29 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

29 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

doğdu, 47 ülkeyi dolaşa- :xn:'l*”'"'" öğrendi. Şimdi 47 gilden şarkı söylemektedir Kongoda Yaâşıyan Zenof kadınlar yüz:- lerini kırmızıya boyayarak makyaj yaparlar büyüyemez. yanından ge Kayadan m' etmektedir. e (<. B NEg' — y Bu mantarın bol yu santim a; da 1 kuıığ'u:-hg' Japonyada « Nasa Yuümoto» da bul bu kayaya dokunan herşe! bi u'nnn '*| veya insan ânide ölür. T t 16 metre mesafesinde bulunan nebatlar rengi *Ti | İ sir. İnsalar insiyakt bir hareketle Çemlezler. üdhiş öldürücü bir gaz intişar Sakarin kömürden ya- pılir ve kamış şekerinden 560 defa daha tatlıdır yaşayan bu | Papağanın pi Ş yağınca deği- AA D a || tüyleri, kah- ve rengi olur bu eserimden asela telif hakkı yaâğmur Kırmızı A N Şimdiye kader Yağmur yağa- milyon cağı — zaman ha — satılam keçilerin dak Çdanlimee ma burunları da ) romamıaın müellifi Şelden lE övi kuyrakları l naanış rE el dikilir ÇAz eyler TT St _4,//' Maria İsidra Guzman adını taşıyan Madridin bu gçocuk feylesofu,zekâsı sayesinde 15 yaşında iken İspanya âkade- misine Gza seçilmiş 17 ya- şında iken de felsefe ve ede- biyat doktoru olmuştur TARİHİ T Çeklerin tarihi D Al.manlar arasındaki mücadetlelerin mazisine bir bakış Çeklerle ve yüksek —bir Avrupanın 'a Cumhuriyeti olan, en mühim hâdiselerile bir. haşta anılıyor. Büyük harbden çıkan bu genç devlet, mil- yakın veya uzak hirkaç İ birbirne Ha A L 140374 kilo- bbamdır. Bu topraklar tarihte yet ” Moravya, Silezya, R Slovakya Bohemya, Ww' On dört milyon hye ıııl:;m . Zengin madenleri olduğu süfusu VAR çok ileridir. Cam, fayans, gibi ıın:.!::ı_ tül, kumaş, demir, imyü, urdur. :'1'::. !lb'“":::îğhm ve zengin Cumhuriye' emya, halkın en zengin | toprakları da , Bu dev- ve çalışk Mı:ld'd* «Bobemya krallığı» Jete eski ediyor ve uzun za- adı ıltlııÜ'A yrupada mühim bir rol oyna- n Orta man Ortâ dğını BörÜN, Keltlerden Böhemi ÜN z mi Boüler oturu- birinci asında önünde beşinci — asrında K vlar burada yerleştiler; gçarktan gelen sl“ı:ek adını veriyorlar- iliz .pdılef“’s. in Slavlara kar- di İKi gsır SÖONT Samo adında bir| ğ açtığı harb Mili olarak toplandılar. | Tn etrafında in ilk hüküm. Samo 627 de bu İkinci hükümdar arak ö Lan Prjemyal var| de Dük ünvamı- dar: Fakat kral ”u,,d arrdi ÇK bir n rb im- Ti mefkar F S ann paratoru ei arasına gir-| kralının îd.ıv: meişleri daha sonra w;ı":"dı Siril ve| resinde %W vasıtasi- | Metod adını le hiristiyan okh”#u şimale doğru Çok M: ya krallığı yı- akınlar yaptılar V& Ö Danların Ş kıldı. Çekler bu “Hw yi rinde kaldılar. Sİ4Y ıı.ııı,,.ıı,ıır. Dük rak Cermen kili: hikümğ"hn ünvanını haiz olan ÇEK bi A yelerinde Alman imparator bulunuyorlardı. 1061 de Bahemya Vratislav, Almanya Barberustan <kralb> Ottokar zamanında Karintiya ile bir! riyatik denizine kadar hal uzun sürmedi. 1306 le burg Bohemya krallığınt! K at Bohemyalılar Karinti: Jğa seçtiler. Bu adam yorlardı. Cerme ni ikinci gükasi ol Fredrik iınıl"'”îîd,, (kinci a, Stirya, ün' Avustür? larını Ad- Yazan : Kadi |milletin dilini | ehemmiyeti kızanmıştı 'ler. Çekler daha “uyandı resizdi. Üç sene sonra h”g ı:f senburga verildi. Bu zat İ# . muhar lerle Fransızlar arası ait impari rebesinde öldü. Almanyâ a dördüncü Şarl wkâ% rcan Kaflı yor Mukâimki,î;;,ı Şarl için şöyle demişti: | ci Yü Üvey, Bohemyıyı Ööz bı-4 Şari, vazifesini seven, âmdı. 'Buraya A » alahatcı bir a| emyanin doıl)u;::::l tasdik etti. ki Çek dilinin Alman Prensleri Bo: | © kâdar ilerj gilti | ya)-ıhnısınn da Uğraştı. ol:ı;ı çocuklarına bu Slav - melerini söyleği, Bu- ğr î:ü î:kıııluvıkyamn da morkezi oılî'n e şel ıllnl kurdu. Bu Şehirde Orta Av min ilk üniversitesini F t FRM Mi Açtı, Prag üni- ::mhlığı’:dı » San'atların, dlşıubiı;ıî ı'm'ı & de onlıgxn tahsil edildiği üç lu;m vandı. dört sene '_ Sonra yani :î;a.l;o:;de, 13866 da Viynnığa, :î: îî P")ğ .