OUN £ WOAAA ATIRA Nafia Vekâletinden: Y — 19/9/938 tarihinde saat 11 de kapalı zarf usulile münakasasının yapıla - — “Son Posta,, nın Hikâyesi İRİLEN sir yapmamıştı. O zaman o, genç karı - cağı 4, 14, 24 ağustos ve 7 Eylül tarihlerindeki Ulus, Son Posta, Tan, Jurnal - İ - doryan, Türkişepost ve Resmi Gazete ile ilân edilen Sivas - Erzurum hattının — | 499 uncu kilametresindeki Serçme demir köprüsü inşaatı için gerek bu müna - D K Yazan : Muazzez Tahsin Berkand d kasanın eksiltme şartnamesinde ve gerekse mezkür gazetelerdeki ilânlarda ara- Yirmi beş yaşının neş'eli batıralarile| Adnan uzak bir hayali, unutulmuş bir | senin büyük ve asil duygulu kalbin de - | hılacağı ilân olunan «Mütcahhit vesikası» aranılmıyarak, onun yerine cehliyet dolu olan bu eve kırk beş yaşının sükü-|ömrü yeniden canlandırmaktan korku -| ğişmedi değil mi Adnan? İşte ben ona hi-| vesikası saranılacaktır. 5 neti ve yorgunluğile dönmek Adnan â -| yormuş gibi bu kâğıdları okumadan tek-|tab edeceğim şimdi. Ondan iki şey isti - 2 — Bu münakasaya girmek için ehliyet vesikası almak istiyenlerin referans - —— zerinde büyük bir darbe tesirini yap -Wrır zarfa koyacaktı, fakat bir tanesinin | yeceğim: Bu mektubu alır almaz hemen| larile diğer vesikalarını bir istidaya rapten münakasa tarihinden en az sekiz gün l mıştı. Hayatın getirdiği ve arka arkaya / arasından düşen küçük bir saç demeti bu-| buradan çekil, git.. bana bir daha ken-| evvel Vekâletimize müracaat ederek ehliyet vesikası talep etmeleri Luzu_ndıx. ! dizdiği tesadüfler yüzünden tam yirmi na mâni oldu. Bu, incecik mavi bir kor - dini gösterme! Fakat giderken sana bu 3 — Münakasa tarihinden cn az sekiz gün evvel müracaat ederek ehliyet ve- —— gene, bu çok sevdiği baba ocağına uğ-|delâ ile bağlanmış sarı bir demetti Ve | yamıg içinde gönderdiğim küçük bir de-| Sikası talep etmiyenlerin müracaatları nazarı itibara alınmıyacaktır. ) rıyamamış olması büyük bir kabahat iş- | Adnan bilâihtiyar onu parmakları ara - |met saçı da beraber götür. Ölmüş bir genç «8358» — <5007> | yakın bir dostunu istiyerek Ve bi- 'sına aldı. kıza ald olan bu saçları yanındaki sev »« j *k aldatmış gibi onu üzüyordu şimdi...| - Bu ince teller, yaşı kırk beşi bulmuş | gilin kıskanmaz. Buna eminim.» İ Bereket versin ki köşkün bekçileri sadık |olan bu âile'babasının üstünde öyle bü -| Adanan etrafına baktı. Penccrenin mor j ve emektar adamlardı; yoksa bu şirin | yük bir tesir yapmıştı ki Adnanın dudak-| , Ikımları koyulaşmış, bahçeden gelen | ev bugün bir virane, bu yeşil ağaçlar ku-|ları titredi ve kâğıdları yeniden masa -| »anımeli kokusile 'k_;ıw_k baş döndü- İ rumuş dallarile bir kucak odundan bi&-;nzn üzerine yayarak bunları oku: înn“ücü bir buğu neştatmağo Başlamıştı. Yo j ka bir şey olmıyacak, bu güzel bahçeyi|kendini menedemedi. Vakit vakit kâğıdı | , 4en kalkmak istedi, fakat başı bilâih- otlar bürüyecekti. İgözlerine doğru kaldırıyor, silik yazıları | iyar masanın üzerine düştü ve gözle - f Yarım saat kadar bahçenin her köşe -| ışığa tutarak okumağa çalışıyordu. rini kapıyarak geçen günlerini düşündü. B AŞ j âh Bonta eve girdi. Ca Bunlar, içli ve hasta bir genç kızın, iki Dis. 'Nezl arile birlikte buraya gelip yer- (Üç kelimelik mektubları idi: aĞ batadan Kai Ve İşİE GUi Ber H e__e İ Jeşmeden evvel bütün ödaları dolaşmak,| *Adnan, bana artık gelmiyecek misin?