- İnsanın — karanlıkta bir yaban - Y1 bu kadar çabuk teşhis e- bilmesi için onu yakından tanı- Ması de işine gelmemişti. Gül- ni tanıdığını anladı. Onun €sabına yapılacak başka bir şey yok- - Bıçağını çekti ve halayığı öldürdü Undafı sonra yukarı kata yaklaşan a- sesleri duydu. Derhal gizli oduya müy,, Burada bizim konuştuklarımızı TI Ükemmelen duyuyordu. Polis memu- Unü yukarı çağırdığımızı işitince pen- ;î;î:' AÇtı, ip merdiveni sallandırdı ve S"_kmnî*cr sordu; — Sizce cürüm şeriki kimdir? ııi; Tahminlerle uğraşmıyalım. Suali ver:ı, Cevabını siz de kendi kendinize lik ilirsiniz, Fakat kat'i delillere ma- K olmadığımız için bu noktayı şimdi- bir kenara bırakmağa mecburuz. S""lomıse»- m; Hülâsa bizim buraya gelmekliği- u, aa yalh Gülterin hayatına mal ol- l gvdı_ Yeni bir cesedle karşılaşmak- '“’—*;fe:ıîlî ne bir şey gördük, ne bir şey Ham çe bu fikirde değilim Osman bey. birçok şeyler gördük, hem de bir- Sok şeyler keşfettik. — Şunları biz de anlıyalım hocam. — Evvelâ bu kitab... miç , PYet, bir hayata mukabil aldığı- Z bu kitab.., —— Yeknazarda biraz pahalı ama ha- bikat böyle değil. Osman bey. Bu kitab “velâ Hüsnü beyi öldüren adamla h3- '-l’ık Gülterin katilinin aynı şahıs ol- larıı isbat ediyor. Bumu biz bilmi- YOT değildik. Fakat adâlet kat't delil delir Kitabın gizli odada bulunması bu ill ortaya koyuyor. h.];:hmisur menfi vaziyeti bırakmış. ması / Yeniden alâka duymağa başla- AŞtı. — Orası öyle sonra hocam? h:KGene bu kitab delâletile gşm_âüh' Kkizal *vser hanımı da öldürdüğünü hâ- '©re isbat edebiliriz. D Afllıyamadım. Ğ itab valide sultanın gerdanlığın- x::d?hsbdiyon Kevser hanımın da bu bt nlik yüzünden katledildiğini is- Muktediriz, re buz'yı[ bir delil değil mi? Hâkimle- - abul ettiremeyiz. Valide Ü kitab mavi gözlüklü adamın Bayri ks_':)]_l'*nın gerdanlığını ındâî!ııl: ?'kznyğ,_'“ itiraz bir şekilde mey! <u doğru. liyoç € nihayet en mühim noktaya ge- h ulmrîl Kitab gerdanlığın nerede sak- Sidığunu da anlatıyor. erko x Ne diyorsun hocam, sahi mi? ©n de merakla ayağa kalkmiş, Rid- Sâdullahın yanına gitmiştim. Bi- başına topland ğimizi gâ’ü"“fl tarih kitabını açtı ve bana d0> Van d..;_ Cevad Fehmi, bir kâğıd kalem ali Yazıhanenin başma geçtim. Dediği- Bi Yaptım. : “:! T&ınamv şimdi ;ö).üymklerlmı — Yazıyorum. Z 39079 Tayretle yüzüne baktım. — Yoaz... Yaz, dedi. Anlatacağım. 8-0 8— 2 z53 üt e T a Neml f 848 —17—4 Hu VV— 6 108 . 