Tyrome Power ile Annabell'nın | istanbul yeni ve büyük evlenecekleri tahakkuk etti Güzel Fransız yıldızı Fransız gazetelerine gönderdiği bir mektubda diyor k “Power ile nişanlandım, yakında evleneceğiz. Çok bahtiyarıml,, Güzel Fransız yık dız; Annabella ko - cası sanatkâr Jan Mürat'tan boşan - dıktan sonra hemen Holivuda (gitmişti, Bir kaç aydanberi orada film çevir - mektedir. Sangfikâ - rın Holivudda bu - lunması odolayısile hakkında bir çok rivayetler çıkmak - tadır. Bazıları Ame- “Tikalı sanatkâr Ty « rane Power ile ev - İenmek üzere oldu- ğunu, bazıları ise Amerika tabliyeti » ne geçeceğini, bir zümre ise artık Fransaya avdet ey - lemek niyetinde ok duğunu iddia eyle - Mektedirler, Bu arada sanatkârın Tyrone Powerle evlendiği haberi gelmiştir. bu kadar bol dedikodu çıkan Anmabel- Jaya Fransız gazetecileri müracaat et- mişler ve bu dedikoduların ne dereceye kadar doğru olduğunu sormuşlardır. Annabella kendilerine şu mektubu göndermiştir: « Baylar, « Valanından uzak düşmüş olan bir kadını hatırladığınızdan ve kendisinden malümat istediğinizden dolayı cidden naziksiniz. Fakat ben bu teşebbüsünüzü yafnız — Füruzan bey! dedi; Simanız bana hiç yabancı değil, Sizi, şurada burada çok gördüm sanıyorum, Füruzan dudaklarının ucile ve muha- tabının yüzüne bakmadın cevab ver - di: — Belki ben de görmüşümdür sm - ma,. dikkat etmemişim zahir. Bu sözler, mağrur kadına bir kam - Çı darbesi gibi tesir etti. Yarı müsleh- zi bir eda ile: — Tabii! dedi; dikkati celbedecek ne- rem ver? Belki, şöhretimden (dolayı merak etmişsinizdir diye sordum. Delikanlı gene başını çevirmedi.. — Hangi şöhretiniz? — Bir şarkı omünasebetile. Beyaz Şemsiyeli şarkısı. — Ya? O şarkı sizin midir? Beste -| kâr mısınız, ayni zamanda? Bu «ayni zamımda..» nın ne mana i - fade ettiğini Hürmüz pek güzel tefeh- hüm eylemişti. Bir hıçkırığı gizlemek isteyen hafif ve raşeli bir sesle: — Yok.. hayır! dedi; benim üzerime çıkmış hir şarkıdır da. Hırsından, utanmasa, ağlayacaktı. Füruzan bey mütemadiyen sofraya ve karşısında oturan Sehere mütevet - cih, bir yandan rakı içiyor, meze atış- tırıyor, diğer yandan <oda hep onunla konuşuyordu. Hürmüz yerinden kalktı, Iâübaliya- ne gelip sofranın başına! geçti oturdu. Füruzan bu hareketi de lâkayd kar - sıladı. Hattâ, o esnada nazarı dikkati kendi üzerine çekmek için Hürmüzün, paketten alıp ağzına götürdüğü siga - rayı vakmağa bile davranmadı. Artık istiskalin bu derecesine daya- nılmazdı. Öfkesini gizlemiyerek sofra- dan fırladı, odasma gitti, Ve orada, ya- tağının üzerine rak, bütün hır - sile yastıkların a Isira ağladı. * Geceyi, sabaha kadar buhran içinde geçirdi. Sinirlerinin. gevşemesile dal « dığı derin uykudan ikide birde, sıçra - Hakkında | Annabelle nişanlısı Tyronne Power ile Riya de Janeyroda otobüste muhabbet eseri olarak değil, fakat me- rak saikasile yaptığınıza kaniim, Bun- da da çok haklıyım, Çünkü haklı oldu- ğumu suallerinizden biri meydana çı- karmaktadır. Deverân edip duran haberler doğru- mudur? diye sual edip duruyorsunuz?. Bilmek mi istiyorsunuz bunu? ekâlâ cevab vereyim: Evet bu ha- da Tyrone ile evleneceğim. Bundan do- layı çok bahtiyarım. Şimdi rahat etti- niz mi?, (Devamı 10 uncu