s EEE YE EE ele Hergün Balkan Antantı Bulgarların iltihakile tam Bir Balkan Bloku haline Gelebilecek mi? &... Yazan Muhittin Birgen vi (Baştarahı 1 inci sayfada) Bu zarureti Balkan devletleri hişsşetmi- yorlar mı? Zannedersek hissetmiyen yok- tur; hiç olmazsa hissetmediğini söyliyer tek bir Bzlkan devletine tesadüt edile - mez. Balkanların münevver kütlelerine gelince, bunlâr, hükümetlerinder daha ileriye gidiyorlar ve istiyorlar ki Balkan Antantı bir Balkan bloku olsun. Antant? Blok? Arada ne fark var? Şu fark var: Baikan Antantı, ma - Yüm olan bağlarla şimdiye kadar birbir- lerine bağlanmış oian devli temsil eder. Balkan biokuna gelince, bu da Bulk garistanm bu Antanta ütibak etmesi su retile vücuda gelecek kütlenin adıdır. Şimdi Balkanlar diplomasisi bu iki Bal « kan, görünüşüne, ba tarda, ayrı ayrı mi isim takmıştır, Bu görüşe nazaran Bal - kan bioku, daha kuvvetli daha sağlam ve «ecnebi herhangi bir cisimden» rt olmak manasma, daha mütecanis bir Bal- kan Antantıdır, * Şu halde Balkan blokunu Balkan Ar- tantına tercih etmek, yahut Balkan An - tantımı Balkan blokuha kalbeylemex, Balkanların yakın zamanlara sid selâ » meti bakımından çok hayırlı bir fikir ve Balkan milletleri için yegâne selâmet ge- ren bir siyaset olacak demektir. Bunda şüpbe yok. Fakat, bu bloku ns suretle tesis etmeli? Bulgaristanın Bal - kan Antantına iltihakı için, Bulgaristan namına söz söyliyenler, bazı «küçük» şartlar ileri görüyorlar. Bu şartlar da Bulgaristanın şimal ve cenubunu alâka- dar eden bam meseleleri ihtiva ediyor. «Bunlar halledilirse mesele yok!» diyen Bulgaristanın sesi, resmen gayet yumu- şak, gayet tatlı, gayet dostanedir. Türki- ye Ge Yugoslavyadın bahsederken «bi » Tineisi (le aramızda dostluktan başka hiç bir şey mevzuubahs değildir. İkincisi ile aramızda bazı küçük ve araziye tallük etmiyen meseleler varsa da bunları biz kendi aramızda halletmeğe karar ver - dik» diyorlar. Şimal ve cenub komşula - rile olan dosthuklarını teyidde Bulgaris- tan mümessilleri hiç kelime imsaki yap- mıyörler, «Dostuz, dost kalacağız» diye tekrar edip duruyorlar. Ancak esrada bazı meseleler olduğunu ve bunlar halle- lirse artık Balkan blokunun tesisine bir mâni kelmıyacağını» ilâve etmeği de u- Butmuyorlar, İşte, blokun şartı veya şartları bunlar. dan ibaret. İfade halinde ehemmiyetsiz, küçük, hattâ pek az manalı şey; fakat tatbikata, konkret söylemeğe geçince, halı müşkül meseleler karşısında kalı - nacağı muhakkaktır, * Bn defaki Bükreş toplantısı bu me - şelelerle meşgul olacak mı? Bunu, açma zamanı gelmediği müddetçe ağızların gayet sıkı suretle kapamasını çok İyi bi- Jen diplomatlar, şimdiki halde sır olarak, kenâtlerine sekliyoriar. Be'ki konuşa - caklar, belki He konuşmıyacaklar. Konuş. tukları takdirde belki bir re e va raceklar, belki de varamıyacaklar, Belki bu defa neticesiz kalacak bir hal hamlesi, | bir zaman sonra muvaflakiye; vereb'ie-| sütlü arpa, yarım litre sütlü çay, altı YU-| gimde kendisine oldukça mühim bir rol cek. Bütün buniar, her şeyi çok ince he- sab eden ve işlerine fazla karışılmasını hiç istemiyen devlet adamlarının ve dip- lomatlarının bilecekler, şeylerdir. Bizim git, bu mühim meselelerin uzaktan se - yirsisi olanlar için söylenecek söz, Bal- kan Antantının veya blokunun, kuvvetli bir Balkan şuuruna İstinad eden kuvvetii bir Avrupa fsktörü olmasını temenni et- mekten ibarettir. Biz Balkanlı münev- verleri ve Balkan camiasının kuvvetli gurunu taşıyan fikir adamları bu te - menniye bütün samimiyetimizle bağlı ol- duğunu açıkça söylemekten ibaret olan vazifemizi yapalım, bu da kâfdir. Her tarafta fikirler bu istikamette harekete geldikçe e'bet'devlet adamları da bu fi- kir cereyanlarını takiben Balkan işlerine matllb istikametleri vermenin Hiz sim kulanaklardır çaresini Resimli Amerfkanın