28 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

28 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Yazan: ZIYA ŞAKİR Ele geçirilemiyen paralar Kendime saf bir kadın tavrı vererek vaş yanlarına sokuldum. Bil-| ği is um. esüsünün düğmelerini iliklenvişti. Onun bir dalgın zamanına getirerek elimi koynuna dal dırmak mümkün değildi. Zâten paraları hangi cebinde oldu * Bunu da bilmiyordum. Onun için, son derecede ihtiyatlı bulunmıya mecbur” dum İçeriden koşa koşa bir adam geldi: — Buyurun. Bütün musmele hazır, Eyvah. akşamdanberi kurduğumuz hülyalar, bir anda yıkılıvermişti. Maamafih, derhal kendimi topa") dım, Büyük bir cür'etle onları takibe başladım, Takrir verilecek odanın kapısında durdular. Fes tüccarı, evvelâ perdesi Sünün sonra ceketinin düğmelerini çö 2erek önümü açtı. Elini, yeleğinin !$ tarafındaki derin cebine sokarak dir deste banknot çıkardı. Bunları büyük bir dikkatle arsa sahibinin eline saydı. Paralar, derhal yerini değiştirmiş; #imdi de arsa sahibinin sımsıkı kapak in iç cebine girmişti. Ben de derhal plânsmın istikametini değiş den vazgeçerek, arsa sahibini kendime hedef irtihaz ettim. Ve, bugün bile hayrette kaldığım bir azim ve cör'etle, takrir odasının kapısına dikildim.. Alıcı te satıcı, takrirlerini verdiler. lerini bitirdiler. Birer birer dişarı Çıktılar, Hayırlaştılar. — Hayırlı olsun, efendim... — Siz de, paranın hayrın: görün, €- #endim, Gibi besma kalıb dualar ederek bir- birlerinden ayrıldılar. Derhal satıcının önüne atıldım. Ab dal bir dilenci kadın sırnaşıklığı ile, “imi açarak yavgarah bir yalvarışla Para istemiye başladım. Kâdm sesini taklid ederek yaygara Yapmaktan (o maksadım, birdenbire şaşırtmak ve gafil avlamak içindi. Fakat bu kurnaz adam, kurdu- gum bu tuzağı düsmedi. , Sanki, bütün maksadımı anlamış gi bi, ellerini göğsünün üzerine çaprast- vari bağladı: — Be kadın. şuraya geldik geleli W mümüzden, arkamızdan dolaşıyorsun Bizden başka sadaka istiyecek kimse Yok mu?. Dedikten sonra, yanındaki arkadaşi” na dönerek: — Alsh aşkına, şuna bir kuruş ver de defolsun gitsin, Fena halde sinirime dokunuyor. Diye, bağırdı. Bu sözlerde, adeta bana karşı uyan” Miş olan bir şüphe manası vardı Koca Defterhane binasının, düne dö" De başıma çöktüğünü zannettim. Fakat, Kendimden büsbütün şüphelendirme. $tirdim. Artık, fes tüccarını takib- |“ adamcağızı | köşkünün önünden geçi güdün köşesini dolaşacağı üzde bir kali galandı. Biz durmıya mecbur ka Kala nbire yolumuzu kes a ile aramıza g Başımı pencereden çıkardım: — Aman arabacı! Sür... Diye yalvardım. Arabacı, bir küf — Nereye süreyim canım.. görmü - vor musun. Üç kuruş para alacağız di- ye, halkı çığneyip geçemem ya?. cenaze, bir- nişti r salladı: tün kaybolmuştu. Gözlerimin karardığım. kalbimin, demir hir sençe tarafından çekilip ko- parıldığını hissettim. Bu uğursuzluğa nereye kadar daya . u düşünüyordum Maneviyatım, fena halde sarsılmış- ti. İzimin keşfedilerek, mı Kayseri Bez Fabrikası malı Naz.li Basma Fabrikası Ereğli Bez Fabrikası | &T kayalık siparişler içn 15 29 50 "” ” ” ” ” ” Iplik müstehliklerinin delleri mukabilinde ihtiyaçları | sipariş ede bilecekleri ilân olunur. BÜYÜKLERE VE İN mek için, bana uzatılan kuruşu alma * mazlık etmedim. Üç arkadaş, kapının önüne çıktılar. Orada duran bir arabaya atladılar. U- zaklaşmıya başladılar, Eyvah. üç bin beş yüz lira, bağıra bağıra gidiyordu. Ve benim bütün parlak hülyalarım da, çürük bir bina gibi başıma çöküyordu. Bereket versin, Dikilitaşların önünde gözüme bir araba ilişti, Hemen oraya atıldım. Arabanın kapısını kendim # Sip içeri dalarak; — Arabacıl. Çabuk. şu, giden ara” bayı