V Bu adam kim?” Tayyarenin feci akıbeti a bar, Saatleri, ağızlıkları töp başladı. lerin, > si ellerile Tayyarenin rildi: , 5 kızıyorsun, be kuzum. Elin » âlmıyorum... Ben, mallara . Tayyare ile Baronaçi arasın. | ral bir pazarlık başladı. Fakat bu , Niye, F adamın, harikulâde talâkati Mei; “le, Tayyare o kadar şeyi, altı Nik, * mukabilinde, Baronaçiye bı - ye kinden çıktığımız zaman, Tay - Deş'eli idi, Kulağıma eğildi: Sene biz kârlı çıktık. Ürek, Ve sonra, gülmesine devam e » Maş, ler bu altı mecidiyeye Tazı ol « Tiran onları ne yapacaktık?.. Hiç. ie adamdan başka kimseye sa - — Zade Sarafim de oraya yerleşmedilerse, biz gider yer. eşiriz. * Gittik. Ve, yerleştik... Marangozlar- dan bir çuval talaş satın alarak yere serdik, Ceneviz zamanından kalma bu küçücük taş bodrumu, kendimize mes- ken ve ikametgâh ittihaz ettik. * 'Tayyarenin kanlı ölümüne kadar, ©- nunla orada yaşadım. Bu müddet zar- fında onumla bir çok işler yaptım; Ga- lata ve Beyoğlu sokaklarının kaldırım. Tarı üzerinde bir hayli kaşarlandım. "Tanıştığım arkadaşlar, benim bu menfur işdeki istidad ve maharetimi hayretle talâkki ediyorlar; — Sarafim!, Sen, bu işin piri olacak- sın. Diyorlar, Artık ehlâk, şeref, havsiyet, vicdan mefhumları tamamen zihnimden silin- diği için « bizim tabirimiz veçhile - kâinata metelik vermiyordum. Banka > Bu adam mı?.. Bizim, hepimizin Bak P.. Ancak şu var ki kârımıza “ur. Elimizdeki malları alır. On tn | "aska memleketlere göndererek, İS, elli misli, yüz misli bedel ile Bi Fakat zararımıza iştirak et - he, >imle beraber dayak yemez. Ve deği de girmez... Nasıl?.. İyi ticaret Mi?. Günün birinde yankesici - eğin, geçersem, ben de bu isi gö - at bedbaht Tayyare, bu isi göre- Shy, Atadan (iç ay geçmeden, bir ge- Mba, Zliğn esnasında arkadaşlarile be Kaan uğrayarak, zabıta memür ) e ayr) emrine taat etmediği z i 71 lerinin cezasını, mülevves" ile ödedi. * — ARTIK, Sürer, VE, DAİMA SUKUT... Ni avla Panayırında karandığımız r muvaffakiyet, ruhumun üze - na adar büyük bir tesir ve tahav- iş Şök le getirmişti ki; O güne kadar “o, * “ski safiyet ve nezahetini muha Se ane Reçen ve bizim için adeta bir telâkki edilen para, bana, bitip Yecek bir hazine gibi gelmişti. Mev, artık Köprünün altında, s8- an insanın iliklerini titreten o Bn ayazda yatmak istememiştim. i Di ve sıcak bir yatağa kavuş - gi tivacile, 'Tayyareye: Den, ece hangi otelde yatncağız? i Miz omuzlarını sarsa sarsa, acı ten sonra: Di A Yelde mi? Hangi otelde?. Arka. li misin sen?. Bizi otelde yatı- Mi, hiç, Kapısının önünden bile ©r, benliğim, birdenbire silini - © m z ağ i biz serseri ve sabikalıyız. “gm * yi Yu tarafa dursun. geçen s€ iç da, yıkanmak için bir ha. y ovalayın Vallahi, arkamdan sopa e lar, a biz, €v ve insan hayatına ebedi- mu kalacağız? De şüphe?!. Nt ben, Köprü altının soğuğu- OR Ül edemiyorum, “a akın var, Amma biraz dişini da "Şirsm... Maamafih, başka bir abii İstersen