12 Sayfa anaman” “Son Posta,, nın Hikâyesi PIRLANTA YÜZÜK Hatice Hatib Ne garib şeydir. Kadınlar daima pa -| Oyun masasına yaklaştı. Yedi rakamı- halı şeylere sahib olmak hevesini du - yarlar. Jens Verk bir kere gazinoya giden yo- | lun kenarındaki kuyumcu dükkânının Ö- nünden genç dansöz Yolanda ile birlikta geçmişti. Ve genç kadın onu kolundan | zu: dükkâna doğru çekmiş, bir müddet ku yumcunun camekânındaki güzel tek taş bir' pırlanta yüzüğe karşı duyduğu hay - ranlığı ona söylemiş, âdeta bu yüzüğe Sahib olmak isteğini ona ihsas etmişti. Jens Verk ona kendi gözlerinin bütün pırlantâlardan daha ışıltılı olduğunu ve bu gibi süslere ihtiyacı olmadığını telkin | etmek istemişse, genç kadının bu iltifat- tan hiç te memnun olmadığını yüzünün Hadesinden anlamıştı. Bir kaç gün nefsile bir çok mücadele- lerde bulunan Jens Verk günün birinde | kuyumcunun dükkânına girmiış kalbi he- yecandan çırpına, çırpımı Yolandanın sevdiği yüzüğü istemiş ve şakaklarında, boynunda bütün kanı çırpınırken pazer- lığa koyulmuş ve nihayet yüzüğü satın almıştı. * Bu akşam cebinde yüzüğü taşıyan mah faza ile gazinoya geldiği zaman kalbi he- yecan içerisinde idi. Bütün ümidi güzel Yolandayı bu akşam tek başına görmek, onunla yarım saat olsun başbaşa görüşe- bilmekti. Gazinoya geldiği zaman genç kadının orada olmadığını gördü. O hiç bir zaman gazinoya bu saatte gelmez ve oynamazdı. Bunu bildiği halde gene rulet salonuna doğru gitti. Çünkü oraya gidişinde bile içinde güzel kadınla karşılaşmak ümidi vardı. Şübhesiz ki onu rulet masası çekmi - yordu. Çünkü o bir iş adamıydı. Bir me- telikle bir milyon kazanmağı düşünen bir hayalperver değildi. Böyle bir oyun- da kazanmak ihtimalile, kaybetmek teh- likesinin pek müsavi olduğunu biliyor - du. Hayatta şimdiye kadar ona hiç bir şey hediye etmemişti. O servetini Bütün gençlik hül « yalarını bir tek hedefe feda etmişti. Zen- Bgin olmağa!, kimse alın terile kazanmış ve büyük bir tasar- | - rufla biriktirmişti... Tercüme eden : na biraz para koydu ve biraz para ka - zandı, memnundu.. Ve sigara salonuna geçti. İri bir Brezilya sigarası yaktıktan | sonra bir de martini ısmarladı. | Bu işsizlik onun pek ziyade sinirini bo- ıyordu. O şimdiye kadu- para kıunmı-l wgı alışmıştı. Para harcetmek ve umbeL |tembel oturmak ona hoş gelmiyordu. İçeriden krupiyenin sesi geliyordu. b Foite votre jen!, | O da şimdi bir başka kumar oynıya « caktı. Parmağile yeleğinin cebini kabar- ;rın mahfazaya, yeleğinin üstünden ha - fifçe dokunuyordu. O, güzel Yolandaya bir kaç sene evvel |Pariste rastgelmişti. Orada küçük — bir barda dansediyordu. Onu pek az tanımıştı. Fakat hayatında bir daha aklından silinmemişt:. İşte şim- di senelerden sonra ona burada rastgel- |miş ve onun hatırasında sakladığı res - minden de çok daha güzel olduğunu gör- müştü. | İçinde bir tuhaflık hissediyordu. Âdeta korkuyordu. Kalbi sebebini anlamadığı bir korkunun heyecanile göğsünü dövü- yordu. Bir viski ısmarladı. Viski boğazını ya- karken gözlerini örttü, bir müddet öyle kaldı... Birden bir ses kulakları dibinde: — Oh mösyö Verk açık gözle uyku mu uyuyorsunuz? Yoksa tahayyülâta mt dal- dınız?.. Genç kadın, omuzuna incecik — elini koymuştu. Bileziklerle, yüzüklerle süs. lü olan incecik ve güzel elini: — Oh siz misiniz Yolanda.. ah affeder- siniz matmazel!.. — Bana Yolanda demekte ne gurur var dostum, dedi. Haydi kalkınız biraz oyun salonuna girelim. — Eğer canınız sıkılmazsa burada ka - lalım. Çünkü ben oynadım. — Kayıp mı ettiniz?. — Hayır biraz