SON POSTA İkinciteşrin 21 —— ——— Suriye! Yazan: Muhittin Birgen iyük Arab Medine'sinin yeşil bahçeleri arasından geçen Barda nehrinin kenarlarında, büyük bir sıkıntı var. Ne zaman elime bir Suriye gazetesi alsam, bu sıkmtmım, hattâ biraz fazlasile, bu ıztırabın başka bir ifadesini görüyo - rum. Güh, Cebel muhtariyeti, gâh Lâ - kıyyo Alevflerine verilecek bususi ida- re, gâh şimali Suriye ve petral meselele- ri kakkımda bir feryad ve vaveylâya te- sadüf ediyorum. Bütün bu meselelere bir de Suriye fle Lübnan arasındaki müna- eri ve ondan şonra, araya bir de enin lüzumsuz yere büyüttüğü nı— tayı il R rüz ki, büyük derd- Tin ancak büyük başi Ba hakkındaki söz daima dıvârı ol b'r ir. Küçük ve talihsiz Sunye- her hangi büyük dınlv sden daha az ) Suriyesini, Cebel'den her hangi ayırınız; Lâzikıyyeye bir nevi hlariyet veriniz; Cebelde At - lerinin hususi ve mahalli hükimiyetle - rini merkezi Suriyenin hâkimiyetinden uzaklaştırmız; zaten, Lübnan büsbütün ayrılmış ve bir nevi devlet haline gel - miş olduğu için, geriye kalan Suriyenin ne manası olur? İşte, Suriye bunun için derdlidir. Fakat, derd bundan ibaret olsaydı, ge- ne bir şey değildir. Dahası da vardır: Lülnan Suriyeden ayrılmıştır; fakat, Su- iyenin içle olan iktısadi münasebet yolları öyle yapılmıştır ki hepsi de Lüb- nandan geçer. İskenderun Suriyenin ta- bit bir limanı değildir. Onun asıl limanı ve limanları Lübnan sahillerindedir. Bunlara bugün Lübnan bükim bulunu- Bu vaziyet karşısında Şam ve Suri- diyorlar ki: «Madem ki Lübnan müs- vlet oluyı şu halde biz de gümrüklerimizi ayıralım ve dilediğimiz gibi hareket edelim.» Fakat, onların bu- nu da söylemeğe hakları yoktur; çünkü emiüşterek menfaatler» namm altında Su- idhalât ve ihracat ticaretini ge- ne Lübnanın elinde toplamıya matuf bir siyazet vardır. Suriye bu siyasetten kaçmak ve kur - tulmak istiyor; çünkü, da «Fran - sa - Suriye» muahedesinin Fransa parlâ- mentosu tarafından tasdik veya reddi gi- bi bir umacı var. Bu umacı arada bir sal- lanıyor, Suriyenin ödünü koparıyor. Barda sahilleri, işte, bugün bu derdle- rin içinde bulunuyor. * Şam gazetelerinde her gün bu derdler- den birinin bahis mevzuu olduğunu gör- dökçe ve Şam hükümetinin bunları hal- letmek için uğraşıp durduktan sonra hiç bir netice elde edemediğine baktıkça, he- men daime bizim Babıâlinin imzaladığı mahud Sevres muahedesini — hatırlarım. Şurası Boğazlar mıntakası, burası Yu - istana aid parça, şu taraf İtalyan - ların, bu taraf Fransızların ve nihayet ö- bür taraf ta İngilizlerin «husust men - faatler» i baiz oldukları saha, neticede 'Türklere orla Anadoluda çorak bir step kalıyor ve bu stepin hariçle olan müna- sebetlerine aid yollar, bu sahaların ve bu parçalsrın içinden geçiyordu. Bugün de Suriyenin derdi budur: Ya Sevres mu- ahodesinin Türkleri hapsedişi gibi siyasi ve iktısadi bir hapsa razı olmak, yahud da bu muahededen büsbülün vaz geçmek! Bütün bu meselelerin yanıbaşında, nü- fusuzun dörtte