Ülomobilile istanbuldan Avrupaya| Romanyada aleyhimizde Hqî'apılan propaganda gözlerini : * Ne ya uz? dedi. Ne Bulgaristanda n:çâıe Tü:;i;e:ıy;ıî“y:kztur. Üstelik Türkler müşkülât çıkarırlar , Yazanı Vasfi Rıza Zobu Bulgaristandan biz manzara: Sofya Kveh çok güzel bir gehir, Ti -|ne yapın, ne edin, bize para bozun. Yol - ıaİ.M sahilindeki büyük |da benzin alacağız, yemek yiyeceğiz. Ne a ler, Tesim — gölerileri, | haltederiz?. Hebir ortasmdaki ada, kendine | — Hiç kimse elini canım İagiliz liralarına Bü: & ve müzik.., Bunların | süremiyordu. Bozarlarsa, kaçak addedi- !l“.ıu::!, hepsi ayrı ayrı yazılacak, |lir, müdhiş cezaya uğrarlarmış.. #eyler ama; artık bu bizim| — Çare yok.. Bu gece burada kalır. Ya- * bheıdı 'ı âlem>» seyahatine dön - İrım pazartesidir, banka açılır, parayı boz- Bllba sip gç tükenmedi. Ben de biktim, | durur, ondan sonra yola çıkarız.. ©- Önün için artık sür'atle yo- | — Dedik: Orum, Va Peşte, Kklar, milli bayramımızdır. Banka- u*tıı * lar gene kapalı!.. Hıqk,___:nrıkhnnd.,. doğru Rumen| Demezler mi?i. ı'*"ll: '& aktarma yaptık. «Rumen| Eyvahlar olsun. Sokak orlalarında kal- VKD diy, n öizt Ne ideceğiz? Bu İd.“ Yorum ama, butaları hep | Mmiştik, Ne yapacağız? Ne ideceğiz? Bu WYor, p lan. Herkes macarca konu -İne biçim teşkilât? Hiç gümrük salonun- h Hücak DCEYİ buralarda hemen he- | da ecnebiler için para bozacak yer ol - kaba, Polislerin ağzından düymük | maz mı?.. _h%* Yanımızda bir polis komiseri belirdi. Sözüm ana, sanki bizim halimize acımış gibi göründü. Biraz nazü eda jle, sırf bi. ze yardım olsun diye, bütün mes'uliyot! Üstüne alarak, paramızı bozmağı kabul etti. Sevincimizden herifin az kalsın e- teğini bile öpecektik. Sonradan öğren - dik ki, meğer komiser efendi, fırsat bu fırsat deyip, elinden geldiği kadar - tam tabirile - bizi kazıklamış.. bir dubaya binip Bulgar| İşte Bulgarislana girişimiz, böyle can kendimizi teslim edecek- | sıkıcı, yürek Üzücü vak'alarla — başladı. Yaptık. Hareketimizden ya- | Fakat çare yok; epey zamandanberi har Motör, bizi karşı sahile;|ret kaldığımız İstanbula kavuşmak için uçtkardı. İıtı buradan itiba -| bunlara katlanmak mecburiyetindeydik. T başladı. İlk iş olarak ya-| Bükreşte, «İstanbul yolu» haritası al bııı,,,,_;_"'lnm'ye kadar bir çok, gü - AŞtık. A" fevkalâde manzaralı dağ - lıların turist yolu ol N*' Ot Sok Muntazam, göeniş — aslalt ilin yıldırım gibi ilerle - .“ly::'::" #diyor. âĞ S0t .nh"llı' sabahıydı, Roman » Yü ueh Olan, Tuna kenarındaki lesinde soluğu aldık. Bu- Z A Z £ & * » - a PP ? hıh. Memurları — yapıştılar. | mak için «Turing klüb> e müşıcığı etti .ç"’âtıg bir çok devletlerin, hesab- | ğimiz zaman müdür, hıyrell»re' düşmüş- b “’hg._ h'l:'llll'ınıiın girdik, çıktık.|tü. Sanki Afrika içlerine seyahat ede - N"'ı he ç SÜ bavulunuzu açım! İçinde | cekmişiz gibi: — Ne yapıyorsunuz? dedi. Ne Bulga - ristanda, ne de Türkiyede yok yoktur. Üstelik Bulgâarlar fena muamcle ederler 'Türkler de müşkülât çıkarırlar... Hattâ, en sonra bir askeri mıntaka var- üzi jandarmalar, trene binmeğo _"uz $ Muayene edeceğiz'» hita. .M!numıp.k. Halbukl Bul. Ü in içini dışına çıkarmak MSayene Otamobilin- altını. görmek 3De etmel e :: İ G ğ k için, sarabayı tersine| Edi ;Z'“m aklerine şaştık. Alahim, |dır ki; Nhu NĞ"" seyahate çıktınız? Ne e FE x e lü: F yü Zumu vardı? Seyaha-|za olur!.. " Dü k" lıqhtnlüg klerinizi, elmaslarınızı | Lehimize (!) yapılan bu müdhiş propa- Birakmadınız?.» daha ne-| gandadan sonta, gezmek için Edirne yo- ';&hîu.d'“ lile İstanbula seyahat edecek bir tek ya- tş' d he be bancı yolcunun geleceğini ummak biraz adam! Ne istersem ya « ğt safdillik olur. Memleketimizi iyice bil —"ı“":"mb'gmhm sırtıma giye- | mesek hepimiz bu korkulu havadisten ç"ı—'“hnl Füğe tâbi oşyamız vAı:&'ı. sonra Köstence yolunu tercih edip, Ru- SAL e men vapurjle dönmeği tercih ederdik. Za- ten herifin de maksadı her halde buydu. Kendi vapurlarma müşteri bulmak için bizi kötülüyordu. Sonradan Türk oldu - ğumuzu aniıyınnı. plânı hazırlayıp eli - Çikmıştım. Bağırdım: S e Peki aaT hormur!. ’uı,:'::ı Ola IZ net. Memlekete gir- Yir giç, FY Hedir? Söyle! Evet, S hn.ı di; Nxîı'ı.ı,l ho:î.m mize sıkıştirdi. Adamin- “dediği — doğrü & dq"um homur!. muydu, yalan mı? Bundan sonra bâhse - %'* Y.p Öyle de Böyle de & -İGerim. Fakat ne olursa olsun; aleyhi - in bakalım yapacağı - | mizde bu çirkin propagandayı mücsseseye acaba bizim «turing - kl! şöyle ufak bir <sitem» de bulunamaz mı? Kapımızın önündeki bü yaygaracıları susturamaz mı? Şi Hb.,:ılim.m Bgüçbelâ bu ki « hi Bağka k:l.hduı kurtulabildik: &H—nu bir haber daha ver. Sürfetmek için böz- t —.'N:Eî:;:“hk surette ban- H maş. Halbuki için- k N*&g Zün Pazar... Banka - B S vanai, beben yakg; Vasfi R. Zobu Bayramda keseceğiniz kurbanla- rın parasile yüzlerce kanadlı Türk genci yetiştirebiliriz. İ miş ve golf gibi bazı sporları yapmama- İsını bildirmiştir. Gerek doktor ve gerekse — tayyareci mecbur ederler, Hem kendiniz. hem ara- | NUZ var? Bu kadar ça - | banız için tren bileti almak çok zararını- şirndilik biçbir gey töylememektedirler. *|receklerdir. demiştir. S$SON POSTA ka'bi kendinde fecrübe edecek Meşhur tayyareci kendi kalbini çıkartacak sun'i kalbile yaşayacakmış Atlas Okyanusunu ilk defa merhalesiz olarak tayyare ile geçen meşhur Ameri- kalı tayyareci Lindbergh'in, gene meşbur bir doktor olan ve 1912 Nobel mükâfatı- nı kazanan «Bilinmiyen ifisan» kitabının müellifi Dr. Alexis Carrel ile birlikte, üzün zamandanberi sun'i kulb yapmak işi etrafında çalıştıkları malümdür. Pariste' çıkan bir gazete, bu hususta çok şayanı dikkat bir haber vermektedir. Bu habere göre, meşhur tayyareci, Dr. Carrel'in icad etmiş olduğu sun'i kalbi bizzat üzerinde tecrübe etmeğe karar vermiştir. Yani Lindbergh, bir ameliyat- la kendi kalbini çıkaracak ve yerine ko- nacak bu sun'i kalble yaşıyacaktır. Esasen kalbi bir makine addetmek na- zariyesi yeni değildir. Tâ Hippocrate'dan itibaren kalb bir makine ve bir kan tu- lumbası olarak kabul edilir ve vücudde hundan başka hiçbir. vazifesi yoktur. Dr. Carrel bu nazariye üzerinde sene- lerdenberi gizli bir şekilde çalışıyor, dur- madan tecrübeler yapıyordu ve hayvan- lar üzerinde yaptığı tecrübelerde — çok Dr. Carrel, Lindbergh şayanı dikkat neticeler alıyordu. etliği nazariye de şu cümle ile edilebilir: İnsan vücudü, şimdiki halde yaşadığı müddetten çok daha uzun müddet yaşı- yabilecek şekilde yapılmıştır. Fakat bu- nun için temiz tutulmuş bir kan ve genç bir kalbe ihtiyaç vardır. Bu takdirde ha- yat, rakamla kat'i bir şekilde ifade edile. mezse de şimdikinden pek fazla uzıya- bilir, Dr. Carrel tecrübelerini bilhassa, kur- bağa, kuş, fare, kobay ve genç domuz kalbleri üzerinde yapıyordu. Nitekim kendisinde bir serom içinde 25 seneden- beri durmadan çarpan bir piliç kalbi de vardır. Genç domuz kalbleri, insan kalbine en çok benzediklerinden çalışma faaliyetini | bilhassa bunun üzerine teksif etmiştir. Tayyareci Lindbergh, Dr. Carrel ile tanıştığı zaman onun faaliyeti ile çok ya- kından alâkâdar olmuş ve gitgide daha ide bir alâka göstermiştir. Dr, Carrel kendisine şimdiden bir rejim tavsiye et- Dr. Carrel sadece: «Bir adam ölürken kalbi çıkarlılarak yerine bu sun'i kalb takılacak ve bu sü- retle ikinci bir hayata dahil olacaktır. Ve bu hâdiseyi asrımızda yaşıyanlar gö- Bu adam acaba Lindbergh mi olacak- tır? Bu hususta meşhur tayyareci sadece sükütunu muhafaza etmektedir, Aslan çimento hisseleri yükseliyor Aslan çimento hlisse senedleri fiatları yük selmedte devam etmektedir. Bir buçuk ay kadar evvel dokuz liraya kadar düşmüş o - Yan hisse senedleri sön on gün sarfında hay- H yükselmişti. Dün borsada 12 lirada açılan hisse senedleri 68 kuruş dahâ — yükselerek 1245 HUrada kapanmıştır. Bu yükselişin se - bebi, Mart sonunda, senedlere 180 kuruş fa- br verileceği gaylalarıdır. Senedlerin, o za - mana kadar bir mikdar daha yükseleceği tah min olunmaktadır. Bu ay 3 seyyah vapuru geliyor Bu ayın 22, 24 ve 26 sında şehrimi- ze Üç seyyah vapurt gelecektir. Sey » yahlar şehrimizde birer gün kalacak - lardır, S ĞÜ Z GĞ Lindbergh sun'i | Dünyanın en büyük operatörünün harikulâde maceraları: 12 Göz kamaştırıcı bir sarayda göz kamaştırıcı bir kadın Beni falına bakmak için çağıran Baronesin karşısında soğuk soğuk terler dökerek tereddüd ediyordum Nakleden: İbrahim Hoyi a: Merdivenleri dörder dörder atlıyarar |lotlu, uzun ipek çorablı tam aört uşak bir solukta aşağıya indim. Kapıcının |beni karşıladı. İçlerinden en uzunu ve hakkı vardı. Gayet şahane bir Hispano|daha kurumlusu, önümde hafifçe eğildi: Suiza otomobili sokak kapısına dayan - — Lütfen beni takib ediniz, mösyö!.. maş duruyordu. Şoförün de azametçe a-|dedi. Ve beni mermer bir koridordan ge« rabadan hiç te farkı yoktu hani, Beni gö- ren şoför, gayet saygı gösteren bir eda ile bir zarf uzattı. Ve güç işitilir bir sesle, Barones dö R.. den dedi. Hoppala.. ev sa- hibi madamdan baronese terfi etlik. Bir oyun olmasın bu!,, Bizim © köprüaltı yol- daşlarının marifetidir, desem, imkânı yok. İzmarit müşterilerim, desem, onla - ryın da böyle baron maronlarla girdileri çıktıları olamaz... Bunları düşüne düşüne, titriyen elle - Takib rimle zarfı aldım. Ne dersiniz, çoktandır hülâsa mektub almak ve yazmak gibi işlerle uğ- raşmadığımdı lan mi nedir, bu zarfı âdeta yadırgadım. Sanki gayet mühim bir hâ. dise ile karşılaşacakmışım gibi, üstüne bırsızlama bir göz attım, Allah Allah... Göbek adımı da yazmışlar bea.. İşte inan- mazsanız, siz de okuyunuz. Monsleur Georges Sava. Büsbütün afalladım. Otomobile şaştı- ğim kadar, böyle göbek adımla hitab e- dilmesine de hayret ettim. Birden engin bir meraka düştüm. Acâ- ba ne vardı içinde bunun?.. Zarfı şöyle usturuplu usturuplu açmıya vaki; bula » madan, paraladım. İçinden çıkan kâğıdda fransızca şunlar yazılıydı: Azizim Mösyö Sava, Şu dakikada bir dostumdan, harikulâ. de pisişik kuvvetlere malik olduğunu - zu (yani sizin anlıyacağınız; ulümu gay- Timekşüfede ustamışsın demek istiyor) Ööğrenmiş bulunuyorum. Sizin bu ilmi - nizden iatifade etmek arzu ve iştiyakile yanıyorum. Binaenaleyh kâğıdımı geti - rTen ve size sunacak olan şoförümle he - men bize gelmenizi rica ederim, Sizi böyle ant çağırışımdan dolayı af - fmazı diliyeceğim, Fakat mesele çok mü- him ve müstaçeldir. Ne yopacağını şa - şırmış, ve hünerinizden, ilminizden me - ded uman bir kadina bunu çok görmez ve hareketini de öonun bulunduğu vaziyetin doğurduğu sebeblere bağışlarsınız değil Mmi?...* Mektub mutad ve klişe sözlerle, ve eyüksek ihtiramlarımı kabul ediniz azız Mösyö...» diye bitiyordu, Yahu bu ne iş?... Bu esrar perdesi »e? Nedir başıma gelenler böyle diye kö- tü kötü düşünürken, şoför kapıyı açtı ve elinde kasketi beklemeğe başladı Mükellef bir ötomobil; üniformalı bir şoför beni bekliyor. Daha ne istiyorum. Allahtan belâmi mı?.. Bu kadar ince ele. yip sık dokumya ne lüzüum var. Barönes kırmızı balınumu ile bu kulunuzu davet etmiş, Davete icabet, âdâbı mMüaşeretin &n birinci şartıdır. O halde, yarım saat, bir saat mı olur, her ne kadar olursa ol- sun beylik, beyliktir, dedim ve otomobile atladım. Yirmi dakikalık bir yolculuk - tan sonra Seineden geçtik, Faubourg Saint - Germalne vardık, oradan da bir epeyce gittik ve geniş bir avlüya gir « dik. Aman Allahım, bu ne debdebe, bu ne başmet... Kadife üniformalı, lasa bü- çirerek geniş ve 15 inci Loulg tarzımda döşenmiş bir odaya götürdü. Beni çağı « ran baronesin gayet zengin ve o nisbelte engin bir zevk sahibi olduğunu ilk ba « kışta anladım, ve birden içim burkuldu. Burayı âdota garibsedim. Çocukluğum aklıma geldi. Ben de, bir zamanlar böyle geniş salonlarda koşmuş, geceleri veri- len suvarelerde, muazzam billür avize « lerin saçtığı göz kamaştırıcı ışıklar: a1 « tında nice aristokrat kadınların kucak « larında dolaşmış, kontlardan, generai « lerden hediyeler almıştım. Bizim de, kar- şımda böyle elpençe divan duran, derin bir sessizlik ile uzanan koridorlarda a » yaklarının ucuna basarak yürüyen Uşak. larımız vardı. İşte bu düşüncelerle, görmiyen gözler- le resimlere bakarken, bir hışırtı oldu. Ve bir ses: — Geldiğinize ne iyi ettiniz. Size o ka- dar müteşekkirim ki.. dodi. İrkilerek döndüm. Bu beni davet eden Baronesti. Barones 35 yaşlarında kadâr görünü « yordu. Harikulâde denecek, önünde diz çökülecek kadar şirin bir esmer güzeliydi Şahane bir endamı vardı. Hele teni o ka. dar parlak idi ki boyadan, rujdan asla hoşlanmadığını anladım. Bir kelime ile, dünya güzeli idi diyeyim de çıkayım işin işinden... Ağır ipekliden siyah bir gece tuvaleti giymiş, omuzlarına da siyah dantelâdan gayet kıymetli bir şal almıştı. Müçevhe- rat namına da göğsünde pırıl pırıl yanan ve siyah tuvaletini bir kat daha asilleşti- ren bir pırlanfa broğ vardı. Mütad hoş beşten sunra, biraz da sudan, havadan konuştuk. Barones — cenabları, geçirdiği ufak hastalıklardan şikâyet et- ti — Anlamıyorum ki efendim, Bgöce ya- tarken hiç bir şeyim yok. Sabah kalkı » yorum, Yüzümü bıçaklıyorlar sanki, Sol gözümün üstünden başhyarak, çeneme doğru bir ağrı, bir ağrı... Sormayınız, be- Ri üzüyor, bitiriyor. Ne tozlar içmiyo - Tum, kanınız bozıılmuq dediler, sülük ya. pıştırdım, Gene fayda etmedi... diye sız- landı. Arkasından da maksada Birişti: — Fala baktığınızı öğrendim. Kütibı - min bir arkadaşı söyledi. Olan, biteni söylüyormuşsunuz.. Ev sahibinize dava- yt kazanacaksın demişsiniz.. ve çıkmış.. Vâkıâ ben fala mala inanmam ama, gene merak ettim. Müdhiş bir derdim var, Ü. zülüyorum. Ne yapacağımı bilmiyorum. Pek öyle falla filân halledilecek gibi dee ğil ama, ev sahibinizin hâdisesini c ıy « duktan sonra, bir kere de ben tecrübe &« deyim diye düşündüm. Mösyö, birisi şane taj yaparak beni dolandırmak istiyor. Kim olduğunu kestiremiyorum ama, ci- vardakilerden biri olacak her halde... Beni bu müşkül vaziyetten kurtarmanızı vica ediyorum. Bunun için de siz; davet ettim. »— ATkanı varma ÇoT AÖ Ş A FEARR M A AT j Hi )