kazandım! — Biraz!.. Elbet te biraz kazanırsınız!.. Cesareti kıt olanlar dalma az kazanırlar. Siz her zaman öyle ihtiyatkârsınız ki.. — Ben hiç bir zaman isralı sevmem, | yoksa!. SÖON PO TA gi Dansöz onun sözünü kesti: — İsraf benim tanıdığım sarhoşlukla » rın en tatlısıdır. Dedi. — Maazallah, eğer herkes sizin — gibi düşünseydi, dünyanın sonu ne olurdu? — Bu sarhoşluğu sizin ömrünüzün sonu nâa kadar bir kere bile tadamıyacağınızı penll biliyorum. Halbuki beca bu sarhoş- luğu çok severim. Burada birer kokteyl içtikten sonra ye- mek salonuna geçip yemek yediler. Hiç konuşmıyan adam yemek ismarlarken müdhiş bir talâkate sahib olduğunu gös- termişti. Yemek meselesini pek iyi an - hyordu. Metrdotele hör şey hakkımda kendi tarifini veriyordu. Leziz bir ye - mekle beraber güzel şarablat içtiler. Ke- mancı Paolo yamek salonunda çalan ka- pelleyi idare ediyor ve genç dansöze-tatlı gözlerle bakıyordu. Yemekten sonra genç dansöz kumar oy- namak istedi. Birlikte öoyun salonuna git- tiler. Yolanda onu âdeta biraz para kay- betmeğe taşvik ediyordu. Kazanan bir numara Üstünden para kaldırtmıyor, durmadan bırakıiyordu. Verk: — Fakat bu bir deliliktir diyordu. Nihayet oyun bitti. Jens Verk müdhiş kazanmıştı. Alnında biriken ter taneleri- ni kuruliyarak: — Biraz dışarı çıkalım, dedi. * Mehtab pek parlaktı. Palmiyelerin ge- niş yaprakları, tatlı bir rüzgürla hafif, hafif sallanıyorlardı. Jens Verk onunla beraber deniz kenarında yürümekten, bu mehtab altında olmaktan ne tatlı hisler duyüyordu. Tatlı, tatlı konuşuyorlar ve genç kadın gülüyor, söylüyordu. Niha « yet kumlukta bir kanapeye yan yana o « turdular. Dalgalâr — sahili dövüyordu. Jens Verk bir cesaret gösterdi ve genç. kadını kendine doğru çekti, Ve ani bir cesaretle ona sen diye hitah etti ve.. evet! Besi: — Seni seviyorum diye fısıldıyabildi. Dansöz: — Sahi mi diye gülümsüyordu. — Yoksa burası kahve değil de bakkal — tepsi ile geldi, Gurabi efendinin önüne|miında kapkara bir — ÂAyol bunlar deli mi olmuşlar? Gükkânı mı? He- rif boyuna sa -| bundan, sodadan | bahsediyar. Biz çamaşır yıkaya - cak değiliz, hera- ret söndüreceğiz, Limonata., no so- (Devamı 13 ncü sayjada) SON EDEBPİ RPOMANI Eylul Gayrimenkul satış ilânı İstanbul Emnıyet Sandığı Direktörlüğünden: Bay Mustafa Nurinin Sandığımızdan 22744 hesab No. sile aldığı 200 lira bor - cuna karşı birinci derecede ipotek edip vadesinde borcunu vermediğinden hak- kında yapılan takib üzerine 3202 No. lu kanunun 46 cı maddesinin matufu olan 40 cı maddesi mucibince satılması icab eden Topkapıda Fatmasultan mahallesi- nin eski Değirmen, yeni Undeğirmeni sökağında eski ve yeni 13 kapı No, lu ahşab bir evin tamamı bir bucuk ay müddetle açık arttırmaya konmuştur. Satış tapü sicil kaydına göre yapılmaktadır. Arttırmaya girmek istiyen 120 lira pey akçesi verecektir, Milli bankalarımızdan birinin teminat mektubu da kabul olunür. Bi- rikmiş bütün vergilerle belediye resimleri ve vakıf icaresi ve taviz bedel ve tellâliye rüsumu borçluya aiddir. Arttırma şartnamesi 2/10/938 tarihinden iti- baren tedkik etmek istiyenlere Sandık hukuk işleri servisinde açık bulundurula - caktır. Tapu sicil kaydı vesair lüzumlu izahat ta şuartnamede ve takib dosyasında vardır. Arttırmaya girmiş olanlar, bunları tedkik ederek satılığa çıkarılan gayri- menkul hakkında her şeyi öğrenmiş ad ve itibar olunur. Birinci arttırma 18/11/ 938 tarihine müsadif cuma günü Cağaloğlunda kâin Sandığımızda saat 14 ten 1( ya kadar yapılacaktır. Muvakkat ihâale yapılabilmesi