—— a F — Z GA ——— İstanbul sinemalarının b . * . . ...... haftaki programları * Saray ,, da Laurel ve Dagover'in, “ Melek ,, Hardy'nin, “ Türk ,, de Lil te de Shirley Temple'in güzel birer filmleri vardır Laurel ve Hardy Periler diyarında Bu hafta İstanbul sinemalarında gü- Bunlaftı 4e| filmler gösterilmektedir. kısaca bildiriyorur: PERİLER DİYARINDA Saray sinemasında gösterilen bu| birincikânunda bizzat İstanbul 6 ncı no- Resimli fıkra müsahakamız Hediyelerini alan talihli okuyucuların resimlerini neşre devam ediyoruz Son Postanın açmış olduğu (Resimii Fıkra müsabakası) na gelen cevablar 18 terinin huzurunda tasnif edilmiş ve noter tarafından seçilen talihliler ertesi gün gazetemizde ilân olunmuştu. Müsabaka- mızda kazananlara peyderpey hediyeleri verilmekte veya gönderilmektedir. Mü- sabakada birinci, ikinci, üçüncü çıkan 0- kuyucuların resimlerini bundan evvel neşretmiştik. Şimdiye kadar hediyele - rini alan talihli okuyucularımızdan bir kısmının resimlerini de bugün koyuyo - ruz. Henüz hediyelerini almıyanlar mü- racaatta acele etmelidirler. Kendilerin- den birer resimlerini göndermelerini de rica ederiz. 5 lira kazananlar <e Ankarada Doğan- İstanbul erkek li- bey mahallesi An- daç sokak Ne. 12 de Pakize Kortel sesinde 724 Ali Türkay Sây'f;ı 7 “ Ben bir tsnarhane kaçkınıyım!,, Tımarhanede - sabah Röportajı yapan: —m— Dinlenilmiyecek gibi de değil ki. Ben ömrümde bu kadar güzel, bu kadar renkli, bu kadar image konuşan kim - seye rastlamadım. Ö konuşurken insan camlara vuran nisan yağmurunu, ka - yalıktan düşen çağlayanın şırıltısını Juyduğunu zannediyor. O günden sonra Neyzenle birkaç defa daha konuştum, Bugün muhaverelerimi- zi cümle be cümle zaptedemediğime İev- kalâde müteessirim. Gardiyan İzzet yalvarıyor: — Tevfik bey, lütfet. Bu akşam biraz ney çal. Gülüyar: Tımarhanede a meliyat salonu film, meşhur komikler Laurel ve Hardy tarafından çevrilmiştir, Çok muvaffak bir surette türkce sözlendirilmiş olan bu filmin aymı zamanda çok eğlenceli bir mevzuu vardır. Bilhassa küçük o-. kuyucularımıza tavsiye ederiz, Kİ ŞEN YUMURCAK elek sinemasında minimini sine- ;lgnylldm Şhi.rley Temple'in güzel bir i gösterilmektedir. Shirley Temple bu filmde 1850 senesinde Nevyorkun müzîs;:;ı Sı;nüîiıgde yaşıyan küçük bir ya fak olmaktadır. — YÜBi KREUZER SONAT Aıîürk şincmasındı bu hafta, maruf e an film yıldızı olup bir ara İstan- ıltîdda gelen Lil Gagover'in bu isim inda çevirmiş olduğu bir filmi gös- terilmektedir. ğ z Kîğlrnin çok ince bir mevzuu vardır. Diş Sini musikiden kıskanan bir koca- n YEis ve hiddetle onu öldürmesini Svir etmektedir. Filmde aynı zaman- SEZAR BORJİA Lil Dagover «Kreuzer Sonat> filminde Fransız artistlerinden Henri Garat, Meg Lemonnier, Raimu ve Serge Fla- teau oynamaktadırlar, Faziletkâr görü- nen, fakat gizlice eğlenen ve çapkınlık- lar yapan bir akademi