ALTI AYLIK tanbulda ealtı aylık» diyorlar, Bey- oğlunda «Permanent». inız fiatça fark var: üç «Permanent> 1 on beş lirayal * Öbür dünyada konuştular: — Senin «Permanent» in ne kaaar de- liraya vam etti? — Altı bin sene? — Bir daha sefere, yeni gelen makine- lerle yaptır.. on iki bin sene devam edi- yormuş. * Bu dünyada konuştular: — «Pormanent> in ne kadar devam etti? — Bilmem! — Nasıl bilmezsin? — Anlatayım, ayda bir «Permanent> makineleri kaldırılacak, diye bir çayla çıkıyor. Ben de, bir daha yaptıramam, korkusile hemen berberc koşuyor, taze- Tetiyorum. * Kız annesine söyledi: — AÂnne senin üç aylığını ne yaptın? — Duruyor, — Gelecek üç aylığını da al da. — Ne yapacaksın? — Altı aylık! yapıyorlar, | Bir berber dükkânının üzerinde bu ya- zıyı gördüm: «Altı aylık.> Bir başka berber dükkânının üzerinde de bu yazıyı gördüm: «Sekiz aylık.» Daha başka bir berber dükkânının ü- de de bu yazıyı gördüm: «On iki aylık.» Kendi ken — Hani ya yok mu artıran! Dedim, * Kasab dükkânma müşteri girdit — Kıvırcık var mı? Dedi, kasab cevab verdi: — Var efendim, hem de bizdeki başka yerlerde olana benzemez, halisidir! Müşteri sordu: — Başka yerlerdeki kıvırcıklar - halis değil de, permanent'lisi mi? * Konuşuyarlardı. duydum! — Ne oldu, altı aylık mMmakınecerinin yasak edileceğini haber alan mangal ma- şası gibi kurumundan yanına varılmıyor. * Sokak kalabalıktı. Acaba bir cinayet mi olmuştu, yoksa yapgın mı çıkmıştı? Kalabalığa sokuldum: — Ne var, ne oluyor? Bir çocuk izahat verdi: — Saçları altı aylık yapılmamış bir kadın geçiyor da durmuşlar ona bakı- yorlar. İsmet Hulüsi L Bunları biliyor mu idiniz? —| Ağaçlara tırmanan yengeç Sıcak — memle- ketlerde bir nevi yengeç vardır ki bilhassa Hindistan cevizine musallat-| tır. Hoşuna giden meyvayı yemek i- İ çin ağaçlara dahi tırmanır, B Amerika Cumhurreisleri ve bir müşahede Amerikada Cumhurriyaseti intihabı her dört senede bir yapılır. Bunlardan 1840 da başlamak üzere her yirmi sene ara ile seçilmiş olan Amerika Cumhur- reisi vazife esnasında ölmüşlerdir. Misal: 1840 da seçilen Vilyam Harrison 1860 da seçilen Abraham Linkoln, 1880 de seçilen Cayms Garfila, 1900 da seçilen Mak Kin- ley ve 1920 de seçilen Harding. Orta çağlarda misafirlik Orta çağlarda İ- e |talyan şehirlerinin a büyük moeydanla. tında yüksek sü- vardı. Bu sütunlarda muay- yen birkaç mevcuddu ve şeh- Tin en zengin aile- lerinin ismi yazılı idi, Şehre gelen yabancı bir adam bu sütumun yanı- na gelir, atının yu- larını halkalardan birine bağlar ve üzerindeki adreslerden beğendiğini seçerek o avin kapısını çalar ve gece misafir edilirdi. Sütuna bağlanan beygir de ayrıca bakılırdı. tunlar halka Kadın Köşesi Güzellik suları Güzelleşmek arzusu kadında pek eski- denberi kendini bir ihtiyaç balinde göz- termiştir. Muhtelif devirlerde bu yolda |türlü türlü şeyler kullanılmıştır. — Bun- lardan bazıları pek faydahıdır ve hâlâ kullanılmakladır. Meselâ şü güzellik maskesi eski, pek eskidir. Bununla beraber faydası bü- yüktür. Yarım bardak taze süt. 1 yumurtanın beyazı bembeyaz küpük- leninciye kadar dövülecek. Birkaç damla Teinture de benjoin Bir çorba kaşığı alkol. Hepsi birbirine katıştıfılır. İyice çalka- lanır, Yüz bu su ile temizlenir, Friksiyaon yapılır ve kendi halinde kurumaya bi kılır, Bu, bir güzellik maskesidir Bütün gece o halde yatılır. Ertesi