— Buradan götü- M2, hocam. a Fakat Üskü - Fa gidiğimizin se- ini anlamadım. — İzahat şimdi n şimdi - 6 bu kadar. Akşa- “A Yolda her şeyi alın, F Haydi. ba !, artık ayrıla -« tak P"'—'m yapıla « — Dir takım işle « Ti var, işle ile ümümt mu - &vi u r);“ kalktılar. Ser- istr biraz ev - .._':“'îür zan- “e bütüz Ü "kıdn Sallha :iğrnn]cn d Sadullahın Ü, Onların Ü ü Seviştiklerini, Miser Osma - laha , Mvan Sadul « u kadar mer- 'olı;Jğunu doğ - iç bir zaman etmemiştim. —— SON PERDE a n Sadullah ile alelâcele birkaç 'g'"’ek yedikten sonra sokağa i__'de"vâyrılırken dadıya misa- T ,.;" bakmasını, sokak - kapısını Yere av_p kapı:n;mnı' ahçının da bir Ü Ayı Tlmamasını sıkı sıki tembih et- Un önü a kapıcıya da geceyi bizim ka- MezçiNdeki aralıkta geçirmesini, ta- Bilha, PI yanında bulundurmasını ve Tetij * kat'iyyen uyumamasını — em- Tini öpt Ckük I"[Eır. p H have kapatı idi. Sirisi “bir Bördüğün hafif hafif çiseliyordu. Bunu Ük. Bi Nüz için muşambalarımızı al- Bdi *tomnobile bindik. Dür, şaduilah şoföre: düncü Vakıf hanına! emrini Bör Verdi lda - Me hereye gittiğimizi sordum: “n.'zvtd] Âli beyin yazıhanesine Bi- — Şu ış_“'ab.m verdi, dümun, ZM üçüncü kat kiracısı, Ab- lan av;î_:_b bey veresesinin vekili 0- tın yazıhanesine mi? — Bvw TANe LA a Iİ Yapğacağız orada? Mergiç ifet kadının - vaziyeli bana Tak ol lb 'lı:î Oldu. Kendisinden Abdülmutla- kn’ln Letafet kalfaya para bırakıp ladığını soracağım. U kadından hakikaten şüphele- Musun? - Evet P y - €ki ama mücrim herhalde © d':* d B“”%ler bir kadının becereceği ği birai Ria0PA Şüphe yal paç A Sadullah bermutad. âğzın! “rak dışarısını seyre başladı. Ben n '—"c'.kîîh" yazıhanesi Vakıf hanr Kendi tinda idi. Kolaylıkla - bulülk. Müfriçi de orada bulunuyordu. Biz! ah VİT nezaketle karşıladı. Oturttü. Tüliştij Söyledi. Onu evvelce de tarken © Bizlm apartımandaki katı Una Mukaveleyi benimle yapmıştı. defa, Bükabil Rıdvan Sadullah ile ilk Börüşüyorlardı. Ve : an Sadullah emlâkine aid | Olma, Çiları ile zerre kadar alâkadar &y Z. Bu işlere bakmak üzere bana ğine göre bunda haksız da d lik verdi 'Eğildir, î"“m kahveleririzi içerket Bir a KSa 80 emriniz mi var, efendim, diye rdu, 4 var, '_ann Sadullah: - Estağfurullah dedi. Buradan ge- çi nhürd..k_ Apartımana taşındığınız ta- & €n bugüne kadar aylar geçtiği hal- retinizde bulunamamıştım. Hent hem de zatı âlinizden ufak bir lümüzün hallini rica ederiz diye — Bmredin efendim. Rıdvan Sadullah: «Son Posta» nın zabıta ramanı SULTANIN — Zatı âliniz Abdülmuttalib_ ailesi- nin vekili umurusunuz, değil mi? — Evet. Avukat suali bariz bir memnuniyet- kle karşıladı. Kaşları çatıldı. An- sizli şları | Jaşılan bu meseleye isminin '»fanş riİ- masından haşlanmıyordu. Doğrusu ya n de hoşlanmazdım. A- luk gibi meslekler iş lar isme de dayanır. Bu isim etra- ı;::;ar y)apu:ıcık en ufak dedikodu ba- zan büyük zararlar getirir. Moeedi Âli bey zayıf, ince uzun bir adamdı, oldukça tanınmış bir avukat olmasına Ttağmmen henüz gehçti. Alnı- nın