“ Son Posta,, nın Hikâyesi SON POSTA | “Bremen,,de bir hadise Karl daha uzaktan otelin kapısında - Hi saate baktı: Saat bire beş vardı. «Bre- men, vapuru ikiyi çeyrek geçe kalka - “çaktı. Biraz acele etmek gerekti. Çünkü, ilç olmazsa vapurun kalkışındar. yarım ai evvel vapurda bulunmak lâzımdı. “Halbuki bu arada otele de uğramak icab ediyordu. Karl adımlarını sıklaştırdı. © Hamburgdaki efsanevi «Bristol» ole - nin döner kapısı hiç durmadan işliyor, kadın ve erkekten mürekkeb şık ve te- “miz giyinmiş bir insan seli fasılasız, gih içeri, gâh dışarı akıyordu. Kari, otelin kapısına gelince durakla” “dı. Bir tereddüd ânı geçirdiği her halin- "den belli idi. Mütemadiyen dönmekte o- Jan kapının camlarından Vestibül'ü gör- meğe çalıştı; fakat otele girip çıkan in - san seli buna imkân vermiyordu. © Nihayet kapının hafeketi biraz hafif - r gibi oi- “du, Artık camlardan içerisini görmek İ- "gin herhangi bir mâni kalmamıştı. Karl, pos ve kır bıyıklı kapıcının profilini gö- rebildi. Kendi kendine: “ — Çok şükür o değilmiş, diye söylen» di. 5 Bu kapıcı herhalde Kari'ı farketme - “miş olacaktı. Binaenaleyh eski oyunu “tekrarlamak ve vapura girmek kabil o - lacak demekti. Vapurda, gene geçen de- ” faki gibi bir kadın bulabileceğini umu - yordu.. şu halde: İleri!. » Karl otelin kapısına yaklaşarak onu kendini öteir n| basit bir iş - “miş gibi, kapıcının Yi i alâkasızlıkla geçti.. Yüzdek. bu kayıd - “sız, bu istihfafkâr ifade için en kuvvetli bir tavsiye idi. Bu gibi yerlerde yaşayan insanların en tabif ka- “reketi: Kapıcıları, ve buna benzer ote - lin diğer müstahdemlerini farketmemek- 'ti.. İşte Karl da böyle hareket etti. Karl, sakin adımlarla Vestibülü geçti, Saçları pomatalı bir delikanlı ile yüzü boyalı genç bir kızın oturmakta olduğu masaya yaklaştı. Saçları pomatalı delikanlı ayağa ka'k- tı, Karşılığı para olan beylik bir gülüşle gülümsiyerek: — Anahtarı mi istiyorsunuz? diye sor- E- Karl, gene ayni sakin tonla: — Hayır, dedi, henüz yukarı çıkmıya- “cağım. Ve genç kıza yaklaşarak! — Matmazel, dys ilâve etti, «Bre men; le gidecek olan yolcuların listesi - .ni verir misiniz? k © Son Postanın edebi romanı: 4| — Başka moda bulsanız daha iyil. Bunları düşünün, geçin hem annem se- (sini çıkarmıyor amma, sanırım benden ziyade sıkıldı bu sözlerden Bu esnada cazband, güzel bir tango “çalmağa başlamıştı. Neclânın somurt- ( masına hiç tahammülü olmıyan annem “bunu fırsat bildi: © — Bak, Neclâ, senin çok- sevdiğin İargoyu çalıyorlar. Haydi bunu Tuğrul Çağabeyinle oyna.. hem o, geldiğimiz - © denberi hiç dansetmedi. | Hakikaten bu gece, ne zamandır ade.| tâ unuttuğum dans havalarına ayak uydurmak istemiyordum. Geldiğimiz « denberi Neei hçedeki dans yerin- “de dönüp d p Daver ağabeyim» İdi. Şimdi ise, içeriki salonda bol ira dans . Bi z İeklifi hiç hoşuma gitmem “öyle sân: dum ki içimi 7 imi, orada, dansedenler y Hiyacaklardı! Şimdi "müş olmalı ki, h ve cicamlık yapa: İbekliyordu. Dave “teklifini tekrarladı: © — Öyle ya, Tuğrul. 