meşhur muharrirlerinden Cek London ha. yala gazete müvezriliği ile stıldı, zamsnia mütemsdiyen meslek değiştirmek atekçilik, gemicilik, altın arayıcılığı, tüccarlık, mecmuaciik yaptı, en nihayet muharrirlikte ka- rar kıldı, kendisme şöhret ve servet geliten meslek de 50- nuncusu oldu, Fakat kendi anlattıklarımı Obakılırsı Cek Londan bir meskkten öbürüne geçmeyi sebatsırız neti - cesi değil, zarvretle yapıyordu. Ve her meslekte, devamın imkânsızlığını kal'iyetle anlayıncıya kadar o mesleğin ada- mı oluyor, o mesleğir. ruhumu yaşıyordu. SÖZ ARASINDA 3 i i i İhtiyarlıkta Para çakıl taşına Benzermiş! pg Giderken Kral verdi: İ rengi yeşili. artisti 90 hik dili biz Sagim denisölei, buke) pena duğu kasabadan, beş kilometre yol yü- İrüiyerek Londraya gelmiş, ve çocuk has- İtanesinie yatanı, en fakir bir İngiliz ço - cuğuna 200 İngiliz Tirası hediye etmiştir. Birçok teberrularile tanınmış olan ihti- yarın ffkrince, ihtiyarlıkta elde ihtiyaç -| ende gördüğü « tan fazla bulunan para, tıpkı çakıl taşına |nüz gibi Üzerindeki benzer, kullanılmazsa işe yaramaz. « Bacaklarım Burada #htiyarı, para verdiği gocukla | düzgündür. Gü - bir arada görüyorsunuz. zeldir. Bakınız. Ayni zamanda Bir maymun n2 yer?. İm Ber b 'tee Bu da söz mü diyeceksiniz muhakkak, |rübe edirizle di - Bir maymun ne yer kı sanki?. Fakat X ve .. zannınızda , aldanıyorsunüz!... | Londra| nemasının kapi, « | hayvanat bahçesinde Moina adını ve|sına dikilmiş. Si » goril cinsinden bir maymun vardır. Bulnema müdürle » maymunun müthiş bir iştihaya malik ol. rinden biri, geny duğunu şu listeden anlıyacaksınız; kın görmüş, alâ Sabah kahsalı: Büyük bir bakraç in er bu akıllı kız, han- gi kapıya başvur » muş ise bir netice ! çıkmamış, tuttu - ğu her dal kürü muş, nihayet re » | murta. Çi Öğle yemeği: Bir kflo kuru üzüm, on vermiştir, aded rnuz, iki buçuk kilo elma, üç.porta-| yağlı ekmek! Kal, yarım kilo domates, tam bir salata, İşeker kamışları, Akşam yemeği: 750 çay, tere-! biftek verilmektedir. İSTER İNAN, Yiyecek saran dükkânlardan birinin kepengi indiri'miş, üzerinde resmi damgalı küçük bir kâğıd, yaklaşıp bakı - yorsunuz: . — Temizliğe riayet etmediği için üç gün müddetle ka - pâtılmıştır, cümlesi yazıl. Muayyen zamanlarda, müsyyen kontrollar da yâpı.mak- ta olduğunu görerek memnun oluyorsunuz. Fake acele et- meyiniz, İşle size bir arkadaşımiızın bu hususta düşündükleri!) İSTER İNAN, Hergün bir fıkra — Giderken gördüm haşmetnyeğb, 5 A lm m Kendisini garib bir Şekilde rehlâm Ettiren bir kız olmıya can atan ; eme Haftada üç gün çay yerine et suyu iç- mektedir, Et suyu İle birlikte 750 gram İSTER Muvaffakiyet sırları. Meslek değiştirmek fenadır, fakat insan ilk adımmda kendisine en muvafık mesleği her vakit bulamıyacağına gire bazan zerur! olur. Bu takdirde mes'eğinizle birlikte nüviyetinizi de değiştirerek yeni'mesleğinizin ruhunu kav- i râmak lüzumünu unutmayınız. Zira bir insan sevdiği, be- nimsediğ,i ısındığı medlekte muvaffak olur, yeni bir mes- leğe eski bir mesleğin ruhu ve kafası ile girdiği takâirde ise hem bedbahtiığa, hem de muvaffakiyetsizliğe mak - kümdur. Madam Ruzveltin gördüm Nes'esi Fransa kral dördüncü Hanriyi xi » İ yarete gelen, nazırlardan birini, kral bir müddet odasının yanındaki küçük İ bir odada bekletmişti. Kralın odasın- İ dan yeşil elbise giymiş bir kadın çık- tıktan sonra nazırı içeri almışlardı. — Sizi biraz beklettim, bana bir » denbire bir fiyevr gelmişti, Deyince, nazır hemen şx cevabı 5 i neş'eli bir kadındır. Bulunduğu meclis- leri kabkaha, şetaret tufanına garkeder. Ruzveltin doğum yılında verilen baloda davetli bulunan sinema yıldızı Annabella ile konuşurken gördüğünüz madam Rüz- veltin, misafirini güldürecek bir şeyler söylediği kendisinin de bundan zevk al! dığı belli değil mi?... İ pi Garb medeniyetinin yeni