Sümağ UNU & ÇUA '—, AU e amAR G aAt ( iğde tahrirat kaleı:ıındemb'ışl.;ı;.ı.ı..) İstanbulda - darağacı altında biten memuriyet hayatı 2 Devlet kapısında elli Yazan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meb'us Ebubekir Hâzım Ertesi gün ayni mektebe gene uşakla gönderildim. Fakat yürüyerek değil, uşağın sırtında, boyunu vurulacak bir kuzu gibi tepine tepine, ağlıya ağlıya... Dünkü kısmın hülâsası Muhazrir 1864 de Tüdesin — Tepeyran ÖL Hövklinde, Yandce ma- | Büllerinde doğmuştar. © Gençliğinde bir çok © üriyetlerde —bu « _'“nuılv:n Kastamo « Mektubli müme » İzmir mektubeu 4 Edirne Vali muavi- İ Dedeağaç mutasar- Olmuş, bir çok şe- Üirlerde vallik, gürayı :'k! Azalığı yapmış, defa dahiliye nazı« Ti Olmuştur. — Nihayet Bt defa Büyük Miliçt Miclisinde Niğde meb- Uğuna — seçilmiştir iharrir ttiraf ediyor , bütün bunlara rağ- Men hiç bir üniversite- hattâ hiç bir ida. mezun değildir. Babası ve annes vvor — Insanlar « z. Alenin IKi erkel Scuğunu ecel götür « hij Bulunduğu için ebeveyni kendisin! çok | Seviyor. Evde ayrıca üç kıa kardeşi ol- halde bütün sevgi onun üzerinde Wop- '©r. Bu, öonu şımartıyor, kahrına katla- bir çocuk oluyor. Nihayet beş yaşın- “ibelâ kabilinden onu mahalle mek - gönderiyorlar. Burada 180 kiloluk kor » dev eüsseli bir boca vardır. Kasvetli ©, bu müdhiş adam, falaka değnekleri Biş € talebeyi korkudan #indiriyor. Hoca - Mümı öperken titriyor. Hoca vaktile o » Uğu dayısını duvarlardan biri Un çivilediğini söylyerek çocuğa büsbü- Gehşet veriyor, sonra: <— Haydi derse başlıyalım, ben ne söyler- » Sen de lekrar et! diyor. (Hatıralar devam ediyor) — Bişmillâh!.. — Bismillâh!.. meleden sonra, hocayla birlikte :—bbiymm 1, ve «Hurufu hecas “_dl.ık: İlk ders böylece tamamlanmış- Fakat bu gülünç dersten, benim ma- a kafamda, koskoca bir dehşetten ve tkudan başka hiçbir şey kalmamıştı. , klar, birer minder, veya kuzu, Yun, keçi postu üzerine bağdaş kur- Muşlardı. Hoca bana, rütubetli döşe- Yİ gösterdi: — Şimdilik şuraya çümel... Yarın, de arkadaşların gibi, evinden bir der, veya post getirirsin!. *Gösterilen yere çöktüm ve del dü ülen küçük bir mahküm heyeca- ım © işkence âletlerinin nasıl kullanı!- _tmı seyrettim. Gözlerindin önünde, Uzun sırık, ana elile okşanmıya alış- Tiş nice başlara indi. hîv_rsuu' yanlış bellemiş bir çocuğun Ği yırtıldı. «Re harfini bir türlü iyi İslürhuz edemyien peltek bir yavruca- M büurnuna koca bir kalem sokuldu. ürürken yüksek ses çıkaran bi Yüyru falakaya çekildi. kula - İy hevi, yani «Korku papazı» dedikleri «Sphinx» e döndürmüştü, O uyuürken, içinde- bulunduğumuz ücreye, korkunç fırtınalardan sonra bastıran fevkalâde sükün, ve süküt sin- mişti. Biçare yavrular, bir canavarı uyan- ırmaktan, ürkütmekten çekinir gibi i- diler... Âdeta nefes almamıya çabalı- ! 1 çekerek“ayaklandım, ve oradan bir ruh gibi hiç göze görün- meden uzaklaşmıya çabalarken bir da- ha mekteb yüzü görmiyeceğime yemin ettim! Eve döner dönmez, annemin dizleri- ve kapandım, ve ağlıyarak: — Anne, dedim... Beni mektebe göndermel!, Diyebilirim ki, tahsilimin yarım ya- malak kalışında, bu ilk ve müdhiş kor- kunun çok büyük bir tesiri vardır. Anneme, gördüklerimi anlatlım. O- nun gönlü, benim de ayni işkencelere maruz kalmama razı değildi. Bu, beni dinlerken yüzünü, zehir içmiş gibi bu- ruşturuşundan belliydi. Fakat buna İrağmen bana şu nasihatleri vermekten kendini alamadı: «— Yavrum... Vaktile ben de ayni mektebde okudum. Ben de ceza gör- üm. Ben de falakaya yatırıldım. Ben de ağladım. Fakat, bütün bu cezalara, kendi kabahatlerim yüzünden uğra- madım. Senin gördüğün hoca, beni, büyük dayına «Mekteb kalfası» tayin etmişti. Yani, dayını, derslerine ben çalıştırır- dım, Bu yüzden, dayın, dersinde kaç anlış yaparsa, hem onun tabanlarına, hem benim avuçlarıma o kadar sopa vurulurdu! Fakat o sopalar sayesinde, bir daha Hve nihayet öğleye doğru, hoca, ağır T uykuya daldı!. k 'du, çocuk ruhumun bütün nefreti- Süzdüm: O ağır uyku, onu, Arabların Ebül- hem dayın adam oldu, hem ben okuma yazma öğrendim. Zaten «Hocanın vur- «Bu manzaradan sonru bir daha mekteb yüzü görmiyeceğime yemin ettim.