14 Sayfa SON POSTA Temmuz *«Son Posta> nin romanı; T CA Vard A “ Yazan: Sapper Drummond bir saniye kolunu gev- Şetti. Adam da bundan istifade ederek Aayaklarının bütün kuvvetile koşmıya başladı ve hemen karanlık bir sokağa Baptı. Drummond gülmiye başlamıştı. Po- lis memuru anlamak istedi: — Ne oluyor? Bu gürültünün se- bebi.ne? — Bir adam beni ltakib etmiye baş- lamıştı, fakat yumruğumun sert oldu- ğunu görünce vazgeçti. — Anlıyorum. Sübay, manalı bir tebessümü mütca- kib: — Bönsuvar efendim, diyerek ay- Tıldı. Drummondun manalı tebessümü du- daklarından çabuk silindi, ve yoluna kaşları çatık olarak devam etti. Endi- yadan daha o sabah dön- a. Müştü. Buna mğmen takib edilişi ga- ribdi. Bu hâdise ona albayın görüşün- Üe haklı olduğunu her şeyden daha iyi Isbat ediyordu: Muhakkak Jimmi La- timer'in ölümü ü bir ölüm değildi. Fakat neden kendisine, (Drummond) a &ehemmiyet vermişlerdi? Bunun sebebi- in anlıyamıyordu. Bir saniye için Alis Blakston'un iki yüzlü bir oyun oynamış olması ih'.i:n.ı-l Ki hatırından geçti. Fakat bu ihtimali çabuk bertaraf etti. Alis Blakston onun adını ve adresini biliyordu. Kendisini takib ettirmekte ne menfaati olabilir- di? Evine vardı, cebinden anahtar kül- çesini çıkardı. Sokak ıssızdı. Civarda bir gölge bile yoktu. İçeri girdi ve tam soyunmıya başladığı sırada Alis Blaks- ton hakkında yaptığı muhakemeyi Çarlis Burton hakkında da yapabilece- ğini düşündü, adını o da biliyordu. Ad- resine gelince, her hangi bir telefon rehberini karıştırsa Drummond adını bulabileceği muhakkaktı. O halde ne sebeble kendisini takib ediyorlardı? e Drummond ertesi gün öğle yemeğin- de Standiş'i bulduğu zamana kadar muadeleyi hâlledebilmiş değildi. Arka- daşı: — Bence suale verilcek tek bir ce- vab vardır, dedi. Sizi, daha doğrusu i- kimizi dün akşam şefin evinden çıktığı- mız dakikadan itibaren takib etmiş ola- caklardır. Nezaret altında bulunduru- lan şeftir ve onu görmiye gelenlerdir. Düşünceli tavrı ile önünde duran şa- rab kadehini yarıladı. Sonra devam et- ti: — Daha fazla ihtiyaflı olmalıydık. Fakat madem ki şimdi hata yapılmıştır, maziye dönmek faydasızdır. Bir defa vaziyeti muhakeme edelim: Bizi klübe kadar kolaylıkla takib ettikleri muhak- kaktır. Oradan çıktıktan sonra da ar- kamız ğinizi görmüşlerdir. Beni de apartıma- nıma kadar takib etmişlerdir. Drummond itiraz etti: — Fakat bütün bu işler gerçekten Burton'un başı altından çıkıyorsa ne- den benimle meşgul oluyor? - Sizinle meşgul oluşunu anlarım. Fakat beni, ki tanıyor. — Doğru dostum, fakat bu akşama gelinceye kadar işde alâkadar olduğu- nuzu bilmiyordu. Şimdi ise şübhesi yoktur. Zira tahmin ederim ki şefin gö- rüş zaviyesine gittikce daha ziyade yaklaşmaktasınız. Drummond: — Evet, dedi. Eğer Jimminin ölümü tabif bir ölüm olsaydı şefin apartıma- nını nezaret altında bulundurmak zah- metine girerler mi idi? Hayır. Bu is- bat eder ki Jimmi öldürülmüşlür ve ağlebi ihtimal cinayette Burton'un eli vardır. Standiş: — Çok korkarım ki Üedi. — Siz bir şeyler keşfedebildiniz mi? — BSadece keşfedilecek bir şey cima- dığını keşfettim ki, haddizatında bu da şübheyi mücibdir. Burton'un Frenşars haklı olasınız, takılmışlardır, kabareye girdi- | Türkceye çeviren: HMasmın Uşaklığil Polis: «Ne oluyor, sokağında bir bürosu vardır ki, içinde sadece birkaç memur çalışır. Bu büro- da ne yapıldığını kat'iyetle bilen yok-| tur. Bir sarraf yazıhanesi gibidir, fakat muhakkak çok müşterisi yok. Bir klüb hademesi geldi, bir tepsi i- çinde bir zarf getiriyordu. Standiş mektubu alınca: — Şeftendir, dedi, okudu, sonra Drummond'a uzattı. Mektubda şüyle deniliyordu: «Azizim, «Kan şehrindeki Metropol otelinin | direktörünü bulabildim. Çarşamba ge- cesi ölmüş (?) olan Jimmi otelden sa- h akşamı Parise gitmek üzere ayrılmış- tır; birdenbire ayrılmıştır. Bu da direk- törün hayretini mucib olmuştur, Zira Jimmi ikinei bir hafta için oda kirası- fi © sabah ödemişti. «Telefonla öğrenebildiğim bundan İ- barettir. Timmi'nin projelerini birden- iştirmesi için salı günü mühim bir hâdise cereyan etmiş olduğu mey- dandadır. Fakat benim dikkatime çar- pan bir garib nokta daha vardır: Madem ki Jimmi Parise çarşamba sabahı var- miştir, neden derhal hareket etmek için bir tayyareye veya vapura binmemiş- tir?, Bütün çarşamba günü Pariste ne yapmıştır? Ve avdeti şayed acele de- gilse neden perşembeye kalıp da çok rahat olan Kale, yahud Bulony posta- larına binmemiştir? İkinizden birinin, yahud da her iki- |İnizin birden Kana giderek keşfedile- |bilecek bir iz olup olmadığına bakmanı-|Saat dört buçukta Folkston için bir| , enör verdiği program Üzerine çalışma- zın faydalı olacağını düşünmekten ken- İtren vardır. Vapur 6.5 da kalkar. Biz larını atletlere tavsiye ediyormuş. Anka- dimi alamıyorum. Belki Kriyon otelin- |etomobille gidince (Folkston) a alli- | yalı çocuklar: |de yapılacak sessiz bir tahkik te mühim şeyleri meydana çıkarabilir. Selâm. Henri Talbo «Bu mektubu size klübden göndi |yorum, orada bir saat daha kalacağım. Drummond mektubu okuduktan son- ra: — Ben de böyle düşünüyorum, de- di. Madem ki her ikimiz de takib edil- mişizdir, o halde dün akşam serdett miz itirazların yeri kalmamıştır. Birlik- te gidelim. Standiş: — Hay, hay, dedi. Yalnız bana bir saniye müsaade: İki kelime ile şefe ce- vab vereyim, sonra tutacağımız hare- ket yolunu münakaşa ederiz. Bir küçük büroya yollandı. Drum- mond da bir sigara yakarak düşünme- ye koyuldu. İçinden: Sin haklı olduğu muhakkak, di- yordu. Bu meseleyi en iyi Kan şehrin- de halledebiliriz. Standiş dönmüştü: — Yazdığımı okuyunuz, dedi, hemen yollıyacağım. «Aziz Albay, 'Telkin ettiğiniz gibi ikimiz birlikte Fransaya gidiyoruz. Jimmi'nin Kan'da bulunduğu sırada Burton'un Nis'de bulunduğunu biliyor musunuz? İki şe- hir yekdiğerine komşu kapısı gibi ya- kındırlar. Apartımanınız, nezaret altındadır. Dün akşam biz de takib edildik. Hugh ne var?> diye sordu kendisini takib edeni yakalıyabildi. Adam da inkâr etmedi. Nazariyeniz gittikce kuvvetlenir, görünmektedir. Madam Tuümesko isminde bir genç kadından bahsedildiğini hiç işitmiş mi idiniz? Dün gece Burton'un yanınday- d. Hugh'un söylediğine bakılırsa ka- bare müşterilerinin gözlerini kamaştır- | mıştır. Hürmetle. Ronald Standiş» «Hâşiye: Mektubu getiren cevab bek- liyecektir.» Cevab, Albay (Talbo) nun mutaden yaptığı gibi ayni mektubun sırtına ya- zılmış olarak 5 dakika sonra geldi; bu cevabda: «İyi, Bana anlattıklarınız enteresan- dır. Hayretimi de mucib olmadı, kadını tanımıyorüm, tahkik