o İu ü aa “Son Posta,, nın Hıkayesı _ııı-m_ıııı—ğ —_ l ' Mediha güzel değildi, çirkin de sayıl- mazdı. Biraz iyi konuşur ve zevkine iti- mad edilebilirdi. İyi bir aileye de men- subdu. Yalnız bir tek kusuru vardı. İlk bakışla etrafındakilerin üzerinde — fazla Mağrur ve soğuk bir insan tesiri yapı - yordu. Bununla beraber hiç te göründü- Bü gibi Gdeğildi, âcizlere, karşı müşfik, kendinden yükseklere ise .l Jâkayddı. Fazla dostu yoktu, biricik ar-| k ltıdışı başka bir anadan olan küçük kız | kardeşi Nevindi. Nevin bahar gibi. taze, — güzel, üstelik çok zeki bir kızdı. Ablası- V na bayilırdı. Yirmi beş yaşına geldiği zaman Medi- haya talib çıktı. Bu adamlar genç kızın — mükemmel bir ev kadını olduğunu duy- — Muşlardı. Sonra onu zeki ve zarif bu - luyorlardı. Her halde böyle bir kızla iyi — bir yuva kurulabilirdi. Medihaya ge - - Hince kend istiyen adamlardan — hiç — birine karşı en küçük bir alâka duymu- 'r,.yurdu. Yalnız düşünüyordu ki evlenmesi — lâzımdır. Yüzünü kaplıyan durgun kı - pırdısız deri genç kizin rühünü gizliyen Bahte kalın bir maskeydi ve o, hakikatte — ateşin mizaçlı, dipdiri kalbli bir kadındı. Gürürün bulanık perdesi ile kapalı göz- ğ letine biraz yakından bakılsa pckula bu gözlerde kalbinden taşan ateşi: © yandığını farketmek mü! O taliblerini dikkatli gi etmiş. Sonra kendi kendini yoklamıştı Bunlara lâkayıddı. Karşılarında kendi - | sini bir buz kalıbı gibi soğuk ve katı his- sediyordu. Fakat ne olursa olsun evlen- - mesi lüzimdi. Ailesi madem ki böyle is- tiyordu, onları kırmakta mana yoktu. Hem ne bekliyordu ki.. ablasını en iyi gnlıyan Nevindi. Ona aradığını bulma - — dan evlenmemesini tavsiye etmişli. Hal- — buki babası ve üvey annesi durgun, ken- Şi halinde bir kız olduğunu ve evlenecek — yaşa geldiğini düşünerek ona bir aşk iz- divacını âdeta yakıştıramıyordular, ni « hayet bir gün Mediha ailesinin en mu - vafık bulduğu bir gençle nişanlandı. Ni- ganlısı Ahmed güzel denecek bir adam- dı. Zengindi, namuslu idi, İstanbula ya - — kın vilâyetlerden birinde henüz askerli- ğini yapıyordu. Her hafta gelirdi, Medi- hayı alır gezdirirdi. Ona ekserisi gülün- — Miyecek kadar soğuk fıkralar söyler, ku- — Facakları evi ne şekilde döşemeyi düşün- düğünü, zevksizliğini isbat ederek anla- furdi. Nişanlanalı beş altı ay olmuüştu. Me - diha bir gün yalniz başına Tünelle İs - — tanbula geçiyordu. Vagonda kerdişinden başka kimse yoktu. Yalnız son dakikada koşarak içeri bir adam girdi. Uzun boy- Omuzları biraz öne doğru eğikti, x saçlarında aklar parlıyordu. Bu adamı gö- — rür görmat Mediha yüzüne şiddetli bir — tokat yemiş gibi başını gel doğru çek- — ti, gözleri büyüdü, kalbi şiddetle atmı - ya başladı. Ona şayanı hayret bir mah - Suı Ponta'nın edebi teirilne » 32 | BABA - düşk'nlere | lüku seyreder gibi hayret, merak ve he- yecanla bakıyordu. Adam evvelâ bu ba- kışların altında sıkıldı, hayretini — ifade | eden bir hareket yaptı. Sonra gülümse- di ve o da genç kızı tedkike başladı. Du- |dakları kıpırdamadı, birbirlerine yakla- şacak en küçük bir harekette bulunmadı- lar, fakat gözler uzun bir konuşmıya gi- rişti. Mediha