> Sonra düşün ki; biz seni mektebe verirken, hocana: «— Eti senin kemiği bizim!» de de- medik... Bu, senin için ne nimet? Biz, bu müsaadeyi vermedikce, ho- can sana fiske vuramaz, Onun için, sen mektebini bırakma. Derslerine çalış. Yaramazlık etme. Ne ceza görür, ne de dayak yersin!» Bütün bu sözlerden, kulağıma, kafa- ma, tek kelime, tek harf girmiş değil- di... Düşünün bir kere? Burnuna kâalem sokulan yavrunun feryadı kulaklarım- dayken, ve falakaya çekilen çocuğun tabanlarından fışkıran kanlar, gözle- rimin önündeyken, ben, hocanın vur- duğu yerde gül bittiğine inanabilir miy- dim? Ertesi gün, ayni mektebe, gene uşak- la gönderildim. Fakat uşakla yanyana, arkadaşca yürüyerek değil, onun sır- tında boynu vurulan bir kuzu gibi te- pine tepine, hüngür hbüngür ağlıya ağ- hyal... O insan dövmek, can yakmak mani- sine müptelâ olan sadist hocanın önün- de, gene ancak öğleye kadar sabrede- bildim. Ve hocanın ebedi olası uykusu bas- tırınca, ikinci defa, ve bir daha dön- memiyo kat'iyen ahdederek sıvıştım! Bu sefer, annemin himayesinden de ümidi kesmiştim. Eğer, beni babamdan fazla seven amcamın evi de olmasaydı, Hafız Osman hocanın yüzünü bir daha görmemek için sokaklarda sürünmeyi bile tercih edecek, anamın, babamın, kardeşlerimin yüzlerini bir daha gör- memeyi bile göze alacaktım. O mekteb korkusu, küçük ruhumu © kadar sarmıştı! Bir buçuk sene süren uzun bir e rılık, haylâzlık devresinden sonra, partaya tayin olunan babamla birlikte duğu yerde gül biter!» Bunu da böylece bil!.. Niğdeden ayrıldık. (Arkan var) ı'lıu:ıı-eda Epsöm'da yapılan at yarışları meysimin en mühim hüdiselerinden biri sayılır. O gün, yarış meydanlarında iğne at « CİZ Yere düşmez. Londranın en gık bayanları, zarli, hiç görülmemiş, tuvaletlerini, türlü türlü renk ve desen — gşelâlesi — halinde 'tllere Bükaç tenesidir. Bösterirler. İşte yukarıdaki çapkalar bu yarış günü yarış yerindeki şık bayanların başlarında görülemediği —modellerden v1)) Gözlerimiz bizi Bu resimle nasıl aldatıyor? ||ti dikkatinizi kontrol edebilirsiniz! | 1, 3, 5, 6, & numaralı resimlerdeki hatlar birbirlerine müvazi oldukları halde, eğri gi- bi duruyorlar. Müvazi olup olmadıklarını an- lamak isterseniz, bir cedvel ile ölçünüz ve - yahud şöyle mall bir tarıda bakınız. Bunun en bariz misalini 17 numaralı resimde Vile keltmesinde görüyorsunuz. Bu kelimenin uf- Ki çizgileri müvazi oldukları halde değil gibi gürünüyorlar. 2, 9, 10 numaralı resimlerdeki müselles, murabba ve dalrenin şekilleri de bir acayip. Bu da etrafındaki hatlardan neğ'et ediyor. ? numaradaki yıldız resmini bir dakika dikkatle gözden geçirinla, sonra — yanındaki beyaz müurabbaa bakınız, o saman kül renk- H bir zeminde boyaz bir yıldız göreceksinle. 15 numaralı resimde aşağıda — bulunan Ş OD di îşwmu- ortadaki yuvarlak, yukarıdak! — yuvarlaktan büyük görünmektedir. Halbuki ikisi de ay- nidir, 19 numaralı resimde, okların aralarında- ki mesafe ayni olmakla beraber, — fazla gö- rünüyor, 1i ile 16 numaralı resimlere bir müddet dikkatle bakarsak gekillerin yerlerini değiş- tirdiklerini farkederin. 13 numaralı resimde de, Iki şekli ayrı görünmekle beraber ay « nldirler. 14 numaralı resimde, sağ gözümüzü ka - payarak siyah noktaya bakar, sonra sayfa- yı yüzümüze yaklaştırırsak (.).) işareti âni- de kaybolacaktır. 18 numaralı resimde de adamların boyu aynidir. Halbuk! böyle görünmüyor. Güzellik Kraliçeleri İzmire geliyorlar #anun teşebbüsile İzmir fuarının açılışında | Messili, Paris güzeli de Paris şehrinin mü « İmessili olarak İzmir fuarında bulunacaklara Modaya uymak için, en elelli biolli elbi « seleri alıyorsunuz. — Şapkalarınıza — diyecek yok. Yüzünüz, makyajın son harikasını göse teriyor. Fakat bacaklarınıza, ne diyeceksi - niz. Bir yerde oturduğunuz zaman, masa Sla tıdır, farkına varılmaz, diye azlâ düşünmüs yinle. İşte resimlerde anlaşılıyor kl Jarkına yarılıyormuş. Bacaklarınızı hiç de görü ök- şamıyan gekillerde uzatır, altınıza alırsanız, netice gördüğünüz gibi fena olur.