sabah bu mas- ke (yani yüzde kuruyan gül suyu ile te Gene pek eski bir İtalyan prensesi el- lerini beyazlatmak için şu basit fakat mü- essir formülü bulmuştu: Bir tane olgun domates sıkılıp süzülür. Bir yemek kaşığı gliserin, Bir tutam ince tuz. Yıkanan ellere bu mahlülden sürülür, friksiyon yapılır, kurutmak için havluya silinmez. Pudra gibi pirinç unu serpilir. * Bir başka İtalyan el ilâcı daha: Bir çorba kaşığı mısır unu, Bir limonun suyu. İki çorba kaşığı taze süt. Birbirine karıştırılır. Ilık su ile oirlik- te sabun yerine kullanılır, Sonra — eller havluya silinmez. Ateşte ılıtılmış misir ununa bulanarak kurutulur, * Vaktile Venedikte cildinin zambak gi- suyu Kamanakenenaeenek nnn eeet deeseneeenenanereende nnn eee derndeseenr ee rnNenene N maNanenenee nnn eee |DE güzelliğile dillere destan olan Dir Ka- Derd dökmek İhtiyacı «Bursa» dan «Derd Ortağı» imzasile yazan okuyucuma: Düşüncelerinizde esasş hatları itiba- rile sizinle müşterekim, fakat ayrıldı- ğam birkaç nokta da yok değil. — Hakiki bir sevgiyi ilân etmek mi doğru olur, yoksa kalbde gömmek mi? diyorsunuz ve anlatıyorsunuz ki ikin- ci şıkka taraftarsınız. Bence cevabın müsbet veya menfi olması bahis mevzuu aşkı ilân eder- ken seçeceğiniz muhataba bakar. Kız mısınız, ve aşkınızı sevdiğiniz erkeğe mi söylüyorsunuz? Hataların en büyü- ğünü yapmış olursunuz. Erkek misiniz ve sevdiğiniz genç kıza mı anlatıyor- sunuz? Dolaşık ve bilvasıta yolların daha heyecan verici olmalarma rağ- men insanların ekseriyeli Âdem baba- danberi hep bu geçidden geçmişlerdir. Üçüncü şık: Derdin bir yabancıya anlatılması, onun vereceği nasihatten meded umulmasıdır ve derhal söyliye- Fakat buna mukabii her insanın se- vincini de, kederini de anlatmak iste- Mmezinin tabil bir ihtiyaç olduğunu tak- dir ediniz. «Hıristiyanlarda günah çıkarmak: usulünün vaz'ında başlıca âmü buydu. Derd dinlemekti, yol göstermekti, şeklini değiştirmesi sonradan oldu. İtalyada «münferid hücrede hapis> usülü tesis edilirken de mahkümun tek söz teati edememek mecburiyetin- de bırakılmasının vereceği azab dü- şünüldü. Söyliyeceksiniz, istifade — edecekler, tehlikelidir. Söylemiyeceksimiz, ıztırab içinde yanmak muhakkak. O halde sırrınızı tevdi için sizi tanımıyan birisini seçiyorsunuz. İlk istifadeniz derdinizi dökmek imkânını bulmuş ol- maktır. Tesadüfen bir de şifa verecek nasihat elde edebilirseniz kâr tama- men sizindir. İşte aziz çocuğum, benim bu sütun- da yaptığım rolün bir kısmı.. — Kadınlara karşı daha müşfik, da- ha yumuşaksınız, diyorsumuz. Tabil değil mi? Evvelâ Türküm, son- ra da onlardanım, Fransızlar: — Kadına karşı en nazik millet biziz, derler, Ben Osmanlılık devrinin son larının İstanbul hayatında biraz değişmiş olmasına rağmen bu sahada kendimizi onlara faik görüyorum. TEYZB dın da şu kremi kullanıyordu: Süzme bal 200 gram Gliserin 200 gram Patates unu 10 gram 'Toz sabün 200 gram Teintüre de benjoin 30 gram Ancak, her zaman söylediğimiz gihi, “|bir güzellik Hâcının - terkibi ne kadar iyi seçilmiş olursa olsun - bütün cildlere, hattâ ayni yüzün her kısmına yaraması- na imkân yoktur. Yağlı, yağsız oluşuna göre derinin ihtiyacı değişir. Birine pek iyi gelen bir kremin, bir suyun, bir mas- kenin mutluk gsize de Iyi gelmesi şart de- ğüdir. Faydası ölup olmıyacağını anla- mak için bir iki denersiniz. Memnun