yerimizi 2 İn Samisinin avlusunda, abdest. İ MN arkasında kemer gibi bir şa » Orası, çok sakin, tenha ve e rurların çoğu da orayı bil- erke atel etmezler. Eğer bi- bazı açıkgözler gidip kapılarında, sarraf dükkânlarında, a - Eşveriş esnasında göz koyduğum dal- gın ve gafil adamların ceblerindeki para cüzdanlarını, tere yağmdan kıl çe. ker gibi çekip ahveriyordum. Cür'etim, günden güne artıyordu. Ayni zamanda talihim de bana yardım ediyordu. Zabıta sıkı sıkı beni aradığı halde, hiç bir verde ele geçiremiyordu. 'Talihimin bu müsaadesi, umumi har- bin başlangıcına kadar böylece devam etti, Fakat harb başlayıp da İstanbul dehsetli bir inzibat çemberi İçine gi » Ter girmez, iş değişti. Nihayet bir gün Tophanede, Boğnz- kesende yakayı ele verdim, Ka rakolunda, bir araba odun yedim, SON POSTA gi AN İN AN Yazan: ZIYA ŞAKİR Bu dayak o kadar iliklerime geçmiş- ti ki, üç aya mahküm olup yattığım 28 man, artık bu işe tövbe etmiye karar vermiştim Ve bu. kararla, hapishaneden çıktık. tan sonra, kendime temiz ve namus - kârane bir iş bulmak için müteaddid teşebbüslere girişmiştim. Fakat iş nerede?, Bütün dünya gibi, İstanbul da har bin Korkunç ateşleri içinde yanıp kav- ruluyordu. Kimsenin gözü, kimseyi görmüyordu. Havisten çıktığımm üçüncü günü, . Son Posta'nın tefrikası: 16 Baron de Tott'un hâtıralari : kz ali Yeni Patriğin intihabı Patrikhane. sarayı daha büyük bir itina ile /uşalılıp Patriği derhal bir kömürcü kayığına hapsettiler Kendisini emin bir yerde ve işle -|zim tiyatrolardaki parter halkı kadar rini görebilecek bir mevkide bulundur -| gürültü ile çalkalarmağa başladı. Bu mak istiyordum. Palrikliğe çıkıncıya ka-| hareketin bâis olduğu münasebetsiz kah- dar onu orada gizlice besledim ve mu -| kahalara biraz sonra ezilen ve boğulan hafaza ettirdim. Kayımbiraderim bu işi| zavallıların feryadları da inzimam etti, temin için uzun uzun pazarlığa girişti ve | Bunlardan biri, bir müddet ayaklar ala nihayet, mühim bir para mukabilinde, | tında kaldıktn sonra, benim önümde o çil çil eseguin> ler vererek (i) muvaffak | kadar sıkışık ve birbirine yakın başların oldu. üzerinde havaya kaldırıldı ki kendisini Kirloyu azl ile yerine Kirilencoyu ta - kaldıran ve arkaya doğru iten ellerin yin eden hattı şerif (2) gizlice cereyan «- | Yârdımile kilisenin tâ nihayetine ksdaş den vak'adan hükümetin hiç heber; oj -| Bitti. Bu garib nakii çaresle ni madan sadrazamın eline geldi. Bu kadar | neffüs edebilmek irokârını buldu. nagihani bir âzil muamelesini muhik gös-| Oturduğum yüksek koltuğun üzerin « termek için gayet şiddetli bir lisan ile ya-| den hiç tehlikesizce seyrettiğim bu vak'a, arkadaslar gene etrafımı almışlardı. Bos midem de, feryada başlamıştı. Seytan, mütemadiyen kulağıma & - sıldayor: — Sarafım!. Aç pözünü.. değirmen taşının altına giden buğday taneleri gibi un olup gideceksin... Halbuki, da- ha gençsin. Eğer akıllı uslu davranır « san, sen de