|Nedenberi ilk defa dönmüştü. O Nevralji | evin kıyısını bucağını görmek istiyordu.| Benimle eğlendin mi yoksa? SACAĞL — NipolBraa > SNNĞE DaNietybe, ve bütün Her tarafı gezip yapılacak tamirler ve| “Seni her zamandan çok seviyorum.| dü: Bu ölüm Adnanm en mes'ud günleri- ağrılara karşı j değişiklikler hakkında yanında getirdiği | Bana acımıyacak mısın hain sevgili? ne rastladığı için üzerinde büyük bir te- j adama emirler verdikten sonra tren san- tini beklemek için eskiden kendisine aid olan ve hâlâ olduğu gibi muhafaza edi- len yazı odasına geçti. Bütün evde ken- disine en yakın olan yer, hiç şüphesiz ki burası idi. Odaya girer girmez, yirmi sene evvel- den kalan, fakat hâlâ varlığının gizli bir köşesinde yaşıyan bir itiyadla doğruca masa başındaki tahta koltuğa oturdu ve yirmi sene evvelki gibi, geniş pencereyi süsliyen ve odaya mor bir loşluk veren salkım çiçeklerinin kokusunu derin derin içine aldıktan sonra rafındaki çekmeye doğru gitti. Bu, gay uuri bir hareketti. Nitekim fi çekmenin tâ dibinden sararmış bir z eline alıp içindekileri masanın Üzerinc boşaltması da gene düşünmeden yapılan mihaniki bir hareketten başka bir şey değildi Kenarları yıpranmış ve yeşilimtrak bir renk almış olan bu zarfın içinden dö- külen sararmış kâğıdları görünce bir - denbire aklı başına gelmiş gibi kaşlarını çattı. Bunlar eski, çok eski mektublar dı, kurşun kalemile yazıldığı için karak- terleri solmuş, hattâ yer yer tamamile si- Hinmişti. Öbür otelin holünda Takvorla konu- şup, taksi ile de Baneasa mıdır, ne ka- rın ağrısıdır? İş - te oraya giltikle- kadar olup biten şeyler, zihninde kapkaranlık i çukurdan — başka bir iz bırakma - mıştı, Kendini zorladı.. — nafile, Hiç bir şey hatır- lamıyordu. Bu da kendisine ayrıca bir ap verdi; başı şiddetle zonklam: r müddet gözlerini yumup da bu rıyı bafiflettikten sonra bir daha et- r baki Yatağının içinde bir fir- İete ile pembe bir kordelâ parçası bul- du. Bunları eline aldı, baktı.. baktı. zaman hayal meyal hatırladı: Buraya bir kadınla birlikte gelmiştii. Ya, şim- di nerede idi o kadın? — Belki defihacet için çıkmıştır.. de- di ve bekledi. Ne gelen vardı, ne giden. Bin zahmetle kalktı, karyoladan yere indi. Kadının orada mevcudiyetine dair bhiç bir emmare yoktu: Ne bir fistan, ne bir gömlek, ne bir şey! Kendi esvapları gelişi güzel öteye beriye atılmıştı. Ceketinin cebinden fırlıyan para cüzdanı yerlerde sürü - nüyordu. Onu eline aldı, meşinin üze- rindeki, terden silinmiş yaldızlı yazıya gözleri ilişti: «Yadigârı İstanbul!e. İstanbuldan ne kadar uzaklı! Gayri ihtiyar! içini çekti. Başı dönüyor, mi - «i bulanıyordu. Oracıktaki topal is - mlenin üzerine kendini bırakıver - le sırt yere yuvarlanması bir . O esnada, yanıbaşındaki dolabın aynasında kendini gördü. Uzun donu, oluklu yün fanilâsı, ve boynundaki muskasile akseden acip şekline uzun uzun baktı. Bu yaşa gelinceye kadar harama yüz dönmemiş, bu heyetle hiç bir yabancı kadına görünmemişti. İçin- de, ezici bir nedamet duydu. Böyle oli eli masanın sağ ta -| -| yolda hasta bir kadın iniltisi değil, ri andan bu ana| O |likanlıt- bir apokri - «Bu akşam ne güzeldin. Kapının önün- den geçerken sana baktım. Doya, doya, kâana kana baktım. Fakat sen başını bir defacık olsun kaldırmadın. «Beni artık sevmediğini anlıyorum. Dün kolunda başka bir kadınla kapımın önünden geçtin. Artık ölebilirim.» Adnan elini