âyesi Genç kadın başını asabiyetle kaldırdı. Yanakları mosmor olmuştu. Gözleri bu- hutlanmıştı. Nihayet titrek ve heyecanlı bir sesle: — Efendimiz.. diyebi!di.. Dük hafifçe eğilerek gülümsedi: — Çok sinirli ve hayalperest bir ka « dıngınız! dedi. Kadın irkildi, kendini tutamıyarak baâ- ırdı: —Fakat Dük hazretleri, haysiyet ve şetef bir hayal değil, tamamile hakikat- tir. Dük yüksek sesle güldü: — Sizi anlamıyorum. sizin gibi güzel ve cazib bir kadın böyle hakir ve yoksul bir hayatı kabul etsin'. Bu dar ve mundar sefaletin içinde ezilsin, kendini harab et- sin!.. Doğrusu ya bunu aklım almıyor.. Bu makül bir hareket değildir. Düşünü - nüz! İyi düşününüz madam! Kadın önüne baktı: — Ben iyi düşündüm. Bundan başka bir hattı hareketim olamaz. Dük ona sokuldu. Elini tutmak istedi; fakat kadın ayni asabiyetle geri çekilince Dük, dudaklarından kaybolmıyan tebes- sümile: — Fakat ne tuhafsınız! diye mırıldandı. Size bütün bir hayat, lüks, zenginlik, saadet veriyorum da reddediyorsunuz! Para, tuvalet, elmas. istediğiniz her şeyi size vereceğim. Bütün varlığım gizin emrinizde.. Genç kadın büsbütün morardı. Dudak- ları titredi: — Hepsi size kalsın! Ben kocamı sevi- yorum. Ve hiç bir şey istemiyorum. Dükün dudaklarındaki tebessüm kay - boldu. Yerine bir acı bükülüş geçti; yüzü sapsarı kesildi. Nihayet kısık bir sesle: — Pekâlâ! dedi. Şu halde ben de yapa- eağımı bilirim. Kadın aldırmadı, Sükünetle cevab ver- di: — Bunun için mi kocamı yanınıza aldı. 01z? Bunun için mi bizi sefaletten kur - tarmak rolünü oynadınız? Bu yüzden mi kocamı şirkete kâtib tayin ettirdiniz? de- mek bütün ulüvvü cenabınız bu maksad içindi. Tabiatile mükâfatınızı istiyecek - tiniz!.. Dük doğruldu. Gözleri pırıldadı: — Yanlış düşünüyorsun! İnan ki seni seviyorum.. Genç kadın: — Beni mi seviyorsunuz? diye atıldı. Bevdiğiniz için mi benden bu alçaklıfı sliyorsunuz? Hayır.. sizi anlıyorum. Sa- dece benim atzunuza râm olmamı düşü « güyorsunuz, Şayed bunu yapmazsam © Vakit. o vakit kocami işinden çıkara - saksınız; ve bizi ekmeksiz bırakacaksı - tız. Böyle değil mi? Dük sessiz bir halde bir müddet dur « dü. : Kadın hıçkırıklı bir sesle: B Mh, Şi Son Posta'nın edebi tomanı: NAMUS VE AÇL — Arzunuzu sağ kaldıkça asla yapma- ma imkân yok.. dedi. — Kocanızın ve küçük kızmızın istik - balini düşünün! Kendinizi ve vaziyetinizi düşünün!. Dük böyle söyliyerek genç kadına ye « niden yaklaştı ve onu kucaklamak istedi. O zaman kadın geriye sıçtıyarak bağır- di: — Yaklaşmayın! Bir adım atmayın! Yoksa imdad diye Bağırırım. Dük bu sefer hiddetlendi. Bu tavır ©- Jnun gururunu müdhiş bir surette incit « mişti. Kızgın bir halde: — Sana düşünmek için Iki günlük müh let veriyorum! diye homurdandı. Genç kadın gözlerini irt iri açtı, göğsü sık nefeslerle inip kalkıyordu. İnler Bibi: — Beyhude gayret ediyorsunuz! dedi, Kocama asla ihanet etmem. Müreffeh, fakat şerefsiz ve haysiyetsiz yıpm:kun-f sa açlıktan ölmeği tercih ederim. , Erzurumda bitle mücadele ediliyor Erzurum (Hususi) — Bayburd'un bir iki köyünde tifüs vak'ası