d MA MA IN ASA örmüşlerdi. Şimdi, Mısırın yakıcı sıca- Tarihden sayfalar : Yavuz sordu: «Senin hocan Molla Yavuzu Mısirdan '-ıu-ırı az daha olduğu yerde kakılıp halacaktı, Onun bir kaç gün €Vvel anlattığı şeylerin ve söylediği haber vermiş oldukları, yahud padişahın tahkik ederek yalanı mey- dana çıkardığı anlaşılıyordu. Böyle bir şeyin cezası getiren fürkü... Lütfi niçin idam olundu?» Kemal türkânün uydurma olduğunu idamdı. Kemal Paşazade padişahla Aiker arasında bıkkınlık son dorece- | M bulmuştu. Sekiz aydanberi Misirda h'h"mynı!ımı. Ne müdhiş harbler va- Almaştı. Mısır sultanının birisin! Suri- , onun yerine geçeni de Mısırda hak- lardı. Bu arada birçok yoldaşların Kölemen kılıçlarile yere — serildiklerini İ alnında kupkuru bir hamamda imişler sıkıntı çekiyorlardı. Bu sırada gha nn şerin rüzgârlarını, yeşil ve hol Hölgeli bahçelermi, engin denizlerini, he- e sevgitileri batırladıkça derin derin ini çekiyorlardı. Vezirler de artık Mısırda kalmanın hasız olduğunda şübhe etmiyorlardı. ğt hiçbiri İstanbula dönüş fikrini, a söylemek şöyle dursun, sezdirmek- bile korkuyorlardı. Yavuzun tenki- hı:m kadar tahammülü - olmadığızı, €ötaret eden vezirlerin kesik büş- hml hatırladıktan sonra, cesarete im- h" var mıydı? LEyki) gelmişti. Bir iki ay daha geçerse —"Üe ve Anadoluda yağmur ve kar haş- M_ koca bir orduyu karadan yaya Nürak İstanbula götürmek adetâ imkân- z Olacaktı. Kışın burada kalmak ihti- eli daha çok can sıkıyordu. Çünkü Ya- Ka ti dönüş hakkında hiçbir imada Uhmuyordu. Rerhalde söylemek gerekti. Avuzun müsamaha ile karşıladığı #- le:r. ilm adamlarıydı. Bunlar - hak- e vezir ve kumandanlara karşı gös- b diği müdhiş ve sarsılmaz şiddeti güse ı:""dlğ—ni birkaç misal ile görmüşler- kqn""“" için Yayuza ilim adamlarından Vasıtasile maksadı anlatmalıydı. Ânadolz kadıaskeri Kemalpaşa zade © :'Hn büyük âlimlerinden ve Yavuzun .eğükıı bir teveceüh gösterdiği — kim- &ik dendi. Yavuzun Kahire civarına sık N"Phğı gezintilerde Kemalpaşa zade Tiyetle atbaşı giderdi. €zirler ona derdlerini anlattılar: — Sen söyle de, artık dönelim! Miıstre Yâpılacak hiçbir iş kalnadı. Bunu Ve *& söyliyemez. Padişasın sana w Cühü var. Rica ediyoruz. iler, lpaşa zade kabul etti. Fakat dam- ai dÜşer gibi hirdenbire söylemek iste- ı“' hir münasebet düşürmek, kendisi ş"'“!m da onun bir sorgusuna cevab ,,’“Hhııı gibi anlatmak istiyordu. Biş gecikmedi: * Rün gene gerintiye M...”“ zade padişahla atbaşı — gidi- * Bir aralık padişah ona sordu: Ya arasında neler söyleniyor? Yüz —askerin halini ve — ar- tdiny Vakit vakit böyle yoklamayı âdet MA SÜ Bunu bilen kadıasker de mak- anlar İ öre hür 'îıı.nm“künak için belki ona göre S & p_"“?“hlm. geçenlerde Nil kenarın- İ yiç AYordum. Bir asker yanık bir ses- .und“_“"kü söylüyordu. Bana epeyce do- < k"'ıı:::,,_"“i! bu türkü? Elbet aklında SR KePYet padişahım, unutmadım. Nrı-..?""“ zade okudu: 'ı_k'ıdu. bizlm Mülkü Arabda? z ruz Şam ve Halebde? atbaşı gidiyordu. Cihan halkı kamu işü tarepte; Gel ahi gidelim Rum ellerine... Ordunua arzusunun bu şekilde bildi. rilmesi Yavuzun hoşuna gitti. Yola çık- mak için hazırlık yapılmasını hemen gün emretti. 4 Fakat Kemalpaşa zade birkaç gün sön- ra gene Yavuzla atbaşı giderken birden- bire şöyle bir sorgu karşısında kaldı — Senin hocan Molla Lütfi niçin idam olundu? Kemâlpaşa zade az daha olduğu yerde kakılıp kalacaktı. Onun birkaç gün «vvel anlattığı şeylerin ve 6 türkünün uydur- ma olduğunu padişaha haber vermiş ul> dukları, yabud padişahin tahkik ödesek işin içyüzünü anladığı şübhesizdi, böyle bir şey yapmanın cezası idamı Kemalpaşa zade kendisini tuttu, bozmadan cevab verdi: — Padişahim, Molla Lütfi acı istihza- larile birçek düşman kazanmıştı. Şuh ta- blatli bir adamdı. Şakua için söylediği ba- zı uydurma sözleri doğru sandılar, Padişah bunları dikkatle dinledi sordu. — Sen üstadından böyle şeyler — öğ- rTenmr mi? Kemaipaşa zade gerçekten kötü bir va- ziyette bulunuyordu. Fakat tesaretini bir an bile kaybetmedi: — Padişahım, bendeniz nöbetimi tav- dın, Şimdi nöbet arkadaşım — duacınıe zındır. — Geçen gün söylediğin türküyü sen uydurmadın mı? — Evet, p.-.aıgıhım! Padişahın bu itiraf üzerine: — Bre vurun boynunu! Demesi hiç te pzak bir ihtimal değildi. Fakat Kemalpışa zadehin, ordunun ınak- dını zerif hir şekilde anlatması kadar çesaret göstermesi de hoşuna gitmişti. Verdiği emir şu oldu: L Kadrasköre beş yüz allın veriniz, Komhlpasa zade teşekkür etti. 1519 senesi 'eylülünün onuncu günü Suriyeye dağru yola çıkıldı. O günlerde koca ordunun içinde padişahtan sonra €en çok bahsedilen ve sevilen adam kadı- askerdi. Zira höpsi de, yürdun serin rüze gârlarına, yeşi! bahçelerine, engin denize hiç ve Profesör SON POST/ Mazhar Osmanın hatıralarından bir yaprak Subhi Paşa, ellerini öptüğüm, kendisine nice naçiz hizmetlerde bulunduğum, Peygamber kadar muhterem Sayfa 7 saydığım Subhi Paşa buiftirayı nasıl savurabilirdi? —i Dünkü kısmın hülâsası Mazhar Osman bir hatrrasını anlatıyor: — O zamanlar (yani umum! harbden evvel) Şişli akliye ve asabiye hastanesi başhetimi idim. Bir gün o vakit sıhhiye teftliş hey'eti relsi olan şimdiki Harlelye Vekili Tevfik Rüştü — hastaneye gelerek sıkı bir teftiş yaptı. Bir çok kimseleri is- tlevab etti. Neticede Müç bir yolsuz hare- ketin. mevcud olmadığını görünce cebin - den bir mektub çıkararak bana uzattı. Bu mektob Subhi Paşa imzasını taşı - yordu, Sıhhat Müdürü Doktor —Adnana hitab ediyor ve hastane hakkında içinde işu nüş Glemleri tectib edildiğini lddia edecek derecede ağır ithamlar taşıyordu. Hiddetle Tokatliyanda Subhi Paşayı bul- maya gittim. (Yazı devam etmektedir) a Kapıcı: — Yukarıda olacak efendim... — dedi. Bir dakika bekleyin de haber verelim!. Orada geçen iki dakika, bana iki asır Ğ kadar uzun geldi, fakat iki dakika sonra |karşıma dikilen şasörün verdiği haber, j|beni sukutu hayale uğrattı: | Meğfer Subhi Paşa, yarım saat evvel kalkan vapurla Tarsusa hareket etm'ş! l Bu haberi alımca, ne yapacağımı büs- bütün şaşırmıştım. Çünkü içimi tıkayan hirs, tatmin edlimediği takdirde beni bo. Babilirdi. | Hemen hiç tereddüd etmeden, — ikinci İbir, karar verdim: İlk vasıta ile Taersusa gilmek ve Subhi Paşayı orada patakla- | mak!.. Ax sonra müracaat ettiğim acentadan, Tarsusa ilk vasıtanın ancak iki gün son- İra hareket ececeğini öğrendim.. İki gün... 48 saat daha beklemek, ta- |hammül etmek... On boş sene hapse atılmama karar ver. selerdi, ancak bu kadar sarsılabilirdim. O 18 saatin azabı bana o derece katlamıl. maz görünüyordu. Zihnim mütemadiyen İşliyordu. Kendi |kendime mütemadiyen soruyordum: — Subhi Paşa... Ellerini öptüğüm... | Kendis'ne bence naçiz hizmetlerde bu- Alıınduğıu'n... Bir peygamber kadar muh- ,terem saydığım Subhi Paşa bu iftirayı |nasıl savurabilir? Ve bütün gayretime rağmen, bu sunle, beni