o gece sabaha kadar uyuyamadı. Duvarlarda, bütün eşyanın üzerinde hep o y ince renksiz dudaklar, esmer geniş bir alın ve beyazı siyahından çok ipek gi yumuşak saçlar, Sabah kalktığı zaman derhal aynasının önüne geçti. Yüzünü, uzun uzun tedkik etti ve çok güzel olmadığı için içinden kendi kendine bir nefret yükseldi. «Ben onun bakışları için sakil ve soğuk bir şe- yim» diyordu. Bununla beraber içinde zaptedemediği çılgın bir arzu vardı. Ge- ne sokaklara çıkmak ve nerede olursa olsun onu aramak, bülmak istiyordu. Öğleye doğru artık tahammülü tükendi. Kalktı, giyindi. sokağa çıkmadan evvel penceresine yaklaştı, dışarıya lâkayd bir bakış fırlattı ve birde lerine inanamiyormuş gibi ma dayadı. Tüneldeki adam işte orada | karşısında idi. Kaldırımın üzerinde dim- dik duruyordu. Kendisini görür görmez gülümsemişti, bütün hali, tavrı ile sanki «bekliyorum» diyordu. Medihanın yüzü sevincinden pembeleşmiş, dudaklarında tatlı bir tebessüm kıv ıştı. Seri bir |hareketle pencereden ayrıldı. Merdiven- leri koşarak indi ve sokağa çıktı. Adam arkasından geliyordu. Evden biraz uzak- lTaştıktan sonra yaklaştı, kolunu tuttu: «Bir kahve biliyorum tonhadır. diye, fı- sıldadı, yürüdüler. O günden sonra her gün buluştular. Nediha için adam hava, su gibi bir şey | olmuştu, onsuz yapamıyordu. Beraber bulundukları saatler onun için ateşli £ hava içinde fırtına halinde geçiyordu. Genç kız kendi kendine kalıp ta damar- Peride Celâl görüyordu: Kemikli sert bir çene, | üzü | Mediha gülm larını y:ık:m ateş, kafasında esen hüm - malı rüzgâr biraz dindiği zaman hafif bir sızı bürüyordu. Peki sonu “'1 olacaktı? Adama bir gün: ıDııma berı» ber olalım istiyorum> demiş, 0: <İster - sen bir oda tutayım gel M'ubını ver - mişti. Bu kısa muhavereden sonra ara - larında meşru bir rabıtanın imkânsızlı - ğını derhal anlamıştı. Pek şaşırmamış, ü- zülmemiş, yalmız «neden böyle olmasını | istiyor?» diye, kendi kendine sormuştu. | Adamın evli olmadığı muhakkaktı. O, bir gün kimsesi olmadığını söylemişti, Mediha zaten onün yalnız ismini biliyur-i Kimdi, ne ile meşgüldü? Bunları genç kıza hiç söylememiş 0 da sormıya lüzüm görmemişti. Meçhul bir insanı sev- mek bu genç kızım aşkına biraz buruk bir tad veriyordu, Bu adam belki bir ka- til, bir mücrim, korkunç bir kimse ola OĞUL I YAZAN; SUAD DERVİŞ Fakat kendi kendini yetiştirirken ha- ricden o kadar uzak kalmıştı ki. Şimdi birdenbire hayatın içine yenidkn sokul- /— duğu zaman herkes ve her şey ona ay- Kkırı, uzak, yabancı ve basit geliyordu. İlk hızını kütleden alan Feriha on — âki sene içinde kütle ile olan reel tema- — sını kaybetmişti. Ve hayatın bütün de- — gişikliklerini, kendi beyninin, tefekkür we tahlil gözlükleri altında geçiriyor, mantığın ekseriya hayata uymıyan öl- “gülerile muhakeme ediyordu. — Onu, şimdi temas ettiği ve arkadaşı- mektub yazarken «Üst tabaka» diye - yasıflandırdığı bu muhitte bir parça — antipatik yapan şey de muhakemeleri- nin pratikten daha fazla nazari oluşu âdi, belki... | O, hayata uymasını beceremiyordu. — Ve tıbkı politika işlerinin taktik anla- — miyan kör softaları gibi idi. «Protes- tanlığı