al Makedonya dağlarının üstüne okoca- an ve kara bir örtü atılmış gibiydi. Bu- lutlar o kadar slçak ve sıktı. Sert bir yağmur durmadan yağıyor; yalım Yya- maçlardan, yamaçlar arasındaki oyuk” Mardan çağıl çağıl sular akıyordu. Altlar, arabalar, askerler adım başında çamurla- ra gömülüyor, yâhud uçururulardan yu- Yarlanıyorlardı. Hepsinin de yüzleri sol- gundu, cimacık kemikleri fırlamış, göz- “çökmüştü. Açlıktan düşenler ve çamur- “lara batanlar henüz sağ kalanlara elleri- l ni uzatarak yalvarıyorlar; — Kurtarın! Beni kurtarın! © Diye inliyorlardı. 4 Fakat kimse onlara bir şey yapamıyor- du. Koca İran imparatoru Serhas bile bu yolculuktan, bu yağmurlardan ve yok- Juktan usanmış, bir an evvel Asya topra- © Bına ayak basabilmek için acele ediyor- du. Ci Serhas buralardan, o zamana kadar v eşi daha görülmiyen birkaç milyonluk ür ordu ile geçmişti. Yolunun üstündeki © her yeri yakıp yıkmış, yahud koca ordu- © sunu besliyebilmek için son damlasını | kadar bütün varını sömürmüştü. © Atinayı zaptelmiş, fakat karada kazan- (dığı parlak zaferlere rağmen denizde ve © Salâmin önünde birkaç misli az olan Yu- “Man donanmasına yenilmişti. © © Şimdi kaçıyordu. © Serhas ikide bir adamlarına soruyordu: © — Bu uğursuz yağmur ve bu batak yol © Be zaman bitecek? » Her defasında onun kızgınlığını yatış- © İırmak için uzun sözler söylenmişti. Fa- İ Kat sabrınm tükenmesi uzak değildi. İstrimoni nehrinin döküldüğü yere geldikleri zaman orayı bulanık ve yay- © van buldular, Biraz ileride büyük bir ge- mi duruyordu. Gemiciler varillerini neh- — Fin tatlı suyile dolduruyorlardı. © Bu, Serhasın erarinde olan Finike ge- « milerinden biriydi, — Vezirlerden biri impacsterun önünde eğildi: — — Efendimiz, hem bu zahmetli yollar- dan kurtulmak, hem de Asyaya daha ça- buk varabilmek için bir çare buldum. Serhas gemiye baktı ve hemen emrini werdi: © — Çabuk adam gönder, daha yakına © gelsin! Adam gönderildi, gemi yaklaştı ve Ser- © bas oraya girdi. İmparatorun yanında birçok hazırlar, ç Kâtibler, hadım ağaları, kiz ve kadınlar ve askerler vardı. Bunların mümkün öl duğu kadar çoğunu beraberinde bulun- “durmak istiyordu. Onun bu arzusunu bi- San Pasta' edebi tefrik: 24 BABA YAZAN: “© Geriye döndü... Biraz balkona çik- mak istiyordu. © dü. Elinde bir fincan kahve tutuyordu. i — Abla... 5 — Benim yavrum... Çok yorulduğu- nu gördüm, İndim aşağı sana bir kah- ? yaptım. © — Çok teşekkür ederim abla... met yaptın. > — Ne zahmeti. haydi, gel... “veyi balkonda iç... > Güler: — Bir an dinlenirsem uyuyacağım “diye korkuyorum dedi. Zah- Şu kah- Biraz dinlenirsin.. çocuğum, üç gecedir. Aşağı yu- © karı gözünü yummadın... Beraber balkona çıktılar, havada tat- lı bir serinlik vardı. — Güler hasır koltuklardan birinin içi- “ne düştü: ki ya sizin zamanınızda gelseydik... Ne “Son Posta, nın Hikâyesi SERHAS'IN ADALETİ... ERE mmm. Yazan ; Xadircan Hafi leri çukurlarına gömülmüş, avurdları| sanmıy a NA len kaplan da, boşa gitmek için, gemiyi tıklu.. tiklım doldurdu. Gemi denize açıldı. Kaptan büyük bir sevinç içinde idi. İm- paratoru Asya kıyısına rahat ve Selâ- metle götürdüğü zaman büyük bir mü- kâfat alacağına şübhesi yoktu. Belki pek çok para ve belki de İran donanmasında bir amirallık... Deniz durgundu, fırtına çıkacağını biç ordu. Çok geçmeden rüzgürin yağmadığı yerlere ulaştı. O zaman geminin dört kö- şeli kocaman yelkenini de açtı. Kırk s0- kiz çift kürek ve alabildiğine şişen yel- ken koca tekneyi sanki uçuruyor, etrafa köpük saçıyordu. . Fakat Atos açıkları, ansızın kopan fır- tınalarile meşhurdur. Denizde birdenbi- re yükselen yalçın kayalıkların ve siyaha yakın neft rengindeki dağların bile kor- ku veren bir görünüşleri vardır. San! bunlar fırtma ve kasırgaların, arkala- rında gizlenip te ansızın çıkmaları için yapılmış birer siperdir, Yelken ipleri arasındaki ıslıklar kes- kinleşli; gıcırtılar çoğaldı ve gittikçe ka- baran dalgalar geminin bordalarını to- katlamaya başladı. Kaptanın canı sıkıldı. Biraz sonra fırtma yelkene çarptıkça gemi yan yatıyordu. Yelken indirildi. Tayfalar yerlerinde doğrularak kürek- lere amlıyorlar, fakat o sırada gemi aksi tarafa yatınca kürekler suya değmiyor ve havada kalıyordu. O zaman tayfalar hızlarını alamıyorlar, tırpana uğrıyan e- kinler gibi, sırtüstü düşüyorlardı. Fırtma o kadar arttı ki bazan dalgalar güverteyi yalıyor; oradakilerden bir ka- çın da beraber götürüyordu. Kaptan *telâşa düştü, Bu gidişle Kar- #ulmalarıma imkân yoktu. Gemiyi tıklım tiklmi doldurduğuna çoktan pişman ol- müştu. İmparatora yaranmak İsterken onun kötülüğünü hazırlamıştı. Kurtulmak için bir tek çare kalmıştı. Serhas ta gemiye bindiğine pişmandı. Büyük bir korku içinde bir kenara sin- miş, bekliyordu. Bu sırada kaptan ezile büzüle yaklaştı: — Efendimiz, fırtına çok serttir, Buna rağmen Dardanos'a selâmetle varacağız. Fakat geminin yükünü hafifletmek 1â- — Ne duruyorsun, ne lâzımsa yap! — Kabil olduğu kadar yaplık. Fakat geminin asıl yükü askerlerdir. — Onlardan bir kısmını denize atmak lâzım geliyor, öyle mi? — Evet, efendimiz! Serhas ayağa kalktı. Güçlükle güver- teye doğru yürüdü ve adamlarını topl- yarak kaptanın sözlerini onlara söyledi, Sonra şöyle dedi: — İşte, imparatorunuzu ne kadar sev- diğinizi göstermek zamanı geldi. Haya- OĞUL SUAD DERVİŞ 'ki | hesablamadın. Bu yüzden birçok adamla- SON POSTA tım sizin elinizdedir! İranlılar yere kapandılar; imparator- larını son defa selâmladılar, Sonra birer, ikişer doğrularak geminin küpeştesine doğru yürüdüler, kendilerini köpükler içindeki azgın ve derin denize attılar. Gemi hafifledi, yoluna devam etti ve Dardanos'a ulaştı. Serhas karaya çıktığı zaman kaptanı çağırdı. Adamcağız mükâfat zamanının geldiğini anlamıştı. Büyük bir sevinç çinde diz çöktü. İmparator ona: — Hayatımı kurtardın, bunu hiçbir zâ- man unutmıyacağım. Sana şu altın tacı hediye ediyorum. Dedi, Yanı başındaki hazine nazırına işaret edince taç kaptana verildi. Kaptan doğruldu ve gitmek için geri ledi. Lâkin Serhasın birdenbire sertle- şen sesini duyunca sanki taş kesildi. İm- parator şöyle diyordu: — Fakat ber şeyi önceden düşünüp rım ölümlerine sebeb oldun. Bu da ce- zasız kalmamalıdır. Cellâda emretti: — Bu adamın başını kesin! Bir kılıç havaya kalkıp irdi, taç ve baş yanyana yuvarlandı. YARINKİ NÜSHAMIZDA: San'atkâr gururu Çeviren: Faik Bercmen RR iü ee VEM MN Rİ 87 TE 2 2 temmuz tarihli bilmecemizde ka- zananları aşağıya yazıyoruz. İstanbul- da bulunan talihli küçük okuyucuları" mızın pazartesi, perşembe günleri öğ- leden sonra hediyelerini bizzat idare- hanemizden almaları lâzımdır. Taşra okuyucularımızın hediyeleri posta ile adreslerine gönderilir. Bir futbol topu Çankırı ortamekteb 2/B den 137 Al Hay- dar Şimşek. “Büyük bir lastik top Fatih 11 inci mekteb S/A dan 20 Ali Ka- Ban. ammer, İztanbul No. 5 de İlhan, İstanbul Fatih Sofular Ye- şiltekke sokağı No. 60 da Cahid, İstanbul Eyüb orta okulundan 639 Raşld Dinç. MÜREKKEBLİ KALEM (Son Posta hatıralı) Diyarbakır Çiftehan caddesinde Kanaat yazı evi Hakkı kımı Şüküfe, Bandırma zahire #irketinde Şevket Tarhan oğlu Servet Tar- han, İstanbul Alemdar caddesi No. 30 da Nesahet, İstanbul Cağaloğlu hamami sokak No. 8 de Baflye, İstanbul ikinci ilk okul sı- nıf 4/A da 418 Şahin, İstanbul Kumkapı orta Okulu sinif 2/B de 370 Memduh. BİRER BÜYÜK YAPI TAKIMI İstanbul Sultanahmed Naklibend caddesi No, 48 de Huriye, Tavşanlı Yk okul sınıf 5do Güzin, İstanbul birinet Uz okul sınıf 2/A da M0 numaralı Nevzad, Manisa hükümet önü No, 75 de Orhan Aktan, İstanbul ikinci ile okul sınıf 5 talebesinden A, Kemal Durak, Adıyaman hususi muhasebe kontrol memu- ru Alâeddin kızı Sevim, Cağaloğlu orta okulu sınıf 2 de Doğan Hakkı, Çarşam- ba orta okulu 1/D den 345 Fehmi, BİRER KÜÇÜK KUTU YAPI TAKIMI GRİPİN sizi günlerce ızlırab çekmekten kur- tarır, Gi şiddetli baş, diş, adale ağrıları- , üşütmekten mütevellid bütün dansi ve sızıları keger. Nezleye, ro- matizmaya, kırıklığı karşı çok mü. essirdir. Mideyi bozmaz, kalbi ve böbrekleri yormaz. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. İsmine dikkat, Taklidlerinden sakı- nınız. Ve Gripin yerine başki bir marka verirlerse şiddetle reddediniz. man en büyük feragati gösterdik. hazır buldunuz... Ama istifade edemi - yor müusunuz?.. Bilmiyorum... (Yalnız İdi öyle geliyor ki neden istifade et- tiğinizi ve bunları kimlerin fedakârlığı ve ne fedakârlıklar pahasına kazandı- Zınızı bilmiyorsunuz... Güler Ferihanın güzel kadın ol ma” — Öyle mi zannediyorsun? dedi.