tatmin edebilecek bir cevab bula- mıyordum. Fakat © günün gecesi, daha doğrusu gece yarısı dimağımda birdenbire peys dahlanan bir fikir, beni yatağımdan bir deli gibi sıçrattı. Vaktin geçtiğini — bile hatırlıyamadar telefona sarıldım ve Tev- fik Rüştüyü uyandırdım. O, merak İçin. de: — Hayrola? Nen var? diyordu. — Bana bak... dedim... Beni müdhiş bir azabdan kurtarmanı rica edeceğim. Şu mahud mektubu, adamlarından biri » sile derkal bana göndür!. — İmkân yok... — Derhal fade edeceğim... »— İmkân yok. Çünkü mektub Tresmi |dosyadadır. Önu oradan çıkarmaya salâ- hiyetim müsaid değil!.. İlerine, renk renk gözlü sevgililere, onun u. Yavuzla konuşurken söz ara- | Fayesin' kıkmışlardı.| Ediliyor Bu meşru mazeret ve makul gevab kar. şısında fazla israr etmeye hakkım yoktu: — Pekâlâ... dedim... O halde, sabahle. yin erkenden sana geleceğim. Beni mu- hakkak bekle!... — Peki, fakat, ne var? Mektubu ne yapadaksın? — Yarın sabah hepsini anlatırım! Verdiğim hüküm, bana o ikinci ge- cemi de uykusuz geçirtti. Şafak'a beraber sokağa fırlayıp Tev- fik Rüştünün evine koştum- Fakat, vaktin, bir ziyaret için çok er- ken olduğunu ancak kapı ziline parma- ğimı uzattığım zaman hatırlıyabildim. Teçfik Rüşdünün o saatte, yani horoz- lJardan evvel uyanmadığı muhakkaktı Gece yarısı yaptığım nezaketsizli; tekrarlamak, ve onu defa daha uyandırmamak için, hiraz de daha çabuk kavuşuyorlardı. imreine f imüiknii Valide hanı 260 bin Liraya istimlâk Ne oluyor? Valide hanı için belediye ile vakıflar idaresi arasındaki ihtilâf hallolunmuş - tur. Belediye hânın yıktırılması için vas kıflar idaresine 280 bin lira verecektir. Bir kaç güne kadar hani işgal edenlerin odaları tahliye etmeleri için kat'i emir verilecektir. —— ———i İki kişi ellerini makineye kaptırdılar Beyoğlunda Emniyet mücellidhanesinde çalışan 14 yaşlarında İsak çalıştığı makine- ye elini kaptırarak sağ elinin şahadet par- doğranmıstır. * Sirketl Hayriyenin Hastöy fabrikası bekçisi İsmait fabrikadaki bıçki makinesin - Varıt geçirmeyi düsündü de odün kesetken sağ elini destereye kaptı- | VA İt geçirmeyi düşündüm. Bomboş Tarak beş parmağı doğranmışlır. İsmali be-| €ddede, bir aşağı, bir yukarı gezinmi- rayi tedavi Balat Müsevi hastanesine kaldı- | YC İ:nşf:'ıdım' rılmıştır. Geceki tahminimin isabetli olup ol- n uykusundan bir| | Suphi Paşa madığını öğrenmek ihtiyacı, sabırsızlı- ğimi büsbütün arlırıyordu, Sabahın © erken saatinde, caddeyi si- nir"” edâlarla bir aşağı bir yukarı habire arşınlayışım, bekcinin şübhesini pek tabli ve pek haklı olarak üzerime topla- mıştı, Beni uzaktan uzağa bir müddet göz kontrolünde bulundurduktan sonra, da- yanamadı. Yanıma sokuldu: — Baksan a hemşerim... Ne dolanıp duruyorsun buralarda? Parmağımla Tevfik Rüşdünün evini göstermek, ve cevab vermek mecburiyetinde kaldım: — Şu evde bir arkadaşımı ziyaret e- ettişin evinde mi? — Evet! — E, ne duruyorsun?.. Kapının ken- diliğinden açılmasını mı gözlüyorsun? — Hayır... Müfettişin uyanmasını bekliyorum! Bekcinin şübhesi eksilmemiş, bilâkis büsbütün artınıştı: — Müfettiş neyin olur senin? — Arkadaşım. — Arkadaş arasında teklif mi olur? Arkadaşın olsaydı uyandırırdın sen o- nu! — Biz o kadar teklifsiz değiliz!., Sözlerim onu tatmin etmemişti: — Ben, seni, karakola kadar götüre- ceğim! Okuması yazması olmıyan bek- ci, ne gösterdiğim vesikalara, ne de söylediğim sözlere kandiı: S A I ÜÜ DEÜRÜŞÜŞEEEEİN Ü. — İfadeni otada verirsin! diye tut- turdu. Bu vaziyet karşısında, bir sabıkalı Bibi karakola götürülmeye, bir arkada- şın rahatın! bir defa daha : kaçırmayı tercih ettim, Ve yakamı birakmıyan bekci ile bizlikte, kapıyı çaldık. Çok geçmeden, Tevfik Rüşdü ile kar- şı karşıya gelmiştik. Onun beni iyi kar- şılayışı, bekcinin şüphelerini gidermiş- ti. Ben içeri girerken o:, — Affedersin beyim... divordu. Hır- sız dediğin mahlükun alnında damgası olmaz ki ayırd edebilelim! Bu suretic, o malıud mektub yüzün- den, ikinci defa, ağır bir şübhe altında kalmış bulunuyordum. Tevfik Rüşdü de merak içindeydi: — Hayrola?.. dedi... Ve ilâve etti: — Bana kalırsa, sen bu mektub me- selesine lüzumundan fazla ehemmiyet veriyorsun. Subhi paşanın iftira ettiği anlaşıldı. Rapor yazıldı. Mesele kapandı. Artık üzülmenin manası ne? Baksan a şu yü- züne? Benzinde bir damla kan kalma- miel Ümidle gülünisedim: — Ben bu işin içyüzünü anladım. — Neymiş? — Biraz daha sabırlı olursan, isbâl edeceğim. Şimdi, lütfen, şu mahud mektubu yanına al,.. Yarım saat sonra, giyinip hazırlanan 'Tevfik Rüşdü ile birlikte evvelâ daire: ye gittik. O, dosyadan, müfterinin mektubunu çıkarıp bana uzattı. Mek- tubu derhal, olanca dikkatimle gözden geçirdim: — Tamam! dedim, Şimdi büsbütün kanaat getirdim. 'Tevfik Rüşdünün merakı artmıştı: — Neye? dedi. Aynı cevabı tekrarladım: — Az sonra görürsün! Hastaaeye girer girmez, bizi Karşılı- yan asistenlardan birisine Bay «ÂA» yı göreceğ'mizi bildirdim. Vaktile memleketin sayılı hastanele- rinden birisinde başhekimliğe — kadar yükselmiş olan Bay «A», feleğin sille- sini yemiş yaşlı bir doktordu. Selim Tevfik — Arkası var — Çift hayvanatından Kazanç vergisi Alınır mı? yesinlm Başhöyük köyünden İbrahim oğlu “Yaküb yazıyor: «— Kazanç vergisi kanununa göre çift hayvanatı vesaltinden kazanç vergisi a- hnmaz. Fakat geçenlerde köyümüze mal- müdürlüğü memurları gelerek 119 küsur arabamıza 933 senesinden itibaren 5 se- nelik kazanç vergisi olarak 1780 lira ta- hakkuk çettirdiler. Bu yersiz. tahakkuku kaldırmak için vilâyette alâkadarlara baş vurduk ise de bir netice alamadık. Konya- nn kiymetli valisinden rica ediyoruz. Bu hususta tedkikat yapılsın ve haksız yene köylü arara sokulmasm.» Radyodan bir kaç temenni Munllim — okuyucularımızdan — Cevad Palandöken, bize yazdığı bir mektubda radyodan temennilerini şu şekilde sıra- hyor: «— Eski bedayi heyeti yeniden ihya e- Gümelidir. Darüttalime radyoda yer veril- meli, kaymetli muganntyelerimiz mutlaka Konya nahiyelerinden Barayönü nahi- Ber gece dinletirmelidir. Çöcüklar — içla masal yerine Karagöz oynatması daha cszip olacaktır. Naşlidin komedilerinden biri bizzat san'atkârın iştirakile oynatıl- malhı, Radyolonik temsillerde muzik sesi daha hafif verilmeli, radyodan hariç ka- — gar — lan bir kaç kıymetli muganniyemiz alın- malı, alafrangada da dansş musikisine yer yerilmelidir.» Okuyucularımızın sorgularına cevablarımız 'Topkapıda — Imzasım — okuyamadığımız okuyucumuza: — Bu mesele doğrudan doğruya zabıta- yı alâkadar eder. Binaenaleyh zabitaya gikâyette bulunulursa tedbir alınmış olur. Okuyucularımızdan Z. Liceye: — Arzunuzu yakın bir zamanda verine getirmeğe çalışacağız efendim. Bal:kesirde bay 8. Erisut'a: <- Teveccühlerinize teşekkür ederin. O- kuyucularımızı memnun etmek bizim baş- hea vazifemiz sayılır. Diğer arzunuzu da Aynl çekilde yerine getirmeğe çalışacağız.