üneı:î:ıî açılan Üüniversiteler bile esine rekabet edemedi edi. Almanlar Bohrmyay; ;mi k“f"'“'*" Sezmeye başladılar, Bo- ı;:î:î;.:: kadar emek harnyı;ı Şari Ka rında memleketi oğulları etti, Papazları ğ İve şöhret kazandı, in tahakkümü — yo | OTduları eei Çek köylüleri sıkıntıya sokmuştu. Üstelik Bohemya kralı olan Vacslav zayıf iradeli ve sefa- hete düşkün bir adamdı. Bu vaziyet Bo- hemyada ihtilâllerin başlangıcı oldu. Bu Ahtilâller önce dinf ıslahat talebi dava- tile oldu. Fakat dâvayı haykıran ve ihti- lâli hazırlıyan Jan Hüx 1416 da Könstans ruhani meclisi kararile diri Airi yakılin- €Aa milli bir karakter aldı. Meşhur Hüsit harbleri başladı. Bohemyada birçok ce- miyetler kuruluyor; Papanın. ve Alman imparatorunun gönderdiği ordulara kar- Şt akın akın gönüllüler Bidiyorlardı. Bun- lara Jan Zeliv klavuz oldu. Halk serbest- çe dint fikirlerini söylemekten başka suçları olmiyan mahbusların selbiveril- Mesini istiyordu. Çekler bu maksadla be- lediye dairesine hücum ettiler, Bu vak'a | şehirde ve imparator üzerinde o kâadar şiddetli bir tesir uyandırdı ki kvral Vasc« | :ıı:ğ;;l.mdm hastalandı ve bir ây sonra M19 da imparator olan S tilâlleri bastırmak için çnklçıııs;::ıuîıı;: Mecbur oldu. Bu uğraşma tamam on bir sene sürdü, Çekler kahramanca dövüşü- yorlar, yılmıyorlardı. Aralarmdan Jan Ziska gibi meşhur kumandanlar Çıktı. .| Papalık ve #mparatorluğun gönderdiği kuvvetlere karşı parlak zaferler kazan- dılar. Onun yerine geçen büyük Prokop ta ayni derecede üustalık Bösterdi, zafer ndı. Almanların kuvyetl' Çek gönüllüleri karşısında çe- (Devamı 10 ncu savfada) EDKİKLER ) ( EDEBİYAT | , Gençlerle konuşma San'atkârın iddiası var mıdır, varsa en doğru iddiası ne olmalıdır? Yazan: Halid Fahri Ozansoy İlk yazının hülâsası Müuharrir ilk yazısında (Uyanış) mec- Muasının genç müharrirler ve şairler a- rasında yaptığı bir anketi ele alıyor. Bü #İddlanız var mı?» sorgulu anketlü ce- vablarımı kismen tahlil ediyor ve nıhayet sual hakkındaki fikrini anlatmıya başlı- yor. Gelelim bizim edebiyatımıza.. bir kere Divan edebiyatı, formülleri muayyen bir edebiyattı. An'aneci, islâmcı ve tamami- le şarklı.. bütün divanları açın, hepsinde ayni temelleri bulursunuz. Vezinde, ka - fiyede, nazım nevilerinde, tabiati bir A- cem minyatürü gibi nature morte görüş- te, tasavvuf ve hikmette aşağı yukarı ayni sadakatle ayni ideali devam ettir - mişlerdir. Hem de hayret edilecek cihet: On sekizinci asrın büyük divan şairi Ne- dim'e kadar bu an'aneden hemeti hiç in- hiraf etmeden... Yalnız Nedim'dir ki, hiç değilse yeni bir lirizm ile ve tabiati da- ha canlı ve yerli bir görüşle bu edebiya- ta yepyeni bir çeşni getirdi. Ondan evvel de, Şeyh Galibin başyallerile ve bilhassa sembollerile getirdiği bir yenilik vardır. Öte tarafta, bütün Divan edebiyatı hep ayni mirası, elden ele, asırdan asıra inti- kal ettiren ideolojisine sadıkların edebi- yatıdır. Esasen tam manasile Ümmet e- debiyatı ve pek az millet edebiyatı olu- şu da bundan ileri gelmiyor mu? Tanzlmat edip ve çairlerine gelince, başta Namık Kemal olmak üzere, vatan ve hürriyet mefhumunu garblılık mefhu- mu ile beraber getirdiler. İşte 0 zaman- dan itibaren edebiyattaki şarkın hiç de- ğilse üçte birini attık. Neden bu kadarını? Çünkü, ekseriyetle kullandıkları nazım şekilleri gene Divan edebiyatının şekille- ri idi. Yalnız onlar bu eski şekiller içinde yeni fikirler, Avrupa fikirleri neşretme- sini pekâlâ bilmişlerdi. Fazlasını da za- ten yapamazlardı. O zaman, kendilerini © devirde hiç okutamamaları - tehlikesi vardı. Yahud, doğrudan doğruya Ahmed Mithat Efendinin yaptığını yapacaklarlı. Fakat o, okumuyan halkı okutmak için halk romanları yazıyordu, Halbuki diğer- leri münevverleri kazanmaz mecburiye- tinde idiler. Buna karşi, o zamanım mü- İnevverleri ise kulaklarında kaside — ve gazel sesleri duymadıkça edebiyata inan- mazlardı.. Demek ki onları kazanmak için Tanzimat edebiyatçılarının, bilhassa ilk zamanlarda, tuttukları yol pek doğru |idi. Neticede bunların da arzusu halka edebiyat yolu ile vatan ve milliyet fikir- lerini aşılamak olunca, pek tabildir ki bir iddia sahibi kesilmişlerdi. Edebiyatı Cedidecilerle Fecriaticiler ise tam garbli edebiyat yapmak sevdası- na düştüler. Bazı eserlerinde muvaffak oldular, bazılarında olamadılar. Muvaf - Maamafih, hor iki grup san'atkârlarını | fak oldukları, ancak, garb tekniğine ma- | halli rengi tatbik edebildikleri mr)urdi:'.ıd'n" dudaklarda tebessümler belirtir. va (©) topluca tedkik edersek muayyen bir Av- rupalılaşma cereyanının içinde bulun - duklarını inkâr edemeyiz ve eğer içle - rinde yalnız bir kaç san'atkâr hakiki kıy- met olarak kalmışsa bunu da az göremc- yiz. Çünkü her devir edebiyatında niha- yet bir kaç ismin bir devri hülâsa edebi« leceğini yukarıda da söylemiştik. Bu, böyle olunca, bugünkü neslin dağı- mik temayüllerini de şimdiden bir yere toplamağa çalışmamız lözım gelir, Ancax daha evvel yapılan en büyük bir işi V- nutmamak şartile.. yani son çeyrek asır zarfır“a hız alıp gittikçe lerliyen türk - çülük cereyanını... Bu ce. © lisanı pü- rüzlerinden, yabancı dillerin esirliğin -! den kurtardı. Bu cereyan, roman, hikâye' ve temaşada mevzuları itibarile türkçü- lük yaptığı kadar bilhassa şlirde en bü- yük vazifeyi başardı, yani aruz veznini alarak heceyi hâkim kıldı. İşte bugüntü nesil, bunların arkasından geliyor ve bu parlak inkılâb devrinin güneşi altında evvelki nesilden büsbütün dinç ve mes'ud bir hayat içinde ilk eserlerini yaratmağa çalışıyor. O halde san'atta da ağabeyle - rinden, babalarından daha iyi eserler vücude getirmezlerse günahtır, Elbette daha iyiye koşacaklardır. Ancak bir yan- dan kültürlerini ziyadeleştirmekle bera- ber, diğer yandan daha sistemli bir tarz- da çalı$ğmağı da unutmamalıdırlar. Zira, idealleri bir, kalbleri bir olmakla be- raber, san'atları dağınıktır. Kimi sembo- lizm, kimi kübizm, kimi fütürizm, kimi dadaizm yapıyorlar. Her hangi bir genç- Nk mecmnasının ayni sayısında, bu bir- birin! tutmaz ekollerin şekillerini görü- yoruz. Halbuki bir san'at mecmuasınıaı müayyen bir fikir topluluğu olmazsa, o mecmua nihayet eski zaman şarkı kitah- larına dönebilir: içinde türkü, şarkı, cur- cuna, düğün havası, kasab havası, kanto vesaire her şey var! İyi amma, böyle meemualar hiç bir zaman hoş görülemer. Her şeyden evvel programları çizilme - miştir. Yalnız bu kadar mı? İddialarını bazan evvelki nesillere türize kadar ileri yardıran mecmualar ve gazeteler de görmedik değil. Bilhassa evvelce yapılan bazı gençlik anketlerinde bu hava pek sert olarak esmişti. Neticede o iddiaları ortaya atan gençlerden kaç eser — kaldı, yahud kalacak, onu henüz düşünemiyo - ruz bile! Demek oluyor ki, san'atkârın iddiası yalnız kendisi için ve kendi kal- hinde yaşarsa bir kıymet ölçüsi Yoksa uluorta «ben şunu yaptım veya şu- nu yapacağım!> diye meydana atılmak san'at yolundaki iddlaların en zayıfıdır, © halde böyle atıp tutmaları vakur bir genç neslin kendisine yaraşlırmaması da bilhassa kendi menfaatleri icabıdır. Zıra ne de olsa etrafta fena bir hava uyan - peticede hem onlara, hem onların ya - rınki Türk edebiyatına verebilecekleri W K İNİONND n İi GĞ v SF

Bu sayıdan diğer sayfalar: