İSTİCVAB , oturuyordu, ben ayağa kalk - o mıştım.. Sert bir sesle konuştu: — Suallerime doğru cevab vereceği - nize gşerefiniz üzerine yemin edebilir ml- #iniz? — Ederim. — İsminiz? — İsmimi söyledim. — Kaç yaşındasınız? — Yaşımı söyledim. — Evli misiniz, bekâr mı? Evli olduğumu söyledim, — Çocuğunuz var mı? Sayısını söyledim. Verdiğim cevabların doğru olup olmadığını bir kere de alâimi veçhiyemden anlamak ister gibi yüzüme dikkatli dikkatli baktıktan sonra yeniden sormıya başladı: — Siz buraya gelmeden evvel nerede idiniz? — Gerçi bilâhare bunun hakkında tah- kikat yapacaksak ta, şimdi siz, bana ora- dan ayrılmanızın sebeblerini anlatınız? — Demek sebeb, bu, daha başka se - bebler olmasın?.. — Gündüzleri işinize gidiyorsunuz de- il mi? — Geceleri ne yaparsınız? Eivinizde toplantılar olur mü? - k'irn rle konuşursunuz? — Bu adamlar ne iş görürler? — Zevcenizle aranızda her hangi bir sebeble bir dargınlık, bir kavga vüki mi- dir? — İçki içer misiniz? — l:(';ımu' oynar mısınız? —- Gfeelerl evinize erken mi gelirsi - niz, yoksa geç mi? — Daha başka bir soracağınız varsa? — Şimdilik bu kadarı kâfi! Yanıbaşında oturan bir genç kız öonun suallerini ve benim cevablarımı bir kâ - ğıda yazmıştı. Kâğıdı kızdan aldı; göz gezdirdi. — Yarın gene gelirsiniz. — Karar yarına mı? — Eyet! Dışarı çıktım, Şunu da ilâve edeyim ki.. ben bir cürüm işlemiş te bu yüzden mahkemede sorguya çekilmiş değilim.. Beni büu tarzda sorguya çeken zat, bir katını kiralamak istediğim beş katlı bir apartımanın sahibiydi. İsmaet Hulusi L Bunları biliyor mu idiniz? —| Öldükten sonra evlenen Çinliler Çinde bekâr olarak ölmüş olan kimsc- lerin, garib bir âdet neticesi evlendiril- dikleri'de vükidir. Ölünün, ahirette yal- mız kalmaması için! * Fare kuyruğu ve vergi borçları A V/ ULa Hindistanın Bombay şehri halkı vergi- lerini fare kuyruğile de ödeyebilirler, Şe- hirde müdhiş fare olduğundan ve bu se- beble sık sık veba zuhura geldiğinden Okuyucularıma Cevablarım... Bay (İbrahim) e: — Anlıyorum, evlenmek istiyorsu- nuz, uzun boylu, zarif, güzel orta tah- sil görmüş bir genç kız arıyorsunuz, istek yersiz değildir, fakat henüz 22 yaşında, hayata yeni atılımış, kazancı da bilmecburiye mahdud bir gençten gelecek olursa fazla acele sayılır, Beni dinlerseniz biraz olgunlaşmayı bekle- yiniz, acele işe şeytan karışır derler, unutmayınız. * Samsunda Bay (S. B.) » ye: Tavsiye garib görünecek amma za- Farı yok, size «mademki seviyorsunuz, ayrılınız sdiyeceğim. Eğer — hakikati genç kız anlamamış kabul etmemiş olsaydı, madem ki hayatının son dev« Tesindedir, kendisini biraz işgal et » mek sizin için bir vazifedir, derdim, Halbuki vaziyet şimdi tamamen aksi- dir. Vazife onu rahat bırakmanızı em- reder, Üzüntüsüz, kaygısız, sakin bir hayat geçirmeli, iyi olacağı ümidile a- Güneşimiz kaybolmıya mahküm! Sir Öliver Loç İngilizdir. ve dün- ya âlimlerinin en İmeşhurla. rTındandır. Bu za- Si Bükedar ////;:_XXXX göre, güneşin kâi- aa nata bahşettiği e- — nerji, — kendisinin bu husustaki kudretini mütemadiyen &- zaltmaktadır. Sir Olivere göre bu kayıp günde (345.000) ton kudret ve hacimdir. Bunun neticesi olarak güneşin