“Mumyayı gören ölecekür , — Ölüye âşıkl... Benden ne istedin | yager gizli dairelere daldı, ihtiyar pro- Ben, rubumu çaldırdığımı — his- settiğim gün çıldırdım. Çıldırasıya sev- diğimi farkettiğim vakit de canavarlaş- tım... Canavar muhakeme edemez, Câ- havar iyilik bilemez., ama canavarda intikam hırsı ve kıskançlık du_vguşu,î vardır. İntikam hırsını duydum, kimin uğrunda çalışırken kendimi prangaya kapt niıysîn ona karşı. Knknndâıı;. sevdiğimi elimden k.'ıp.ıcak!nrın;av korkuyordum. İşte bu kıskançlık cl:mı kanla, dudaklarımı lânetle tanıştırı e Milletler kraliçemi müzelerine l*.:rıı(;ı- rih olarak istiyorlardı. Ben onu ruf ma Mmabüde olarak çaldım. M:ımy.ıuıin sırrının anahtarları, formül bulm:ıkd.— çin ışıkları, hep ıu-aîiçuni_n t:ıb'.'.luxj î idi. Milyonlar serptim,. ilâhımı bu dai relerin güneş tahtlarına oturttum: Onu | kimsenin görmesine lıhlmfl.lm "îiemcî: dim. Gireni yaşatmadım, girmeğe yC tenenin kemiklerini kırdım ve bunla- rın cesedlerini mahkümlar n"ahzen._l'l'- de birer ibret heykeli olarak k*“'“:" diye mumyaladım. AŞIĞI*!B So—'d“î—“: cesedler, hep bu gibilerindir. l_hk- ı'îın ride işittiğin nağmeleri duduk.?rınuö süzenler, kraliçeye rayihalar Sef,Pjî” Memur cariyeler!... Mumyayı E“d“f' diye onlar da öıecekle: ü—;ıc!in'—' İ ilecekler!,.. Her ayın B îni ZZkr îuz. bunyıybu vazife iç_m 'h'“'î: ler ve bir daha geri çıkmazlar! ğî:eı_ da sana esrarengiz bir âlemden Bğ*da Ğ ti diye öldürdüğüm cariye de SEN . bir gün, meraka kaptlarak ::vallı öeBĞ ardında dinlaın:kugüıw Yüzlerce ma- ğ::nd:lwıd bu yerlere vazife i!0 geldiler râil): mbu:,i:;r TEĞEVÜR kesi_l- Gmı. İstemiyerek bu.kadar zâlim bir ml... aa Bali Ka Çanan ba a aa eketsiz, yerde Tolames mağrür, rangalıyı seyredi- kıvranan ve inleyen pe L b yan. 'yor. Bütün tüylerim a bimin durduğunu sanıyo GK, ae — Ölü ıcvilm'?"ğ;r âğâüğ_ Ama ölü Bedbaht Insı:ın t ilen illetin peh- çr:sh;eî;î::;nwnh:rphvmerirîk lı;ığ: Mmin için tırnaklarile mezar İiîî;” ni teyen çılgınları dâ kaydetm ğanlamsk tarihin sırlarını beşere ırınıâ sevmek için mezarlar kazdırırken öf*.e böyle illetinin korkunç çukuruna 1Ş'8 * düştüm. K Kımıldanmıyor... ıYül;;ıi değişmiş gibi... Gözler a di.î[şifn ğug;özlerde korkunun M Bölgeleri yaşıyor. — Para her şeye der?... İşte felsefenin en N* e hul... Awırşrupıya milyonlar d"kwr?; İlletten kendim; kurtarabilmek İS İi muvaffak olamadım... DÜ")'“'İ'F:”"M güzel kadınlarını, dizlerimin “î kösin aşk dilenir gördüm, teptim... Her a: taptığı kraliçeler, benim ıeı'&'—meuhm mağa yeltendiler, kovdum., en mıkzıî'ı- şem zevk âlemlerinde yaşadım, ıik-a:i- dim.. hiçbir şey... hiçbir şey bcn—.v mA Ççemin mumyasının uzaklarına 8"".._1 d dı.. ve... anladım ki bu pranga SMuka- mez, ölünün aşkı benimle beraber K N lacak, bu vücud onun aşkını taşıya tast 'a sönecektir.. g Beynim — uğulduyor. Dudi?lüxâf“v:: bile birbirinden korktuğunu huşe' nıı_ı rum. Ansızın bir çığlık koparıyorum: tamamile nok!'