7 ia daha çabuk an- gibi aksilik verde susmuş, ben! ağabeyim (annemin sen de bir dans bu gibi yerler! lâ, deminki sinirimden ürk-| Genç kız: — Bir dakika, dedi. Ve üzerinde porta- tif bir yazı makinesinin durmakta oldu- ğu cevizden yapılmış Amerikanvari ya- zı masasına yaklaştı. Bir iki saniye sonra dönerek, üzerinde «Bristol» otelinin resmi ve «Bremen> le İ gidecek yolcuların ismi bulunan matbu! Tisteyi: — Buyurunuz!. diye uzattı. Karl listeye bir göz attı: Mister Bar » net, Mister Smeyzers, ve Smayzers - İni or, Mösyö Lakur, Herr o Ştrelits, Kont Espri. Karl: «İşte böyle, Smayzers'in üzerin - de duralım» diye karar verdi. — «Bremen; ne zaman kalkiyor? Yüzü boyalı kız, elindeki kalemin ter- İ sile saçlarını karıştırarak: — «Bremen», «Bremen», «Bremon;, kırk sekiz dakika sonra kalkıyor, diye i cevab verdi. — Acaba Mister Smayzers vapura bin- di mi? — Evet efendim. biraz önce. dakika önce... — Mersi.. — Esteğfürulleh efendim. Karl Vestibüle döndü Köşeae, bir palmiye yelpazes altında yu lak bir masa duruyordu. Masanın ü de yazı takımı, zarf ve kâğd gibi mek - tub İeve: vardı. Gerek zarfların ge arın üstünde, «Bristol. ote- esmi göze çarpıyordu. Ma. birkaç inin ismi ve İsada kimseci yoktu. Karl, masanın başını geçerek oturdu. Önüne bir zarfla bir kâğıd çekti. K, dın üstüne birkaç satır yazı (oyazdıklan sonra tekrar yüzü boyalı omatmazelin yanına giderek: — Lütfen zarfın üzerini yazı makine- sile yazar mısınız? dedi, Adresi ben size dikte ederim. — Buyurunuz!, Genç kız yorgun bir gülüşle gülümsi - yerek yazı makinesinin başına geçii ve bekleme vaziyeti aldı, — Yazınız: «Aceledir. «Bremen va - purunda Mister Smayzers'e Mak . Jil - bert, «Smayzersu Brant> firmasınm Di - rektörür Usta parmakların vuruşları altında ya zı makihesinin klavyeleri süratle hare - kete geçti. — Mektubu 'biz mi gönderelim” — Hayır. mersi, Ben bizzat kâtibimle göndereceğim... Kari otelden çıkar çıkmaz derin bir ne fes aldı. Proğramın ilk kısmı muvaffa- Yazan: Halid Fahri Ozansay et yahu!.. Bu kızla zıp zıp hep ben mi #içrayacağım? Zaten baloya geç gelince böyle olur, Baksan a, Neclânın bütün tanıdığı gençler birer kızla meşgul, Ka - valyelik seninle bende kalıyor! Çaresiz kalktım ve Neclâ ile dans sa -| lonuna doğru yürüdüm. Fakat aklım hep Süheylâda idi. Bana daha dünkü buluş- mamızdâ bu akşam buraya ahnnesile bir- bkte geleceğini söylediği halde hâlâ ni- çin gelmemişti? Üç gece evvelki o meh- tab gezintisindenberi bu onun © üçüncü doğru çıkmayan sözü idi. Birincisi, er - tesi gün Beyoğlundaki odamıza beni iki saşt fazla beklettikten sonra ancak üç $ tabü bir jestle yapayım, vapuru kaçırdım!» deyişi, ikineisi, dün sabeh|y il. Yazan: kiyetle başarılmıştı.. Derha! lâkayd tav. rım terkederek sür: otobüs durağına doğru koşmağa başladı. «Bremen» in kal kışıma ancak kırk dakika kalmıştı, * Vapurun lâciverd elbiseli kontrolü; — Pasaportunuzu ( görebilir miyi dedi, Karl, «Bristol; otelinin ismini taşıyan elindeki zarfı göstererek: Ben seyahate gitmiyorum, dedi. Ben Nevyorktaki «Smayzersu Brant, firma - sının Direktörü Mister Smayzers'i gör - mek istiyorum. Zarfın içinde omüstacel birkaç telgraf var.. Smayzers'in hareke- tinden sonra bunu bize «Bristol € ge - tirmişlerdi. Lâciverd elbiseli