ka- lhırsanız benimser, devam edersiniz. Yok- sa vazgeçersiniz. Kendi güzellik mâlze- mesini kendisi şeçmek istiyen kadınlar için bundan daha pratik yol yoktur. Hayata ve paraya kıymet vermiyen bir san'atkâr Cary Grant gençliğinde odasının kirasını veremedgi için gecelerini sokaklarda geçirmiştir. Bugün ise Holivudun en parlak erkek yıldızlarından biridir Cary Grant plâtin saçlı Jean Harlow Ve çevirdiği bir filmde Cary Grant, genç Amerikan san'atkür- ları içinde çok mühim bir mevki işgal et- mektedir. Yakışıklı, yanık tenli, çok tatlı sesli olan bu delikanlı Amerikada çılgın- ca sevilmektedir. Çevirmiş olduğu film- lere bilhassa kadınlar büyük bir rağbet göstermektedir. Sade, uysal, kibirsiz, alâyişten hiç hoğ- lanmıyan Cary Grant kendisini göyle an- latmaktadır: — Ben müşkülpesend değilim sanırım, Tam manasile tekemmül etmiş bir adam olmadığımdan başkalarında da tam ma- nasile tekemmül aramamaktayım. Yüzde seksen raddesindeki bir tekemmül bence kâfidir. Çalışkanım. İşimi ifrata kapıl- maksızın elddiye alırım. Beni haflfmeş- reb sanırlarsa da yanılırlar... Gazetecile- rin söylediklerine bakılacak olsa benim dünyada hiç düşüncem, kederim yoktur. Şununla bununla eğlenmek, vakit geçi- recek fırsatlar kollar dururmuşum. Kabâhat gene bende doğrusu... Çok gevezeyim, Susacağım yerde çok konuşu- rum, Konuşacağım yerde fazla susarım. Hele gazetecilerle bulunduğum sıralar- da... Gazeteciler beni şayanı dikkat bir süje saymaktadırlar. Onlara yem olmuyorum da ondan... Gazeteciler -velev küçük ol- sun- hep fırsat kollarlar, En ufak hâdise- leri büyültürler. İyi düşünülecek olursa aktörler uğraşmağa değer insanlar de- Bildirler, Beni feylesof sanırlar, Bakınız anlata- yım: Dünyaya bir kere gelinir. Bundan dolayı elimden geldiği kadar hayatlan istifade etmek arzusundayım. Kendisini ciddiye alan, bazı şeylere büyük bir e- hemmiyet atfeden adam bence budala- dan başka bir şey değildir. Bence hayat- ta mühim bir şey yoktur. Vaktile odamın kirasını vermediğimden dolayı nice gece- lerimi sokaklarda geçirdim. Açlık nedir, yurdsuzluk nedir bilenlerdenim. Bugün meğer büyük bir san'atkâr olmuşum. Ay- nanın karşıma geçtiğim zaman kendi kendime şunu mırıldanıyorum: — Pekâlâ, fakat bundan sonra ne ola- caksın?... Bence her şeyden şahıs değil fakat iş ehemmiyetlidir. Bir insan için bir yatak, temiz ve mugaddi bir yemek, temiz bir Cary Grant muhit kâfi değil midir? Biz milyarder bir dilenciden ne fazla uyuyabilir, ne de fazla yiyebili © Kendi ağzından hayatını dinlediğinlz Cary Grant aktörlüğü sevdiğinden dolaş yı bu mesleği seçmiştir. ğ Paraya hiç kıymet vermez. Çok kere röller hoşuna gidince parasız oynamıy& bile razı olur. 1934 senesinde Virginia Cherill ile evu lenmiştir. Bu genç kadın Şarlonun (Şes hir Işıkları) filminde #mâ kız rolünü, yapmıştı. Aradan beş altı ay geçer geçi mez ayrıldılar. Yeniden evlenmiyen Cas ry Grant hiç de bekârlık taratdarı değik dir. Evlenmek için fırsat kollamaktadır. Virginia'dan ayrıldıktan sonra ovvau Mary Brian sonra Betty Furness ile kuğ yapmıştır. Fakat bu iki aşkta da neticg çıkmadı. Şimdi Foks kumpanyasının yee ni yıldızlarından Phyllis Brook ile date ma bir arada görülmektedir. Amerikan kadınları Cary Grant ile çol yakından alâkadardırlar. İNereye gitsa peşini bırakmıyorlar. Bacaksızın maskaralıkları : Yaratma hevesi |