| sını haydi kabul ediyor. Fakat düşü Ben de dünyaya şimdi gelmediğime «- © Birdenbire karşısında Ferhayı gör-|sef eder gibiyim. — Neden o zaman çalışmak yokmuş, öğrenmek yokmuş. Bir saksıda yetişen kıymetli bir çiçek gibi yetişiyormuşsu- nuz... Tatlı, ılık bir hayat... Evlendiri- yorlarmış sizi. Kocanız size bakıyor. Siz yan gelip keyfinize bakıyormuşsu- BUZ. — Sen bizim neslimizden, değil anne- lerimizin. neslinden bahsediyorsun... Kimbilir onların da nasıl derdleri ok muştur ya!,, Fakat bizim nesil zannet- tiğin gibi yan gelip keyfine bakan ne- i Biz de tahsil ettik. Fakat Ja, Evvelâ ailelerimiz da- rülfünuna girmemize mani oldular... Sonra muharebeler, #nk:lâblar hayat - larımızın tabii seyrini ve bizim tabii şekilde inkişaf etmemizi (o aksattı. Biz nen kadın, münevver kâdın ei o nu karşısında görmek âsabını daha ra- batsız ediyor. Buna tahammülü yok. Okuyan, düşünen nesil yalnız (kendi nesilleridir zannındadır. Ferihaya karşı hiç olmazsa bu fa - ikiyeti olsa... o | Susuyorlar, Denizde en ufak bir Si rışıklık yok... — Yarın imtihanda yüzde yüz rou « vaffak olacaksın. — Hiç ümidim yok... Son günlerde fazla yordum kendimi... — Ben senin yerinde olsam, bu gece kitablarımı kapar, yatarım. Sabah er- ken kalkarım.. dinlenmiş kafa ile ye - niden okurum. Gülerin ellerini tutmuş okşuyordu. Alnından saçlarını yavaş, yavaş kal - saksıda nadide çiçekler gibi yetişme -| dırıyordu: dik... Bırak bizim neslimi , Size iyi bir hayat verebilmek için İlanın sözünü. — Haydi yavrum dinle bu gece ab * yarbay Ömer oğlu Galib, Gebzede Semerci Mustafa oğlu İsmail Tan, Akşehir adiiye kar- şında müskiratçı Ali oğlu Refet Erten, İs- tanbul Cibali Nalıncı Kasım sokak No. 18 de Hanife Ertemiz, İstanbul birinci ilkmekteb 1/B dan Muammer Öycan, İstanbul Yeni Nesil ilk mektebi 92 Gök Ziya, İstanbul Ba- e Piliz sokak No. 6 da İh- 20 'ndi okuldan 160 Nedre:. DİŞ FIRÇASI (Son Posta hatıralı) İstanbul Nişanca sokak No. 77 de Snlâ- haddin, Tekirdağ polis Mehmed oğlu Kemal Aslan, Yeşilköy fk okuldan M Ali Kemal, İsvanbul Gelenbevi orta okulundan $52 Kad- | ri, Kuşadası kunduracı Emin oğlu MM, All, KOKULU SABUN İstanbul #4 üncü ilk okuldan 206 Necdet, İstanbul Kurtuluş No. 132 de İffet, İstanbul Cemal Atahan, ml YA da ai 48 Musmmer. | (Son Posta hatıralı) bu kadar muhabbet göstermemişti. Ona hiç yaklaşamamıştı. Fakat biraz ev - vel... Demin ona bakarken birdenbire eski bir hatıra kâlbinde canlanıver - mişli. Daha babasının yanında id. O zamanlar bir gece gene ilk mekteb se- nelerinde küçük Güler (imtihana bir lâmba altında böyle (hazırlanmıştı. «İGidip, gidip küçük sarı buklelerini su ite ıslatıp masasının başına geçip ça - lışarak.. Biraz evvel gözünün önünde Gülerin, eski Gülerin hayali belirmiş gibi olmuştu. Eskiden Güler ne kadar yumuşak başlı, ne sokulgan bir ço - cuktu, Ne kadar değişmişti, Nasıl bir ükalâ, biraz haşin ve hiç bir genç kız tatlılığı, küçük kardeş (o sokulganlığı, evlâd yumuşaklığı olmıyan bir kız o- luvermişti, Bu, içinde yaşadığı muhitin