sayfada) “Ah ne k yarak uyanıyor, ür- kek nazarlarile o - danın o karanlığını deşmek, ordda, ara- dığı hayali bulmak istiyordu. O dakika, (birisi kendisine bu buhra- nın saikini soracak olsa, öfkesinden, ki- ninden bahsedecek» di. Hislerinin haki- ki mahiyetini ken - disi de bilmiyordu. Onun öfkesi, beğen- diği erkeğin kendi - sine yüz vermeme - sinden ileri geliyor, kin zannettiği şe - yin birdenbire gön- lüne, bir o yıldırım hızile girip . aheste aheste işleyen aşk olduğunu tahmin e - ışımağa başlarken bitab kala - rak daldı, Vücudünün yorgunluğu di- mağının teşennücüne galebe çalmıştı. berler doğrudur. Nişanlandım. Yakin-! bir sinema kazandı! Evvelki akşam Beyoğlunda küşad res- mi yapılan «Lâle» sinemasile İstanbul, yeni, çok modern ve büyük bir sinema kazandı. Bu küşad resmi seçme davetli - ler, çok kalabalık bir halk kütlesi önün- de yapıldı. Şehrimizin en büyük sinemalarından biri olan «Lâle> sineması ferah ferah (1200) seyirci alabilmektedir. Değil yalnız şehrimizin, hattâ dünya - nın en modem sinemalatından biridir, «Lâle» nin inşasında sesin en mükem - mel bir surette akseylemesi için fennin en son terakkiyatından istifzde edilmiş - tir. Aksi sadayı kolaylaştırmak ve düz -/7 günleştirmek için sinemanm duvar! Avrupada hususi surette imal ettiri! kumaşlar kaplattırılmıştır. Ses husus da «Lâle» çok zengindir. Mikrofonik de: len en son sistem projeksiyon makinesi ile sesler sinemanın her tarafından çok ta- bil, çok kuvvetli bir surette işitilmekte. dir, Sinema geniş ve rahat koltukları ihti- va eden bir parter, bir hususi mevki bi konu, bir de dühuliyeli balkonu ihtiva eylemektedir. Sinemanın ön tarafından ekran mükemmel surette görülebilmek - tedir. Yazımızın başında Lâlenin en modern bir sinema olduğunu yazmıştık. Sözümü. ü tevsik eylemek için şunu ilâve ede - Um ki Lâle, otomatik tebd tri havi ilk sinemamızdır. na Seyircilerin adedi ne kadar fazla olur. İyi sa olsun sinemanın içerisinde daima t miz hava bulunacak'er. Bu say: i nın #ebeddülâtından ze olmıyacaktır. Hattâ mt İdildiği takdirde Lâlenin dahilinde sigora içmenin de hiç bir mahzuru olmıyacak - tur... İşte bundan dolayıdır k malar yazın takarrübü d yetlerini azalttıkları bir sırada «Lâle» çok zengin yeni programı ile yaz arife -| sinde ve yaz içinde faali; geçiyor... (Devamı 10 uncu sayfada) dili damağına yapışmıştı. Kolları, mü- temadi bir dayağın altında ezilmiş gibi tutmuyordu. Şimdi kapı açılıp da Füruzan bey an- sızın içeriye girse ( bunlarm hiç biri, Öğleye kadâr uyudu. Fitnatın sofada| hiç biri, kalmıyacaktı. Fakat âcaba ne- âyak seslerile gözlerini açtı. Başı ağ - rıyordu, Ayın muayyen günlerinde ol- duğu gibi bütün her tarafında kesikiik hissediyordu. Kendini dinlemeğe te - şebbüs eder etmez, Fürüzanın hayali gözlerinin önünde yeniden canlandı. Artık ona karşı duyduğu öfke sönmüş- tü; yerine şiddetli, yenilmez bir arzu kaim olmuştu. Elini bir aralık alnına götürdü, ateş gibi yanıyordu. o Dudakları kurumuş, rede idi? Akşamki telâş içerisinde hü- viyetini, kimin nesi olduğunu bile iyi- ce tahkik ödememişti. Muhakkak Se - herle gecelemişti. Ve şüphesiz, sabah- leyin erkenden fırlayıp gitmişti, Hür- müz kendi kendine kızıyordu. Bu