BUN ÇKUSTA “Son Posta, nn Hikâyesi KAÇAKCI KA YONUNALANINUAAACAIAANAAA A AYA — Çevirem : Faik Bercmen veleşir; ve bu suretle kaçakçıların mü-| velerine dalmış bir halde oturürken, be- Geçen seneydi; içlerinden biri gümrük Mmuhafaza memuru olan ikı arkadaşımla Pontorli civarında avlanıyordum. Bu - rası, iki dağın ortasında bir hudud kasa- basıydı. Dağlık yerler, 1ssız ve vahşi çam | zamanda hem kaçakçıların ve hem de bi- ormanlıklarile örtülüydü; ovaya gelince /zim adamlarımızıâ birleşip bir iki tek a- ekili bir karış toprağa bile rastgelmemiş- | tıştırdıkları bir meyhanedir. Gündüzün tik | birbirlerine silâh çeken ve akşamları kar- Ötede beride görünen bir kaç köy evin-| şı karşıya oturup kafayı tütsüliyen bu a- den de başka bina yoktu. |damların vaziyeti çok garipti.. fakat ne Bu vaziyet karşısında dayanamadım | olursa olsun vazife vazifeydi.. Şu kaçak - ve: çılar mevcud bulunmasaydı © zaman da — Yahu, burada kimse oturmuyor mu? / gümrük muhafaza memurluğu diye orta- kemmel bir tarzda karşı tarafa sıyışma- larına sebeb olurdu. Biraz evvel bahsettiğim çiftlik, ayni Oturan varsa ne yer, ne içerler? dedim. | Gümrükçü arkadaşım: — Evvelâ hayvan sürüleri beslerler, çam ağaçları bol... Bir de kaçakçılık başlıca işlerini teşkil eder, bu civar halkı hepsi, çok kuvvetli, faal ve kurnaz adamlardır ve etrafı pek iyi tanırlar... Hele iyi ter- biye edilmiş köpekleri hasmın üzerine hü- cum edip bir hamlede boğazını paralıyan cinstendir. Velhasıl ne bizim kurşunla - rımızın, ne de köpeklerimizin dişlerinin bu adamların gözlerini korkutmağa yet- mediğini ilâveten de söyliyebilirim. — Gıpta ediyorum size doğrusu... En ileri bir medeniyetin hüküm sürdüğü bu memlekette bu vahşi dekor arasında böy- le maceralar... Macera meraklılarının ku- lakları çınlasın!.. Her halde burada ce - reyan etmiş mühim vak'alara aid hatıra- larınız vardır... — Şüphesiz... Şüphesiz, hele bunların içinde vak'a kahramanı bir kadının, bir kaçakçı kadının hayat: anlatılmağa da. dinlenmeğe de değer... Adına Culya derlerdi. Uzun boylu, çe- vik ve çalâk yapıb, keçi suratlı, fevkalâde zeki ve kuvyetli bir kadın olan Culya, şu tepede gördüğünüz çiftlikte otururdu. Tıpkı diğer dağlı erkekler gibi pipo içer, | silâh atardı. Bu kadının vazifesi, mensub olduğu kaçakçı grupuna öncülük etmek- ti. Adamları, hududdan içeri geçirecek - Jeri maddeleri « ki bütün tenezzül et « mezler, dantel, levanta, ipekli kaçırırlar- di - hazırlarlar, kendilerinin bildiği keçi yoll: dağılırlar, bu aralık Culya da köpekleri yanında adamlarımızın arasına sokulur, onları lâfa. tutar, şakalaşır, cil- da bir şey olmıyacaktı. Culya, onbaşılığı yaklaşmış Jan Hel - mel adında bir gümrük muhafaza memu- runa kancayı takmıştı. Alsaslıların hali |malümdür. Pek soğuk görünmelerine rağ- men çabucak âşık olurlar.. Culya bununla kalmıyarak ağlarının örgüsünü sıklaştırmış; ve Janı izdivaca ikna etmişti. Bir hayli yüklü drahom! malik olan Culyanın bu intihaptaki mak- sadını kestiremediğimiz için meraktan çatlıyorduk.. Fakat vaziyette gayri tabit bir şey olmadığından: <E, artık Culya doğru yola girmeğe karar verdi; diyor - duk. Çoluk çocuğa karışıp bütün günah- larından sıyrılmak istiyor.