alnına götürerek bir sani- ye ıztırabla, aclle gözlerini kapadı — ve son mektubu da bir bardak zehir içiyor- muş gibi bir hamlede okudu: «Ölüyorum Adnan... Bu ne bir tehdid, ne bir /htar, ne de bir şikâyetlir. Cidden ölüyorum Adnan; fakat üzülme, beni sen n. Seni tanıdığım zaman zaten m, Beni sevdin, hayır seviyor 'akat ben varlığımın tellerile sana bağlandım. Bu ba hayata da bağlıyabilir, bir kaç sene tabilirdi... Koptu... Ben de ölüyorum. Beni sen öldürm. sen isteseydin, belki de bir k: ha yaşıyabilirdim. «Üzülme Adnan.. senin yolün başka. O yolda yürü ve başını arkaya çevirme! O cş'e Ve sıhhatin getirdiği saadeti duyacak - sın. O yolda mes'ud olacaksın belki... «Bana karşı olan sevgin değişti, fakat sun beni in, yalnız seno da- sile birlikte saadet denizinde yüzüyor - du ve hattâ bu ölüm felâketi bile o de - Balayının uyuşturucu günlerinden son- ra da hakiki hayat mücadelesi başlamış ve ona gençliğine aid bu feci batırayı tâ- mamile unutturmuştu. Şimdi yirmi sene sonra ilk defa olarak onu düşünüyordu. Zavallı Nihal.. Ondan | ayıtılmasaydı, onunla evlenseydi, belki hâlâ yaşıyacak ve birlikte mes'ud olacak- |lardı. Onun, bugünkü karısının yaptığı gibi, kocasını aldatmasına imkân yoktu; çünkü onun aşkı sahici bir sevgi, yaşa- tan ve öldüren bir sevgi idi. * Akşam karanlığı tamamile çökmüş, hizmetçi sessiz adımlarla yaklaşarak ma- sanın üzerine bir lâmba koymuştu. Adnan bütün ömür yolundan geri dö- nüyormuş gibi ağır, yorgun bir hareketle başınr kaldırarak müsahın üzerindeki mek | tublara baktı. Mavi kordelâ ile bağlan - maş olan saç demeti, uzak, çok uzak bir dünyadan kendisine gülümsüyor, yal - varıyor gibiydi. Yaşamadan ölen o zavallı genç kıza ilk SON EDERP ROMANI OSTANIN Maliye Vekâletinden: Bi GÖNE ven - 2257 numaralı kanun mucibince ihraç edilmiş olan nikel bir kuruşluklar ahi« ren kenarları dantelli olarak tadilen darb edilmiştir. Mevzuubahs paraların 1/9/938 tarihinden itibaren tedavüle çıkarılacağından Nevralj HN W G İcabında günde defa olarak kalbi sızladı ve tozlar içine atılmış olan bu kıymetli hatıradan af di- lemek için onu dudaklarına götürdükten sonra büyük bir saygıyla portfüyünün gizli bir köşesine yerleştirdi. | maceralar, onun gi- bi ağır başlı, mü « tedeyyin, efendiden bir adama yakışır şeyler mi idi? Ne diye şeytana uy- |muştu? O Gurabi efendi ki, yirmi beş yaşında delikanlı i- ken - hem de ne de- ya gecesi arkadaşla- rile birlikte Beyoğ- luna çıkmış,, saba - ha kadar umumha - neleri dolaşmış ol - duğu halde, en güzel sermayelerin ısrar - larına rağmen evi « ne, gittiği gibi mü- hürlü dönmüştü. Doğruldu, ayağa kalktı. Elinde tut- tuğu cüzdanın o anda hafifliğini hisset- ti. Merakla açtı, baktı. Ve birdenbire gırtlağına bir şeyler tıkandı, Elleri da- ha ziyade titriyerek cüzdanın muhte- viyatınmı masanın üstüne boşalttı: Bir tane evkaf icare makbuzu, eski keçi- delere aid bir piyango bileti, iki tane vesika fotografı, herhangi bir mücerreb nefesli hocadan alınıp da yerine asma- Ba vakit bulunamamış bir tahta kuru- su duası, bir romatizma ilâcı reçetesi, Tevhidiefkâr gazetesinden fi tarihinde kesilerek saklanmış bir bend, hep böy- le şeyler zuhur ediyordu. Ya, paralar?! Para?l, Kan hücumundan şişmiş ensesinden, şakaklarından, alnından soğuk — terler Yahudi: «Ayde, Allah utandirmasın!» dedi. aka aka, râüşesi artan ellerile meşin cüzdanın içini dışına