12 Sayfa SON POSTA ©” “Son Posta, nın Hikâyesi “Annan Ban B ğ ÜZEL SAN'ATLER MÜTEHASSISI GUZEL SAN'ATLER Çeviren İ Ressam, paleti başına geçmiş resim ya- pıyordu. Birdenbire arkadan gelen ha - fif bir ayak sesi işitti. Sesin mahiyetini anlamak için arkasına dönüp baktığı za- man, sarı kıvırcık saçlı, mavi gözlü ye - di yaşlarında küçük bir çocukla karşı - daştı. * Ressam, çocuğu görünce: varmış ta haberimiz yokmuş! Küçük sen nerden geldin, bakayım? Kimsin sen? i Küçük, burnunu çekerek: © — Ben çocuğum, dedi. i — Çok güzel; müşerref olduk. Senin is- min ne bakayım? i — Benim adım, Vasilya Nikolayeviçtir. ” Ressam, çocukla konuşurken, birden - bire yapmakta olduğu tablonun sol kö- gesindeki ışık dikkatini celbetti,, Küçük misafirinin mevcudiyetini unutarak dik! &atle resme bakmağa başladı, Fakat kü- 'çük misafir kendini hatırlatmakta ge -| cikmedi. Gayet nazik bir sesle: — Amca, dedi, sen ressam mısın? — Sen benim zessam olduğumu nere- yze söylemişti. Komşular- 5 ila konuşurken bir gün demişti ki: «Şu bizim ressam kapıdan girin r türlü Tâstiklerini çıkarmıyor. çamurlu İerile bütün koridoru berbsd ediyors © Ressam, sakalmı kaşıyarak: İ — Şu senin Nataşa teyzen lüzumun - dan fazla her şeye dikkat ediyor, dedi. Peki, senin Nataşa teyzen benim hak - kurda daha neler söyledi? — Başka bir şey söylemedi. Yalnız an- menâeburu, Jâfını Me İ bile etmek istemiyorum!» cevabını ver - mişti. z « Küçüğün bu sözlerinden sonra odada “kısa bir sessizlik oldu. e Sessizliği bozan © göne çocuktu: — Ressam smca, bana bak ressam am- © ca, diye seslendi, şu senin resimdeki tey- © ze nerede oturuyor böyle, (abdesthane ,eivarında mı? Ressam kaşlarını çatarak: — Hangi abdesthane civarmda? Niçin abdesthane civarında otursun? — İşle ben de burasını bir türlü anla- yamadım, amca, “— Sen bu resmin neresinde abdesiha- “ne görüyorsun? © o — Baksana, karşında duruyor: Teyze- © min yanıbaşındaki ev, tıpkı bizim sayfi - yedeki abdesthanelere benziyor.. — Dostum, bu senin gördüğün şey hiç te abdesthane (değildir; bu «izbes dir; yani köy evidir. Küçük çocuk #timadsızlıkla başını sa)- “Son Posta,,nın Edebi Romanı: 42 Bundan başka Muallâ çok nazik ve © mükrim bir ev sehibi idi. Çayı, pas- © taları vesaireyi Kendi elile dağıtıyor, çok sevimli bir tebessümle Belkisi bu güzel şeylerden yemeğe teşvik ediyor- du. Konuştukça Belkis onun ayni za - manda zeki ve anlayışlı olduğunu iti- raf etmek mecburiyetinde kaldı. Açı- olan ber mevzuda söyliyecek söz bulu- yordu. Yalnız modern sâlon O hayatı mevzuubahs ed zaman susuyor - du. Onun bu zayıf tarafını gören Bel - ü lâfı o yola döküyor, fir- “saflar icad eğerek genç kadını iğnele - meğe çalışıyordu. t bunlar Cevat urnaz bir salon adamının zce yapılan boş mâ - Fak şev değildi; bir! * saniye içinde o, sözü mecraya “döküyor ve karısının bildiği ve alışkın şeyler üzerinde konuşarak o - sek b ve zekâsını Belkise göstermeklen büyük bir sevinç duyu - “yordu. Cevad busün çok meş'eli gibi görü - “nüyor, Muallânın yanında bulunmakla tediği — Vayyy, diye söylendi, o misafirimiz! lâstik-| Jadı ve «bana yutturamazsın-» demek is- teyen bir insan edasile gözlerini kırpa - rak gülümsedi: — Bu ne biçim köy evi amca? Ben köy evi görmedim mi zanned'vorsun?. Köy evleri kocaman olur. Halbuki bu senin evin nah şukadarcık bir sey. izah etti: — Ru perspekt'vdir; anladım mı? — Hayır anlamadım. Hem 'gal'ha am - ca bumu sen de amlamıvo"sun! Şayet an- İlamıs olsaydın birinden birini o yani İköv evini, va perspektivi vevahud el İderthanevi resmetmiş otacaktın!, Resssm basmı sallıvarak: — Çattık vahlah!, dive söylendi. Bn hir köv evinin perenektiyldir. Ww uzak oldu- $u için bövle kücük gö — Aman amcacığım sen ne yanıyor -| sun? Ev uzak. tevze yakın övle mi? Yal buki resimdeki tevze eve davanmi” bir vaziyette duruyor? Bu nasl olür böyle” İ yor, Ressam, canı sıkılmış bir insan halile| & İyendiz derler. — Şu senin Fransızlar çok garib in - sanlarmış doğrusu — E, sen çok oluyorsun!, Haydi baka- lım, Nataşa teyzenin yanına yollan!, Sen herhalde onun kız'le, Lidoçka ile oynu- yorsundur, değil mi?. — Ben artık Lidoçka ile oynamam. İs- ambilde o bana yendi. Ne dedin? — İskambilde o bana anlamıyor musun? — «O bana yendis yendi, dedim, sen yanlış konuşuy — Ben yanlış konuşuyorsam, yanlış resim yapıyorsun!, Teyzenin sura renginde yapmak lâzımdı. — Nası! deri re — Basbayağı dei zenin suratı ya be di.. Şu senin teyzey olmuş. Kuzum amca, mıdır, nedir? renginde... Yani tey olmal i - baksana, ne tuhaf Ressam alaycı bir sesle: — Nesihatlerinize te: çük. dedi 'Tekrar sustular. sessizliği bozan gene misafir oldu: — Ressam amca, bu tewze kim oluyor? — Bu bir Kolhozlu, kövlü kadın tipi - dir. — Anladım. Peki o neve böyle sorun. muş? Yoksa yıkanmağa falan mı hazır Janıyor? — Yok canım, falan nive- İ 8 vok onun. Kardeş aslına bakarsan, bu bizde bir Adet, bir am'anedir, Hransrlar. dan kalma bir an'ane.. buna: «Nü, der - İer.. — Doğrusunu İstersen amca, ben «Nü 1s'mli teyzelere hiç rastlamadım. Bizim köyde bir Nüsa tevze vardı, amma, ona da «Nü: denildiğini hiç duymadım. Cani sıkılan ressam: — Küçük, dedi, sen lürumundan faz - Ja şevler biliyorsun! — Hayır amca, ben daha her şeyi b'l- miyorum ki... Meselâ ben Fransızları bil miyorum. — Hangi Fransızları? — Hanl canım sana şu «Nü veren Fransızları. kür ederim kü! yıkanm teyzeyi | — Ressam amca, şu Fransızlar sana bu teyzeyi verirlerken yüzü böyle yeşil mi idi? — Ne gibi «yüzü böyle yeşil mi idin Sen bunun neresinde yeşi! görüyorsun? — Baksana: Nah şurası yeşil. sonra İ burnu da yeşil. görmüyor musun? — Evet, doğru... n naklerlen : Muazzez Tahsin >> büyük bir saadet duyduğunu belli e - diyordu. Onun bu halini görenler, bun| ca zaman niçin bu zevki aramadığını! ve niçin buralardan uzakta okaldığını| anlamakta cidden güçlük çekecekler -| di. Bugün Cevad eğleniyordu da... O - nun yüzünün her çizgisinin manasını! ayrı ayrı bile Belkis, bu meşhur ro * mancinın onun biddetile ve kıskançlı - #ile alay etmekte olduğunu, onun ken- disince pek malüm olan aşkile eğlen -| mekten büyük bir zevk duyduğunu ah- liyordu. «Os nun için sade bir eğlence vesi - lesi ve mevzuu olmak (ve karşısında, belki de «O» nun tarafından sevilmek saadetine mazhar olan bir genç kadı - nı görmek! Bu tahammül edilmez bir| işkence idi... İ Bu sebebden Belkis, akşam yemeği- hs kalması için ev sahibinin (yaptığı teklifi, işi olduğunu bahane (o ederek| reddatti. © Cevad Belkisi bahçe kapısına kadar teşyi ederken Muallâ tekrar