saa- te kadar ne diye ouyumuştu? Erken davranmış olsaydı, onu gitmeden ev » vel bir kere daha görür, belki de sa - bah kıyafetile nazarı dikkatini celbet- meğe muvaffak olurdu. (Halbuki leş ava tesisa-İy (7 KİTABLAR SAR Yazan: | Türk hikâyecilerinin arasmda görü mevzuunu işleyişi, renklendirişi, resim eyişi Kibarile başlı başına bir hüviyet arzeden «Semaver» müelüfi, denebilir ki İhikâyeciliğimizin Yahya Kemalidir. Üs. İ tad şair, nasıl za mahsul verirse, Satd Fa- Ik te ancak ilk eserini yarattıktan birkaç yıl sonra bize taze çeşnili (Sarnıç) im gösteriyor. Hikâyecinin garib bir zevki, önüne bir türlü geçemediği. kendisinin alamısdığı bir zâfı vardı. Hikâyelerinde çök garib isimler seçiyor: Semaver, Sarnıç, Kalori fer, Gaz sobası gibi. Si Hiç şüphe yok ki, Said Faikte İuyanık, içli bir san'atkâr bulan ede İ çevremiz, (Sarnıç) la büyük bir destek daha kazanıyor. İhtimal k: (Sarnıç) te 1i- üdür. Lâübali gibi görü ütüsünden geçme san biraz r. İfadeler & miştir. Hikâye lustaca istif edilmiş değildir. Fakat buns rağmen. hikâyecinin (o muvaffekiyeti, san'atkârlığı işte bu ihmalinde, edebi derbederliğinde, daha ileriye gideyim sallapat Sald Faik, yelerinde bir ressam i kadar muvaffak olmayı seviyor. Bır lev- hayı çizer ve boyarken teferrüata verdi.) Bi ehemmiyet ile, iç: bir sar'atkârdir. | Satıhtan ziyade (öz) U arar. Onun için de belki daha güzel yazabilirken aldırmaz. O anda ruhundan kopan, beyninde hüvf. yetlenen imajları hemen kâğıda geçirir! Sarnıçtan şu satırları okuyalım «Kış geceleri dar sokaklâ pışır, bir »* birbirine ya- & aydınlık sokaklara siner; türbenin içinden ılık b'r ahiret ve ölüm havası eseri. Sokaklarda çıt zamanların İstanbulunu hatırla. nız, kış geselerini dü bissi duymaz misınız?. Bu muhitlerde yaşıyan insanlar, namazdan dönecekler, evlerine gideceklerdir... Bakınız, san'at- kâr bunu nasıl anlatiyor. 4... Sonra birdenbire insanlar yatsıdan dönelrerdi. Keskin bir öksürük sesi du- yardık, kulak verirdik. Karları bir Jâstik jezer: odada başörtülü, rastık'ı bır taze bir “|Sarnıcı ile de Sald Faik İradıkları için «mükemmel; sakız patlatırdı...» | Tablo ne kadar canlı, ne kadar reel de- İğilmi?... Son Posta'nın Romanı : 93 | gin bakışın var, gibi uyumuştu; ve bu son fırsatı da bu dala gibi kaçırmış- tı, Acaba bir daha gelir miydi? Evden, Seherden memnun kalmış mı idi? Kal- dıysa bir türlü, kal madıysa bir türlü i- di. Memnun kalmış olmasını hem isti - yor, hem de aksini temenni ediyordu. Kıskanmağa başla » mıştı.. demek sevi - yordu.Füruzanın g cak bakışları, bu kalbin ezeli buzları- ni eritmiş, yumuşat- mıştı. Bu zâfı kendi de hissetti. Kalbini yokladı. — Acaba seviyor muyum? suali şu- urundan bir şimşek hizile geçti. Gene kendi kendine hitab ederek: — Hayır! dedi; sevmiyorum! Sev - miyeceğim!, Sade, herifin kafa tutmâsı gücüme gitti. Onun “için, ona galebe çalmak için kendisini ayağıma getir - mek istiyorum. Gerçekten sevenler, bazah aşkı tıp- kı böyle inkâr ederler. Bu, bilhassa ümidsiz aşklar için şifa vereceği züm edilen bir nevi özel (telkindir. Aşkın mikrobile malül olan biçareler bundan, bu telkinden boşuboşuna meded umar- lar. Zira; «Sevmiyorum: o demekle, kalbe yerleşmiş sevgi