ettireceğim. T. H.» Standiş yemek için masaya geçerlkken: — Kan şehrine hangi yoldan gide- ceğiz? diye sordu. Drummond: — Madem ki hususi evraka ihtiyac yoktur, otomobi! ile gidelim. Biliyorum ki biraz vakit kaybetmiş oluruz, fakat buna mukabil bir defa araya varınca hareket serbestimiz daha fazla olur. Yalnız doğruca (Kan) a mı gitmeli? Yoksa evvelâ Paristen mi geçmeli? Standiş: — Doğruca (Kan) a gidetim. En has- sas nokta orasıdır. — Pekâlâ, ne vakit gideceğiz? — Mümkün olduğu kadar - sür'a'le, dan bir çeyrek evvel varabiliriz. — Bulonya ile Kân şehri arasındaki | mesafe nedir? — Takriben 1100 kilometre, — Şafak vakti hareket edersek oto- mobili münavebhe ile kullanmak şartile akşama varabiliriz. — Muhakka. O halde mutabıkız. A- ziz dostum, ben bu defa rövolverimi de alacağım. Drummond alay etti: — Beni korkutuyorsunuz, maamafih sizden geri kalmamak için ben de öyle yapacağım. Ertesi akşam saat ona doğru Drum- mond ile Standiş yorgün argın Metro- pol otelinin holüne girdikleri zaman hol cins cins fanilâ veya mendil örgü- süne dalmış olan orta yaşta kadınlarla doluydu. Drummond: — Burası Arab haremine benziyor, dedi. Jimminin burayı intihab etmiş olmasının sebebini düşünüyorum. — Kim bilir? Her halde uzun müd- det kalmadı. Yolcu listesini imzaladılar, üçüncü katta denize bakan iki oda tuttular. O OR Ankara bölgesi atletizm antrenörü lli - ” atletlerimizi çalıştırmıyor Drumondu niçin takib ediyorlar? anerenör R;—,î,,.çmşî;yu.. öplihe meşgul oluyormuş. O da ellerine bir program vererek ve kendilerini başı boş bırakarak... Ankaralı atletler bir müsabakaya başlarlarken Ankara mıntakası emrinde bulunan Ratkay isminde bir Macar antrenör var- dir. Atletizm federasyonunun.son Balkan oyununda atletlerimizi kendisine teslim ettiği bu antrenör aşağı yukarı beş sene- denberi Ankarada atletleri çalıştırmakla meşguldür. * Macar beden terbiyesi mektebinden mezun olduğunu söyliyen Ratkay beden terbiyesi mektebinde tahsilde iken ko- şup, atlamaktan başka bu sporla esaslı bir şekilde meşgul olmuş değildir. 1924 de Amerikalı Çester Tabin, 1926 da Amerikalı Klark 1928 de Alman Algi Abraham, 1931 de Alman Praktan sonra Ankaraya gelmiştir. 1934 de gelen Ame- rikalı Herbert Louisten sonra da atletizm federasyonunun elinde kalan tek antre- nördür. Amerikalı ve Alman antrenörlerden daha kıymetli faaliyetini henüz görmedi- ğimiz antrenör Ratkay şimdi futbol fede- rasyonu tarafından açılan antrenör kur- sunda çalışanlara atletizm dersleri ver-| mekle meşgul oluyormuş.. | Atletizm mevsiminin en hararetli bir zamanında haftada üç gününü futbolcu- lara tahsis eden Ratkay, bir kısım vaktini de tenis idmanlarına tahsis ettiğine dair Ankaralı atletlerden bir şikâyet aldık. Ankaralı atletlere bir doktorun hasta- sına verdiği reçete gibi günlük idman- larını çocukların ellerine tutuşturan an- «— Hocam, programı kendi kendimize tatbik etmeğe çalışıyoruz ama; üç yüz veya beş yüz metreyi koşarken derecele- rimizi nasıl tesbit edeceğiz?» demişler.. Değerli hoca ona da bir çare bulmuş. Kampta çalıştırdığı namzed antrenörler- den birinin eline de bir kronametre tu- tuşturmuş.. Eh programı vermiş, saâti de erbabına teslim etmiş, çocuklara da koşmaktan başka bir iş kalır mı? Derse devam etmiyen bir Tuallimin feyzine devam eden talebe kitabları sıra ile yutup ne kadar âlim olursa, hocasız giltereden Sleyt ve Pegğnam isminde iki antrenör getirmişti. 