kontrolör, elinde bir Hste tutmakta olan diğer bir kontrolöre dönerek: — Yolcular arasında bu isimde birisi | var mı? diye sordu. Listeli kontrolör, listeye bir göz attık- tan sonra: — Var, dedi Mister Smayzers; yanın- da da oğlu var. 141 ve 142 numaralı ka - maraları işgal ediyorlar. Karl tekrarladı: 142 mi? Karl's yol vererek izahata — Evet |vert İ sonra açılacağız!. Takriben bir dakika son'a irinci sınıf kamara. üst gö. « # num N alı asansörle çi ız! biraz acele ediniz", Karl ü r varmış bulunuyordu. Elind zarfı buruşturarak denize fırlattıktan ra etrafına bakınmağa başladı. Idmana bakan güvertede ancak birkaç İyolsu vardı. Yolcuların büyük bir kismi şehre nâzır karşı güvertede idiler.. Bun- lardan bazıları, kendilerini o geçirmeğe gelmiş olanlarla konuşuyorlar, diğer bir Pkismı se, şehrin muhtelif manzarala; rıhtımdaki kalabalığı ellerindeki objek - tiflerle tesbite çalışıyorlardı. Kar! y arka tarafından dolaş- tı. Fakat gözüne hiç kimseyi kestireme - di; işine yarayacak hiç bir şey bulama - dı. O zaman güvertenin karşı tarafına geçmeğe mecbur oldu. Bu tenha güverte nin hemen hemen nihayetinde, tek bir! kadın parmaklıklara dayanmış, uzaktan rıhtımdaki kalabalığı seyrediyordu. Kar! bu tek başına duran kadına doğ- ru yaklaştı, Ve takriben otuz metre me- safede durakladı. Kadın, sade fakat zarif hat çok gü: g Dedi de biraz kendimi toparladım. Şimdi tangonun *Ik çatınısı b imiş, ya- pilan alkışlarla ikinci defa tek lamıştı. Tam bu binde, herkes ta çağırılmaktan hoşlana larda büsbütün zengnleşe Adada yeni köşkler, Taksimde apartımanlar yaptır- miş olan meşhur bir ticarethane sahibini Fransızsa «Chörie'. diyen yayık yayı! ! Dönüp baktım ki müthiş arhoştur ve kollarındaki ince uzun boylu ve pembe tuvaletli bir ka- dına her h Fr a söylemek İ sevdasına düşmüştür. Hem kadın da ken İdisi gibi Türk olduğu halde! Fakat Pat- zon, o dumanlı kafa üe bu gecsoka-” dından başka kimseyi görecek gözü ol - mağığından hiç etrafına aldırmıyor, Derken kadının üstüne yıkılarak ve bü tün altın dişlerini gösterip sırıtarak, ay | yalrız!, Di yayık sesle ve sanki başkaları bu ya- bancı dilden anlamazlarmış gibi o b3 - du. O zaman, balonun artık b sıkı:mağa dığım ittiradına böyle ta yanımda | nâl bir not ilâve eden bu fırsatı ka- çırmak istemedim ve demin Neclâyı a -| plâjda evvelce hiç tanımadığına emin ol.| isi duğum bir gençle selâmlaşması ve: «Ne man tanişim bununla?» sualime: «A; kidenberi tanırım. Şişliden.» cevabi- zı verişi; Üçüncüsü de bu akşam baloya geleceğim dediği halde gelmeyişi Artık zihnim bu mMüammalar içinde perişanken nasıl danş ettiğimi bilemem. Hattâ bir keresinde Neclânın iskarpin!i- ne bastım ve kız dayanamadı: — Aman, ağabey, dikkat ett. Bu ak- şam ne fena dans ediyorsun böyle? bu çiftin sağında, solunda, arkasında, ö-| nünde dolaştırarak Patronün söyledikle- rine kulak verdim. Bu, şimdi, benim i - s anaknde aramıza başka çiftler onun söylediklerini te mile dinlememe mâni oluyordu. Bu se - bebden yalnız şu cümleleri işidebildim, tabii gene o sinirlerime dokunan Fran -| sızcasile... — Niçin bu sabah gelmediniz? gren ZI. Kurt mı harikulâde idi. Acaba o bu yumuşak, bu mahzun yüzü nerede görmüştü? Karl: «Herhalde işe gelecek gibi görü- nüyor!» diye düşündü ve cebinden al « bümünü çıkardı. Kalemini de tedarik et tlkten sonra, vapurun parmaklığına da - ?