahmed Dino ve karısı Müveddet riamına tesbit edilmiş olan istihkak. Jarın da ayni suretle iptal edilmiş olduğundan mezkür istihkak mazbataları üre. rinde yapılmış veya yapılacak herhangi bir temliki mutazammın muamele ve tasarrufların hükümsüz olduğu alâkadarana tebliğ makamına kaim olmak üzere #lân olunur. Ulvi, Muammer, Celile, Ali Kemal, Mazlüm, Mükerrem, Fatma, Ali, Mehmed, Hüseyin Dino, Cevad Meruş, Sallet Dino veresesi: Ahmed Fuad, Ali Ekrem, A- bidin, Arif Hikmet, Leylâ, Feride Alkuş, Veysel Dino, Adem Dino, Rezin Dino, Jale Funt, Ahmed Dino, Müveddet Dino, Abdülvehhab Dino veresesi: Sabri, Fat- ma, Adile, Melek, İkbal, Saadet, Halide, Rifat, Nureddin, Nasib, Müzeyyen, Sa- — Güle güle Neclâ! Senin karşında hiç | bire, Abdürrahman, Firdevs, Resmiye, Celâl, Nuri, Sedad Nuri, Suphi Nuri, Hi- dayet, Enver, Münci Fikri, Feridun Fikri, Leman, Mebrure, Hatice, Kemal Kadriye varisi Fuad, Şadiye, Reşid, Şerife, Münevver, Samiye, Kevser, Mukad- der, Kâzım, Mukaddes, Faika, Seyyart, Nuriye, Mediha, Nadide, Melek, Hay- reddin, Zekeriyya, Cemile, Mürüvvet, Pemibs, Pertev, Refet, Neşet. Necati, Hik- met, Nevin, Heybetullah, Şahende, Bilâl, İlfet, Kümran, Cafer Sadık. — (2416) Yüksek Ziraat Enstitüsü Rektör- lüğündeun: 1 — Kurumumuz talebe ve müstahdemini için aşağıda isimleri yazılı eşyalar üç grupa ayrılarak açık eksiltmeye konulmuştur, 2 — Eksiltmeler 22/4/939 Cumartesi günü ve hizalarındaki saatlerde Rektör- Yük binasında müteşekkil komisyon tarafından yapılacaktır. 3 — Muvakkat teminat © 7,5 tur, 4 — Daha fazla izahat ve parasız şartname almak istiyenlerin enstitü daire müdürlüğüne müracaatları, Cinsi (2285) men Yüz havlusu 605 adet (o 45 kur. Banyo havlusu 457 adet 170 kur. Beyaz gömlek 60 «det 350 kur. Beyaz lâstık ayakkabı 25) çift (o 226 kur. Futbo. ayakkabı © çift 625 kur. Atletizm ayakkabı O Xçift 600 kur. Hademe elbisesi 20 takım 22 lira İş tulumu 25 adet (O5,ö0 Miktarı Muham- Tutarı Teminatı İhale günü ve saati 74290 92 lira günü seat 10 de 216,00 açık eksiltme 562,00 22/4/8939 Cumartesi 81250 76,15 günn saat 11 de 150,00 açık eksiltme 400,00 40,60 42/4/989 Cumartesi 137,50 günü saat 12 do açık eksiltme Emlâk ve Eytam Bankası İstanbul Şubesinden | Depozitosu TL 200— Esas Yeri 796 (Beyoğlu, Hüseyinağa Mah, Kilit sokağı No. eski 8, yeni 8, taj. 10. Kıymeti Nev'i TE 1000.— Ev Adresi yukarıda yazılı gayrimenkul peşin veyahud 8 taksitle ve pazarlık sure tile satılacaktır. İhale 20/4/939 Perşembe günü saat on dadır, İsteklilerin bildirilen gün ve saat fe Şubemiz Emlâk Servisine gelmeleri. hanım, oğlunun kendi davet ettiği bir misafire karşı söylediği bu sözler üze- rine dayanamıyarak söz aldı: — Sen fevkalâde ciddileştin Ce- vad. Bir gün gelip bütün dünyadan u- zakta, yalnız karın ve çocuklarınla bir köşede yaşayacak ve kimse İle konuş- mıyacaksın, Baksana, artık senin ya - rında rahatca iki söz edilmiyor. Genç muharrir. kaşlarını hafifçe ça- tarak annesine baktı; — Belki de böy'e bir karar verirsem cidden hayırlı bir iş yapmış olurum. Maamafih henüz böyle bir şey yok an- ne, iekrer İstanbula gidip sizin aranıza karışmağa ve karım istediği kablar sa - Tonlarda görünmeğe niyetim var, Lâ - kin bu hususta kat'i karar verecek olan odür; o nerede isterse orada yaşayaca- ğız. Baha gelince, karımla beraber ol » duktan sonra nerede olsa rahat ve mes | çocuk! vd olurum. Bir seniye salonu derin bir şüküt kapladı. Cevad gibi mağrur bir adamın ağzından ilk defa olarak işitilen bu söz ler, herkese Muallânın onun hayatın - daki mevkiini göstermişti. Cevadın gözlerindeki müstehzi ışık, bu sözlerinin orada bulunanların Üze- Tinde yaptığı tesiri anladığını gösteri - yordu. Müfid bey göz ucile yengesi Naime hanıma baktı. Onun yüzünde hafif bir karartınır. titrediğini farketmişti. Ce - vadın bu sözleri onun bütün korkula - rını tekid etmişti. Gözlerini o yavaşca Belkıs hanıma çevirince, oonun mavi gözlerinde müthiş bir kıskançlık ve nefret ışığının tutuştuğunu gördü. Tam o sırada, yanında görümeesinin 4710» «258b iki kızı ve Zeyneb olduğu hatde Mual- lâ salona girdi. Çocukların içeriye girdiğini görün- ce, Naime hanım biraz evvelki hiddeti- ni onların üzerinden çıkarmak isteği. — Çocukların burada işleri ne? Biröz evvel konuşulan sözleri işit - mediği halde herkesin halinde bir şey- ler farkeden Muallâ tabii ve lâkayid tavrını bozmadan cevab verdi; — Bir kaç gündenberi pek uslü otur- duk'ları için kendilerine bir mükâfat olsun diye onları bügün bizim söfra - muza şlıyorui anne; fakat.sizi rahatsız ediyorlarsa yandaki küçük odada bir masa hazırlatırım. * Karısına doğru bir iki adım atmış 6- lan Cevad hemen söze karıştı: — Bilâkis çok iyi oldu Muallâ. Uslu Jarı mükâfatlandırmak en tabif bir şeydir. Öyle değil mi Zeyneb? Kızını kolları, arasında kaldırarı& iki yanağından öptü, 'Tam o sırada Mu- İ allâ da yaklaşarak çocuğun çözülen kur şağın; bağlamak istemişti, Zeyneh, bek- lenmedik bir dakikada onun boynuna atıldı ve bir iki saniye için Cevadın si- yak saçlarile Muallânın kumral buk İeleri Zeynebin başı üstünde birleşti « ler: Cevadın müşfik gözleri kızımdan karısın» gitti, O, teşkil ettikleri sevimli âile tablosunun farkında olmadan Zey” nebin pembe kordelâsını bağlıyordu. Bu manzara karşısında kendisini tU- tamıyan Cevadın büyük ablası Güzide hanım hırçın bir sesle: — Çok acayib fantazilerin ve KaP” rislerin var Cevad... dedi. (Arkan ver)