biri bile Arab ve Suri - yeli olmuyan Hatay hiç kalır. Hataysız Suriye canlı ve müstakil bir memleket - tir. Çünkü, Hatay Suriye için ne milli kü'leden bir parça, ne de iktısaden Suri- yenin mütemmim bir kısmıdır. Fakat, şu yukarıda gösterdiğimiz tarzda par - salanmış olan bir Süriye için, tıpkı vres muuhedesindeki Türkiye gibi, ha- yat imkân: yoktur. Bu sebeblerden dolayıdır ki bundan on sekiz sene evvel, fena ihtimaller karşı - sında yüreği yanmış bir Türk sıfatı ile, Suriyenin bugünkü derdlerinin derinli- Bini pek güzel anlıyabiliyorum ve bu gü- zel memleketin ıztırabına uzaktan işti- Tak etmemeği imkânsız görüyorum. Suriyede ne düşünülürse düşünülsün, Barda' politikacıları arasında, Hatay me- selesinden dölayı Türkiyeyi ithâma çalı- şanlar ne derlerse desinler, Türkiye Su - riyenin candan dostudur ve onun bugün içinde bulunduğu keşmekeşlerden mü - riyenin Bazıları gençliklerinde muayyen bir meslek tahsil e - derler. Fakat sonra bütün hayatlarımı bir başka meslekde geçirirler, hattâ hiç bilmedikleri bu yeni mesleğin bir yıldızı haline gelirler. Çocuklarımızı yetiştirmeğe paştadığımız zaman dikkat edeceğimiz ilk nokta gi lam bir temel yapmaktır. Üsttarafı teferrüattan ibaret terbiye ve bilgi itibarile sağ- kalır. Unutmayalım ki sağlam temel her sikleti çeker. çe SÖZ ARASINDA Telgraf Memurluğundan Londra valiliğine Yeni seçilen Londra valisi Sir Harry Twyfoord iş hayatına, bundan yirmi se- ne evvel, telgraf memuru olarak başla- mış, yirmi sene sonra, şimdi reisi bulun- duğu şirkete girmiştir. Vali seçildiği gün alay ile Landra caddelerinden geçerken, ekmek yediği eski müessesesini unutma- muş, önünde arabasımı durdurmuş ve bü- tün imemurların elini sıkmıştır. Şikagolu bir daktilo rekorları kırdı Şikagoda bir daktila, bir dakika zarfın. da hiç yanlışsız 148 kelime yazmakla bü- tün yazı makineleri rekorunu kırmıştır. Bu işi takib eden üç hakcmin temin et « tiğine göre, daktilo, bu 148 kelimeyi yaz- mak için makinenin mahmuzlarına 900 defa vurmuştur. ——— tecesirdir. Hatay davası, Suriye ile Tür- kiye arasında yerleşmesi elzem olan dost- luğa mâni olabilecek yegâne âmildi Bu mesclenin hallinde Türkiye büyük bir a- kıllılık ve dostluk göstererek Hataya yal- nız müstakil bir varlık istemekle iktifa etti. Suriye ile aramızda bir ayrılık 8- mili değil, bir dostluk bağı olabilmesi için «Hatay her iki tarafın da olmiya - caktır» dedi ve mesele bu suretle halle- dildi. Mesele halledildikten sonra da ar- tk iki memleket arasında tarihi bir dostluğun unutulmaz hatıralarından baş- ka bir şey kalmamıştır. * İşte, Suriyenin bugünkü ıztırablârı kar- gısında bir Türk sıfatile bizim düşünce- lerimiz bunlardır. Suriye bu düşünceleri ve bu duygaları anlar mı? Ümid ederiz ki anlar, Bugün anlamasa bile elbet yarın anlıyacaktır. bütün Muhittin Birgen İSTER İNAN, Söylenene bakarsaniız: Yanan Üsküdar adliye binasının yenisi gene eski ye - rinde yapılacaktır, iki kat olacaktır, güzel bir manzara