bir. gün gelip semamızdan yok olması bir ihtimal değil, bir kat'iyettir. Maamaf'h Sir Oli- ver ilâve ediyor: Fakat bu felâket ancak üç milyon asır sonra tahakkuk edecektir! e ——— —e Bombay hükümeti farelerle mücadele I- çin en müessir çare olarak bunu bulmuş- tur: Her kuyruk öldürülmüş bir fareyi temsil etmektedir. Bir şau kadar kuyruk getiren o kadar fare öldürmüş sayıldı- ğından mükelleflerin hesablarına bunlar ödenmiş para gibi geçirilmektedir. l A N MSASeRARALAnAANERAAE ASA BebenAnA LA seLeESASENEESE 9 SAEEEDEASASSEDE NN vunmalıdır. Esasen kim bilir, belki Berçekten iyi de olabilir. Üçüncü dev- reye gelmiyen veremde iyi havanın, fazla beslenmenin harikalar yaptığı vâkidir, Sırası gelmişken sorayım: Ma- dem ki genç kız. müreffehçe bir alleya mensuptur, bir Avrupa sanatoryomu- na yollanmasını ftavsiye edemez misi. niz? * Bay (A. K.) ye: — Kadıma, bu vaziyette yollanabi « lecek yegâne hediye çiçektir, * Bayan «P. C, İ.» ye: — İşitirim, yekdiğerinden tatlılıkla ayrılmış, üçüncü gahıslarla yeniden hayat kurmuş, eski zevc ve zevceler bir cemiyette birbirlerine rastgeldik « leri zaman dost gibi konuşurlarmış, muaşeret âdabı da onu emredermiş, o labilir. Fakat müsaade ederseniz ben bu konuşmayı hafif bir baş selâmı ile tahdid edeceğim, eksiği göze çarpar fazlası dedikodu uyandırır, eu iyisi va. Batıdır. TEYZE Kadın Köşesi Çok şık bir lizöz Bu şık lizözü şimdiden örmiye baş - layınız. Sıcaklar geçer geçmez çok İşini- ze yarıyacaktır. Hattâ şu sıcak havalar- da bile zaman zaman böyle hafif bir gi- yeceğe ihtiyaç duyulmuyor mu? Kendi rengi açık mavidir, Danteli açık pembedir. Düz görünen yerler şöyle örülecektir: İlk sıra nihayete kadar bir ters - bir yüz, İkinci ve bütün çift sıralar baştan başa ters. Üçüncü ve bütün tek sıralar birinci sıra gibi. Ancak her defasında yüz ilmikler ters, ters ilmikler yüz örü- lür. Dantel zevke göre değiştirilir. Hemen her motif uyar, Yakasındaki saten kor - delânın rengi açık pembedir. Sonbah;r modasi Yukarıda solda: Siyah tayyör, Beli t&k ka yerine fiyongah, yakasına astrakan band geçirilmiş, Yüukarıda sağda: Siyah krepten mey - simlik manto, Reveri beyaz çizgili, iki iri beyaz düğme başlı başına birer süs gibi görünüyor, Aşağıda: Kendine açık kırmızı grogren geçirilmiş fötr şapka. Tüyü (siyah - kır- mızı, kahve rengi) dir. SEYAHAT MEKTUBLARI : 32 x Ğ Yazan: Vasfi Rıza Zobu wŞarkta baştan ve yeniden |— bir hayat * Devlet tarafından imar devam ettikce, halka da bir emniyet geliyor. Düne kadar ya eşkiya, yahud haric düşman baskınına uğramağa alışmış olan halk, bakıyor ki, devlet bu taraflara ehemmiyetle yerleşiyor. Öyle ise emniyel var... doğuyor Kızıldizede bir düğün eğlencesi yapılırken Karakolun önündeki köy sokağında serili yatağın içine uzandığım zaman ha- va serinlemişti.. bu serinliğin bana pek faydası dokundu.. bu sayede, sivrisinek- ten muhafaza için, yorganı boğazıma ka- dar çekip ellerimi de içine soktum.. yor- gan dışında kalan yüzüme de bir mendil örtüp, açıkta hiç bir yerimi bırakmayın- ca, kemikli sivrisinekler de kederlerin - den küplere binmişlerdir.. öyle ya, baş |gıdaları olan vücudümün Kkanını artık zor