veya Katolikliği kabul ettim» — diyemediği için diri diri yakılan bir e- “ki zaman Hiıristiyanı gibi idi. Onlara — müsamaha ile bakıyordu. Onlara hattâ merhameti, küçük bir çocuğa katşı du- yulan şefkate benzer, istihzaya benzer bir muhabbeti vardı. Terkibinde hem şefkat, hem merha- met ve hem de istihza olar müsamaha ile muhabbet arasındaki bu duyuşu on- lara ihsas etmek istemiyor.. ihsas ectme- mek için birçok gayret gösteriyordu. Fakat muvaffak olamıyordu. Dünyanın en bedbaht insanı şübhe- siz ki kendi sınıfile münasebetini kay- beden, onlarla anlaşma vasıtalarını kaybeden ve kendisine yeni bir muhit yapamıyan biçaredir. Feriha, işte öyle idi. Kendi sınıfile arasındaki bağları ilk kopardığı zaman, kendisine yeni bir muhit bulmuştu. Yeni arkadaşlar, ve içinde müfid ola- bileceği bir çevre... * Ve bu, tek olmamak saadeti, bir küt- le olmak, kütlenin bit zerresli olmak kuvvetile çalışmıştı. Onun en büyük batası zaferden sonra umumi hayatla olan alâkasını birdenbire kesişi ve in- kılâbın militan saflarından ayrılışı idi. BİR GENÇ KIZ âı_ııııı_ııııııuıı-ım_m Yazan : bilirdi. Mediha bütün bunlara omuz sil- kiyordu. Yalnız bildiği bir şey vardı. O- Jnu deli gibi seviyordu ve ne isterse ya - pabilirdi. Sonra aşkına öyle ateşli bir mükabele görüyordu ki... Genç kız Nevine her şeyi anlatmıştı. Kız kürdeşi bir şey söylemiyordu. Fakat ablasının yanaklarının çöktüğünü gözle- rinin birer a'eş parçası gibi derinden de- rine yandığını, vücudünün çelimsiz - bir hal aldığımı çok iyi farkediyor, için için üyordu. Bir gün içini çekerek Medi- : «Ne oluyorsun abla?» : «Beni seviyor» diye, mı: rıldanmıştı. O vakit Nevin şunu sormuştu: — Seni böyle mi seviyor? Mediha öfke ile başını kaldırmıştı: eNe demek istiyorsun?. demişti. Nevin ya - vaşça omuzunu silkerek cevab verme - mişti. Fakat muhakkak ki bu sevgiden bir şey anlamıyordu. Bu aşkın insana saâdel, ruh ferahlığı, neş'e getirerek 0- nu bulunduğundan daha yükseklere çı- karması lâzım değil miydi? Halbuki ab- lası daimi bir inişteydi, Adamın hayatma karışmasından iki ay sonra bir gün üvey annesi Medihaya ni- şanlısına çok lâkayd davrandığından, son | zamanlarda fazla değiştiğinden bahset - i, sonra bir an evvel evlenmesinin artık iyi olacağını söyledi. Genç kız sükült içinde onu dinlemişti. Kadın sustuğu za- man odasına kapandı. Nişanlısına arala- rıtda her şeyin bittiğini bildiren bir mek- tub yazdı, sonra kendine küçük bir valiz hazırladı ve kız kardeşini odasına ça - 1, mektubu postaya atmasını söyli « vek ona teslim etti. Büsbütün adamla kalmak üzere gideceğini söyledi. Nevin etler içinde kalmıştı. Ağladı, abla- hi kollarınm arasında sıktı, fakat itiraz e ret edemedi. Ayrıldılar, Me- e evden çıklı. Kimse bir şeyin farkında olmamıştı. Ayni gün akşam üzeri Mediha evi avdet otti. Sersem, perişan bir haldeydi. Elinde ne çantası, ne valizi vardı. Karşı- sındakilere boş, manasız gözlerle bakı - yordu. Annesi «nen var?» diye sordu, ce- vab alamadı. Nevin derhal frtada bir fevkalâdelik olduğunu anlamış, sapsarı Tolmuştu, ablasını bir çocuk gibi kolun- | dan tuttu, odasına çıkardı, bir koltuğa o- turtup karşışına geçti ve ona «ne oldu?