küçük sa- — Neden arab olsun? — Şu halde ayakları hiç yıkamıyor. ki yaptığım resim venin Ben de bövle| . Dün, de hir r kuşun sırtım. da bir balık. Kuş da ayının kulağından ısırıp duruyor. — Küçük, görüyorum ki, de beter bi — a kendin normalist mişsin! Ku - boyalarla oynamasızı çok bayır dün değil e yapmıştım! Bir ktş, sen benden r normalist mişsin! saçları « bu hiç de saça ». daha ziyade keli andırıyor. Hiç böyle saç olur mu? — Yahu Küçük, sen beni âdeta peri - şan ettin! Sen ne kadar da zalimmiş- - Ne o amca, bana küfür mü ediyor. sun? Böyle küfür (edeceksen, ben eve gideyim.. — Hayır, hayır küçük.. ben şaka söy- ledim. Sen hiç de zalim “ değilsin!, Sen mükemmel bir halk münekkidisin*. — Amca, bu kadın neden ıslak değil? — Kim?. — Şu senin resimdeki teyze. — Neden ıslak olması lâzımmış?, — Baksana: Senin resimde yağmur ya Bıyor. Her şey rütubetli o ve karanlık... müuştu. Gözleri dalgın daigın Belkisin iki üç dakika evvel oturduğu koltuğa bakıyor, bir elile de, masa üzerindeki Sevr vazosu içinde solan kıymetli gül - leri okşuyordu. Bu Belkis hanım kendisinde hiç se- vimli bir his bırakmamıştı ve o sabuh Cevadın onun hakkındaki (o fikirlerini biraz mübalâgalı gibi görürken şimdi kocasına kak veriyordu. Hele genç kadının Cevadın köbris - lerinden ve kadınları anlayış tarzın - dan bahsedişi, onun ilk karısile arala - rında geçen anlaşamamazlıkları anla - tışı cidden soğuk, hattâ (o terbiyesizce bir hareketti. Bütün bu işittiği sözler, ister doğrü ister yalan olsun, kalbine o büyük bir yeis ulaştırmış, esasen hodbin Ve so - Buk olduğunu gördüğü (kocasına aid fikir ve hislerini arttırmış, onun, her cihetçe kusursuz olmasma rağmen kalbsiz bir adam olduğuna © dair olan kanaatini sağlamlaştırmıştı. Hdibuki şimdi o kızımı seviyor gibi görünüyordu. Dün, hattâ (bugün bile ona karşı çok müşfik davranmış, karı- sının Zeynebin sıhhatine, zekâsına ve hırçınlığının hergün birez daha azal - makix olduğuna dair söylediği sözleri büyük bir alâka ile dinlemişti, Hattâ onun kendisine karşı olan mu- amelelerinde bile büyük bir fark gör- mekte idi, Birkaç ay evvel, o soğuk ve müstehzi bir insandı, Bazan bu soğuk- luğunu, istihzasını bırakıyor, karısını heyecana düşürecek ve şaşırtacak de - recede yakın ve sıcak tavırlar takını - yor, genç ve tecrübesiz taşra kızı Üze- lona dönerek masanın yanma (Olur -İrinde yapacağı tetkikleri daha yakın - H. Alaz ayımız, demezler, «o beni senin teyze arab) (E Siz de sabah, öğle ve akşam, her yemekten sonra Günde 3 defa RADYOLIN mmm “Kullanınız mmm Li EVROZİN Bas, Di , Neze, Grip, Romatizma, Nevralji, kırı ık ve bü.lun aj İMREN BRE cal a günle 3 kp Nm aim Diş macunu kullananlar bir çok tecrübelerden sonra neden daima RADYOLİN de karar kılıyorlar ? Çünkü RADYOLIN: © Dişlerde (Küfeki - Tartre) husulüne imkân bırakmaz. Mevcut olanları da eritir, © Dişleri mine tabakasını çizip hırpalamadan temizler ve parlatır. © Ağızdaki mikropları * 104 kat'iyetle üldürür. © Diş etlerini besler, diş eti hastalıklarına mâni olur. Ağız kokusunu keser. Beşikten mezara kadar sağlam ve beyaz kalan dişler / Adeta kapalı, yağmurlu bir hava. Fakat mur olsa, her şey parıldar.. — Vallahi küçük sen pek yamansın!, Tablomu delik deşik ettin!. İler tutar bir