âzasının hayatı- nı tasvir etmektedir. Çok eğlenceli bir Kezelhan sokak sa No. ll de İstanbul Asmaaltı Adana posta kutu- F —— — gîr çok güzel musiki parçaları da var- - Bethoven'in meşhur Kreuzer So- Hat'ı bu arada bulunmaktadır. NAMUSLU KADIN Bu hafif Fransız kemedisinde meşhur İpek sinemasında bu filmle birlikte aynı zamanda Gary Cooper'in meşhur Bufallo Bill filmi de gösterilmektedir. Her iki film de türkce söğlü ve çok me- raklıdır. Karabük demir çe- Ankara Etlik ilk lik fabrikası had. okul BZ dehane kısmı kâ - -. ! - öğrel £ 2 tinden Firdevs tibi _M. Emin Özdemir Özgen Rus prensesi Kyra Kayzerin oğlu ile nişanlandı Prenses Kyra . Babık Alman Veliahtının oğlu Prens Louis Ferdinand, «Beş aşk maceralı Prenses» diye anılan Rus Prenseslerin- Henri Eam ile Mey&emmmier « Namuslu kadin » filminde rden Kyra ile nişanlanmıştir. Sabık Kay — Gece yasak değil mi? Hastalar uyu- yacak. , | — Size yasak olur mu? Çalın.. hastala- ra daha iyi gelir. — Neyim koğuşta. — Getiririz.. - Göz açılıp kapanıncaya kadar ney ge- liyer, 4 Zayif nahif bir sevgili okşar, yahud solmaması için itina ile koklanan manol- yaları tutar gibi neyini eline alıyor.. ya- vaş yavaş ağzına götürüyor.. gözlerini ka- pıyor; başlıyor çalmağa... Bu çalgı değil, sinema makinesi.. Fotoğraftan, en kuvvetli muharrirlerin tasvirlerinden daha kuvvetli bir şey. Karlı zirveleri, bulutlara karışmış ye- şil yamaçlı dağlardan inen bir koyun sü- rüsü gözlerimin önüne geliyor. Ney sustu.. odada çıt yok.. koğuştaki 103 kişi nefes bile almaktan korkuyorlar. Asırlar kadar uzün süren bu süküttan sonra Neyzen tekrar cananını aynı itına ile ağzına götürüyor, gene gözlerini ka- pıyor, gene başlıyor çalmağa... Büyük annemin dizine yattığım zaman- lar söylediği ninni bu. Allah rahmet ey- lesin büyük anneciğim, ne güzel de söy- lerdi? Zaten beni öyle alıştırmıştı ki di- zine başımı koymadan imkânı yok, uyu- yamazdım. Oyalı yemeni ile örtülmüş kı- nalı saçlarla çevrili öyle güzel, öyle şirin bir yüzü vardı ki... Zavallı, benim az mı kahrımı çekmişti. ıııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııııı — Haydi kalkın.. — Haydi Mehmed kalk! — Kalkin! : — Haydi Napolyon uyan.. — Heey.. Faruk!,. A.. uyumuşum.. nasıl, ne vakit? Ney- zen neyini öttürüyordu. Demek ninni be- ni uyutmuş... O kadar rahat, © kadar iyi, o kadar cat- lı uyumuşum *ki, kuş gibi hafifim. Kabak kafalı gardiyan İzzet, gardiyan AN, hastaları uyandırıyorlar. Ortalık da- ha aydınlanmamış.. saat dört buçuk, beş olmalı, Yatağı düzeltmek istedim. Gardiyan mâni oldu. Yet 1 kabarttıktan sonra pamukları kenara topladı. Or yı çukur bıraktı. Sebebini sordum. “Bey böyle istiyor!,, de İ Faruk Küçük Bizüm Sağ tarafta bir pencere var. Önünde söğüd dalları. 