'Tuhaf tesadüf muhtelif tarihletde ge- len bu iki antrenör de: «— Burada milli takım için bir mesal programı yoktur. Bize boşuna para veri- yorsunuz!» diye üç yüz lirayı aşan maaş- larını bırakıp İngiltereye dönmüştüler. Biz burada Ratkaydan böyle bir feda. kârlık Istemiyoruz. Lütfen tenis idmanla. rı saatlerini değiştirseler de, şu Balkan oyunları sırasında atletlerle uğraşsalar bu da bizim için faydalı bir fedakârlık olur sanırım!... Ömer Besim izmir stadyomunda gürültülü bir hâdise Binlerce halk Tekirdağlı - Kara Ali güreşini seyre geldi. Fakat maç yapıl- mayınca geri döndü İzmir, (Hususi) — Pazar günü Tekir | dağlı Hüseyin - Kara Ali karşılaşmasını| seyre gelenler sladyomda çok garib hlı_ bâdise ile karşılaştılar. Tribünler, bu mü-i him karşılaşmanın meraklılarile hınca- hinç dolmüştuü. kadar gelen Kara Ali rahatsızlandığından dolayı güreşe çıkamıyacağını, hükmi mağlübiyete razı olduğunu bildirmiş ve: e— Allah kısmet ederse yakında güre- şiriz!» demiştir. Bu sözler tribünlerden protestolarla karşılaşmış; gişelere gelen halk parala- rınin iadesini istemiştir. Bu profesyonel» ce hareket burada büyük bir teessür u- yandırmıştır. Zabıta, hâdiseye müdahale etmiştir. Arsenal klübü bu mevsim. 190 bin lira kâr yaptı Son sekiz sene içinde beş defa İngilte- ve lig şampiyonluğunu kazanmak suretk le büyük bir şöhret kazanmış olan Lons dranın en zengin klüplerinden biri olan Arsenal bu sene futbol maçlarından çol koşan ve bu esnada adımlarını, nefesini, hatalarını tashih etmiyen bir atlet te ken- di kendine o kadar iyi yetişmiş olur.. Bundan şu netice çıkar: Bize gelen antrenörler, ilk günlerde sa- hada soyunup koşarlar. Alâkadarların kontrolleri yavaş yavaş üzerinden azaldı- ğını hissettiler mi, «bugün soyunmuıyaca- ğiml» diye nazlanmağa başlarlar. kârlı bir surette çıkmıştır. Kendi sahaları olan Highburydeki maçları bir milyondan fazla insan sey- Bir senelik bilânçosunu yapmış olas Arsenal bu mevsim 190,000 lira kâr et miştir. Ayrıca 247,697 İngiliz lirası da hasılat yapmıştır. Gel zaman, git zaman zaten sporcu da bu işe alışır, eski hamam, eski tas alatur- ka faaliyet başlar gider. Bizde memle- ketten ayrılıncıya kadar soyunup çalışan tek antrenör Algi Abraham idi. Ratkay hepsine taş çıkarttı Üç gün devam ettiği antrenör kursundan sonra geri kalan günlerde mevlüd şekeri dağı- zaman Konsierf yanlarına yaklaştı: — Baylar, ötelde uzun müddet ka- lıp kalmıyacağınızı öğrenebilir miyim? | doğrusu tenis atletizme nazaran daha ki- bakaları dolayısile bu hafta Modada diye sordu. (Arkası var) tır gibi programları tevzi ettikten sonra akşamlauı tenis oynamağa gidiyormuş. E, bar bir spordur. 1932 ve 1933 de futbol federasyonu İn- Mevsimin en güzel atletizm dereceleri Nevyorkta yapılan atletizm şampiyo” nasında Amerikalı zenci Ben Jahnsolf 100 yardayı 9.1/10 da, Ryan da gülleyi 16.06 metreye atmıştır. Yüzme müsabakaları tehir edildi. Su sporları federasyonu tarafından p#” zar günü İzmitte yapılacak kürek müsü* pılacak yüzme müsabakaları tehir di miştir. a mrma n serira ada ARARN 'Tam güreş saatinde minderin yanına, —