oraklan kat'iyen İ gönlü başka türlü ARASINDA Aİ NI Ibrahim Hoyi Said Faik teferrüat ehemmiyet. verdik ği kadar realist olmasını da 5 ri zıcıdır, Her nedense, mevzularını hep © İşağı tabakadan, kuvvetli muhitlerden *€8 or Ve garib bir reybilikle bize anlat” yor, (Sarnıç) ta toplanan hikâyeleri & ayrı okuyunca büyük bir zevk duyuyö ruz." Fakat bunları bir cild içinde, &i zamanda okumak, nasıl ai yım, idi nın ruhunu sıkıyor ve gayri ihtiyari: — Muharrir daha neş'eli, biraz da $$ mur, servi, minare, mezârdan uzak yel lerden bahse!se olmaz mı?. diyeceği Bö liyor. * Büyük bir İngiliz muharririnin ded gibi bir hikâye yazmak, 300 sayfalıx bisi roman yaratmaktan daha güçtür. Dar BÖ saha içinde okura vermek mevzbu her cepheden ustaca bütün molozlarını ayık ki hikâyenizi okdyup bi kariin! kafasında en küçük bir isti(ham çengöl #r. Bundan dolayıdır ki, edö biy vresinde kuyruklu yıldız gibi gö kıp, sönen hikâyecilerden ancak okuyü cunun tenkid süzgerinden | sıyrılabileö tal'hli muharrirler kalbur üstü kalırlsfi Gene bundan dolayıdır ki, Ömer Sejf fettin ismini ebediyete ( perçinlemişiği Sadri Ertem en kudretli hikâyecilerimiğ den biri olârak tanılır. Kenan Hulüsi b çağın olgun ve ümidli hikâye san'at rıdır i İşte 16 hikâyesini bir arada topladı e hikâye edi biyatmin en ışıklı bir muharrir! olaril görünüyor. Bazı hikâyeleri bizi pek fa! kandırmıyor, yazımın başında belirttiği gibi, bunlara ihmaleiliğinin gadrine vasfını vel t hepsinde de gittikçe 9 bleşen «Komals ir. izleriniğ mmlyoruz. Fa — isen list temayülleridiği ve bazı Tüzumsüğl el a büsbütün tari etse, b'raz da (Aka Gündüz) taklide yapmasa, hikâye edebiyatı tarihini gene neslin en usta h'kâyecilerinden bi olarak anılacaktır. mı biraz daha işlese, ret gem vu ri dağarcığı İbrahim Hoyi Sarnıc, 14 hikâye, basan Çığır Kitabe azedenin dili başköf söyler. Ve haki! gönlün ifadesindedir. Hürmüz mü Füruzanı sevmiyordul! Bilâkis, öylesine sevmeğe (o başlami! ki onun bir tek tatlı hit#bına, madı manevi bütün varlığını kayıdsız şert © siz tem'ik etmeğe hazırdı. Civar minarede öğle ezanı okunduğl halde hanımının meydana çıkmama * sından merdka düşen Fitnat hanif hafifçe, oda kapısını tıkırdattı. İçin lâhzede, türlü türlü (Oümidler do Hürmüz heyecanla seslendi; — Ne var? Kimsin? Ne istiyorsun? Fitnat dışarıdan cevab verdi: — Benim, güzelim! Öğleler oldül kahveni pişireyim mi diye sormağa dim. — Gel içeriyel Esirci eskisi, romatizmalı kalçalar! nı yuvarlaya yuvarlaya girdi. — Bu te uyku, cicim? dedi, Yatıf © ken yemliha mı okudun? Yoksa döş ğine'ölü toprağı mı serptiler? — Misafirler gitti mi? — Çok...daan! Gelmeleri yakın. — Memnun kalmışlar o mı? Bir söylediler mi? â — Yok, bir şey demediler ammâ, , haniya bir tane acayib adlısı yok 4 O pek kibar, pek eömerd bir bey. 59 bahleyin kahvesini götürdüm. tepsi içine çil bir lira çeyreği bırakıver” Az kaldı, gözlerim ( seçemiyordü çöp tenekesine atacaktım. — Gene geliriz, falan.. madı mı? — Ken uzaklaşmaz, Se' i gibi sözler ii Viğinden söylemedi. Ben 3 koskoca vüzera zede ile olürup ye vii lik eden:ezdim a7! Belki de Seher'# şey konuştularsa onun orasını biz di gayri. Daha kızın yüzünü £ görmedi Ortalığı topluyorum. darkası ver)