genişliğ zekâsına delâlet ediyor- du. Harikulâde keskin ve acayib ba- ben olsam, be! vukatlık, doktorli Bugünkü program 2 Teşrinisani 1937 Salı İSTANBUL Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi, gis, 1908: Muhtelif plâk nt Akşam neşriyalı: 18,90: Plâkla dans musikisi, 18,45: Konte- rans: Eminönü Halkevi neşriyat kolu namı- na Bay Nusret Safa. 18: Türkçe Şan: Bayan İnci tarafından, piyano ve keman vefakatl- e. 19,80; Konferans: Eminönü Halkevi 808- y rdım gübesi namınma Dr. Etem Bakür (Verem hakkında yanlış fikirler), 20: Klâ- sik Türk musikisi. Nuri Haltlin — iştirakile: Fahire kemençe, Kemal Niyazi kensençe, Re- ge Şemsettin tanbur. Cevdet Kozan şad keman, Vesihe kanun, Sedat ut, " Gcmll viyolonsel, Dürri Tanbur. 20.30: Ömet Rısa tarafından arabea göylev. 2046: Vedla sa ve arkadaşları fından Türk musl- fğğ““. balk şarkıları (Baat 2115; Or- 015: Ajans ve börsn haberleri. 22,30: et parçaları. kestra. 28 j Pa lolar opera ve Gperek PArÇalar |— > KORKU Sıçrama, bayılma, gerginlik, boğulma hisleri, nefes daral- KARDOL 'a amla nihayet bulur. 12.50: Havü- atı. masi biraz - dev Baş, diş, nezle, rınızı derhal keser. İsim ve markaya dikkat! | UA , UO A CEVAD | FEHMİ — Zati âliniz Abd ülmuttolib ailesinin vekili umuTUSUNUZ, değil mi? dedi. çizgiden fazla yara izlerine benziyen |ince azal- |le aralık dalgın dalgın kitab okuyordu. hatları bu alınla gözlerin te: tıyor, onu bayağılaştırıyor, çirkinleşti- riyordu. Onunla birçok defalar görüşmeme rağmen asabi bir adam olduğunun ilk defa farkına varıyordum. Bizimle ko- nuşürken elindeki cedvel tahtasını mü- temadiyen evirip çeviriyor, bunun ucu ile yazıhanenin üzerindeki cama kısa fasılalarla bafif, fakat mütemadi dar- beler indiriyordu. Rıdvan Sadullah suallerine etti: — Abdülmuttalib beyin vasiyetna- mesini tatbika da zatı âliniz nezaret e- diyorsunuz, değil mi? — Evet, devam (Arkası var) Yeni neşriy: Marmara — Şâlr Faik Âli tarafından ayda bir çıkarılan bu edebi ve içtimal mocmuanın 7 inet sayısı şâlrin, Müunis Faiğin, M. Öme - rin, Nihad Atakurd'un şir ve makaleleri 1- te Puşkin'in ve Piyer Loti'nin iki tercümesi olduğu halde çıkmıştır. 'adapazarı — Adapasarı ilçesinin — tarihi, coğrafi ve Iktısadi vaziyetini özreten bu re - gimli broşür gayet güzel bir baskı ile intişar etmiştir. İçinde Adapararına «id müfld ma- lüâmat ve birçok grafikler vardır. Altan — Elâziz Halkevi tarafından her e- yın 22 sinde çıkarılan bü kültür mecmuası- nin 30 uncu sayısı İntişar etmiştir. Nöbetci Eczaneler Ba gece möbetçi olan eczaneler şun- lardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda: (Ziyâ Nurl), Alemdarda: (Eşret Neş'et), Beyazıdda: (Haydar), Sa- matyada: (Erofilos), Eminönünde: (Be şir Kemal), Eyüpte (Arif Beşir), Penör- de: (Bmllyadi), Şehremininde: (Nazım), Şehzadebaşında: (Asaf), Kara (Kemal), Küçükpazarda! kırköyünde: (HİlâD). Meyoğtu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Della Suda), Ga latada; (Hüseyin Hüsnü), Taksimde: (L1 monciyan), Pangaltıda: — (Nargileciyan), Beşiktaşta: (Nalil Halid). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler; Üsküdarda: (Ümrahor), Barıyerde: (Nuri), Kadıköyünde; (Sıhhat), (Rifat), Büyükadada: (Şinasi Rıza), Heybelide: (Tunaş). c YÜZÜ KLER Yazan: Peride Celâl Genç adam Leylânın hayretle doği Leylâ mühteşem mobilyalarla döşen- miş salonunda, siyah ipek örtüsünün sâ- çakları yerlerde sürünen geniş bir diva- na uzanmıştı. Bu siyah divanın ortasında beyaz uzun elbisesi ile sakından yeni ko- pup oraya düşmüş bir zambağa benzi- yordu. Gözleri divanın rengine eş bir g- yahlıkta, yüzü elbisesi gibi donuk be- yazdı. Sedef pırıltılı bir dizi dişi saklıyan kırmızı dudakları acı bir tebessüm- Hafif bir gıcırtı oldu. Genç kadın ba- şını çevirdi ve «A!..> diyerek kitabını bi- rakıp doğruldu. Kapıda genç, kibar ta- vırlı bir erkek duruyordu. Bu onun yeni hayatına karışan bir adamdı. Avukattı. İyi bir mevkiü vardı İsmi Celil Hüsnü idi. Genç adam Leylânın hayretle yerin- den doğrulduğunu görünce gülümsedi. A. ğır ağır ona doğru yürüyerek: — Şaşırdın Leylâ dedi. Ve genç kadının şuh bir tavırla uzattı- ği eli öperek yanına oturdu. Leylâ yeni- den kendisini arka üstü sedire atmıştı. — BSizi beklemiyordum bu gece, marıldandı. Avukat onu dikkatle süzerek sordu: — Gelişimden memnun değil misin? Leylâ dudağını büktü: Memnun olmam lâzım, Eğer başka türlü hareket edersem, namkörlük etmiş olurum. Şimdiye kadar hiçbir erkek ba- pa sizin kadar mükrim davranmadı. Ce- gönlümden geçeni dudağım söyleme- anlayıp yapıyorsunuz, hiçbir İpda- kârlıktan kaçınmıyorsunuz. Sanra her kadının hoşlanacağı tipte bir adanısınız.. Celil Hüsnünün hemen kaşları çatıla- rak gözleri bulutlanmıştı: — Demek memnuniyetin sahte dedi. Yani bir vazife gibi.. Genç kadın birdenbire doğrulup ona sokulmuştu: — Beni affediniz Celil Okuduğum ki- tab acı şeylerden bahsediyor. Asabımı İbozdu. Bu gece biraz tera konuşuyorum. | | | Siz hayatımda tanıdığım erkeklerin en iyişisiniz. Beni yalnız zevkinizi tatmin leden, vücudu satılık bir kadın olarak te- İâkki etmediğinizi biliyorum. Bu bali- nizle bende herkesten başka hisler uyan- dırıyorsunuz. Size minnettarım. Avukat onun sesindeki titreyişten sa- mimi olduğunu anlamıştı. Kucaklayıp nde sıktı ve kulağına eğilerek fısıl- — Kavga ottik, bitti. Şimdi sana bir sürprizim var, Genç kadın yavaşça onun kollarından sıyrılarak sordu: — Ne sürprizi?. Genç adam elini cebine sokmuştu: — Elini bana uzat ve gözlerini kapa, dedi. Bu söz üzerine Leylâ belirsiz bir titre me geçirdi, heyecanlanmıştı. - Fakat bir şey belli etmemiye gayret ediyordu. Eli- bİ uzattı, gözlerini kapadı. Parmağına so- ğuk bir şeyin temas ettiğini duydu, göz- lerini açtı. Elinde iri, tek taş pırlanta bir yüzük parlıyordu. Genç avukat hediye- sinin göreceği hüsnü kabülden emin, mağrur bir tavır almıştı, fakat gözleri genç kadının gözleri ile karşılaşınca hay- grip, romatizma Ve bütün ağrıla- lcabında günde üç kaşe alınabilir. |gözleri yaşlarla