harb zeneinleri gibi, bir elin vağda, bir elin balda, geçinip gi - dersin. “ Diyordu. Galata sokaklarından, bilhassa Hav. yar hanı civarından bir türlü ayrıla - mıyordum, Ve bu mıntakada, cereyan eden basdöndürücü dalavereli işlerle, bu işlerin pesinde koşanların bir kaç gün içinde zengin oluverdiklerini gör dükçe hayretler içinde kalıyordum. Çalıyorlerdı. Onler da çalıyordu. O yakalıklı, kiravatlı, kerli ferli beyler, efendiler, çelebiler ve mösyöler de ça- byorlardı. Aramızda bir fark varsa, onlar çalarken işlerini kitaba uyduru. yorlar.. “Bremen ,,de bir hadise (Buştarafı 12 nci sayfada) — Tuhaf şey.. bu yüksek, bu kiymetli istidadınızı ne diye böyle israf ediyor « sümüz? Galibâ yapacak başka bir işiniz yok?. — İyi keşfettiniz. madam. benim ha- kikaten yapacak başku bir işim yok.. Genç kadın işvekâr bir | gülüşle gü - lümsiyerek: — Hayâi dediğinizin doğru olduğunu kabul edeyim, vakit (geçirmek için bu resmi yapmış olsanız bile onu bana he - diye etmez misiniz? — Maalesef madam, onu size obediye edemem. Onu size ancak O satabilirim. Ben işsizim.. 1939 senesindenberi bulvar- larda resim yaparak geçinmekteyim.. fa- kat artık bulvarlarda da iş kalmadı.. Bu nun için zengin seyyahların bulunduğu bu «Bremen: gibi büyük vapurlara ge - lip resim yapmak mecburiyetinde kalı- yorum.. — Aman yarabbi, ne feci bir şey!, Pe- ki resim için kaç para istiyorsunuz? — Beş mark, — Bu kadar az mı? — Evet, madam, Şimdi restmlerimin kıymeti bu kadardır. — Size elli dolar versen darılmaz m - gmiz? Çünkü resminizin kıymeti bundan çok üstündür. — 'Tabii darılmam. Genç kadın çantasını &çta ve oradan çıkardığı ellilik bis banknotu Karl'a u - zattı.. NEVR Baş, Diş, Nezle, MENE EE İcabında günde Karl parayı cebine yerleştirdikten son ra, albümden, şimdi yaptığ: portreyi ko- pararak genç kadına uzattı, Resmin allında imza olmadığım gören genç kadın: — Niçin imzanızı atmadınız? diye sor- du, Siz günün birinde mutlaka meşhur olacaksınız!. Ben buna eminim.. onun İ- çin el yazınızın ve İmzanızın bende bu- lunmasını isterim.. — Meşhur olacağımı zannetmiyorum. Fakat mademki arzu ediyorsunuz, imza edeyim.. Genç kadın yüksek sesle okudu: — K. Vunadt, Sakın siz, 1930 yılında Pariste eserleri teşhir edilen meşhur res sam Vunadt'ın kardeşi olmayasınız? Karl susuyordu. Sonra içini çekerek A sordu: — Siz o sergide bulundunuz mu ma - dam?, — Hayır bulunmadım, Buna çok mü- teessifim,. siz hakikaten onun © kardeşi misiniz?. Karl, acı bir gülüşle: — Hayır madam, dedi, ben onun kar- deşi değilim; ben bizzat Vünadt'ım. YARINKİ NÜSHAMIZDA; 500 Frank Çeviren: Faik Bercmen OZIN Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. yp, | Babiâliye götüreceklerdi. Ümidden 3i - İşade karkuya alışkın bulunan bu zavailı zılmış bulunan esbabı mucibe arasında | gürültüyü o kadar arttırdı ki patrik ken« patriğin isyan emellerinden bahsedili - | disini halkın nazarından gizliyen perdeyj