13 —| 138 u, Böküe 4 İi — MA BÖ 9 <M7 88 —3 l Rakamları yazıp bitirdim. Sdvan Sadullah: hi Bu rakamlar kitabın 1ç kapağına irmizi mürekkeble yazılmış, dedi. Son- Tadan yazıldığı belli. Hem mürekkeb başka Mmürekkeb, hem de rakamlar Ütrek ve hüsnühattı olmıyan biri tara- FAVALİDE SULTANIN P Si D |Acaba bu 13 sıra rakam neye delâlet e- Miser Osman yerinden tırlıya- y 80N POSTA 381 N «Son Pnsta> nın zabıta ramanı * -— <CEvAD Sazal ÇEHMİ fından yazılmış. Öyle zannediyorum ki| — Mübarek tarih değil, bilmece ki- bizzat Abdülmuttalib beyin el yızuı—ımb; imiş. dır. Nazan hanımın «bu kitab babam-| — Eski adamların böyle merakları dan kalmıştır» dediğini hatırlayınız! | vardı. Sonra düşününüz ki bu gerdan- Lık bir yağma mahsulüdür. Elbet saklı olduğu yer gizlenecektir. Serkomiser: — Her ne ise biz işimize bakalım'Ho- cam! dedi. — Evet tahminimde yanılıp yanıl - madığımı araştıralım. Şimdi kitabı Osman Beye vereceğiz. Cevad Fehmi, sen sıra sıra rakamları söyliyeceksin. (Arkası ver) RDANLIĞ diyor? Her sırada da 3 rakam var. - zun boylu düşündükten sonra ben şu- na karar verdim. Bu şifreli bir yazıdır. 13 rakamın delâletile kitabın içinden çıkarılacaktır. Her sıra bir kelimeye delâlet ediyor ve bu sıradaki ilk nkşm kelimenin bulunduğu sayfayı, ikincisi sayfadaki satırını, üçüncüsü de satır- daki yerini gösteriyor. Serkomiser söylendi: Necile gülümsiyerek: — Çocukluk ediyorsun Nazan. Dedi, Nazan sarışın, çocuk yüzlü, çok genç bir kadındı. Bir koltuğa yaslanmış- tı. Biçimli bacaklarını üstüste atmış, a - sabi bir tavırla sigarasını içiyordu. Kaş- Jarını çatarak: “| — Çekilmez bir adam canım diye, cevap verdi. Şimdi de ille bir çocuğumuz olsun diye, tutturdu. Yok çocuk evin şenliği imiş, çocuksuz ev, çiçeksiz bahçeye ben- Vitamin - Gıda - Kalori - Sıhhat Pirinç » Yulaf - Mercimek - Buğday - İrmik - Patates - Mısır » Arpa - Bezelya - Çavdar - Türlü - Badem HASAN ÖZLÜ UNLARİLE Çocuklarınızı besleyiniz ve büyütünüz. üksek evsafa malik Hasan özlü unları yavruların gürbüz, tombul ve canlı sapan konferanslar veriyor. Arkadaşının sözleri üzerine Necilenin dudaklarında müstehzi bir tebessüm be- Lirdi. Başmı oturduğu koltuğun arkası- na yasladı ve ağır bir sesle: — Melek gibi bir kocan var Nazan de- di ve sen andan bir düşman gibi bahse - diyorsun. Eğer benim çektiklerimi çek - seydin, şimdi kocana dört elle sarılırdın. Bu söz üzerine Nazan yerinden sıçra - Y ve sıhhatli olmasmı temin eder. Beynelmilel sergilerde kazandığı altın madal- yalar ve zafer nişanlarile ve birincilikle ihraz ettiği diplomalarla cihanşümul şehret kazanmıştır.. Yalnız ve musirren Hasan markasını isteyiniz. Bütün bak- kaliye ve eczanelerde bulunur. İstanbul Liman İşletme İdaresinden: 1 — İdaremizin inşa ettireceği yolcu salanu binasının pazarlığı 2/11/937 salı günü saat 14 de İdare Şefler Encümeninde yıpdıtgk(u. 2 — Bu işin muvakkat teminatı 30.000 liradır. Talibler asgari 250000 Jira kiy- metinde mimari bir tek bina yaptıklarını tevsik edeceklerdir. 