merkezi Amerikada Kolombiya (Üniversitesi rektörü doktor Murrey verdiği bir nu- tukta: «Londra, artık garb medeniyeli- nin kültürel, sosya! ve ekonomik merke. xi olmaktan çıkmıştır. Yeni merkez Man- hattan adası olacaktır. Bu da garb mede- niyeti merkezinin bundan böyle yeni dünyaya geçeceğine alâmettir. demiştir. Müthiş bir kumar oyunu Meksikalı Brays isminde bir zat kuma» * ra düşkün bir hemşerisile poker oyna mış ve sabaha kadar süren bir oyundan sonra, milyoner olan hemşerisinin meş- hur altın madenlerini kazanmıştır. Fakat bu oyunda asla blöf yapılmamış, oyun. cular kartlarını göstere göstere oynamış»! lardır. O gündenberi de talili Meksikalı; asla kumar oynamamaktadır. İSTER İNANMA! — Sorarım belediyeye: «Bu dükkâncıyı ceza ile adam etmen'n imkânı var mi? Bu dükkâncinin ve buna benzer dükkânciların bu berbad hareketleri mutlaka pislik yapmak arzusundan iler; gel - memektedir şüphesiz, Bunlar pisliğin ne demex olduğunu Bilmiyen bedbahtlardır. Şehrimizin bü felâketine dükkân. Cıya ceza vermekle değil, bütün dükkünciları medeni te - mizlikten imtihan etmekle Kabildir.» INANMA! Sözün kısası Yiyen, yemiyen... E. Talu ümem hangi bir slim bir mu- kayese yapmış. Geçen gün bis zim gazetelerin birini? vardı: Az yiyen- ler, çok yiyenlerden ziyade yaşıyorlar « mış. Olur a? Allah versin! Hayatın çe- tinleştiği,vmaişetin güçleştiği, » yiyecek maddelerin alabildiğine pahalandığı böy- İe bir zamanda, bu haber, kem de bir alimin ağzından, insanların yüreğini fe- rahlandıracak ( mahiyelıedir. Züğürd tesellisi diye buna derler! Gelgelelim, bu nazariyeye İnanacak çok kimseler göremiyorum. Sözüm ona zarafet uğuruna poygamber orucu tutan züppö bâyanlar müstesna. Zira; midele rine düşkünlükleri meşhür olan, (ha » mür) işini (amur) işi ile bir tutan, sof ralarında otuz iki türlü yemek bulun - mazsa kerkilerini #ç kâlrmş; farzoden & falarımız; “dedelerimiz içerisinde üç olum zuna doldurup ta öyle güçenler eksoris yet teşkil ederler. Onun için, ömrü beşer kısalıyorsa, vü- cudlarımız erken yıpranıyorsa, bunun $0- beblerini başka taraflard. oaramalıdın Kafa ve sinirler sağlam oldukça, şüphe siz mide de kendisine sunulan — şeyleri redetmez. Bana, bir asır evvelki, battâ yarım asır evvelki huzuru verinde, her gün, gözünüzün önünde bir bütün kuzu yiyeyim, sonra da seksen yaşıma kadar yaşıyayım, amma, nerede? Hayat şartları öyle ağırlaştı, öyle bin işkence hali aldı ki, her birimiz yer yü“ Zünde yirmi yıl nasil tutunabiliyoruz. o Ba şaşarım. Manevi üzüntülerin cümleli asuy.ye üzerindeki tesirile vazifesini yas pamıyacsk hale gelen bir mide sshibiç çilekeş devrişler gibi bir zeytin tanesila kifaflansa gene nafile! Zamanın gidişine ayak uydurmak belki de kolay, fakat sis nir ve mide uydurmak hemen hemen muhâldir. Böyle bir hayatı iki yıl uzatacağım di ye aç oturmayı anlamam. Vücudumda, mâni bir hastalık yoksa, bir tabak nefis yaprakdolmasını, tadsız tuzsuz geçire » ceğim bir yıla tercih ederim. Bilmem hikâyeyi bilir misiniz? Adamcağızın biri doktora gitmiş, do « miş ki: — Doktor! Ben yüz yaşıma kadar yav şamak istiyorum. Bina bunun yolunu göster. Döktor sormuş: — İçki içer misin? — Ağzıma damlasını koymam, — Tütün? — Kokusundan nefret ederim. — İyi yemek yer mizin? — Gıdam gütle yumurtadan fbarettir, — O halde kadına düşkünsün, — Kat'iyyen! Helâlinden de, hora « mından da dalmâ kaçınmışımdır. Hekim, berifin yüzüne bakmış, bak « miş, ve: — Öyleyse, demiş, ne haltetmeğe ya « gyacaksın?! Emin olun: Güzel bir sofra, ağız tadi. Je pişirilmiş fki kap yemek, iki de cam dan konuk, dünyada bundan zevkli, cas ha can katıcı şey olamaz, İnsanların bim birlerini yemeleri iyi yemek O yemesinğ umuttuklarındandır. Sonra, Azrailin de yıyenlerle yermi « yenler arasında fark gözettiğine, bu sağ» ma nazsriyeyi ortaya atan sayın &ling Ge