görülmüş- tür. Temizliğe dikkat etmiyenlerin ü - zerinde bulunan bitler yüzünden hu - sule gelen bu hastalığa karşı Erzurum Sıhhat Müdürlüğü de tedbirler almak mecburiyetinde kalmıştır. Kendilerine bukmadıkları ve bite ehemmiyet vermedikleri için hastalı - Ba yol açan adamların diğer — lemiz hemşerilerine de zararları dokunma - ması için alınan tedbirlere son derece ehemmiyet verilecektir, On gün sonra düşkün mahallelerde araştırmalar vapılacaktır. Yatak takım larında bit görülen hanlar ve hamam - lar kapatılacraktır. Ayni — mücadeleye Giresun Sıhhat Müdürlüğü de başla - puştır. | | AAA Z | | SON POSTA , IK Çeviren: Faik Bercmen e— Ben kocamı seviyorum ve sizden nefret ediyorum!» Genç kadın kapıya doğru sert adım - larla yürüdü.'O zaman Dük haykırdı: — Kocanı hemen sokağa atacağım. — Yer yüzü bildiğiniz kadar dar de « ğildir. — Seni seviyorum.. Bana inan, seni se- viyorum. Kadın tiksinti ile trkildi: — Ben kocamı seviyorum; ve sizden nefret ediyorum.”Allaha ısmarladık. İste- diğinizi yapın!, Kapıyı şiddetle çarptı, çıktı. Şimdi Dük bütün malile, saltanatile, sefaleti, açlığı zengin bir şerefsizliğe ter- €ih eden bu kadının arkasında âciz ve kudretsiz bir halde bakakalmıştı. YARINKİ NÜSHAMIZDA; Tal3be Yazan: Mih. Zoşçenko Rusçadan çeviren: H. Alaz Aksarayda mahsul vaziyeti Aksaray (Hususi) — Köylüler to - hum ekimi için faaliyete girmişlerdir. Mahsul ekimi hızla devam etmektedir. Ziraat Bankasının — Aksaray şubesi direktörü Hâmid Beşkardeş tohumluk için para tevziine başlamış ve şimdiye kadar bir çok köylere para verilmiştir. Hazirana kadar birkaç yağmur yağdığı takdirde ekiş vaziyetine göre büu sene - nin geçen yıllardan daha verimli ola- cağı tahmin edilmektedir. Erzarum Halkevi Reisi vefat etti. Ersurum Halkevj Relsi Ahmed Etverdi ve- fat etmiş, cenzzesi Korkomutan Muzafferle Vali Haşim İşcanın da iştirak ottiği muaz - zam bir kalabalıkla ve törenle kaldırılmış - tır. za efendi ona küçük bir ümid bile ver« miyordu. Sandıkları sepetleri sımsıkı kilitlemişti, Kadın yaltaklandıkça o so- ı' S————— —— bile konuşmuyordu. İçinden kanlar sı- ——— sim sızim akarken 6 gene komşulara |övünüp düruyordu. Bir gün Haf:z Bed- riye hanım onu bir köşeye çekmiş, | |murtuyor, onunla içli dışlı bir kelime Hayat! Yazan: Nezihe Muhittin İsli bir lâmba şişesi, külleri 80 -İsı gibi* kıvranmağa — başlamıştı. Sa- ğumuş bir-mangal, toz toprak için-'bah ve akşam — kahvelerini — karşı de bir merdiven tahammül ede -|karşıya içerlerken yaptığı telmihler bu Miyeceği monzaralardı. Köşe başında-|yurdum duymaz adamın kafasına bir ki işkembecide karnını doyurduktan türlü dank demiyordu. Bunlardan baş- sonra karaniık, soğuk ve bomboş bir e-İka Mürvetin kucağından bir saat bile ve girerek isli bir lâmba şişesinin körlayrı düşmeğe dayanamıyarak - çıngır işığına bakarak buruşuk bir -yatağa |çıngır ağlıyon küçük Münirin çığlıkla- girmek ona ürküntü veriyordu, Bun-|rına, düşkünlüğüne bile aldırış etmi »- D ların üstünde sevgili oğlu küçük Mü-|yordu. Murteza efendi işine gider git- niri düşünüyordu. Bu zavallı