ıı)'fl üdhiş tahakküm Mmü €“ büyük yalar ğrü Yavaş yavaş dönüyor, bana e: oğî bakıyor, titreyen elleri git d*""r" yormuş gibi ileri doğru uzanıyO! S — Sormal,.. Hiçbir şeyi ' Öğre ı isfeme!,.. İzzeti nefsin parçalanı danlık Müahiş hakikati öğrenerek cıî vakarın parça parça olmasın. Ebleti kendi haline bırak, uzaklaş bü lli deni... Kıskançlığımın verdiği b" le sana da fenalık cdeb”mmu ıî[ İstemiyorum bunu!... Git!... wk Nu Ansızın içimde yeni blâ' ;u"“ a:hyo- ti hissediyorum. Heri do z : ısîıîîıy.o___ sabekvnrum, bağırıyo" navar) akineleri altında | öyle ise?.. z Başı kımiıldıyor, gözleri gözlerime dikiliyor, müdhiş bir şey görmüş bir in- san gibi: a —ZıSen&.. diye mırıldanıyor... «Ox ükük dizleri ya- rı doğruluyor ve beni, Totame! .|tına doğru sürüklüyor. eri çıkıyoruz. Sanki güneşlere ba- sa basa ilerliyoruz. ü amağa varınca: Tamngsg haîiiye î(-krarlı_wr... Dikl_ı.ı'. et bu- y Bu çizgilerde kendi guAl- geni glu'-'nu_vor musun?... Şen, l?u gü- ;cl)iğ'i.n mağrur olmıyan bir canlısısın, Pariste kadın mı yoktu'!..; Avrupa, kadın mı armağanlıyamazdı?.., Hn;_e!;.- lerimde şehvel nyuı_ıı:şklan _n_ıx e'_;ı a ti?... Ama seni gördüğüm dakika titre- d:;ı Fir'avunun kızı Vcar,'.Anmîş san- d;m; Seni elde etmek içi neBmıî:ı'u-un ise yaptım. Belki... d"d”îıî'î u benze- 'benim prangamı kırabilir, ?)c.v_ı. - .y._:'âxli'( olmaktan kurtarır, elimi vk(.n- dan, 1benliğimı c;ııır.vaı'!:k_l:ln uznl;zıîı'ı- rır; 'beni avutur! Seni öperken Fir e nun kızı diye öptüm, ama seni bir :::uncı diye kcndime"dıî_gru çck(..m, Olmadı istediğim... Ö)ımun aşkından kurtulamadım., illetimi :ıaı:-çzhyan—_;ş b dım.. canavarı boğamadım. Anladın 'mi, © gene sevilen, sen sadece benziyen kaldıa!... Acı bir çığlık koparıyorum, kolumu tutan eli geri fırlatıyorum, bir deli gibi billür merdivenlerden aşağı doğru fır- lıyorum. Yalnız bir ses: —a B yerlerden ilk defa,bir.diri.geri dönüyaor!... Bu sır yaşıyanlar âlemine dönemez!... Yıkılsın Nözım Abâd.m mâbedi!... Kül olsun canavarın cellâd Bir şimşek çakıyor. Bir tabanca sesi. ğük bir feryad. Bolğnpmm eşiğinde dehşetle donuyo- rum, ; ; Anlıyorum: Kan çanağı binbir sırrile göçmek istedi. Nâzım .Şbâd sarayı kül ı;dccek bir ateş düğmesine başmak Üze- re ileri atıldı. Bu.ara, besbız_llvî anahtarı yerine koymak üzere geldiği esnada diğr anahtarın bulunmamasından be - nim içeriye girdiğimi sezen genç kim- yiş, nhisarlar U. Müdürlüğünden: İspirto bidonlarında kullanılmak üzere şartname ve nümuneleri mucibin- ; -qded kızıl ayar muslük açık eksilt me usuliyle satın alınacaktır. . $A Muhammen bedeli beheri 225 kuruş hesahiyle 1350 lira ve muvakkat te- Y ee ü 25 Hradır. |bastı. Wrı_vor ve Nözim Abâd yere SON POSTA . dara, ğacı altında biten MEELAEKanencaseeeERaSARedeneRAaRERESS ASA seSErERENENEDE , Niğde tahrirat kaleminde başlayıp İstanbulda memuriyet hayatı: San MANTURMAsemameceneceEEEEEERAsenAsAsaesE ERA ASA RRnERSAMeserN Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı veeski mab'us Ebubekir Hâzım Yazan: Vedad Ürü |Kâmil Paşa kadar ibade koşturur, destilere kurşun SABIK MUTASARRIFIN MEKTU- BU - YENİ MUTASARRIF - CAHİL VE MÜDAHİN BİR MÜFTÜ . SİNOBDA MÜSKİRAT İBTİLÂSI fesör de aldığı şifre üzerine gelmişti. Tesadüfen kimyagerin odasında idi, ©- nu da beraber