> ye, sordu. O zaman Mediha elini ona doğru uzattı. Avucunu açtı. Nevin bu a« vucun içinde küçük bir kâğıd parçası gördü, derhal alıp okudu, «Ben gidiyo - rTum, beni affet, gözlerinden Öpetrim». e | Nevin ürperdi, ne yapacağını şaşırdı. De. mek her türlü fedakârlığı göze alarak o raya giden ablası orada adamın yerine bu kâğıdı bulmuştu. Genç kız titriyerek Medihaya baktı. O, gözleri kapalı ha - reketsiz duruyor, yüzünde en küçük bir hat kıpırdamıyordu. Alın, çene, gözlerin “Üzerinde garib bir beyazlık hasıl olmuş- l harbinin sonunda, yeniden kendi kabuğuna çekilen mücadeleci az mıydı? Feriha da onlardan biri idi, Fe- rihanın başı şübhesiz ki silâh kaçakcılı- Binı terkettiği günden bugüne kadar çok tekâmül etmiş, bilgisi görgüsünü tamamlamıştı... Fakat başı hiçbir yere merbut olma- dan kendi kendine işleyen bir elektrik motörü gibiydi. İstihsal ettiği enerjiden, kimse müs- tefid olamıyordu. Kafa tekâmülünün yalnız sahibinin zevki olacağı devirler çoktan geçmiş bulunuyordu. e Güler ablasını ilk gördüğü gün sev- memişti. o kadar... Onun tebessümün- deki o0 yukardan gelen müsamaha ve kendisini daima bir başka insan telâk- ki edişinin hattâ, istemedigi halde teva- zuunda bile tecelli edişi genç kızın hiç de hoşuna gitmiyordu. Bu sinirlenişin bir sebebi de kendisini ablasına karşı bütün üstün tütmak arzusuna rağmen onün kendinden daha fazla bir şeyle- re malik olduğunu hissedişi ve serzişi idi, Güler, onun kendilerinden daha az bilgili olduğuna İnanmak İstiyordu. Fakat inkılâbi yapan neslin, yaptığı in- İkılâbın yetiştirdiği çocuklardan daha değersiz olmasına imkân var miydı? AA OZİ Sizi günlerce ıztırab çekmekten kurtarır En şiddetli baş, diş ağrılarını, üşütmekten — mütevellid bütün sancı ve sızıları keser. Nezleye, romatizmaya, kırıklığa karşı çok müessirdir. Midegi bozmaz, kalbi ve böbrekleri yormaz! Icabında günde 3 kaşe alınabilir. İsmine dikkat : marka verirlerse şiddetle freddediniz. Nevrozin yerine başkı Taklidlerinden sakınınız ve Adalar malmüdürlüğünden : 8.7.038 Cuma günü saat 14 de satılacağı ilân olunan Heybeliada Cebel yeni Akçakoca sokağında 5 sayılı evin satışı nur, — (4187) tu. Dudaklardan aşağı doğru iki derin zavallı çizgi iniyordu. Nevin derin derin içini çekti. «Ablacığım» dâiye fısıldadı. Cevab alamadı. Elini onun alnına götür- dü ve birdenbire sıçrıyarak geriledi. Bu alın ateşler içinde yanıyordu. Mediha, dört beş gün alnı hep öyle a- teşler içinde yanarak dalgın yâttı, Göz - lerini açtığı zaman da başucunda nişan- lısını buldu. Nevin de yanındaydı. onun gözlerini açtığını görünce ikisi de sevinç- le gülümsiyedek bakışmışlar. Mediha evvelâ şaşkın şaşkın onlara baktı, gonra dudakları oynadı ve yavaşca fısıldadı: «Mektubi..