için teklif edilecek bedelir | tercihan alınması icab eden gayrimenkul mükellefiyeti ile sandık alacağını ta mamen geçmiş olması şarttır. Aksi taktirde son arttıranın taahhüdü baki kalmal şartile 8/12/988 tarihine müsadif Perşembe günü ayni mahalde ve ayni sastta son arttırması yapılacaktır. Bu arttırmada gayrimenkul en çok arttıranın üstünde bırakılacaktır. Hakları tapu sicillerile sabit olmıyan alâkadarlar ve irtifak hakkı sahiblerinin bu haklarını ve hususile faiz ve masarife dair iddalarını ilân tarihin den itibaren yirmi gün içinde evrakı müsbitelerile beraber dairemize bildirme leri lâzımdır. Bu suretle haklarını bildirmemiş olanlarla hakları tapu sicillerile sabit olmıyanlar satış bedelinin paylaşm asından hariç kalırlar,. Daha fazia malâ mat almak istiyenlerin 938/165 dosya nu marasile Sandığımız bukuk işleri servi #ine müracaat etmeleri lüzumu ilân olu nur. * * DİKKAT Emniyet Sandığı: Sandıktan alınan ga yrimenkulü ipotek göstermek istiyenlere tahmin edilen kıymetin yarısma kadar ikraz yaparak usulüne göre kolaylık Bgöstermektedir. — (6941) Sıhhat ve İçtimat muavenet Vekâletinden: 24/9/938 cumartesi günü saat 11 de ka palı zarf psulile eksiltmesinin yapılması mukarrer Ankara Tıb Fakültesi doğum ve nisaiye kliniği inşaatı için zuhur eden talibin teklifi lâyik hadde görülmiyerek bu işin pazarlıkla intacı kararlaştırı! - mıştır. Pazarlık 3/10/938 pazartes, günü saat 15 de Ankarada Sıhhat ve İçtimal Muavenet Vekâletinde teşekkül eden hu susi komisyonda yapılacaktır. Taliblerin şartnameleri va keşif cetvellerini Ankara da Sıhhat ve İçtimat Muavenet Vekâle- tinden ve İstanbulda sıhhat ve içtimaf m uavenet müdürlüğünden 37 lira 62 ku - ruş mukabilinde alabilirler. Pazarlık işi için dahi eksiltme şartnamesinde yazılı vesaikin 33839 lira 98 kuruşluk teminatının ibraz edilmesi lâzim geleceği ve Nafia Vekılelınden ılmmıı ehhyec veılk asının da ibrazı lâzımdır. chı Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. Banım GG İcabında günde 3 kaşe almabilir. EEI N FSSTANIN Üa benim — limonatamı da yarım — getirdi. Üstünün suyunu, Tenler! Şimdi de çivid karıştırıyor! Li-|İçinin şekerini de monata.. limonata diyorum! katıverseydi, ne o - Elile de limon sıkar gibi yaptı. To -|İurdu? Bir de fazla da.. anladın mı ? — Tüçvit! — Başıma go - tik de emretti: olarak bahşiş de di- — Bira, leniyorlar. — Bir! Gurabi efendi fin- — Şimdilik bir. Daha sonra baka -|Canın üzerine otur - Yız; keyfi bilir. tulmuş olan — ibriği — Vui mösyö! kaldıracak oldu. Garson ısmarlanan şeyleri getirme-|Fincan kestane su - Be gitti, Biraz sonra elinde kocaman bir|Yu renk ve. kıva - — Galiba ocak sönmüş, ateşleri kal- mamış da, sen kendin pişir diye herif | kaminato getirdi.. dedi. — Allah, Allah! Hiç işitmedim böy-| leşîııı. mütaleayı serdetti: — Evet, ama, Zati Bungunm hokka- baz kahvesine benziyor. İçimi pek te lezzetli olmıyacak, Gurabi efendi fincanı dudaklarına pişiriver. kâse toz şeker, bir yığın da saman çöpi bıraktı. şaşırmıştı. SAR LA BU e * KS CA bti Bi e £ — Ne olur? Artık iş çıkarma sen de, Garson İfakat hanımın da önüne, içe-| Tisine dört parmak limon suyu kunmuq | yor. Maamafih içine belki de bir parça kocaman bir bardak, bir sürahi su, bir | î(a kat hanım kocasından daha ziyâde götürdü, bir yudum aldı, yüzünü bu ruşturdu. — Kahveden başka her halta benzi- şeker atarsam tadlanır... | Şeker kâsesinin kapağını - kaldırdı; |içinde mini mini bir gümüş maşa duru- Torığe de birasını verdi; çekildi, gıt-* yordu. — Aman, işte bu