5İ Koğuşta bir uğultudur gidiyor. Birkaç güzel sesli kur'an okuyor. Birisi şarkı tut- turmuş. Elhasıl her ağızdan makamlı, bestelenmiş bir ses çıkıyor. İnsan gayri ihtiyari bayram sabahlarını hatirliyor, Sabahleyin alaca karanlıkta camie Bİ- dersiniz, Titreye titreye yanan kandiller.. ağır, hazin bir sesle okunan kur'an, pen- cereden gözüken şafak, insans gayri ihti- yari bir ürperme verir. Âyni hissi bugün burada duyuüyorum. Yataktan kalkmak istemiyen hastalar da pek çok. Gardiyan bunları zorla uyan- dırıyor. Kalkan hastalar zorla koridora çıkarı- lıyor. İki gardiyanla üç hasta, yatakları düzeltiyorlar. Ben de yatağımı toplamak istiyorum. Gardiyan razı olmuyor. — Canım, Allah Allah yatağı ben pek güzel yaparım, diyorum. — Olmaz, beceremezsin sen.. Dinlemiyor, düzeltiyorum. Fakat gar- diyan Ali yaptığım yatağı yeniden bozu- yor. Kendisi düzeltmeğe başlıyor. Hakikaten yatak düzeltişi başka. Şim- diye kadar böylesini görmemiştim Evve- lâ yatağı kabartıyor.. sonra pamukları kenarlara çekiyor, ortasını çukur, kenar« larını kalkık yapıyor. Soruyorum: — Neye höyle yapıyorsun? — «Bey» öyle emrediyor. Hem sen hay- di bakalım dışarı, git yüzünü yıka, Dışarı çıkıyor.. yüzümü yakıyorum. Hastabakıcılar, bizi küçük bir odaya tıkıyorlar.. oradan da balkona çıkıyoruz. Burası balkon değil, kuş kafesi.. Ara- da küçük bir fark var. Bizim kafes telle değil, koca koca demir çubuklarla yapıl- mış... Hastalar bir yukarı bir aşağı dola- şıyorlar. Yusuf peygamber, elinde bir torba gö- züktü. Hepimize birer dilim ekmek dağıt- tı. Hem yiyoör, hem etrafı seyrediyorum.. Sağ tarafta Yeşilköye doğru giden yol alabildiğine uzanıyor. Karşımızda köş- kümsü evler, kulübeler.. sol taraf deniz. Balkonun içine doğrü dönüyor, hasta.- lara bakıyorum. Uzun, kısa, - zayıf, şiş- man, güzel çirkin bir sürü hasta.. kimisi söyleniyor, kimisi konuşuyor. İki kişi müstesna, gayri tabil kimse de bu kadar patırdı olur. Gayri tabil de- diğim iki kişiden biri kırmızı örme bere- li. karga burunlu, kısa boylu, pijaması. nın üstüne lâciverd pardesü giymiş biri- Sİ.. Diğeri ,orta boylu, ablak çehreli, tatar suratlı, hâki keten bahriye elbiseli, lâci- verd pardesülü. Mart kedilerinin miyav- lamasını hatırlatan bir sesle gazel söylü- yor. (Arkası var) zer de bu nişana muvafakat etmiştir. Prenses Kyra 28 yaşındadır. Uzun boylu ve mavi gözlüdür. 1930 senesin- de Bulgar Kralı ile nişanlanacağı şayi olmuştu. 1931 de de ilkönce, Bulgar Kralının kardeşi Prens Cyril, sonra da Romanya Prensi Nikola ile nişanlana- cağına muhakkak gözile bakılmıştı. 1932 de Asturias Prensinin, Prenses- İle evleneceği haber verildi. Altı hafta -— evvelisine kadar da Yunanistan Kralı Kraliçe olarak seçeceğine ihtimal verils mekte idi. P Prens Ferdinand, Ford kumpanya - sında mühendistir. Prensten ziyade Şâ« iri andırmaktladır. Hitlerin prestişkâri dir. Hitler de onu «Ekselans» diye ça gırmaktadır. Sa majeste Corcun, Prensesi kendisine | |yok. Bir leyli mekteb teneffüshanesinde *