arzedecektir, 50 bin liraya çıkacaktır ve kısa bir zaman içinde başarılacaktır. Biz, Üsküdar adliye binasının eski yerinde yapılaca - İSTER | HERGON BİR FAKAA | O bana yük “yük oldu Zenginin biri tanıdıklarından — bir fakire bir merkeb hediye etmişti. Ken- disini bile geçindirmekten Gciz olan fakir, üstelik dir de merkeb beslemeki mecburiyetine girmişti; bir gün zen- gin fakiri gördü: — Nasıl, dedi, verdiğim merkeb - den memnun musun? Fakir cevab verdi: — Sizde iken başka türlü idi, bana gelince başka türlü oldu. — O da ne demek? — Sizin yanınızda iken siz ona yük olurdunuz, benim yanıma gelince o bana yük oldu. ——— ——— — Romatizmaya karşı Bir tedavi usulü gç n Löndra halkı rutubetten ziyadesile müteessir olur, Dişlerinden rahatsız ol . dukları kadar yedikleri domuz, ve kon. serve etlerinden dolayı da müthiş ro - matizma ağrıları çekerler. Son günlerde ağrıları canına tak diyen bir İngiliz, de- nize düşen yılana sarılır kabilinden, yılan gömleğinden meded urumuş. Bir tane bu. larak kaynatmış, romatizmalı yerlerine yerleştirmiş. Ve bir hafta geçmeden ağ - rıları dinmiş. Şimdi romatizmalıların ek. serisi Landra hayvanat bahçesine mü - racaat ederek: — Aman yılan gömleklerini bize veri- niz, diye yalvarıyorlarmış. Güzel bir paltoya hasret çeken milyoner Küçük bir bisikletçi çırağı iken, bugtin Mmuazzam fabrikaların sahibi olan ve ha- yır müesseselerine ve üniversitelere 15 milyon İngiliz lirasına yakın para dağı- tan İngiliz milyonerlerinden Nuffield Glasgowda bir yemeğe davet olunmuş. Çıkarken vestiyerden paltosunu almak istemiş. Yanlışlıkla başkasının paltosunu vermişler. Giyetken farkına varan altın babası milyoner: — Bu benim değil, demiş. Sonra da ku- Sovyet Rusyada İlk kadın Komiser vekili | Sövyet Rusya komiserler reisinin, sa- bun ve lâvanta tröstü reisi olan karısı, erzak endüstrisi komiser vekilliğine se- çilmiştir. Bundan böyle, kabine içtima- larına iştirak edecek olan Bayan Zem - çugina'nın resmini koyuyoruz. Eşine nadir raslanır bir vahşet nümunesi Avusturyanın Salzburg cinayet mah- kemesi huzurunda zehircilik, kundakçı- hk, hırsızlık, katillik gibi bir sürü cü- rümler fle yedi cani muhakeme edilmek- tedir. Bunlardan ikisi kadındır. Kadınla- rın birisi bu çetenin reisi eshabı mesalih- ten Volsterer'in karısı, diğeri de sevgili- &l Volsterer evini önce sigortaya koy- duktan sonra sigorta bedelini almak ü- zere yakmış ve yangından şüphe - edil- mesinin önüne geçmek üzere hizmetçile. rinden bir dilsizi de birlikte yakmıştır. Sigorta bedelini de tamamon almış bu- Tunuyordu. Birkaç ay sonra çete reisi sevgilisini kocasını öldürmeğe teşvik etmiş've bunun için hazırladığı bir zehi- rin müessir olup olmadığını anlamak ü- zere tanımadığı bir gence içirip kendisi- ni öldürmüştür. Fakat bu zehirin sevgili- sinin kocasına tesir etmediğini görünce bu defa da gene sevgilisi vasıtasile evi- nin bir odasına kapattıktan sonra ateş verip hem evi hem de adamı yakmıştır. maşı yoklıyarak