sürükledi, Ak sakallı â- lim, karşıki kapının eşiğinde hâdiseye şahid oldu ve prensin hareketine mani olabilmek için elini nişanladı; bir kur- şun sıktı. Çok geç!... Prens Nâzım A - Me i smiyen mü- bâd, yun:başında bulunan düğmeye ezun giderek avdet edemiyen mu: tasarrıf İstanbuldan bana gönderdiği bir mektubda: eZâtiâlileri gibi ezkiyayi şübbanı üdebadan ve ahlâkı hamide as hasından birinin vekâlet suretile olsun bana halef olması mucibi mefharet- tir...» diye pek cümerdce iltifatlarla beni taltif ettiği halde, kötü muamele- leri birer ikişer meydana çıkarılarak Abdurrahman paşa tarafından her biri hakkında izahat istenilmeye başlanın- ca, müşarünileyhe yazdığı cevabda da: «Mutasarrıf vekili diye tecarübü umur dan bibehre bir nevrestenin tahkikat ve işarâtı üzerine bu surette istizahlar- da bulunulması esefi mucibdir...» de- mişti. Sağ yandaki kapının açılan kanadla- rı ardında, idam mahkümu yirmi cari- ye, dehşetle bu manzarayı seyrei lh'.i) âr profesörün tabancasının d! bohurdanların buğularına doğru Nüzım Abâd, yati doğrülüyor. Göz- leri kıvılcım — saçıyör, dudaklarından köpükler boşalıyor. Gürleyen bir ses: Yebertlin canavarı!... Parçalayın ölülerin âşığını!... İnsan değil, Azrailim ben!.. Ansızın kraliçeye doğru dönüyor: — Beni sen canavar ettin!... Geber- sin füsunun!.. Senin de Azrailin olaca- ğuml, Yumruklarını kaldırarak mumyaya döğru hücum etmek İstiy ra boğuk bir feryad. Tahtınm içinde bir ateş parlıyor. Dört yanı kıvılcımlar sa- Sanki Sinoba gönderilen büyük me- murlar yaş müzayedesile tayin olunu- yorlarmış gibi ben orada iken gelen na- ib: — 1254 senesinde, 54 yaşında iken, Kobrısta naibdim. Osmanlı lirasile ya- -Jsıdım, demişti. O zamanlar Osmanlı li- rası, 108 kuruşa geçerdi. Demek oluyor ki naib «hırsı pirisinden» Sinobun hay H zarar gördüğü mutasarrıfın büyük babası yerinde idi., Naib efendi uzun boylu, mütenasib üzahı, 5 bir ihtiyardı. Yüz sekiz mu söyleyince: — Maşallah, demiştim, yetmiş yaşın- da bile görünmüyorsunuz! — Hamdolsun öyle, Fakat, ne dense, gene çok ihtiyarım. Geçmiş asrın mah- Küklarındanım, Artık rahat etmeliyim, Ülkelerinin korkunç m Gözlerimi kapıyorum ve bi dışarı fırlıyorum. s Üç gün sona Bombay limanından ha- reket eden Transatlantiğe iki yolcu bindi. Kız sade giyinmişti. Erkek .hti- yardı. Henüz iki saat önce vapurdan | İnmişti. Konuşmuyorlardı. | Vapur, limandan uzaklaşirken, birin- ci mevki güvertenin parmaklığına da- yanan kız, dalgın, denize bakıyordu. İh- tiyar yaklaştı. Bakıştılar. Kızın dudak- ları yavaşca kımıldadı: Hattâ buraya — gelirken veli — niam (şeyhislâm) efoendimize: «Beni artık naibliğe göndermeyiniz, tekaüd edi- niz.» dedim. «Siz naiblerden tekaüd e- dilmiş kimde gördünüz mü?» buyurdu- lar, «Zati meşihat penahileri de dalleri Kibi Nuh peygamber zamâhindan kal- Bir canavarın ihtirası, bir Türk kızı- | ”a geh gör_duler mı?