çevirdi. Sol gö - zünden, dörde katlanmiş bir beş liralık düştü, o kadar, Üst tarafı, gece kendi- sine refakat eden haspa ile beraber uç- muştu, Gurabi efendi oksijeni boşalmış bir balon gibi yere yığılıverdi. — Mumiyiz bey! Aç yozlerini, ben yeldim! Ben: Yasefl. Gurabi efendinin şişkin göz kapakla- rı aralandı. Dudaklarından, anlaşılmaz kelimeler döküldü.. Yasef üzerine eğil- miş soruyordu: — Ne oldun, be? Hovardalik yara - madi olmali, Eh! Yençlik başka şey, yiçkinlik ta yine başka. Kalk, yeyin da çikalum. Hava alir- " sin yeçer! — Pa., para. — Canum, kolay ©! Çikarken nasin tak aşırdı. — Parani mi a - şirdi? Kiz mi? Gurabi — efendi tasdik makamında gözlerini kırptı. — Nasil? Kindisi burada yok mu? — Yok! — Ben, adresasini biliyorum, — Yider bulurum, yiriye a - lirim. Bu teminat zavallı ihtiyara taze can verir gibi oldu. Yasef gene sordu: — Ne kadardi? Çok mu? — Dört yüz küsur.. — Eh, buluruz. Sen emen kalk, va- kit yiçmesin, Yaset ihtiyarın kollarından tuttu, kaldırdı, giyinmesine yardım etti. Saat yedi buçuktu. Ortalığı telâşa vermemek için otel halkına hiç bir şey demeden sokağa çıklılar. Yahudi, ora- da, bir kahvehanenin taraçasında Gu- rabi efendiye açılsın diye bir bardak soğuk bira içirdi. Kezaneden kolonya alıp şakaklarını, bileklerini oğdu. Son- ca oturdukları otelin yolunu tuttular. Şimdi, bir de İfakat hanıma meram anlatmak vardı. Onun için de ayrıca şüphe ve tereddüde mahal kalmamak üzere ilân olunur. kal -| «8248> <5678> Diş, Nezle, Grip, Romatizma, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. 3 kaşe almabilir. W W N YARINKİ NÜSHAMIZDA: Bertran'ın annesi Çeviren: Faik Beremen bir kumpas kurdular, Yahudi görün- miyecek, Gurabi efendi yalnız dönmüş olacaktı. Kapıdan içeriye girer girmez de, aralarında kararlaşan komediyi oymyacaktı. Köşe başında ayrıldılar, Yasef sür'at- le uzaklaştı; Gurabt efendi de ötele girdi. İfakat hanım odasına çıkar çıkmaz bir posta mışıl mışil uyumuştu. Dürt, beş saat süren bu uykudan şiddetli bir vecâ ile uyanıp etrafına bakınmış, ko- casının yatağını bozulmamış görünce içine bir kurd girmişti. Ayni zamanda korkmağa başlamıştı. Yarı karanlık ©olsan hisap yorece -|odanın içinde hayaletler dolaşıyormuş İgibi geliyordu. Başı ucunda yanan on altılık ampul ortalığı eyice aydınlata- madığı cihetle, perdeler, gardirop du- varda büyük büyük gölğeler aksetti- riyorlardı. Kadıncağız, dirseklerinin üzerine da- yanıp 'başını kaldırarak, hafif hafif seslenmişti: — Efendi! Efendi, hu!, Va hiç ses almayınca, korkudan ve- efimin arttığını hissetmişti. Gölğelerin bücumuna uğramamak endişesile ya- taktan kalkamıyordu. Halbuki sancı da gitgide sıkıştırıyordu. Nihayet, mec - bur olarak, canını dişine alıp yorganın altından fırlamış, bir koşu kendini ka- pıya atmıştı. Tokmak bir türlü dön - müyordu. Korkudan ve vecdin şidde - tinden buz kesilen ellerile onu dön - dürmeğe — uğraşmış, — becerememişti. Yanlışlıkla, çift tokmağın — süs ve te - nazur için olanını kavramış bulundu- ğunun farkında değildi. Bütün gayreti- ni sarfettikten sonra, iyice kanasat ge“ tirmişti: — Beni odaya kapadılar, üzerime kapıyı kilidlediler. Ve o saat zihni bin türlü kötü dü - şüncenin hücumuna uğramıştı: — Heriflerin üçü de bir oldu, beni gurbet diyarında öldürecekler.. Gurabi efendi de o vakit üstüme evlenecek! (Arkan var) KĞÜDÖ TÜNAARAALAĞ AUŞAÜ LAŞA AD TEDEĞEERT A A