> Halbuki onun fikri başkaymış. Jam koca diye intihabdan maksadı da, ka - çakçılar a daha kolay ve geniş bir surette yardım etmek içindi... . Jan haftada iki gece nöbet beklerdi. Nöbet gırasında yanında daima köpeğini bulundururdu.. gitgide köpek Culyaya da | alışmıştı. Bunun için Culya fırsat «n isti- fade ederek Janım nöebtçi olduğu ak -| şamları arkadaşlarına haber verir; ve kaçakçılar ellerini, kollarını — sallı - yarak mallarını istedikleri yere taşırlar- dı. Kaçakçılar artık gündüz mesaisini bı- rakmışlar ve gece çalışmalarına koyul- muşlardı. . Nöbet geceleri, Culya be.casının bulun- duğu mahalle gidardi. Köpek ona alıştığı için tehlike vaziyeti sezmerzdi; zaten Cul- ya da köpeği okşıyarak kocasile meşgul görünürdü.. İşte olanlar tam bu saatte oluyordu.. Muhalaza memuru cilveli karısının iş- ri tarafta kaçakçılar, keçi yollarından Mallarını, hiç güçlük ve korku duymadan | güzelce istedikleri yere geçirirlerdi.. Fakat bir gece olanlar oldu.. Hatırı sayılır çapkınlardan olân Cül- yanın kocası Jan bir gün bir kadını en - seler; kadının randevusuna gitmek için bir gece arkadaşını yerine nöbetçi bira - kır. Buraya kadar bir şey yok.. Fakat muayyen ve mutad saatte Culya kocasının bulunduğu yere doğru yola çı- kınca, tam yaklaştığı sırada muhafaza memurunun köpeği ile karşılaşır. Köpek kadının üstüne atılır atılmaz Culya fer- yadı basar.. Nöbetçi memur gece yarısı duyduğu bu feryada koşar; ve Culyayı köpeğin elin - Yapı işleri ilânı Nafıa Vekâletinden: 1 — İstekli çıkmamış olan Ankarada Jandarma sübay okulu arkasındaki Jan - darma matbaası ikmali inşaatı gene ayni şartlarla ve pazarlık usulile eksiltimeye çıkarılmıştır. Keşif bedelt 19575 lira 50 kuruştur. 2 — Eksiltme 10.10.9388 Pazartesi günü saat 10 da Nafia Vekületi yapı işleri eksiltme komisyonu odasında pazarlık usulile yapılacaktır. 38 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin 1481 lira 85 kuruşluk muvakkat temlinat vermeleri lâzımdır. 4 — Eksiltme çartnamesi ve buna müteferri evrak bir lira bedel mukabilinde yapı işleri umum müdürlüğünden alınabilir. — «<3854> «<6689> Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. den kurtarır. Fakat adam kurnaz olduğu için kadımnın bu gece ziyaretinden kuşku- lanır; ve onu sıkıştırmağa başlar.. Culya bütün işvebazlığını kullanır.. binbir dereden su getirerek memuru a - vutmağa çalışır. Fakat bunları yaparken aklı fikri arkadaşlarındadır. Her geçen dakika onun için nihayetsiz derecede kıy- metlidir. İşin uzıyacağını ve arkadaşlarının teh- likeye düçar olacağını anlayınca memu - run silâhını kaptığı gibi onu vurur. Silâh sesi gecenin içinde akşedince diğer mev - kilerdeki nöbetçiler vak'a mahalline ko- şarlar. Fakat Culya mağrur ve lâkayd bir oeda ile onlara şu izahatı verir: — Kocamı görmeğe geldim; yokmuş. Bu adam bana sataştı; kendimi müdafaa için onu vurdum.» Ortada, bunun aksini isbat edecek bir delil bulunmadığından bu emri vaki ka- bul edilir.. — Peki bu vak'anın tafsilâtını siz ne - reden öğrendiniz? — Nereden mi? Anlatayım.. ölüm hâ - |disesinden sonra karı kotanın hayatı ar- tık bir cehennem azabına dönmüştü.. u - | zun zaman bu vaziyete tahammül eden Culya nihayet dayanamıyarak hududu a- Şıp karşı taraftaki bir kaçakçı çetesine intisab etti.. Culyamnın bu hareketini asla hoş görmiyen kendi arkadaşları onu af- fetmediler; ve neticede ona kızdıkları