tarafını bırakmadın!. Bu sırada korldordan öfkeli bir kadın sesi duyuldu: — Aleşa! Nerdesin? Derhal buraya gel!. Ressam amcanın çalışmasına mâni olup durma!, Bu arada sesin tonu değişti, hitab ederek: — Herhalde küçük size mâni oluyor- dur, dedi? ressama dan yapabilmek için onu kendisine büs bütün bağlamak, onu sesinin ve söz - lerinin sihri altında büyülemek istiyor- du. Halbuki şimdi artık kat'iyen öyle de gildi. Karısına karşi çok ciddi, hürmet- kâr ve çekingen bir tavır (o takınmıştı fakat bu tavrı eskiden olduğu gibi mağ İl Bundan başka her harekelinde, her sözünde, her ba- kışında görülen istihza tamamlile yok olmuştu. Eğer her zaman böyle devam eder- se... Evet, o takdirrie beraber yaşamak kabil olacaktı, Muallâ böylece kendi düşüncelerine dalmışken Cevad içeriye girdi. Halı - nın üzerinde birkaç gül yaprağına ve Muallânin oynarken yere düşürdüğü bir gonce vardı. Genç adam eğilerek bunu yerden aldı, ceketinin iliğine i - Tiştirdi. — Bu güzel gülün yerde ezilip sol - ması pek yazık. Bir koltuk alarak karısının yanına o turdu. « — Bu işlediğiniz örtü ne nefis şey! Modelini nerede buldunuz? — Kütübhanede bulduğum eski re - simler üzerinden kopye ederek uydur- artist olduğunuzu bilmiyor- zel bir model yaratmışsı - mızl Bu örtüyü ne yapacaksınız? — Yakında cemiyetimiz bir piyango tertib edecek. orya vereceğim. — Bu piyango ne zaman çekilecek?! — Bu ayın sonunda. bunun için a00- le ediyorum. — Size gözlerinizi bu kadar İnce İş- ! | larınızı derhal keser. alınadilir. ŞER) (ÇENE Keşsam gülerek: yalnız yağmur görünmüyor. Çünkü yağ! — Hayır, hayır. dedi, hiç de mâni olmu- yor.. bilâkis. çok zeki bir çocuk. Biz kendisile demindenberi san'at bah si üzerinde konuşuyorduk. O âdela gü - zel san'atlar mütehassası... Ressam, küçüğün çenesini okşadı. Kü- çük, ciddi bir eda ile: — Bana müsaade smca, dedi. Şimdi gene İeryada başlarlar; konuyu komşu- yu rahatsız ediyorsun, diye kıyameti ko- parırlar., Küçük, elddi ve kat'i adımlarla kapıya yürüdü. Yazan: V. Ardov lerle yormaniâiızi tavsiye etmeme mü . Ben yokken daha baş - şer yaptınız bakalım? Size son gönderdiğ im kitablar o hoşunuza gitti mi? Konuşma bir defa bu yola döküldü mü artık aralarında hiç bir çekingenlik kalmaz, sözleri kendi kendilerine akar- dı. Cevad karısının okuduğu kttablara sid mütaleaların, büyük bir dikkat ve alâka ile dinler, Muallâ da Cevadın yantığı ince ve detin tahlilleri her sani- ye artavi bir ehemmiyetle takib ederdi. Bu suretle ikisi de karşısındakine garib ve hattâ gülünç vazi- i bir kaç dakika için unutarak samimi bir anlaşma havası içinde bir- birine dost gözlerle bakmaktan, birbir- lerini dost kulaklarla dinlemekten ha- kiki bir zevk duyarlardı XV * Cevad attık devriâlem seyahatinden hiç bahsetmiyordu. Bel söylediği bi bütün yazı ve sonbaharı geçirmek üzere çiflikte v Şişlideki aparlımanının hizmetçi rini, otomobi- Bini ve atım bile Beykoza getirmesi bu- nu ispat ediyordu. Artık bu sene Bü - yükada, Suadiye ve Florya Cevad Kar- talın hasretini çekeceklerdi. O, şimdi çiftliğin sakin bayatını, korunun yeşil gölgeliğini ve Boğazın mavi sularını. | belki de buradaki genç karısınm her şeyden üstün tutuyor, bütün monden eğlencelere briç partilerine tercih edi- yordu, e (Arkan var)