> Nişanlıs? «ne mektubu» di- ye, Nevine döndü. O telâşlı, mahçup bir hareketle ellerini oğuşturarak cevab ver- di: «Size yollanmak üzere bir mektub vermişti. Postaya atmayı Unutmuşum». Hastanın gözlerinden hayrete benzer bir mana geçti, yüzü buruştu, kaşları çatıl- dı, kalkmak, konuşmak istiyormuş gibi bir hareket yaptı. Fakat kız kardeşinin yalvaran bakışlarını görünce gene hal - siz halsiz vücudünü yatağa bıraktı, göz- lerini kapadı. Mediha on beş gün sonra ancak &; ığı kalkabildi. Kendini bir tü Feriha Üniversitede değil, eski Da- rülfünunda okumuştu. Hem Darülfü- nunü bitirmemişti bile. Böyle olduğu balde her hangi bir mevzudan bahse- dilse Güler, ablasının 0 mevzu hakkın- da kuvvetli bir bilgisi ve şahst fikirle- |P Ti olduğunu açıkca görüyordu. Kendisinin yüksek tahsiline rağmen henüz şu veya bu mesele hakkında te- | yı 'bellür etmiş şahsf ve kuvvetli kanaat- leri yoktu. Bu, ona Ferihanın karşısında bir kü- çüklük gibi geliyordu. Feriha çok güzeldi. Gülerin onun gü- zelliği karşısına koyabileceği şey genç- ğ Âdeta kendi gençliğin! onun kırk iki yaşının karşısında bir intikam Bibi hissedi. N Niçin daha il lamıştı? Bunu bilmiyordu. Fakat da- ha o, eve gelir gelmez Güler evi düş- ğ man basmış gibi sinirlenmişti. Feriha mütevazıdı. Fakat onun teva- zuunda dahi yükseklikten gelen bir şey vardı: — Ne kadar kendini beğenmiş! diye düşünüyaordu. Hakikaten Feriha kendini beğenmiş iydi Böyle bile olsa o, bunu ortaya gösteren bir insan değildi. Feriha, küçük kız kardeşine karşı müşfik ve müsamahakârdı, Onu, hattâ çocuğu olmamış bir ka- ayni gün saat 11 de yapılacağı ılân olu- sediyordu. Arkasında bıraktığı şeylere başını döndürüp bakacak, hatıralara da- lacak mecali yoktu, kalfası bomboştu. Bir çocuk gibi muti olmuştu. Ne söylenirse itaat ediyordu. Hastalık sanki kalasını, Tuh temizlemişti. Bir balon gibi bo - şaldığını ve kendisi-için her şeyin bitti - gini hissediyordu. O eski Modiha, o ateşli, muhteris, aşka susamış insan — değildi., Bambaşka bir hüviyele girmiştli, ebedt bir sükün ve uzlet işte artık hayattan bütün bekledikleri buydu. Sessizliği, rüyada yaşıyormuş gibi hül- yalı bakışları, ağır gevşek hareketleri, her şeye peki demiye hazır muti hali ile belki de onda artık nişanlısının bütün a- radıkları vardı. Aşktan başka.. evlendiler. Mes'ud oldular mı? Kocası için evet.. Me- dihaya gelince.. kardegi Nevin onun için: *Yaşayıp, yaşamadığının farkında değil ki mes'ud olup olmadığını bilsin» diyor. YARINKİ NÜSHAMIZDA: Çırıl / çıplak Yazan: İşmet Hulüsi gdının çocuk sevgisine meyleden bir bü- yük abla sevgisile seviyordu. Ve anun kendisine sokulma dan, kendisini yadırgayışından müteessir oluyordu. Doğrusunu söylemek, lâzım gelirse *eriha da kLz kardeşini yadırgıyordu. Annesile, babasile münasebetleri de ona yabancı geliyordu. Feriha bütün bayatınca kendinden büyük bir insanla meselâ bir baba ile, bir anne ile, dost Alabilmenin onlara karşı hissiyatını, düşüncalerini açabilmenin büyük bir ç buzuru vereceğini tahmin etmiş vt böyle bir dııslluga böyle bir yakın'ığa Fnkı' bu dasuıığun memişti. Halbuki Gülerin annesile ve babasile olan münasebet- lerinde bir dostluk ve samimiyetten da- ha fazla hürmetsizlikten daha beter bir lâübalilik vardı. Bir neslin kendinden evvel gelenle- ti beğenmemesi, onlarla uyuşamaması, onlardan başka türlü olması hayatın tabil seyri idi. Fakat Ferihaya öyle geliyordu ki, bu yeni neslin yumuşak tarafı, güzel tara- fı henüz tomurcuklanmamıştır. (Arkası var)