GA İcabında günde 3 kaşe almabilir. EEEE - İstanbul Limanı Sahil Sıhhiye Merkezi Satınalma Komisyonundan: Memurlar için 95 ve müstahdemin için de 84 aded yağmurlak muşamba açık eksiltme ile alınacaktır. A — Tahmin bedeli memur muşambasının beheri 26 lira ve —müstahdemin müuşambasının beheri 14 lira 50 kuruştur. B — Şartnameler merkezimiz levazımından parasız alınır. € — Eksiltme 77 Eylâl 938 Salı günü saat 14 de Galatada Karamustafapaşa sokağında mezkür merkez satın alma komisyonunda yapılacaktır. D — Muvakkat teminat parası 276 lira 60 kuruştur. E — Eksiltmeye gireceklerin 1938 senesi Ticaret Odası vesikalarını göstermek mecburiyetindedirler. Aksi takdirde eksiltmeye giremezler, — <«6306 T. H. K. Satınalma komisyonundan : 100 bin fıtra, zeklt ve 100 bin kurban afişi bastırılacak ve 27/9/938 Salı günü münakasası yapılacaktır. Açık eksiltmeye iştirak için istekli olanların şartnamesini görmek üzere pi - yango direktörlüğü muhasebesine müracaatları. «6835» için meselenin iç yüzünü yaymakta bir mahzur görmediler.. YARINKİ NÜSHAMIZDA: İhbar mektubları Yazan: Peride Celâl | EGE TIYATROSU Al, ananın ak ü gibi helâl olsun. Şimdi de, ver elini öpeyim; sonra sana uğurlar olsun! — Eskik oimi- yasan, Toriğefen- di! — Ben, kârhane uşağıyım — ama, böyle adamım iş- te! — Sağ olasan! Hoda hafız! —25— O akşam trende derin bir nefes alan Torik Necmi, arkadaşlarına tıka basa bir yemek, bir de hatırı sayılır içki zi- çekti. Cebinde bin liraya yakın le bayaği kalantor kesilmişt!. , tek başına olmuş olsa, Avrupa- zevk ve safayı düşünü - yor, babalığile, analığının, fazla ola - rak da ermeninin ağırlığını şimdi şim- di hissediyordu. j Fakat ne yapabilirdi? Esasen, mu - hakeme ' edince kendi kendini de hak - sız buluyordu. Öyle ya? O kopuk kah- ırağı Avrupayı acaba rüyasında | görmüş mü idi? Bir defa Meşhedi esinde bir devriâlem gezisi yap- | mıştı. Bu sefer de Güurabi efendinin himmeti ile yola çıkmıştı. Demek olu- yordu ki böyle bir vesile olmamış ol - saydı, bu cebindeki küçük servete de yacaktı. Binaenaleyh katlan - © ediyordu. tini, ceketinin paraları ihtiva eden na sigorta makamında dayayarak, artimanın kadife kulaklığına ba- ladı, tatlı bir uykuya vardı. — Ne kadar uyumuştu? Bilmiyordu. Birdenbire, Takvorün dürtmesile u - yandı, gözlerini uğuşturdu. var, ulan? — Torik beyim, kalk! — Nedir? Basildik mı? — Yok. Basan, tutan yoktür, Cena- bına bir haber edeceğim. * — Ne haberi? Çabuk söyle. — Bizim Filipin hoknası m - SON EDERPİ ROMANI OSTANIN gZa dadır, — Ne “münase - bet? — Nah, bak! Şun- dan, istasyondan bir Bazta almış isem, gör ne yazoor.. — Oku, bakayım! 'Takvor, — elindeki gazelenin bir fik - rasını, Türkceye çe- virerek — okumağa başladı: «Zengin bir A - merikalı — Viyenna da, Makedonya kra- h ve İskenderin ba- bası Filipin hokna âletini satın aldı. Bu parça, milyön « lar eden bir.. nasıl derler?.. Harikadır. Viyenna 30 - (D.N, B.)