tahih et, Peşini bırakma, Diye bağırdım. Arsbacı, şaşalar | gibi oldu. Çünkü, Sırtındaki kadın çarşafın: unutarak, tabii sesimle konuştuğum için, adam. cağız vaziyetimi pek garib bulmuştu. Üstüste kırbaç şaklamıya ve atlar bütün hızlarile koşmiya başladı. Ön- deki araba #le aramızda pek az bir me- safe kaldı. Soğükçeşme yokuşunu indik. Alay- ' Bis acağıma dair içimde garib bir kor- uyanmıştı. Bu korku ile eve kuvvetle &albim burula girdim. . Meçhul bir burula içeri Kapıyı, ablam açmıştı... Dikkatli yüzüme baktı. Bu zeki şey adın, ük muvaffakiy ! karşısında kal mı anladı. Ve derhal, kaşlarını çattı. Hiç bir şey söylemeden, çarşafı çı » ım; bir tarafa attım. Kendim de; minderinin üzerine yağıla kal « ka köşi dım. Bir müddet süküt ile geçti Ablam, fena halde sinirlenmişti... Süküt ütü, eve Bir volkan gibi patlamıya bahane dum,.. Evvelâ, beni bu hale dü- talihime rler urdum. Talihim; şikâyetler de itham ettiğimi m. ikten sonra, vak'anın tim. Defterhanede ve yolda nuna kadar lettim. Ablam: sö kesmeden, sonuna kadar dinledi, ? yahud fena, hiç bir cevab vermedi. (Arkas var) çın» SÜMERBANK - Birleşik Pamuk ipliği ve Dokuma Fabrikaları Nüessesesinden: Pamuk ip'iği Satışı: 12 No. Paketi 16 24 24 415 Kuruş 48 580 580 Yalnız Ereğ.i Bez Fabrikasında: 575 570 565 569 Fiatlarla fabrikada teslim şartiy.3 s tiimaktadır. yukardı yaz tabrmarı gönde nisbetinde ipilk sıparişi ver.ço numaradan ince ve muhtelif muksullara yarayabievek pamu' ipliği müs tebjiklerinin de ihliyaçlarını yine aynı Şarldaria yaz Ecoğü Fabrıkusı a SOLUCAN KUiTi ten şeyleri başından. 80- Son Posta'nın tefrikası: - 43 aron de Tott'un hâlıraları söyledikçe o: “Öyle amma, Bir lâhzede arabanın karşı sahildeki dik yamacın stüne kaldırıldığını gör - düm. O zaman dahe rahat bir nefes ala - bildim. Biraz sonra geri gelen sal hiç bir mabzur, hiç bir zorluk olmadan bizleri karşıya geçirdi. Ali ağanın bu işten pek mağrur olaca - fana tabi hükmolunabilir. İşçilere elli kadar «öcu» dağıtmadan yola çıkmadım. Fakat kolayca akla gelem'yecek bir şey| vardır ki onü ben de tahmin edememiş - tim. Bütün harsketlerimi dikkatle göz ö| nde tutan, en ufacık tav mı bile gözden uzak tutmıyan mihmandarım 74 vallı gmelelere verdiğim ufak ücretten hessb sormak için bir müddet arkada kaldı, | Bir saat sonra tekrar göründü. Derhal İbizden ileri giderek Pruthtan üç fersah ötede bir noktada öğle yemeğini hazırla- makla meşgul oldu, Biz kendisine yetiş - tiğimiz vakit sal inşası için kullanmış ol- duğu âlet ile yiyecek topluyordu. Maa - bu kamçıyı pek fazla kullandığını| yordum. AN ağa bana çok'n | İbir delikanlı göründüğü için onu biraz da ha insaflı bir adam yapmak istedim. | Baron: l — Prufhu geçerken gösterdiğiniz ma-| haretten, bize hazırladığınız ziysfetten sonra artık hiç istiyeceğim bır şey kal - mamıştır, azizim Ali ağa. Yalnız şu za - vallı Moldavları daha az dayak atsanız, yahud yalnız size İtaatsizlik ettikleri za- man onları dövseniz iyi olacak zannedi- yorum. Ali ağa: Evvel olmuş, sonra olmuş onlar için ne farkı var? Çünkü nasi olsa onları mutlaka dövmek lâzımdır. Beyhude va- kit kaybetmekten ise iptida sopa atmak daha sasib değil mi? Baron: — Vakit kaybetmek mi? göstererek irikinmz şey! bile yapma. ğa imkân bulan zavall sebebsiz yere dövmek vakti iyi kullanmak demek mi- dir? Ali ağa: — Vay, efendim, siz türkçe söylüyor- sunuz, İstanbulda oturdunuz, Rumları tanıyorsunuz da Moldavların ancak ken- dilerine dayak atıldıktan sonra !