yavruya |mez Mürvet de anasının yanına geli- ; şimdiye kadar anasızlığı hissettirilme- İ vor, Akşam ezan'na kadar Naciyenin mişti. Çocuğun rengi günden günelevinde kalıyorlardı. Acar Fatma şimdi pembeleşiyor, tombullaşan bacaklarile|başka bir yol tutmuştu. Sabah kahve- > şimdiden — edurucuklar» yapıyordu. | gi için, mutfokta toplanan komşularını Bunları yapan hep bu nefret ettiği A-|öğle yemeğine alıkoyarak gönüllerini car Fatmaydı. Fakat bu kadın akrabası|hoş etmiye çalışıyordu. Bu ikramları veya hizmetçisi değildi. Sadece bir|sören yardakları da ona el altından © komşusuydu. Bu iş böyle ne kadar sü- havadis taşıvorlardı. Tüp gidebilirdi? O, yarın öbür gün bu eve temelli ge- Murtaza cfendi kendi kendine bu i- f şin içinden bir türlü çıkamıyordu... E Beri yandan Acar Fatmanın şüpheye leceklerini, Murtaza efendinin eninde kendine gelebilmişti. zi de sönunda da damadı olacağını etrafa | Naciyenin yumurcağına sütnine tutul- yaymiış, hattâ boş kalacak evi için ki -|muş desinler ha?. Bunu bir - türlü düşen kalbi kurtlanmış bir et parça -lrıu bile hazırlamıştu Halbuki Müurta-|hazmedemiyordu. Bu kadının dirisin- mahallenin meşhur iki genç dulunun | yaptığı dedi kaduları fısıldamıştı: — Ayol kardeş bu işi bir an evvel ne yapacaksan yap, dedikodu aldı yürü- dü, mahallenin saçaklarını sardı -de- mişti- Mürvet için ne diyorlar biliyor- musun?, Murtaza efendinin çocuğuna sütnine oldu diyorlar... Daha başka sözler de var ya.. ne ise voballeri bo- yunlarına, Sözde Mürvet Murtaza e- fendinin mantanatosu olasıymış... Bunları işiden Fatma hanım kan bo- gacak gibi morararak sırtüstü yerlere düşmüştü. Sonra tırnaklarile göğsünü tırmalayarak süpürğe sopasına sarıl - mış ve entarisini başına çekip iç göm- leğile: - Ben şimdi o sokak şıllıklarına gösteririm, diye dışarı fırlarken Hafız Bedriye hanım onu zorla kapıdan içe- ri alarak güçbelâ yatıştırmıştı, Sinirle- ri büsbütün boşalan Acar Fatma hay- kıra haykıra ağladıktan sonra biraz Kızı Mürvete, Çocuk t Mart 15 erbiyesi (Baştarafı 9 uncu savıfada emirler vererek eğlenen yavrular bu ti- pin en güzel birer örneğidir. Bu çocuğu kurtaracak yol şudür: Onu sıkmaktan vazgeçmek, Serbest birak- mak. Hattâ bir şahsiyet olduğunu göster- mek için ona bir mes'uliyet yüklemek. Meselâ: Ufacık bir kedi, bir çiçek... Hâ- sılı bakılmaya muhtaç bir şey alıp «Bu, senindir, ona sen bakacaksın» diye ver- melidir. Hattâ küçük kardeşi varsa âra- sıra onun arabasını sürmesine, beşiğini sallamasına müsaade etmelidir. Bu su- retle çocuk ezilmekten kurtulur. Ezmek ihtiyacını da unutur: Dostluğa yaklaşır. Dokuzla on iki yaş arasındaki çocuk etralında arkadaşlıktan ziyade hayram lk uyandırmaya müptelâdır. Esasen bu yaşlar da gösteriş yaşlarıdır. Kimi çocuk | fazla çalışarak, kimisi oyunda birinci ge- | lerek akranlarını hayran bıirakmak ister. Bazıları da kimsenin yapamıyacağı ya- | sak veya tehlikeli şeylere girişirler. Bute ları yapamıyanlar - cebleri dolu ise « hayranlığı para ile salın almak sevdasi- na düşerler. Tanıdıklarımdan birinin 0 iki yaşındaki