|) Hadiseler Karaunda | alcılık kanunla yâsak edilme- F den evvel, avuca bakan faler- lar vardı ve gene o zaman «El falı» isimli kitabcıklar satılırdı, Bu kitabcıklardan €lin çizgilerine bakarak nasıl falcılık ya- pılacağı öğrenilebilirdi. Ancak her fal gi- bi bunun da aslı esası yoktu, fakat ben aslı esası olan bir fal icad ettim. Benim icad ettiğim fal da «el falı» yalnız şu var ki: Benim falda ele, avuca değil, eldive- ne bakılır; Eldivenin parmakları ve avuç yeri si- yahlaşmışsa: O insan bir tramvay yolcu- sudur, tramvay kapılarını açıp kapa- maktan eldiveni bu hale gelmiştir. Tram- ınladıktan gönra Vay yolcusu olduğunu paralı olmadığı da anlaşılmış demektir. Sağ eldivenin bilek 5 bollaşmışsa ve düğmesi buzulmuşsa eldiven sahibi ikide bir el sı k için eldivenini çıkar- dığından eld bileği bu hale gelmiş- tir. Bu da çok dostu olduğuna delâlet eder. | Bunları biliyor mu idiniz? | Bir Arabla bir garblı arasındaki farklar Bir garblı, Arab. © larla garblılar ara- sındaki bazı İt yadların nasıl bir. birine zıd oldukla- rını göyle tebarüz ettiriyor: . 1 — Garblılar #oldan sağa, Arab. dar sağdan sola doğru yazarlar. 2 — Bir garblı berber aşağıdan yukarı- ya doğru traş eder, Arab berber yukarı- dan aşağıya doğru, 3 — Bir garblıyı birisi ziyaret edecek olsa, eğer şapkası başında ise çıkarır, A- rab, başına takkesini geçirir. 4 — Arabın ölüsü, başı ileride gi Jör, garblının ölüsünün ayakları ileride- dir ve Mâ... # * Zamanımızın Robenson'u m 5 Meşhur Roben- son'a en çok benzi- yen adam, Baltık “denizinde, Nörder- rog adlı adada ya- $ıyan kimsedir. Bu adam kuş yetiştir. mekle meşguldür ve tek başına ya- şamaktadır, ya İlk torpil İlk torpil (1870) senesinde, Fiyumede Whitehead adh bir İngiliz tarafından icad ve tecrübe edilmiştir. Müstesna, Kaideyi bozmaz Okuyucularımdan B,E A. Son © Postanın İster inan İster inanma sü- © Otumunda çıkan bir yazıyı okumuş. Bu yaza bir metre seksen beş san- © (tim boyunda bir kadırla, bir metre © yirmi sanlim boyunda bir erkeğin €vlenmiş oldukları ve gayet mes'ud bir hayat geçirdikleri yazılı idi. O - kuyucum diyor ki: «Ben de on sekiz yaşımdayım. O- tuz beş yaşında birini seviyorum. Evleneceğiz. Bir yirmi boyundaki “erkek bir seksen beş boyundaki ka- dınla birbirine uygun bir çift olabil- dikten sonra biz on on sekiz yaşın - dâkile otuz beş yaşındaki niçin bir - birimize uygun bir çift olmıyalım.> * Okuyucum. bizim İster inan İs - ter inanma sütununa garib bulduğu» İVENLER Her iki eldiven bollaşmışsa: Resmi da- irelere işi düşmüş, orada iş takib ediyor- dur. İşinin olup bitmesi için saatlerce koridorlarda beklerken oan sikımtısın- dan eldivenini giyip çıkarmış ve eldiven de bu yüzden bollaşmıştır. Beyaz eldiven: Sahibinin, dokundurmadığına alâmettir. Siyah eldiven: Eğer bu renk eldiveni sokağında elektrik bulunmıyan bir adam kullanıyorsa o adam muhakkak zevk sa- hibidir. Eldivenini sokağının gece man- zarasına uygun gelecek renkten seçmiş demektir. İçi kürklü eldiven: Bu cins eldiven gi- rkek çok paralı bir erkek demektir. ünkü karısının kürklerine bir alay.pa- kalmış ve elini bir işe ç za verdikten sonra gene parası eldivenin kürklüsünü giyobilmiştir. Kadın spor eldiveni: Bu cins eldiven giyen kadın, elinin hamurile erkek işine karışan kadındır. İsmet Huli Jokey kelimesi nereden gelir ? At yarışlarında yarış hayvanlarını idare eden profes« yonel ( süvarilere jokey derler. Fa- kat bu kelimenin aslı nedir, bi musunuz? Bilmi- yommanız öğret lim: 1775 o senesine doğru Fransada yarış atlarına bakan ve bunlara seyislik yapan © hizmetçilere «Jacguet» ismi veriliyordu. Kelime, ber nasılsa İngiltereye kadar aksetti ve j0 key şeklini alarak Avrupaya döndü. * Kâğıd para koleksiyonu Dünyanın en zengin kâğıd para koleksiyonu, Lon- dralı Fred Gatling isminde bir İngili- M I/ Mz ladığı kâğıd para- ları muhtelif cild haline getirmiş ve bu cildlerin sayısı (110) a baliğ olmuştur. En eski kâğıd para, Kuzla Hana aiddir ki bir ipekli kumaş üzerine basılmıştır. Bu koleksiyonun en kıymetli parası ise, harbden sonra Almanyanın bastırdığı (5) trilyarlık bir banknottur ve bu pa- rayı ödemek lâzım gelse, bütün dünya- nın stoku kâfi gelmiyecektir. * Kaç çeşid balık var? Viyanadaki tarihi tabii müzesinde mevcud balık tiplerinin sayısı tamam (900) bindir. ğil belki eşine milyonda bir bile te - s<düf edilmiyen bir hâdiseyi örnek alarak hareket ediyor demektir, Böy- Je olunca binde bir yahudda mil - yonda bip istisna teşkil edebilirler - Se on sekizlik okuyucum otuz beş - lik karısile mes'ud bir yuva kurar - lar ve ömürlerinin sonuna kadar mes'ud yaşayabilirler. Fakat bu zayıf ihtimali bir tara- fa bırakalım da hakikatı görelim: Okuyucum henüz evlenmek için çok küçük sayılır. O biraz (oda ilerisini görmelidir. Bundan on iki sene son- ra, yani okuyucum otuz yaşında tam bir genç erkek olduğu zaman, bu - gün otuz beş yaşında olan karısı da kırk yedi yaşında ihtiyar bir kadın haline girecektir. Banâ kalırsa genç ökuyucum bu işden vazgeçsin ve ya- şı daha biraz ilerlediği zaman ev « lenmek için kendine akran birisini arasın. 48 Mİ Gi SON POSTA Örgü ve kumaş karışık elbiseler ni si örgüsü, tutumlu bir şıklığın zengin bir kaynağı halini aldı. Bluzdan paltoya, şapkaya kadarher türlü kadın ve çocuk eşyasını örmek mümkün. Sade bu &â - dar mı? Yünlü elbiseleri süslemek, biçim» lerini değiştirmek için de ondan ne hatı- ra gelmez ve hoş şekillerde istifade ed liyor. Kimini örgü bir yaka, kol kapağı, kimini bir örgü roba, kimisini bir çift örgü cep, bambaşka ve yepyeni bir ha- le koyuyor. Bazısında plâstron, jile, bs- larında sentür ve bütün bel, bir kısmı- vin da bütün kollarile göğüsten yukarı- sı elde örme. Bunların güzel bir örneğini koyuyo - Tuz. Siyah, mat kreb bir roba, yeşil y den kroşe ile örülmüş iki band geçiril miş. Örgüsü düz sık iğne ve atmalı sık iğne. (Yani bir iplik