| yanarak kadının resmini yapmağa baş - Jadı.. Genç kadın resminin yapılmakta oldu- ğunu görünce, hafif bir dajre (çizerek şehre doğru döndü.. ve uzaklara bakma- ğa başladı. Bu vaziyette © güzel profüı, mavi bir fon üzerinde daha güzel, daha cazib görünüyordu. Genç kadın, resminin nasıl yapıldığı » Tü göz ücile takib ederken: «Bu medeni maymunlar tanışmak için ne usuller icaj lar!» diye düşündü. nasıl bir seyir tâkib edeceği ka - dın için önceden malümdu: o Önlerinde beş günlük bir deniz seyahati vardı; Yal nız başına seyahat eden (o bir kimse bu müddet içinde can sıkıntısından çatla - yabilirdi, İşte bu adam, bilhassa bu mak sadla, kendisile tanışmak istiyordu. Böy- le tanınmış bir sinema yıldızile arka - daşlık yapmak herkes isterdi. Bu genç de bunlardan biri idi. Belki de kolay bir muvaffakiyet hülyalarına bile kapılı - yordu.. Her zamanki banal (sahneler... Sadece delikanlının kullandığı tanışma usulü diğerlerinden farklı (o ve yepyeni » Tabii resmi bitirince, kadına gelip im eğecek, bu suretle aralarında bir dostluk kapısı açılacaktı. Acaba iyi re - sim yapıyor mu idi?. Yaptığı resim bir şeye benziyecek miydi Genç kadın, yüzünü hafifçe resamdan atrafa çevirerek resme doğru baktı. ve kendi kendine söylenmeğe başladı: Hâlâ resim yapmakla meşgul. maa - afih güzel bir delikanlı... Sarışın. u » yun boylu.. uzun saçlı... Sade fakat iyi zevkli insanlara mahsus bir giyinişi var. umumiyetle bunda, diğer insanlardan r şeyler var. bakışları hazin ve .. Hattâ, daha doğru gücenmiş, kır »sanlsrs mahsuş bir bakış... Her - lde elem ve izürab o çekiyormuş gibi ir tavır takınıyor.. bu bakış bundan ö- türü olsa gerek... Fakat ne olursa olsun, yapmacık ta olsa bu bakış ona yaraşı - yor. maamafih bu da herkesin söylediği şeyleri eglip söyleyecek: Hayatta yapa « Seven! yok... «Galiba resmi bitirdi... yaptı!» Genç kadın Karl'a döndü ve gülüm - sedi, Karl, kadının önünde eğildi. Genç n delikanlının selâmina başile kar - Bakalım neler Kadının cevabını işitmedim. Arkasından Patronun şu sözünü duy - dum: — Biz TTeşrinde Adadan iniyoruz. Kadinin cevabını gene işitmedim. — Dün gönderdiğim istakozları beğen- diniz mi? Mükemmeldiler değil mi? Fa- kat bu defa bizim kayıkçıya oObırakma - dım, kendim meşgul oldum, Kadın sadece: — e güzeldi, teşekkür ederim! Patronun ağzından şu alicenab- zim : kökün yanındaki arsa boş. bir çaresini bulsak da şunu size satın al sak... Hissettim ki, Patron, aşk işinde de tica- ret hevesinden kendisini alamıyor. Sağ - harcayacağı yüze karşı, (soldan beş| z kazanmak niyetinde! Sevgi faslı da pek tabii bedavaya gelecek! Hele aramıza girenlerin kasırgasını ya-| Jabildiğim zaman, meşhur Patronun ka-| dına, kim bilir ne — Vous ötes i gülmeden kendimi rduz üyorsun, ağabey? kundü da, Halbuki asıl si e dokunan bu l Alicenabın Türk- değiştirirken bu zen gin ve âzametli Patron, Fransızcada mü. zekkerlik, müenneslik kaidesi olduğunu ve