kızı bütün harçlığını şunâ buna çikolata almaya sarfederdi. Mak» sad hep gösteriş... Burada da anne babanın büyük tesir- leri vardır. Acaba biz büyükler, gören- leri hayran bırakan çocuklara ehemmi- yet vermekte çocuklarımızdan geri mi kalıyoruz? Hangimiz mer>lâ on böş ya- şında bir yüzme şampiyonunu, bır fute bol birincisini görüp te heyecan güstere meyiz? Bizde gördüğü bu heyecan, çocu- ğun gösteriş Iptilâsını kamçılar, hattâ has zan onu yaratır. Halbuki hayranlık gelit geçer, dostluk kalır, Bunu çocuk bizsat büyüklerinin hareketlerinden sezmeli, öğrenmelidir. Bunun için de onları hiç bir vakit şu, bu muvaffakiyetin önünde heyecana düşmüş görmemelidir. Çeviren. Neyyir Beyhude ıstırab çekmeyin EVROZİ KULLANIN A ROMATIZMA SANCILARI, SOĞUK ALGINLIĞI, NEZLE, KIRIKLIK ve GRİP İÇİN RAKİPSİZ DEVA NEVROZİN di. Bu karışık havalarda yanınızdan NEVROZİN es<sik etmeyiniz İcabında günde (3) kaşe alınabilir. den Ççok çekmişti, şümdi ölüsü de ona rahat vermiyordu. Ölüsü bile ona üs- tün geliyord Bir gün öğle yemeğinden sonra ar- tıklarla kırıntıları, kalaysız. eski bir kaba doldurarak kapıya gelen Bekir 'Ağa_va üuzatmış ve' — Bunu yalalak Haticenin kulübesi- ne bırakıver -demişti- Bekir ağa eline tutuşturulan eski ka- bın içine baktıktan sonra yüzünü bu - ruşturarak: — Bunu yatalak Haticeye/ değil, Köşebaşındaki uyuz köpeğin önüne bi- le koysan gönlü bulanır Fatma kadın! -diye onu könu komsusunun yanında tahkir etmişti- sen bunu süprüntü kü- fesine boşalt.. yatalak Haticenin rızkı- nt Allah başka yüzden gönderiyor. Deyince, Acar Fatma Bekir Ağayı: — Hoşt köpek -diye kovmuştu- Artık saka 6 eve ayak basmaz olmuş, suyu bile çeşmeden kendi getirmeğe mecbur olmuştu. Hele bir iki gün sonra bir kandil gü- nü Murtaza efendi ölen karısının ruhu için Şehzade camiinde okuttuğu mev- lüddan sonra Acar Fatma büsbütün çığırından çıkmıştı. Neredeyse küçük Müniri bir bahça gibi Murtaza efendi- nin başına fırlatarak bu işin içinden sıyrılmak istiyordu. Mevlüda giden bü- tün mahalleli tam bir hafta hep Nati- yeden bahsederek önü çıldırtıyorlardı. Acar Fatma bir de imam efendiye baş vurmağı denemek istedi, Bir tenha va- kitte onu mescidin odasında buldu.. ağ- hya sızlıya vaziveti anlattı, dedikodu- Jara öksüz Hatı* “gin katları- olftayı inandırdı. Bu işl n ellerine, ayaklarına ka- panarak evime döndü, Bunlardan baberi olmıyan Murtaza elendi okuttuğu mevlüddan sonra dev- ir hatimle boraber bir lokma töreni yapmak için imamla konuşuyordu. Bir aralık: — Hoca efendi -dedi- bana şöyle yaşi geçkin, eteği belinde, sütü bol bır ka- dıncağız bulabilir. misin? İmam güldü: *— Böyle kir kelepir ancak Uzunçar- şıdaki dökmecilere ısmarlanabılir -diye şakayla söze girişti- — Niçin imam efendi? — Öyle ya evlâd.. bir kere sütü bol avratın yaşı geçkin olamaz.. Murtaza efendi de: — Hakkm var -diye gülümsedi- ne yapayım? Mahallenin ağzı kölü.. genç bir sütnine alsam derhal dedikodu ya « parlar, İmam: — Dedikodu Şimdi olmuyor mu san- ki? —dedi- şenin kulakların işitmiyor ama bizimkiler çok delik.. —— Arkan var —