yordu. Neticede patriğin (o yakalanması| birdenbire açarak bu hareketini icab &« için icab eden tedbirlerin ittihazı emro -jden gürültü kadar itidalsiz bir lisan ile Tunuyordu. Patrik tevkif olunduktan son- | bâ'ka bir nutuk irad etti, Bu pederano ra Sina'dağına nefyedilecekti. Vezirler | Dâsihati bütün halkı cehenneme yolla » ein alel tehlikeyi, korkaklıkla- mak suretile nihayete erdirdi. Maamafih, rı hasebile, ciddi telâkki ederek derhal| bü Dasihetten husule gelen sükün hes #edbirler aldılar, Yeniçeri kuvvetlerine |D€n İiç devam etmedi. Kurban dakikası sebahleyin erkenden Rum mahallelerinin | Yak'aştığı için, patriğ'n belâgetinden das bütün caddelerini kesmek emei verildi, |)4 müessir bir vasıtaya müracaat etmeli Civardaki muhafız kuvvetler iki misline lüzumu hâst oldu ii çıkarıldı, Patrikhane sarayı daha büyük Patrikhaneye merbut Yeniçeriler büs bir itina ile kuşatıldı. Kirilo bu zaferi) YÖK sopular yakahyarak ve bunları rasta kazanacak kimselere hiç mukavemet &9lene indirerek hazır bulunanları şim- gösterilmden teslim olundu. Kiriloyu der) “İ gözlerinin önüne arzedilerek o kudef hal bir kömürcü kayığa götürerek o - seraire karşı hürmet ve dikkat gösteril « raya bapsettiler. Sahneye necabet ver - mesi lüzumunu onlara anlattılar. Bunun Üzerine, Sacra Sanctum'un yan kapıları miyecek bir vâkıâ olmak üzere denile - ş yi ıp, bilir ki hiç bir zaman bir Rum bu kadar | 4Sıldı. Discreler Yunan âyininin bütün ihtiyat tedbirlerine lâyık olmamış de » aletlerile çıktılar, Birbirin: müteakıb gö ğildir. Dindaşlerı onu padişahın ellerin - lerek bunları ortadaki kapıya takdim den kurtarmayı o kadar akıllarından ge- ettiler. Taşıdıkları #letlerin her birinin giriyorlardı ki o adi kömür kayığı işi ol.|ISIDİN! yüksek sesle haber veriyorlardı, Mmasaydı, bundan merinunlyet duyacak - En arkada gelen patriklik tacı roddolun- ardi a anna karşı ra alâmeti, Babıâliye patriğin halefini yerine o - Kğ a al VARDA ira turtmak vazifesi terettih ediyordu. Bu) m ml kelam meselenin en ufak tafsilârından bile ha- ni, daha yüksek bir dereceye çıka berdâr tutulan padişsh yeni patriğin ika- si. YE YE ON ANE metgâhını bildirmemiş olsaydı Babıâli o- ye ap Gü İğulamıydnnkti. ” yinin son merasiminde dikkate şayan Vezir derhal adamlarını gönderdi. On- Era yel lar yeni patriği gelip benden İstediler. koydu, Fener mahallesine gitmiş olmam. dan istifade ederek Babiâli tercümanını de ziyaret ettim. Madame de 'Tott'a pek ji merbut bulunan alesi Boğazda oturduk- ları evde kendilerine bir kaç gün mi « safirliğe gitmek vâdini ondan almışlar. dı. Padişahın bu tercüman: nezdinde t6 « sadül ettiğim arkontlerin (4) arasında, azledilmiş olan Ulah prensi Racovitza'yı pek sadikane merbut biri vardı. & Manoly Serdar (5) adını taşıyan bua dam bana dindaşlarına nisbetle daha 26 ki ve malümatlı göründü, Bilhassa eski” velinimetinin yanında sikıntı içinde ya şsmayı nankörlük göstermiş olsaydı ye