ı diye sordum. fun iimieli önünde müğlüb olmuş ve o- Gülerek: «Sinoba gidiniz bakalım!» ce- yenen işti vabını verdiler. nu memişti. L egt ç —BİTTİ— Naib, bazan böyle düzgünce söz BÖY- liyen höşmeşreb bir adamdı. Bazan da tini VÜdi küçük bir çocuk hal ve tavrını alırdı. |İnsan hayatının son acılarını tahfif |- çin, hilkatin hissi ibtal eden bir deva makamında bahtiyar ihtiyarlara mah- sus bir lütfü olan bunaklığın, fasılalı bir delilik gibi zaman zaman gelip gi- dişini yalnız bu naibde gördüm. Mor kadife kaplı ve gümüş pul saçaklarla — Hakkın varmış!... Herkes kendi yuvasında ve dengi dengine!. Kız, babayı kucakladı. Babanın göz- lecinden bir damla göz yaşı aklı: — Dua edelim ki şerefimizi birlikte Eötürüyoruz!... minatı mı:ıı;—'lîm? 29/VINI/988 tarihine rastlıyan Pazartesi günü saat 10 da Kaba- İsüslü bir palan ile bindiği pek cılız bir S taşta Levazım ve Mü ralariyle ı — Şa l;ı.-nır-uŞîıır-)',anumn bedeli beheri 180 lira hesabiyle 1080 lira ve muvakkat temi- yT — Mu patı'S1ÜraĞe £ varıJ088 tarihine Tastlıyan Çarşamıba günü #at 10 da Kaba- bım we Mübayaat Şubesindeki Alım Komisyonunda ynpı!mıkııF Z.;m.meıer parasız olarak hergün sözü geçen Şubeden alınabilir. rin eksiltme için tayin edilen gün ve saaâtte 96 7,5 güvenme pa- yukarıda adı geçen Komisyona gelmeleri ilân olunur. n — El taşta Leva: v — İsteklilei yalariyle birlikte ğıl ÜYÜK RRLUKUYUYACUYLEKKIAIILUKAKİINN! l Bundan başka : gmmı“ımuimm 20.000 ve 10.000 ) baysat Şubesindeki Alım Komisyonunda yıp;hcî.lıvlır. ai olara ergün sözü gol beden alınabilir. tnameler parasız olarak hergün sözü göoçen Şul n p —İîtî;d'iılcrln eksiltme için tayin edilen gün ve saatte 96 7,5 güvenme pa- Ti 'biruktc yukarıda adı geçen komisyona gelmeleri ilân olunur. BAA rtnamesi mucibince satın nlınacak 6 aded filitre cihazı açık eksiltmeye MNNNOT Hava Kurumu PiYANGOSU Beşinci keşide 11/ Eylül/1938 dedir, Büyük ikramiye: 50,000 Liradır... 15.000, 12.000, 10.000 liralık ikramiyelerle liralık iki adet mnkllıl.d:ıîı._pl binlerce kişiyi — zengin ! piyangoya hd“uuh suretile siz de talinizi deneyiniz... — kira beygiri ile, haremeyn — payesine mahsus binişi sırtında, — sırma şeriti bevaz sarığının üstünde olduğu halde ilk d hükümet konağına gelirken pek nç bir tavırla gelene geçene selâm veriyordu. Fakat, onun şer'i, ka- nuni iki mahkemenin riyasetine me- mur ve İivanın idare meclisinde birin- ei bir uzuv olduğu düşünülürse, gülmek yerine ağlamak lâzım geldiği derhal anlaşılır. «5377> İzinle kaçan mutasarrıfın yerine Gürcü bir paşanın tayin edildiğini, bir- kaç güne kadar da Sinoba geleceğini, vali şifre ile bildirdi. Abdurrahman paşa, mutasarrıfın gelmesi akabinde li- vadan ayrılmıyarak Kastamonuya dön- mekte acele etmememi ve mutasarrıfı mahalli iş ve memurlar hakkında az çok tenvir etmemi ayrıca emrediyordu. Yeni mutasarrıf da başka türlü bir piri fanf idi. Selefinden daha genç gö- ründüğü halde, işrete inhimakinden dolayı vücudü, dımağı çürümeğe baş- Jamıştı. Şimdiki halini bilmiyorum. Fakat o zamanlar Sinobda umumen müşkirata inhimak vardı. Öğle yemeğinden son- ra yanıma gelen insanlardan pek çoğu- nun ağzı kokardı. Babıllinin halkı ib- ret ve intibaha davet etmek için, işret <5244> HTTRNATAKANAKAAIT III KAKKAI TU geceleri bir hasır üstünde yatar, sabah! t eder, gündüzleri de Niğde sokaklarında atarak