güzel kumaş. Benim de böyle bir paltam olmasını ne kadar ister- dim, diye içini çekmiştir. İSTER İNANMA! ğına, güzel olacağına, 50 bin liraya çıkacağına pek âlâ i - nanıyoruz, fakat gazetelerin iki yıldanberi ha başladı, ha başlıyor diye mütemadiyen bahsettikleri İstanbul adliye binası inşaatının el'an proje haliade durduğuna bakarak Üsküdar adliye binasının pek çabuk yapılacağı iddiasına İNAN, İSTER İnanmıyoruz, amma ey okuyucu sen: İNANMA! Sözün Kısası Türkün — Geçtiği yerler.. E. Talu N stanbula zarurl bir gelişten sonra An- karaya dönüyorum.. Ekspresi ötedenberi sevmem. Bir mec- buriyet olmadıktan sonra, etrafı Tahat râahat seyretmeğe, gördüğüm yerlerden ve insanlardan hisse kapmağa müsaid ulan adi trenle seyahati tercih ederim. Za » Tanıran adamı olamadım, ne edeyını? Hızlı gitmeyi ancak yolculuğun har de anlıyorum. Karanlık basıncıya ka gözlerimi manzara ile oyalıyorum. Sonra vakit bir türlü geçmiyar. Okumak ihtiyacını du- yuyorum. Bunun için, her seferimde, yâ- nıma rastgele bir kitab alırım. Böylece, ikiye bölmek zarüretinde kaldığım susi kütüphanemin ki arma bir nevi Öş ıpmaca oynatmaktayım. Bu defa bana refakat eden kitab, sadüfen, Victor Hugo'nun Les Orlentalesş adını taşıyan şiir mecmuası oldu. Hügo, Türklüğün hasbi, şuursuz bir düşmanıdır. Lâkin, güzel yazar, kâfir! Şii. rin, ilhamın arşıâğlâsına çıkmıştır. Hele Hisanınm, Gslübunum, ifadesinin güzelli « #i; kelimelerin ahengi, kafiyelerin zen « ginliği!. Şirin İrmitin çarşısını ikiye böle eli ortasından geçtik.. Yakın bir atide kuru- tulacağına - gayyür ve azimkâr vali Hâ- mid Oskay orada oldukça - inanç b dığım bataklıkların üzerinde yeni d Ban ayın ilk akizleri belirdi.. Kitabı aç- tım: Les Tures ont passd 1i Tout est ruine et deuli «Türkler oradan geçmiş.. Her ye:: vi- Tan ve yaslıl.» Durdum. Kitab elimden düştü.. Gözle- rim, hayalimi takib ederek maziye dal » dı.. Virane görmek ve yas sezmek için beş bin.. on bin.. on beş bin yıl gerilere gidiyorum. Bir an için, büyük Fransız şairini haklı çıkartacak bir gedik arıyo- rum. Nafilet! Gözlerim, Türkün - geçliği yerlerde, bilâkis, hep medeniyet izleri, imar anıtları görüyor. Şimdilik dünyaca malüm en eskilerinin adı Mu'lar, Maya'lar, Sumer'ler, Eti'l olan ecdadımın her gün, küme küme mı dana çıkan eserleri ile sade ben değil, tarih övünüyor.. Türkün geçtiği yerler. medeni dünya hesabına kazanılmış mamürelerdi. Onun hâlâ geçmekte olduğu yerlerde, bugün de medeniyet doğmuyor mu?. Bayır! Şair, meramını ifade edeme « miş. Viran kalan ve yasa uğrıyan, Türkün geçtiği yerler değildir. Onun, şu veya bu sebebden dolayı küsüp de terkettiği.. u- zaklaşt. ve bir daha da adlarını an - madığı yerletdir ki mukadderatı harap- lık ve matemdir! İşbatı mı? Kolay! Orta Asyanın uçsuz, bucaksız çöllerinin altında yatan binler- ce yıllık medeniyet atalarımızın eseriy - di. Anadolu steplerinde yükselen busgün- kü mamureleri de, onların torunları ko- Gülmiye alış, ağlamayı unutursun.