kadına hitsb ederken müennes olarak gönâreuse denilmek lâzım geleceğini de hiç düşünmemişti! Fakat ne yazık ki bu dans esnasında im, saksafon sinirime do 1 Çeviren: H. Alaz şık verdi. Karl genç kadına yaklaşs * rak; — Madam, deği, resme bir göz atmak lâtfünde bulunur musunuz?, Ümid ed” rim ki beni kaba bir insan telâkki etme” diniz?... — Bakayım resme, Delikanlı albümü uzatarak: 3 — Buyurunüz, dedi, Beş dakikalık bif taslak. tabii bunu bitmiş bir sesim İ€” lâkki etmezsiniz!, Genç kadın resme baktıktan sonra gs lerini ressama kaldırdı, Delikanlının gös lerinin içine bakarak sordu: — Herhalde siz profesyonel bir re$ * samsınız, Ü/ — Niçin gâliba? — Öyle işte... — Ben biraz resi yük üstadsınız!. Benim bir çok †* falar resmimi yapmışlardı, fakat şimdiy€ kadar böyle bir portre görmedim., hafi“ kulâde bir istidadınız var. — Zannetmiyorum, madam. — Siz birkaç kalem darbesile harik lâde muvaffak bir eser meydana getir “| diniz!, Bu işi bir çok büyük üstadlar bi" le bu kadar büyük (bir muvaffakiyetl8 başaramazlar., Muhakkak ki siz çok k# biliyetli bir ressamsınız!, — Herhalde, madam, mezaket Genç kadın gülümsiyerek; — Hayır hayır $iz yanılıyorsunuz, †&. Beş dakika önce sizin hakkınızda n€ ler dşündüğümü bilseydiniz beni hiç d8 nâzik bir kadın telâkki etmezdiniz!. — Kanaatlerimi değiştirmek için bir sebeb görmüyorum, madam.. Genç kadın yeniden gülümsiyerek: — Canım sizinle hiç te münakaşa ef mek istemiyor, dedi, Sizin dediğiniz ol * sun., herhalde siz de Amerikaya gidiyo” sunuz, değil mi Şayed iyi bir reklâm yapabilirseniz, orada, bir seneye kalm&” dan meşhur olursunuz! İster misiniz, #f ze bu sahada yardım edeyim — Hayır, mersi, Ben Amerikaya git “ miyorum. — Peki, nereye gidiyorsunuz? — Ben hiç bir yere gitmiyorum, mâ © dam. Esasen sahile inme vaktim.de gök di. — Şu halde siz buraya niçin geldiniz! Münhasıran benim resmimi yapmak içi9 mi?. — Hemen hemen öyle. (Devamı 13 üncü sayfada) şehid olduğum komedi sonuna ermiş V€ tango bitmişti. Patron, şimdi, yarı bay © gın bir sarhoş âşık edasile gözlerini gür zerek, bir lâhza pembeli kadına baktı w bu defa Türkçeyi de Fransızcaya karı” tırarak teşekkür'nü bildirdi: — Mil mersi, efendim, teşekkür ede © rim, mil mersi, hanım efendi! Arkasından da kanım — efendinin 49P diye koluna bir öpücük! Kadın ise me” nun! Kızmak şöyle d n pahalıca bir altın luna geçecek olan bu öpüşe bile etti, sonra, arkasında Âşıkı ile, gö lerimin önünden, saçının kenarına İli elmas iğnesini ışıldatarak gurur ve tlşamla geçti. Neclâ ile masamıza döndüğümüz 78 * man, annemle Daver ağabeyimi heye © canlı bulduk, İkisi de gözlerini, bahçe * inin kapısına doğru münakaşa ederek gr İden bir kadınla erkeğe çevirmiş, arks * zuk Fransızcasile sözüns devam ediyor-|rarak, Neclâ ile tekrar yanlarına soku - İlarından merakla bakıyorlardı, Ne var? dedim. Ne oldu? Annem, gözlerini giden çiftten ay * maksızın cevab verdi: — Bak. bak. adeta çekişecekleri kerdizi izah etti: — Sen demin sulara dalmış, etrafi” da Ke b ckında — değildin. a hemen befP' ri dü ya dönme 3 ikinci bir kavalyeye rastlıyor” bu defa onunla dans yerine dönü! (Arkası var)