nişan talimi yapa ibtilâsının insanı ne hale koyduğ görsünler diye kasden bu mutasa Sinoba gönderdiği zannolunabil Yeni mutasarrıf, bundan evvelki y latımda sözü geçen Niğde mutasa Kümil paşanın zıddı kâmili idi. K Paşa geceleri bir hasır üstünde y sabahlara kadar ibadet eder, gündü ri de Niğde sokaklarında at koştu destilere kurşun atarak nişan tâli ri yapardı. Sinobdaki ise, rakı sofra dan başını kaldırmıyordu. Yeni mutasarrıf, ilk cuma nama: Seyyid Bilâ! türbesindeki camide mıştı. Ben de beraberdim. Namazı sonra türbenin misafir odasında kal şerbet içerken Sinob müftüsü, ni sarrıf paşaya hitaben şöyle söyledi: — Efendim, biraz kaba ama doğl dur. Çırah dibine karanlıktır, der; Müftünün sözünü kestim: — Mum dibine ışık vermez, bir d bı meseldir. (Talâffuzdaki kabalığa ti ?ihe“) manasında bir kabalık yök, dim., Müftü oralı olmadı: — Bir tarihte Kastamonudan İste bula gitmiştim, Evkaf nezaretinde işim vardı. Nezaret bü üklerinden ne te; İ rica ettim, Dönüşünde «$i banı veli» nin türbesinde benim - 1Ç bir yâsin okumağı vâdedersen yaptı rım, dedi. Halbuki ben doğma büyü Kastamonulu olduğum halde, İstanb la giderken evebanı veli» nin ruhu bir fatiha okumak bile hatırıma geli mişti. İşte, bunun gibi Seyyid Bilâl tamiine de cuma namazı kılmak için ki senedir hiç gelmemiştim. Mahza fendimizle teşerrüf etmek için bug geldim. Yeni Mutasarrıfın işe biraz daha gecikseydi, tü de — belediye pına girmiş bulunacaktı. nun da bal tutu, laşılıyordu. İşte böyle mutasarrıflar, kadıli müftüler ve bunlara uygun her çeş Memurlarla idare edilmek musibetin asırlarsa mahküm olan Osmanlı imp Tatorluğunun feci fkıbeti görünen b netice idi, Sırası geldikce yazacağıı vechile, yirmi kadar vilâyette Sinobu büyüklü, küçüklü bütün memurları hatıra getirecek mutasarrıfları, kadıl. m, müftüleri vesairlerini az çok farl larla görmemek bahtiyalığı bana nasi olmadı. Bu sözlerimle Sinoblu karde lerimi teselli etmeği insant bir vazif sayıyorum, başlamı bu mül reisinin — y Çünkü © p parmak yaladığı a — 32 — RUSYA KONSOLOSU MÜSYÖ SUHETİN VE MASUM BİR MUAŞAKA TEHLİKESİ Sinobda biricik konsolos olan Rusy konsolosu Mösyö Suhetin ile ilk müli katta gerçekten dost olduk. Bu dostlu Bun âmilleri, anun münevver bir adan olması, türkee bilmesi ve memleketi miz için hayırhah görünmesidir. Mösyi Suhetin, ikinci mülâkatımızda bir mü nasebetle: — Ben size çok yakınım. Anam Tür! ve Müslümandır, demişti. Hakikaten konsülâto salanlarında resim tablola rından ziyade «Ve ma tevfiki illâ bil lâh» gibi yazı levhaları vardı. Ağır baş. l1 ve iyi yürekli bir kadın olan Madam Suhetin de heyet ilmine hevesli idi. O senelerde idadi mektebi müdürü bulunan merhum Celâl bey (esbak da- hiliye nazırı) Almanyada herkesin an- layabileceği sürette yazılmış küçük bir heyet ilmi kitabını Türkçeye çevirerek vilâyet gazetesinde tefrika — ediyordu, Bu kitabın Türkçesine yardımda bulu- narak istifade ettiğim ve evvelce Kon- yada vali İngiliz Said paşa tarafından da bu hususa dair her münasebetle bl. raz tenvir edilmiş olduğum için heyet ilminin büsbütün cahili değildim, 'Arkaşı vo