ş gör »| düklerini bilmiyor musunuz? Bütün ge- ce, siz nehir kıyısma gelinciye kadar on- lara attığım dayak olmasaydı, asabanız Pruth suyunu geçer miydi zannediyor - sunuz? niyet Baron: — Evet, o kanaatteyim ki onları döv - mese idiniz de dayak yemek korkuşile ge. ne bu işi yaparlardı. Ne ise, artık bun - dan sonra nehir geçecek de; bize beygir temin ediyor. Yiyecekten baş ka bir şeye ihtivacımız yok. Beni alâkş- dar eden şeyler bunlar. Azizim Ali ağa, itiraf ederim ki sopa atmak suretile bana tedarik gi z yiyecekler boğazımda| kalıyorlar, Bırakınız da onların parasmı vereyim. Sizden bütün İstediğim budur. Ali ağa: Muhakkak ki hazımsızlığa uğramamak Moldav köylerinde Ben, mihmandarım Ali ağaya, köylüye dayak atmadın ve para vererek yiyecek tedarik etmemiz lâzım geldiğini açlıktan ölürüz!,, diyordu | Tercüme eden: Hüseyin Cahid Yalçın mekten, bedava seyahat etmekten vaz « geçiyorum, Ben o iödiadayım ki Moldave lar para verilirse dayak yemekten vazge çerler. Ben bunu taahhüd ederim. Siz işi bana bırakınız, AL ağa: — Öyle amma açlıktan ölürüz. Baron: — Bu bir tecrübedir. Bunu zihnime koydum. Canım böyle istiyor, Ali ağa: — Mademki istiyorsunuz, ben de razı oluyorum, Bir tecrübe ediniz. Moldav « lari tanımak için böyle bir tecrübeye ih İtiyacınız olduğunu görüyorum, Fakat on ları tanıdığınız zaman, düşününüz ki bo nim karnımı doyurmadan uykuya yat » mam hiç te doğru bir şey değildir; pa - Panız, yahud belâyaliniz hiç bir tesir hw sule getirmediği vakit, ümid ederim b nim kendi usulümü tatbik etmemi mu» vafık bulacaksınız, ç Baron: — Pekâlâ, öyle olsun, mademki anlaş , şimdi, bu geceyi varacağımız köye geldiğimiz zaman ben yalnız Primat (1) göreyim, onunla yiyecek meselesini dos. tane halledeyim, Geceyi (geçireceğimiz uhfuz bir yerde bir de güzel ateş temin edelim. Halkın içine karışmıyalım. Mok davyada çıkan vebadan dolayı biz de biz belâya uğramıyalım, o, ALI ağa: — O halde benim önden gitmeme hâcel yok, Ali ağa bunu söyliyerek adamlarından birine verdiğim emrin icrasını emre! bana gülerek karnını doyurmadan mak istemediğini tekrar söyledi, Katedilecek yol çok olduğu için anca guruptan sonra köye vâsıl oldu. Yataca « ğımız yeri yakılmış olan ateş bize göste. riyordu, Mihmandarım, taahhüdüne sadık ka « larak attan indikten sonra, dirseğini eğere dayadı, kamçısını dizlerinin üzerine aldı, Kendisine temin edeceğim manzaranın keyfini sürmeğe hazırlandı. Ben de ih « tiyaçları mübadele eden insaniyet tari « kile gıdamızı elde etmeyi temin için müs Saraat gösterdim, Primati sordum. Bir kaç adım ötede bi. rini gösterdiler. Yanma yaklaşarak yir- mi «öcü» koydum, Kendisine evvelâ türk- çe, sonra rumca ölarak söylediğim söz leri buraya aynen tercüme ediyorum (Arkası var) . (1) Bu ünvan belediye relsi ünvanına mua» dildir. Fakat vazifeleri esaretin hürriyete nisbetine göze tahavvül eder. —.srsermaramenaan GÜZELLİĞİNİZ İçin en iyi yolu intihab ediyorsunuz. Çürkü paranızla kuru ekmek bile bula- mıyacaksınız. Baron: — Müsterih olunuz. Ben o kadar çok para vereceğim ki en iyi şeyleri elde e - deceğiz. Hem de sizden daha fazla su » rette onları temin edeceğiz. i ağa: — Size ekmek bile bulamıyacaksımız diyorum. Ben Moldavları tanırım, Onlar dayak yemek isterler. Ben size her ta - rafta teshilât göstermeğe memurum. Bu habis kâfirler her türlü mükellefiyete kolayca tahammül! edecek kadar zengin - dirler. Bu şeyler onlara hafif görünür, | Onlar memnundur. amma düyak yemek | şartile, Baron: — Çok'rica ederim, Ali ağa, bu iste - diğimi reddetmeyiniz. Ben teshilât gör - KANZUK Bütün dünyaca takdir edilmiş sık- hi güzellik kremleridir. Gece için yağlı, gündüz için yağsız ve halis acıbadem çeşidleri hususi vazo ve tüplerde satılır. İNGİLİZ KANZUK ECZANESİ BEYOĞLU - İSTANBUL

Bu sayıdan diğer sayfalar: