LÂUBALİLİK Otobüs şoförüne elimle: — Dur! İşaretini verdim. Otobüs durmadı &ma, yavaşladı. Kondüktörün yardımile ya « vaş yürüyen otobüse atladım. Kondüktör bağırdı: — Tamam! | Otobüs hızlandı, Ben bir köşe bulup büzüldüm: — Aç kapıyı da şu moruğu alalım. “Otobüs yavaşladı. İhtiyarı içeri atlat - tılar, Kondüktör bağırdı; Otobüs hızlanıyordu: — Yok yok, yavaş al. Kapıdan sarktı: — Bâayan yürü! Bana döndü: — Daha da kırıtıyor. Şoför sordu: — Yer var mı be? Kondüktör saydı: — Bir, iki, üç, dört!; — Öyleyse şu gözlüklü ile yanındaki karıyı alalım. — Haydi bayım acele edelim. Tamam!.. Otobüs tekrar hızlandı: — Bayım nereye” — Tepebaşı. Sekiz kuruş. — Altı kuruş değil mi? Daha sabahle- yin altı kuruş aldılar, — Hayır bayım sekiz kuruş. — Sekiz kuruş. Bir zil sesi duyuldu. Kondüktör kapı- yı açtı, kontrolör elinde sigara otobüse girdi, iki nefes çekti, sigarayı attı. Bir yolcu başını çevirdi; — Burada ineceğim. — Burada durmaz. — Canım her vakit duruyor ya, dur » maz beğim, sizin yüzünüzden ceza mı ve- relim? Tam bu sırada şoför başını çevirdi: — Kapıyı aç da şu sarı kızı al! Kapı açıldı: — Yavaş al. durdur. İnmek istiyen yolcu ayağa kalktı. — İnilmez beyim; dedin ya, burası İs- tasyon değil! Kondüktörle kontrol ayaküslünde ko- nuşmıya daldılar, Süleyman iyi araba kullanıyor, — Dün 1lâstiği patlamıştı. — Buğün arabaya hırbonun biri bin « mişti. Canına okuduğumun herifi.. bir tane suratına çakacaktım ama! İneceğim istasyona yaklaşmıştlım. A - ağa kalktım. Omuzuma — kondüktörün eli dokundu: — Otur beyim, daha gelmedik, acelen ne... Nihayet durdu, ve ben bir ayağımı yo- re bastığım zaman yürüdü. Öbür aya - ğamı zor kurtardım. Baktım, köndüktür ! de bana bakıyordu. Söylediklerini duyar Yolcular aralarında konuşmıya baş - gibi oldüm. Her halde: ladılar: — Sekiz kuruş. — Hayır, altı kuruş. — Hayır, sekiz kuruş. — Altı kuruş. GÖN İ — Otobüs yürürken, ineceğim — diye Yonya ile yapılmalıdır. Önce vazelini patlıyordu. Durduğu zaman da koplilciv._ün'—si“g" sonra bir pamuk parçasını bacağını kımıldatamadı. Diyor, ve otobüstekilere dinletiyordu. €aha iyice katılaşmamıştır. İsmet Hulüsi sı.îs“;î&' Bana hiddetlenen Bir okuyucuma Cevap Büugün amağdur okuyucunuz Z. V. N» #mzasile beni, verdiğim bir cevabdan do- Jayı şiddetle tenkid eden okuyucuma hi- ftab edeceğim: Çocuğum; ÜUzün mektubunu düşünmek, yazmak, ve temize çekmek için katlandığın zah - metlerin büyüklüğünden, ve mektubun- da kullandığın lisanın şiddetinden anlı- yorum ki, cevabım, sende büyük bir in - flal uyandırmış, fakat ben buna hiç de Şaşmadım. Hattâ o sözlerimin seni sinir- Jendireceğini bildiğimi, 0 cevabıimın — ik Satırlarında - yazdığımı da hatırlıyorüm. Faxat ne yapayım? Prensibim, herkese nabzna göre şerbet vermek değil, her o- kuyucuma, kanaatimi samimiyetle bildir- mektir, Bü uğurda, senin gibi, istedikleri çe - kilde konuşamadığım okuyucularımın a- zarlarını yemeyi de bir çok defalar göze almışımdır. Evvelâ, erkeklere garazkâr olduğumu düşünmekle büyük bir gaf « lete düştüğünü söyliyeyim: Senelerden - beri yazdığım binlerce cevab, bitaraflığı- mı, isbata yetebilecek bolluktadır. Mektubunu dikkatle okumadığımı veh- metmene de şaştım. Yazdığım cevabin, hayli ince bir dikkatin mahsulü olduğu - mu hatırlaman, sana, bu vebmninde de yanıddığtnı anlatabilir. çocuğum! Şimdi, birinci mektabun önümde... Ev- welâ © mektubunun hiç bir tarafında, ad- resinin gizli tutulmasına dalr bir. kayıd göremediğimi söyliyeyim. Sen bu kaydı, mektubuna hayalen ilâve etmiş olacak - sın. Sonra, bahsettiğin kadınım bir arka- daş ailesi olduğunu yasmadığını söylü - yorsun. Halbuki, önümde duran mektu- bun bana, o kadının yakın bir arkadaşı- nın hemşiresl olduğunu bildiriyor. Daha sonra, nedense, «dul. tabiri, ve «nafaka» kelimesi üzerinde durmuşsun. Ben edul> tabirile, - zevci ölmüş, veya ayrılmış - evlenmiş, ve kocasız kalmiş bir. kadımı kastediyorum. «Nafaka» da bence, onun eline, şu veya bu membadan, şu veya bu şekilde geçen üç beş kuruştur. RBRana yazdığınız cevabda şüyle bir cüm- le var: «— Bahsettiğim kadının bana inan - makta bulunduğunu yazıyorsunuz. Bu- nu bildiğiniz halde niçin: «Bu okuyu - €um, itimada şayan olmasaydı, o kadın kendisine mukadderatını teslim eder miy di? 30 yaşında, $ çocuk anası bir kadın, Ytimad edeceği İnsanı yanılmadan seçe - bilecek kadar tecrübeli değil midir? de- miyorsunuz?.» Böyle diyemiyorum çocuğum.. etmesi, sizin herkes tarafından İtimada lâyık bir insan olduğunuzu göstermez. Sonra ne otuz yaş, ne beş çocuk, hattâ ne 300 yaş, ne de beş yüz çocuk sahibi olmak, Insanların insanları anlıyabilme- lerine kâfi değildir. Misal mi istiyorsunuz? İşte siz... Bizzat kendiniz. İspat mı istiyorsunuz. Müsaade edin de, elimde bulunan mektubunuzun, şu satır- lâarını okuyayım — Bir gencin, tahsilini yapmak uğ « Tunda, 100 llra büdcesi olarnı & kişilik ka- labalık ve gürültülü bir ailenin içinde ya- Şamayı göze alması, tahsilini tamamla - mak için berberlik, boyacılık eden bir ü- niversitelinin — katlandığı — fedakârlıktan farklı midir?» Farklıdır Çocuğum. Ve bu farkı doğu » Tan sebebler de şunlardır: 1 — Bu aileye, bahsettiğiniz kadına kar- ge zâfinız olduğu İçin değil, tahsllinizi ta- mamlamak için girtyorsunuz. 2 — Tahsilinisi tamamlamak için, bu alleye girmeyi «göze almanızdanı da bel- H ki, evleneceğiniz kadın hakkında «hüs- nü niyet» sahibi değilsiniz! Binaenaleyh, Bizinle sadece mekteb masrafınızı öde - mok, ve sizi mubassır gibi yetiştirmek ga- yesile evlenmiye o kadınin itimadımt sul- istimal ediyaorsunuz... $ — Halbüki, boyacılık, veya berberlik eden ünlversiteli, hayatla çarpışmak için, böyle plânlar kurmıya lüzum görmiyen bir kahramandır. Ö, zaruretlerle, kim - Beyi aldatmadan, kiümseye — güvenmeden Çarpışıyor. Yani hayatını, dul bir kadına Könülsüz gönülsür. kocalık ederek temine tenezzül etmiyor! * Bütün bunlardan sonra paraya kıymet vermediğinizi de iddla ediyorsunuz: İçki, sigara içmezmissiniz. Pakat buna rağmen, borca girmişsinir. Ve bu parayı dul bir kadına borelanarak ödemişsiniz. Sefa - hati sevmediğiniz halde, sizi barca a0 - kan sebebler, size misafir olan arkadaş- fartmıza rakı ziyafetleri çekmeniz, bir defa selâmlaştığınız — kimselerin — düğünlerine pabalı hediyeler göndermenizmiş!.. Böyle olduğuna İnanşam bile, sizi, yirminci as- ra kadar gecizmiş bir fasllet ilâhı şek - lünde kabul edemem. Keşki içki içseydiniz. sigara içseydiniz. Fakat başkalarına iyilik edeyim derken, kendinize fenalık edecek derecede he - sabsız olmasaydınız. Hesabli sefahüt, he- sabetz iyiliğe bile müreccahtır. Cünkü hesabını bilmiyen insan, büyük- lük göstermekte sizin kadar aşırı davra- nırsa, günün birinde, bir kadından borç isteniye mecbur kalacak derecede Küçü- lâr! Sana naçiz öğüdüm olsun... PFuzlleti, şeirlerin mısralarında — değll, kendi vledanında ara çocuğum! TEYZE l geyey eee — SON POSTA Çocuk bakımı: Çocuk saçının güzelliği | Onun saçlarına daha minimini iken dikkat etmelisiniz. Bebeğin doğuştaki saçı dökülür, Ancak üç aydan sonra a- sıl saçları başlar. Saç bakımı da o za- mandan itibaren başlar. Çocuğunuzun parlak ve gür saçlı olması için: Hiçbir zaman, vücudünü yıkadığınız tanyo suyunda başını yıkamayınız. Hem sabunlu suyun gözlerine, ağzına kâçması ihtimali vardır; hem de ço- cük saçı büyüklerinkine benzemez, Yapışkan bir madde ile örtülüdür. Es- kiler bu yağlı ve yapışkan şeyi faydalı lJar, hiç temizlemek ezlerdi. Bugün öyle değil. Çocuk saçının da ter- jtemiz olması sağlık ve güzelliğin ilk yartı sayılmakta,, fakat bu temizlik sa- bunla değil, bol vazelin ve biraz ko- |kolonyalayıp silersiniz. Bebeğin başı Beynini ,korumak için ona çok dikkatle ve hafif bafif dokunmak gerektir. Bunu hiçbir zaman unutmayımız.. Büyüklerin saçlarını o kadar güzel- ieştiren fırçadan acaba çocuk için de istifade edilemez mi? Pek ince ve yu- muşak tüylü bir fırça pekâlâ iyi neti- celer verebilir. Ancak bunun için ço- cuğun adamakıllı saçlanmasını bekle- mek |âzımdır. Tarak sık sık kullanılma- malı, ancak şekil vermek için icab etti- ği zaman, o da çok dikkatle hiçbir teli incitmeden taranmalıdır. Çünkü: Ço- cukta ilk intıbalar büyük bir iz bıra- kır. Uzun zaman unutmaz. Bu yüzden belki saç düzeltmekten nefret edebili Yemek bahsi: Omlete benzer yeni bir yemek Pirinç Tereyağ 125 gram 50 gram 50 gram Rendelenmiş kaşar peyniri. 2 çorba kaşığı un (Fazla fazla dal- durulacak.) Tuz, biber. Bu ölçü beş kişi içindir. 1. Pirinci yıkayınız. Tuzlu suda yarı yarıya haşlayınız, süzüp bir tencereye koyunuz. 2. Hafif ateş üstünde karıştırarak içine unu katınız. Birkaç dakika bir kenara koyunuz. Sonra içine yağı, rendelenmiş kaşarı katıp iyice karıştırınız, 3. Bu hamuru bir kaptâ soğumaya bı- rakınız. 4 Soğuyunca ufak parçalar kesip köf- te gibi yuvarlayınız. Una batırıp yağda kızartınız. Omlete benzer bir yemek olur. İki ahbab çavuşlar -| te yıkılıyorlar, Doğu mektula :3 ; Memleketi sevmek i?f! onu gezip görmeklâzım! Sanama—_ rken yolcul ııbiı'il“k,l "İkik K:ışlordz:cuı::' kburıtylal ml:rhtttik, % askerlerimiz donuyorlar, arkalarından ğ üstlerinden geçiyorla, fakat onlar da donuy g BEREŞ n evilerinden bir tanesi zel köşesi, bu İsviçrelerin içindir ki, Atatürk rejiminil de herkesten iyi bilir, * Pravaltı'ya geldik... Artık miş rampa bitti. Şimdi yoku$- ceğiz. Burasının nasıl bir yef tarif etmek için, size, İsviçre $87 larının müşteri celbetmek İ! dıkları müsanna, rötuşlu, KA bakmanızı tavsiye ederim. İstasyonun hemen on Mmetft ve ön metre solundan ormanlaf sunuz. İstasyon binası, 0 M günüz dik çatılı, ağaç gövdelef” Cg pılmış duvarlarile bir dağ evi ” — gösteren yapılardan hi:idh;”/ İsviçredeki sanatoryom 'da size ilham ettiği süküneti oradâ Ü ve fiilen yaşarsınız... Bazan ”ğ tilki sesi duyarsınız... Bir köy ” za sokulur: ! — Daha enları vurmağa Tüyleri yok henüz.. on bef beklemek lâzım. Güzellik mi arıyorsunuz, P yeşilin çarpıştığı bu âlemt B lem ruhunuza sükünet ve lâpa lâpa yağarken, siz penceff iğ de, rampayı indiğinizin farkinâ "g mazsınız. Buralara benim geliyorsanız.., Bütün — ihtir ner, memleketinizi daha çok Ne mübarek vatan dersinil.. bütün iklimlerini nefsinde Ce İstanbul, gören ecnebiler dünyanın Riviera'sıymıaş, işte *T denizin en güzel memleketi, 19 Oyf Mısıra rakib bir diyar ve işt& İsviçreyi hırsından ağlatacak | — lıktan çatlatacak bir yurd m'*" f Sarıkamış istasyonuna İrtü eminim ki, ayni mürakabe dâhi ce devam eder. Kanaatim * memleketi sevmek için gezli Mi Ham deri ve üzümleri" yeni bir mahref Singapurda bir müesse j timizden ham deri, üzüm « hbk konservesi, tohum, güly va koönservesi, Hamburgda hububat ve küsbe; gene Sin6t' ö y€ ğer bir firma da kestane, h'“' 4 cir almak istediğini bildirmiştir K ni talebler, alâkadar 1hra€l_' kofis tarafından ilân edilmistr Sarıkamışta dağ Kars (Hususi) — Soğanlıdağı tırmanı- yoruz. Binde yirmi beş rampa... Küçük vagonlarımızı iki yavru lokomotif çeki- |yor. Virajlar da dar. Çam ormanları, çam ormanları... Yanımızda bir ormancı var.. izahat veriyor: — Yazık olmuş bu ormanlar çok tah- rib edilmiş, diyor. Bugün 60 bin hektar çamlığa sahibiz, yeni kanun bu kat'iya- tın önüne geçti. Kanunun ne netice ver- diğini önümüzdeki yıllar daha iyi gö- rürüz. Karlar, lâpa lâpa, dalların üzerine kon- muşlar, ufak bir rüzgâr mis kokulu a- gaçları esnetiyor. Yükseliyoruz, gözünüzün alabildiğine çam. Dağlarda düğümlenmişler, ortala- rında boş bıraktıkları bir çukurda kar- lartın altında kalmış bir köy var, duman- lar tütmese, orada bir köy olduğunun farkına varmıyacaksınız, orada eskiden Ermeniler kömür yaparlarmış. Kompartımandan elinizi uzatın, genç çamların narin dallarile tokalaşırsınız.. Meşhur Sarıkamış ormanları... Bu ağaçlar acaba niçin bu kadar gür diye düşünürken yolculardan biri söz açtı: — İki kolordumuzu buralarda man- vettik, dedi. Şu aşağıda donmuş gördü- ğünüz dereden, günlerce kanlar aktı. Şu gırtta üstsüz, başsız, aç kalmış nefer » lerimizin birkaç saat içinde on binlerce- si dondu... 250 bin erimizi buralarda mahvettik. Yanyana giden askerlerimiz donup ye arkalarından — gelenler onların üstünden geçip 20 metre ileride onlar da doönup yıkılıyorlarmış... Tar'h hükmünü versin... ve 250 bin Türkün tabiate mağlüb olmasının vebalini buna sebeb olanlar çeksin... Tabii Türk kanile sulanan bu ağaçlar, gür olur ve tabii, bu büyük medfen, servi ağaçlarının daha güzeli olan muazzam ve zarif çamlarla bezenir... Türküm diyen, Sarıkamıştan meden geçemez. Yol arkadaşımız elini bir tepeye doğru uzattı: — Burada da dedi. Bir fırka askerimiz bir saat içinde mahvoldu... Artık herkes kani olsun ki, hiçbir mil- let kendi toprağını korumak için, Türk kadar kanını bol bol akıtmamıştır. On- dan dolayıdır ki... Türk kanı pahasına sahib olduğu bu ülkeyi herkesten kıska- nır ve herkesten fazla sever, 40 yıl düş- man çizmesi gören bu dünyanın en gü- K iç çek-