bir heyulâsı değil miydi? Demin kaygulu, kaygulu başını uğuştururken eski Gü- leri, minimini Gülerini (bulmuş. ve ona acıyarak, aşağıya inmişti. Ona kahve pişirmişti. Ve Bergamadan dön- düğündenberi birinci defa olarak ona karşı içinde bu hissi bulmuştu. Çocuk himayeye ve müdafaaya muh taç olan nazlı bir mahlüktur... Çocu - ğun tatlı tarafı pek çoktur. Fakat genç Sirin ya len Temmuz 2 temmuz air bilmecemizde kazananlar haddin, İstanbul 20 inci ilk okul 2/B de 138 "Tyatro sokak No. 1 de Salmo, Bursa huriyet caddesi 206 sayıh evde Ali Salb, Ö- demiş Meyhane boğazında elemi oğlu Nazım, Adapazarı mahkeme azası Tevfik oğ- Ju Mes'ud, Çubuk hususi muhasebe tahsilda- Ti Asm oğlu Mustafa Lâ, Bitlis yüzbaşı A- riz kın Nevin, Heybeliada posta müvezeli Baykara oğlu Erol, Kadıköy Nemlizade sokak No, 88 de Leylâ, Geyikli ilk okul talebesin- Adana tâmen satınalma komisyon relsilden 94 Nalb, İzmir Eşrefpaşa Yusufdede saddesi No. 305 de Necdet, KART Sıvas Meydan hamami arkası No. 45 dd Nureddin, Kayseri Kor. levazım ambar mü- dürü yüzbaşı Hulüsi kızı Meliha, Uşak tüc- car Münip Erkara oğlu Kemal, Diyarbakır san'at okulu muhasibi oğlu İbrahim Hnsbay, çıkmazı No, 8 da No. 27 de Esad, İstanbul Kasımpaşa Kuyu caddesi No. 27 de Ahmed, Kütahya kü- çük çarşı bayi Abdullah oğlu Hayreddin, İs- kız lisesi sınıf 8 den Muzaffer Doğan oğla, | tanbul Cibali #oner caddesi No 255 de Hay- İstanbul Tepebaşı Atlama sokak No. 8 de |dar, Çorlu Balıkpasarında kuru kahveci Hü- İstanbul 28 inci ilk okul si- elemek, üniek Gün EE AZE bakıcısı oğlu , Kilis varidat memuru oğlu Edib Yazgan, Erenköy istasyon 27 nu- maralı köşkte Alp Aslan, Çanakkale askeri Samsun İnönü ilk okul sını? 3 de 261 Sala-|imwibat sübayı yüzbaşı Mustafa oğlu Orhan, am amam a mM mama analar Kendi kendine yendiğini zanneder. İşte Gülerde en bariz olan şey genç- liğin bu vasfıdır... «Her şey benim... Siz kimsiniz?.» de mek isteyen vahşi bir gururu var... Biraz sevrmeği, daha doğrusu sever görünmeği, itaat etmeği, daha doğrusu muti görünmeği bir zaaf telâkki edi - yor. Mütemadiyen kendi kendini sakla - mak, kuvvetli görünmek istiyor. Kuvvetli görünmek... Halbuki demin, demin başını öyle yorgun yorgun büktü ve içini öyle ha zin hazin çekti ki. Her genç kendisini Obir parçada nitze übermeche zanneder, İnsanların fevkinde bir insan ol“ mak... Ütopilerin başı bu değil mi?. İnsan tek olduğu zâman zayıf, toplu ol- duğu zaman kuvvetli olan bir mah - lüktur. Ve herkesin, hattâ insanların fevkinde olduklarını vehmedenlerin bi le teselliyi, himayeyi, devayı ötekiler - den, diğer insanlardan aradığı görül - memiş midir? İşle bu akşam Güleri her günkün - den daha cana yakın yapan şey bu yör gunluğu, içinin bu üzüntüsü... Bu içini üzen, burgulayan bu kıs - lik hodpesend, küstah ve saygısızdır.İkançlık yavaş, yavaş be Güler yer pacak.., Gençlikde bir sonradan görmemezli -