-bu D. N. B. teleğraf acentasının işa- retidir. Burada, seyahet maksadıylan den... — Vay kerata! Serseri miyim ben? — Gazta öyle door.. elinden, nadir, kiyak 'bir mefret şey satın almıştır. Bu, Makedonyalı Filipin hoknasıdır; ve İstanbul mozahanesinden çalınmış- tır. Bu alışveriş olcorken, tükânda te- sadüfen bulunan Evropanın en men - şur arkeologlarından profesor Kaşer.. — O da sen mi? ki, bu fefkelade M!n dünyada ancak Bu sırada Gurabi efendinin sesi yükseldi menin ne faydası var? — Hay, kafana turp sıkayım, senin! Koskoca bir Hukü- matın zabıtasını fa- üliyete — geçirmese, bu havadis gazete - lere nereden geçer? Çaktın mı — He! Vay baba- sına!, — Biraz, geç ol - du ama, temiz ol - du, Gene de az çok ferasetin varmış, Herhalde — Torik Neemi geniş nefes almışt. Demek ki Rgeçirmiş olduğu korku tamamile bo- gezen Ohyolu, Mister Kaçıkson adında okumuş, ve buna bir panger, İranlı bir antikacının tü -| kıymet biçmiştir. kânında rastladığı bir serserinin elin -| derhal hoknayı bu mikdar Üzerinden| ğürtlük yok mu? Hepsinin de sebebi o. — Acizane, Profesor Kaşer, demiştir| misline, yirmi mişline okutacak, bir tek eşi olup, o da Boston mozaha -| şuna -idi. Yalnız bir şeye - içerliyordu. nesindedir. Muhterem profesor cenap-|O da, herife dayatamayıp da, birdenbi- ları, alet ilen beraber olan vesikayı da|re bin dolara inmiş, razı olmuş olması- 10,000.000 - dolar|na idi. Kendi kendine: Mister Kaçıkson,| — Ah! diyordu. Bu kokozluk, zü - soğurtaya koymuş ve Amerikaya ha-| Köpoğlusunu kaçırırım diye korktum. reket etmiştir. Yoksa dayatırdım elbet. Keratanın — Vay, köpoğ.luuu! evlâdı da kurnaz davrandı: İşi önceden — Nedir? Ne doorsun buna sen? gevşek tuttu, Ona aldandım. Ürstüne — Şimdi kafama dank dedi! düşseydi, ben de ona göre işlerdim.. — Ne şey? diye söylendi. — O, polis, falan, filân.. alayı dalga!| Tren İsviçre hududuna girmiş, cennet — Ne dalgası? Bibi yerlerdan geçiyordu. Takvor gene — Ulan, herif malına reklâm yaptı| malümat satmağa başladı: bel! Amerikaya döner dönmez, onu on — Koy ki öyledir. Polise haber ot » kurulmuştur. Bu da demeğe gelir ki bir marebe çıkıp ta ortalık düpedüz karmakarış olsa bu millet tınmaz. Salt bol bol ticaret edip para kırar: Böyük harpta buraa dereler gibi altın akmış- tır, Suluh vaktında da başka çeşit irat, kazanç icat ettiler, Sosyete de Nasyon, yani ya Milletler Cemiyeti bunda ku - rulmuştur. O sebepten, nerede bir vaz- geçti olursa, cürmü meşudunu bunda ederler. Buna karşılık her bir devlet, İsviçerya'ya eteğilen para döker.. 'Torik, bu izahatı işidince: — Şuraya inelim de, şu yeri görelim, bel Ne olur? dedi. Takvor itiraz etti: — Olmaz! Burası dünyanın, aynı za- manda, en pahalı yeridir.. İnecek ol - sak, on günde bir aylık mesarif ederiz. Hem buranın kefi bizim gibilere göre değildir. Bunda kefetmeğiçin ısport - men olmalı. Sen ısportmensin? — İşporta malı babandır! — Yok. Sankim kayak bilirsin? — Çocukken kaydırak bilirdim. Ca- mi avlusunda oynardık. Kayak dediğin de ne oluyor? -» — Ayağa maksuzt aletler takılır da kayılır.. Bu sırada Gurabt efendinin sesi yük- seldi: — Aman! Ben vaktile bir defa Cael paşa hamamında nalınla kaydım, düş- tüm de, on gün belimi doğrultamadı idim. Ne diye ayağıma âlet takıp da kayacakmışım? Ne zorum var? Böyle yerde oturmak istemem. Yolumuza de- vam edelim daha iyi! 'Torik Necmi de: — Hakkın var, beybaba! dedi. Benin yaşında böyle oyunlar tehlikelidir. Za- ten ben de vaz geçtim. Bizi Paris pak - lar. Eyvallah! — Bak, Paris deyince hoşuna gitti, — Bu gördüğün yerlerde, dünya -| değil mi? Seni kâfir, seni! Nasıl yü - nin en hür, en pahtlı âdemleri oturur.|zün güldü? VArkanı var)