bulabilirlerdi.. âdeta kale içinde gibiy - dim. Değil sivrisinek, eşek arısı da gelse gene beni bulamazdı.. şafak sökünciye ka- dar mışıl mışıl uyumuşum.. sabah olmuş. Başımın ucunda bir böğürtütdür koptu.. uzandığım yerden nasıl fırladığımı bilmi- yorum.. gözümü açlığım zaman muaz - zam bir öküz başile burun buruna gel - dik!.. Tarlasındaki işinin başma gider- ken, yolüstünde yatan, bana da uğrayı - vermiş.. Uyanır uyanmaz ilk işim Sürbehana gi- den kamyondan haber sormak oldu.. ne gelen var, ne giden!., Bu gidişle akşamı edecek, belki de bu geceyi gene burada geçirecektim.. evet amma yemek mese- lesini ne yapacaktık.. Aşçısı yok ki: iyi veya fena, yiyelim.. bakkalı yok ki: pey- nir ekmek gibi şeylerle midemizi doyu - ralım.. sekiz on kulübeden ibaret olan köy halkı da, yaz geldi diye, çadırlarını sırtlayınca dağa çıkıp «kampa kurmuş - lar.. boş köyde kimin kapısını çalar da, Allah rızası için bir parça ekmek ister - sin?.. Böyle kara kara düşüncelerle, öğleyi etmişiz... Biri müjde getirdi: — Kahveci bir koyun bulmuş, kesmiş, saç üstünde kızartmış.. hamurla yoğur - muş, onu da pide yapacakmış.. Şükür Tanrıya, öğle yemeği temin e- dilmişti.. * Umumt harbden çok evveline kadar bu köyde Ermeniler de otururlarmış... Ev - leri de görünen sırtın kenarında imiş., harbden evvel bural sın arman olduğu- nu söylüyorlar.. hattâ köyün içi de bağ- hk bahçelikmiş.. eskiden kalma bir şar « kıları var.. bir mısrar şöyle: «Yol ver Ağrı, görünsün Gürcübu « lak!».. demek «Gürcübulak» gösterileceli kadar güzel bir köymüş.. harbden sonra | yel almış, su götürmüş; bağlar harab, or- — manlar perişan olmuş. Nihayet işte böyle — beş on kulübe ile koca bir harabe mey « — danda kalmış.. İ Ağrı eteklerinde oturan insanlar yakın î zamana kadar aşiret beyleri tarafından idare edilirdi.. bunlar, ya eşkiyaya ya « taklık eder geçinir, yahud bizzat kendi < | leri soygunculuk, kaçakçilık ederlerdi.« — bedavadan yaşamağa alışan insanlar, e“ | mek mukabilinde kazanç sıkıntısına tas | hammül edemezler.. onun için bu gibi | köyler, ekin ekmek, çift sürmek nedir bil- i mezler.. onlar ekmeğini geçen kurvan « j lardan, çalışan köylülerden çıkarmağa a- — bşmışlardır... Bizim «Şarks taki ekse * | riyet te eşkiyalığı kendilerine meslek &- dinmişler, asırlardanberi böyle gelip böy* le gitmişlerdi.. Büyük adamlarımızın bi- rinden duymuştum. Demişti ki: ! — Şark vilâyetlerimiz emühtacı fetihs — Biz bu işe ancak yeni muvatfak ola- k.. köylü geçinmek için çift sürmek, ekip biçmek lâzım geldiğini daha yeni anladı.. bugüne kadar isyan vardı. Bu- günden sonra sulh ve sükün başlıyor. Çok doğrudur.; geçtiğim yerlere şöyle bir bakıyorum da: «İhtiyaç> pek büyük ve çok şümullüdür.. bu korkunç dağla “ rın civarında oturanlar, üç sene evvelis. ne kadar göçebe ve yarı vahşi yaşarlar — Mış.. çiftçilik, esnaflık, san'atkârlık; bun” Tar için meçhul olan mesleklermiş., da“ var ile hayatlarını idame etririrlermişe | şimdi bunlar yeni bir hayata giriyorlara hâdiseler karşısında kalıyı ler açılıyor, karakollar, hükümet konak- ları hastaneler yapılıyor. Devlet tarafım” (Devamı 9 uncu sayfada) W ı iki ahbab çavuşlar: Oyun l