hoş! diye bağırdı. Acaba nerede satıyorlar? Bir tane al- sam da, giderken götürsem. — Ne tuhaf! dedi. Bu güvurlar islı Torik sordu: Bi Sae nn nn — Alâ nargile maşası olur. diyen su ve şeker ilâve ediyor, limona- tasının kararını bir türlü bulamıyordu. Nihayet o da, işi oluruna bıraktı ve iyi kötü içmeğe katlandı. Lâkin merakını, önündeki iri saman çöpleri celbediyor- du. — Bunlar da nenin nesi acaba? Diyerek bir tanesini eline aldı; evire çevire baktı, Bir türlü mâna veremedi. Evlâdlığına sordu: — Sen evvelce de gezdin, tozdun bu yerlerde.. bu nedir, bu? — Ne bileyim Saman çöpü. — Biz hayvan mıyız? Ne diye geti - Tİp önüme koydu saman çöpünü? ki de şeker kamışı gibi bunun da bir hususiyeti, bir tadı, lezzeti vardır. — Bak bakayım. Bir tane al da ye. tadına, kanın içindeki ince kâğıda sarılı umın çöplerinden bir ta - ne aldı, soydu, ağı zma atıp gevele - ecelacaip bir ibrik, kocaman bir çay|Mayile dolu idi. meğe koyuldu. Bir fincanı, bir çok şeker, bir tatlı kaşığı| Hepsi birden: haylı — çiğnedikten koydu. Zavallı adam ömründe görme-| — Aaa! dediler. sonra, yüzünü bu - — diği bu kalabalığı hayretle temaşa gdı.lhhw kendi ken » ruşturdu ve: iraişi yordu. dine pişivermiş. — Aah, fena ii İfakat hanım: Torik gülerek şu Garson İfakat hanımın önüne bir sürü şey biraktı Diyerek yere tü - kürdü. Şimdi üçü de, başbaşa vermiş, | İtakat hanım da bardağına mülema-|bu saman çöplerinin neye yaradığını karşıdan gelen tıramva arabası böyle araştırmakla meşgul idiler, Fakat bir| türlü mâna veremiyorlardı. Nihayet bu muammanın da çözülmesi için Tak- vorun avdetini beklemeğe karar verdi- ler. © da geciktikçe gecikiyordu. Masala- rının etrafında pervane gibi dolaşan garsonu oyalamak va sabrını arttırmak maksadile Torik kendine bir bira daha ısmarladı. Onu da içti.. bir üçüncüsünü getirtti. Takvor hâlâ meydanlarda yoktu. Merak içerisinde sabırsızlanan Torik dayanamadı, kalktı: rayım bakayım bu kerata ne SA Gear F zerrD İ ae SO B ei ., asnef Aedlt Mle-nisi Hnlmetb Hai kadar uzun sürmez, başına mutlaka bir iş gelmiş olmalı... Kahveden beş on adım uzaklaşmıştı ki, bir kaç metre ileride Takvor görün- # | dü. oldukça heyecanlı idi. Toriğe doğ- ru telâşlı telâşlı yürüdü, Tam yanına gelince de, onun: — Nerede idin be herif? Sualine ce- vab vermeksizin: — Bilborsun ne olmuştur? dedi. — Ne oldu? — Onu ilen yüzbeyüz gelmişim! — O, kim? — Seninki, — Ulan, şimdi çarparım! Burada, sif- tah ayak bastığım bir memlekette «be- — Sehin -ağzın |nimki» olabilir mi? Lâfı söylerken dü- şok mu? Sen ,bak|şün, biçimine getir de öyle söyle, — Seninki deorsam, Bayan Gurabi - İfakat hanım hok-| ninkidir. — Gene anlamadım. — Câanım, ne var ağnamaacak! |Mahut işte, — Adı yök mu bunun? — Ağzımın antresine gelmoor.. Ha - niya, kocakarıyı kaçırdıysa.. — Ha, şu! Formidabl mı idi, ne idi ikide birde diline doladığı? — He, he! Tak kendisidir! | — Nerede gördün veledi? | — Otel aramağa gidoordum. İleriki sokaktan köşeyi döndüğümde, o kerte önümde durdu. İçinden de bir karıylan bir do herif atladılar, Nasıl oldu, bil - mem? Herifin gözleri gözlerime geldi Baktım: tanaacağım. Kim idi ama? Bir türlü fikrime gelmaor. Vay köpoğlu! Kim idi z07. Der iken buldum.. bul - dum ama, herif de epey uzaklaştı. Hav- di bu tefa düştüm enksesine. O gider, ben giderim.. Aramızda kırk, elli metro mesafe var. Ben adımlarımı hızlandır- dım. Koşacağım ama, kardaş, yüreğim sıkıloor, nerdeyse hıp deyi düşeceğim.. damla enecek.. — Ey, ne oldu? Avali kaçırdın mı? — Tabiatile kaçtı. Yüsksü elt Ğ