dolmuştu. Celil Hüsnü: Taklitlerinden sakınınız. retler içinde kaldı. Leylânın iri siyah .Hayret, dedi. Sevineceğini Halbuki ağlıyorsun'» Genç kadın çöker gibi bir koltuğa otur- sanmıştım, ruldu gunu görünce: «Şaşırdın mı Leylâ?,» dedi du. Gözlerindeki yaşları kurutarak — Birdenbire maziyi hatırladım, dedi. Celil Hüsnü karşısındaki koltuğa o! rarak şüpheli şüpheli onun yüzüne baktı: — Bunu bana anlat, seni bu kada teessir eden şeyi merak ediyorum. Genç kadın gözleti parmağında parlı- yan yüzükte, sesi titriyerek: — Çok basit bir hâdise dedi. Üstünden yıllar geçti. Ö zaman on altı on yedı ya şında küçük bir kızdırn, bir gün her genç kızın başına gelen şey benim de geldi. Sevdim. Genç, güzel Beni çok sevdiğini söylüyordu. İnaniyor- dum. Bu inanış evlenmeden onün ka- dini olmama sebeb oldu. Böylece ayar geçti. Bir gün onu her zaman bulu, muz şeftali ağacının altında — bekliyor- dum. Başımın üzerinde yeni açmış pem- be şeftali çiçekleri ârda hafif hafif sallanıyor, kuşlar ötüşüyordu. İlkbahar gelmişti. Keni le mes'ud yordum ki.. Kaç gündenbe' rprizden bahsediyordu ve ben heyecan mde idim, çünkü bu sürprizin onun ilk günlerde fazla tekrarladığı evlenmemiz- le alâkadar bir şey olacağına emindim. Nihayet geldi. Yüzü saadetle parlıyı du Yanıma yaklaşınca demin tıpkı siz İlediğiniz şeyleri tekrar etti. «Gözlerimi kapa ve elini uzat sevgilim.» Göz kapadım ve elimi uzattım. Parmağıma soğuk bir şey temas etti. Kendi kendime bunun ince sarı bir nişan halkası olduğu- jnu düşündüm ve gözlerimi açtım, parma- gpmda büyük pırlanta bir yüzük parir- yordu. Genç kadın birdenbire sustu, Avukat mırıldandı. O, ağır bir ha- hissedi: o bana bi erimi «sönra» di reketle ayağa kalktı. Omuzlarını sike- rek cevab verdi: O zaman parmağıma takılar pı: züğün manasını anladım. Ben Ülünü eğlendirdi. Borcunu bir | kıymetli |taşla ödiyerek çekilip gitmişti. Onun yüs zünden düştüğüm uçurumdah bir d kurtulmak mümkün almadı ve İpiraz daha.. Birdenbire susarak ayağa ka! B olmuya gayret eden bir sesle Yani şu şeyle dedi. Vâdi izdivaç kız kandırmak. Şimdi gelin size biraz pi yano çalayım. Böyle saçma şeyler konu- he şarak gecemizi zehir etmiyelim, * Birkaç ay sonra idi. Gene ayni salonda genç kadın siyah divana uzanmıştı. Bu sefer üzerinde alev rengi bir elbise var- dı. Saçlarırı ayni renkte çiçeklerle süsle- mişti. Asabi hareketlerle sigarasını salonun ortasında, itina iİle hazırlanmış iki kişilik yemek masasına bakarak o ge- ce ilk defa biraz geç kalan avukatı dü- şünüyordu. Nerede kalmıştı, neden ge- £ böyle?, Yoksa başka kad rla M Hele bu son ihtimal onu fena haldo sar- Şsı_vmdu Şimdiye kadar hayatından bir çok erkekler gelip geçmişti. Fakat hiç biri kalbine girmesini bilmemiş, onda şefkate, sevgiye benzer hisler uyandır- mamıştı. Halbuki itiraf etmek istememe- sine rağmen işte bu adamı kıskanıyordu. Celil Hüsnünün gelmediği geceler muz- taribdi, Geldiği geceler de yokluğunda çektiği azabın acısını çıkarmak ister gibi (Devamı 15 inci sayfada)