atıp, ilmiği iki de - fada çekmek). Bir sıra zincir üstüne 20 İane sık iğne. Üstüne (ters Larafından) 20 sık iğne daha. Böylece (9) sıra, Sonra ortadaki jur: # sık iğne, 12 zincir, tekrar (4) sık iğne. Ve baştaki 5 sıranm ayni, Her jJurun ortası, örgü bittikten son - râ, iki kat yünle dört murabba şeklinde zin elindedir. Top-| sarılmıştır. Gecelik modeli e Brode yapmaktan hoşlanmâzsanız ge - celiğinizi dantelle süsleyiniz. İki ahbab çavuşlar Hastaneye gönderdiğim doktor “ Bravo, dedi, söy apandisit... Hemen Nakleden: İbrahim Hoyi Taze baharını yeni yaşıyan bir genç kızı böyle ıztırab çekerken görüp de, u - zaklaşmak, hiç şüphe yok ki en büyük gaddarlık, zalimlik, daha açıkçası vicdan- sızlık olurdu, Birden irkilip tiksinmesin diye: — Neniz var Matmazel Olga?. diye fı- sıldadım. Genç kız gözlerini açtı, Bir an şaşkın şaşkın bakındı ra fısıldadı: — Hiç bit şeyim yok. Biraz yorulmu- şum da.. Fakat gözleri çakmak çakmak yanıyar- du. Bu hal alelâde yorgunluğu ifade et - miyordu. Onun için: Matmazel dedim, ızlırab çektiğinizi, bir yerinizin oağrr dığını biliyorum. Böyle ola ola tekrar dansederseniz, çatlar ölürsünüz. Sözümü bitiremedim, ışıkları idare et- mek icab ediyordu. Bir kaç dakika bu iş- le meşgul olurken, Olgayı da gözümden ayırmadım. Şöyle sağına doğru kıvrıl -| dığını ve acının şiddetinden zangır zen- gr titremeğe başladığını gördüm. He - men nabzına baktım, Müdhiş atıyordu. Vücudü ateş gibi idi. Titreyişinden müd- hiş bir nöbet geçirdiğini anladım. Olga, o halde bile itidalini kaybetme- mişti, Gayet sakin bir sesle: — Nem var?. diye sordu. — Hemen yatmalısın. Ve daktora mua- yene olmalısın kızım, Sende apandisit Ârâm görüyorum. İşe şimdi başlarsan hiç bir tehlike mevzuu bahsolamaz. Fakat aldırmaz, işi bir kaç gün geciktirecek o- lursari, tantonu' 'boylarsın ha. karış - mam, dedim. Olga, tahmin ettiğim gibi her şeye buç bırakır takımından değildi. Kend: sine vaziyeti apaçık söylediğim için kız- madı. Bilâkis daha çok memnun oldu. Bir an için olsun kaybetmediği itidal ile, aklını kullandı. — Pekâlâ öyle ise, dedi. Şimdi otomo- bile binip hastaneye gidiyorum. Ve bir adım atmasile, oracığa yığılması bir ol- du. Hemen yerden kaldırıp kucakladım. Makyaj odalarından birine götürdüm. Gürültüyü haber alan müdür yanıma gel- di, Meseleyi bir kaç kelime ile ona da anlattım. Bunun üzerine hemen hasta - neye telefon ederek bir sedye istetti. Ba- na da sen yanında kal, ben ışıkları idare ederim, dedi. Sedyeciler gelip de Olgayı götürürlerken, beni de onların yanına kattı. Hastanede nöbetçi doktoruna teş hisimi söyledim. Kızı iyice muayene € - den doktor arkarm sıvazladı: — Evet, dedi, Müdhiş bir apandisit. Hemen &meliyat lâzım. İlk teşhisimi, kendi başıma koymuş - tum. ! * Şimdi daha mühim bir meseleye geçi - yorum. Bu hastalık ve hastane hâdisesi en muhafazakâr piyes muharririni bile memnun edecek; sevinâirecek bir şekil de bitti. Matmazel Olga yalnız güzel bir kız değil, ayn! zamanda da asil ruhlu, yüksek bir varlıktı. Bir kaç sene sunra zengin bir Amerikalı ile evlendi. 1923 senesi mayısının sonlarında, fizik, kimya ve biyoloji imtihanlarımı muvaf- fakiyetle verdim. O zamanlar yirmi bir yaşlarında bulunuyordum. * Aşağıda okuyacağınız satırları asla yazmamıya karar vermiştim. Fakat, is - Diyinmi en büyük operatörünün harikulâde mat İlk teşhisi tek başıma muvaffakıyetle koydu. ceralari: l w » genç kızı muayene €İ” vü lediğiniz gibi müdhiş ” | ameliyat lâzım! » l a” tikbalimi tayin etmek hususun ği şetli tesiri olan bir hâdiseYi ei geçnienin doğru olmıyacağın! il N Burada önünüze sereceğim V€ a yeceğim ufunetli yara, hayatımın vr | yük faciasıdır. Öyle bir facit Vi luk mesleğimde derin izler bi3”” zy | la kalmamış, ayni zamanda yütüt mün rotasını değiştirmiştir. vi Fatırlarsmız, Sofyada geçird yecanlı günlerimde bir kıs! söylemiştim, Bu hâdise, Sofyada “ duğum ikinci seneye tesadüf eğer A lâsını seven Mecnun aşkile seriyi ya ile nişanlanmıştım, Artık 9 pembe görüyor, bir Romanya biricik kızı olan nişanlımla i tında bulunuyorduk. Zira o © siteye gidiyordu. Kararımızi a lomalarımızı alır almaz ev Dünyada benden daha mes i insan olamazdı. Sevincimden, sokakları bana dar geliyor, d yüksek dağına çıkıp: «Hey; ii, nız, gafiller, seviyor, seviyo , nin en güzel kızı Nadya beni” lum!» diye haykırmak istiyo” eg. kat dünyada hangi saadet v# bedidir. Gaddar felek zulmünü mekte gecikmedi, ve Nadya “wi bitirmek üzere Parise gitti. yi” ciğerime işledi. Âdeta havasi pörsük balona döndüm. Nadi ya bana zindan oldu. Duramsd” Biniz gibi ben de Parise, vago” üstünde kaçak olarak geldim. B* İİ tin sonunda ölüm vardı, hapis Mei sini gözüme aldım. Işıklar bei vuştum. Pariste geçirdiğim m: Wi okudunuz. Bu arada, Rus güliiği yardım eden teşekküllerin hepi vurdum. Bugün, yarın diyerek » dılar. Bunlardan meded umman gi olduğunu anladım ve ekmeğimi #5 b duğunuz gibi kendi alın terimi? dım. Kılık kıyafeti düzerek cebi gırları koyunca Nadyayı göl tim. Beni öyle hararetle ve K , rak karşıladı ki, çektiğim düsün e f ları bir anda unuttum. Yepyeni cihanına vardım. Yanına oturuP “yi. &na kavuşmak için geçirdiği” sefaleti birer birer anlattığı” Nadyam, bütün bir şiir übise yi Kendisine karşı beslediğim rile bütün kalbini bana açtı. SO kederlendi, neş'emle neş'elendi” li F Sevgi başka şeydir. Hele 8*' 0 Wlkanlılar olursa, kendilerince “gil olan herhangi bir şey sevgileri” irt yük bir nişanesi olarak, sevgili diye etmekten çekinmezler. İş'* dan yadigâr kalan, gayet KY”. sem de satmıyacağım on in manından yapılmış üstü pütü” herlerle süslü bir madalyonü yeleğime iliştirmiştim. Nadya. Bİ harikulâde güzel şeye bakip kendi kendime düşündüm: Her şeyden üstün saydığım | verecek bir nişan yüzüğüm v 4 si mi, bunu veririm. ve «Güzel i dedim. Sana bu bile lâyık değil # hatıram olsun.» ve yene / ii olları ei Gıçırtıla /