Maamafih, bu benim için patriğin mu- ni ez alm mail olacağı mükâfatlara hafaza ettiği mârasimdz hazır bulunmak | *e7<ih etmiş bulunması bende kendisine üzere gayet iyi bir fırsattı, Bir gün, bü.) **£S1 Sok İyi bir his husule getirdi. Hiç yük bir yortuda, patrilhene kilişesine| b Menfaat cazibesi onu sarsamamıştı. gittim, Yeni patriğin adamları beni bek- Bütün teşebbüs.erinin gayesi Raco liyorlardı.. Onun emri üzerine, kürsünün vitza'yı tekrar mevki'ne getirmekten iba- sağındaki bir iskemleye götürdüler, Biraz | © sonra patrik te buraya geldi, Âyine baş-| Şüphesiz bu maksadis ve Kasinusun lanması için her şey hazırlanmış bulun.| Kayınbiraderlik nüfuzu hakkında ken - duğu sırada, kürsüden indi, Mahsus ge | disine verdiği itimad sevkile olacaktır ki tirilmiş bir koltuğa olurdu. Koltuk Sacra | Manoly Serdar benimle dost olmak te Sanetorumun karşısına konulmuştu, O.|mayülünü gösterdi. Kayınbiraderimle de rada, bir takım Diacreler patriğe patrık. | bü vesile ile münasebet peyda «mek İs. lik elbiselerini giydirdiler, sonra başına | temişti. Ben de kendi milletinin karakte- elmastan kapalı bir teç koydular. Tarın|ri ve ahlâk ve Adatı hakkında beni ten. tepesinde bir küre üstünde çifte bir sa - | Vir edebilecek bir adamlu muarele pey- ib vardı, da etmekten memnun oluyordum. Sonra, patrik sol elile patriklik âsası- (Arkas var) nı aklı. Sağ elinde üç kollu küçük bal mumu bulunuyordu. «İbn» ile «oğuls un #ttihadına işaret olmak Üzere bunların hasıl oldu. Para teraziden çıkarak doğrudan yalnız ikisini tutuyordu. Takdis musme-) doğruya Sultan Osmanın eline geçti. O dn lesini yaptığı zaman da elin iki orta par- en me lnyeki e mağım kapıyarak ayni şekle riayet etti.) , “* Jam Bu suretle, küçük parmağın temsil ettiği İmamı a e i İbni - Ruhül - Kâdus'ten ayrı kalıyordu. İ ni (3) Rum piskoposları haiz oldukları mut - Rumlar İbn'in Ruhül-Köds'ten çıktığına |yak nüfuz ve kudreti iade için bu ünver a). despotu (3) kendisin; düşmanlarının e - İine teslim ettnememi benden rica edi - yordu. Halbuki ben ona patrikliğini teb- şir ediyordum. Kendisini bir türlü temin ve teskin edemedim, Fakat itaate mec - bur idi, gelenlerin arkası sira yürüdü Cellâdları takib ettiğini zanneyliyordu. Bir saat sonra patrik tlân edildi. Ayni gün, teşekkürlerini bana tebliğ elti, Sonra, sessizce gelip beni ziyaret et- ti ve yakında muhtaç olacağı ilticagâhı dalma hazır tutmamı rica eyledi. O za - mat pek fena bir intihab yapmış oldu - Humuzu anladım. (1) Bu şartı bizzat padişah Koydu. Şarlı ifa için Darpbaneye müracaat mecburiyeti itikad etmezler. mişlardır. Fakat padişah bunun © kiymetini Sonra, patrik «Sanctua'res ithal e.|onlara pek iyi hissettirmiyordu. (4) Zengin Rumlar kendilerine Ohilâ bu Gildi. Bunun perdesi kapandı. Kiliseyi dolduran halk o zamana kadar hürmet - .kârane bir süküt muhafaza etmişken, bi- ünvanı verirler, (5) Serdar Türkçe bir kelimedir, Gauw” neur demektir.