3 — Taliblerin referanslarını nazarı dikkate alacak olan idare işi en ucuz fiat verene vermeye mecbur değildir. Teklif sahiblerinin vücuda getirdikleri eşetle- rin bir listesi teklifnameye raptedilecektir. ç 4 — Teklifler Encümene zarf içinde kapalı olarak verilecektir. — Ey, diye, bağırdı. Şefikle o kadar'se- vişiyorsunuz, herkes sizi en mes'ut bir çift olarak biliyor, şimdi sen de mi şikâ- yete başladın! Necile koltuğunda doğrulmuştu. Gülü- yordu: — Sana Şefikten şikâyet edecek değilim. O benim yalnız kocam değil, her şeyim- dir. — Peki! — Şefiğin ikine; koecam alduğunu unu- tuyorsun galiba.. 5 — Bu işe aid şartname ve projeler fen servisinden 25 lira mukabilinde alı- | — Sahi. nacaktır. Necile bir sigara alıp yaktı ve derin bir 6 — Mütemmim izahat için yolcu salonu inşaat bürosuna müracaat edilecektir. | nefes çekerek: «7041> — Birinci kocam feei bir adamdı, de « di. Nazan ana hayretle bakıyordu: — Bana ondan hiç bahsetmemiştin, na- gıl ayrıldınız? Genç.kadının kaşları çatılmıştı. Haya « Kendi kendine söylenir gibi: da gene onların yüzünden ölümden bur- tuldum. Nazan merakla gözleri parlıyarak onun sözünü kesti: —— Aman anlat, nasil oldu bu!, Necile gözleri, sigarasının tavana doğ- ru dalga dalga yükselen dumanında an - latmıya başladı: — Vak'aya girmeden evvel sana biraz ilk kocamdan bahsetmeliyim, bu adam ilk görüşte insanın pek hoşuna gidebile- cek tipte bir akekti. Öyle nazik, kibar bir hali vardı ki.. Ben de onun bu diş gö- rünüşüne aldandım ya... Bir ahban evin- de tanıştık. birbirimizden hoşlandık — ve evlendik. Bir iki ay kadar kocam yüzün- den maskesini atmadı. Fakat sonraları va- vaş, yavaş bütün fena ahlâklarını ortaya dökmiye başladı. Bir kere akşamcı idi. Hem de fazla içiyordu. Ku bazdı. D şarıda bir çok kadınlarla beti ol- duğunu duydum — Sonra evlendiğimizin #çüncü ayında yüzüme kargı: «İlambaska bir adam görünerek seni nasıl kandır - dim» diyecek kadar ahlâksızdı, Ondan nefret etmiye başlamıştım. Fakat kendi kendime ne olursa olsun tahanımü| ede ceğim, diyordum, uslanatağına inanmak istiyordum. “Belki kötü —ahlâklarından 3Y ZZ D AĞRILARINI KESER K Şapka ve pardesü Yazan: Peride Celâl zermiş. Her gün karşımda böyle saçma|* Hinde fena hatıralar canlandığı belli idi. | bin z — Bir pardesü ve bir şapka yüzünden | az kaldı ölüyordum, dedi. Fakat sonra| © ŞAT d Sayfa 8 — Nectle, Necile ağlamayımız, beni ke- derimden öldüreceksiniz? gece saat birde, ikide gelirdi. Bir şey söy- lemiye cesaret edemez, korkardım. Çün- kü kızdığı zaman müthiş bir adam vlu « yor, söylemediğini bırakmıyordu. Çok ta kıskançtı. Kimse Jle görüşmemi istemi - yordu. Bir cehennem hayatı yaşıy dum. İşte bu a Şefik karşıma çık- tı. Doktordu. Sinirlerimi tedavi ediyor- du. Onunla & zamanda iyi birer daş gibi konu anlatıyorduk. Hi zaman ona kocamdan, hayatımdan şikâ « yet etmedim. Kocam bizim tedavi için ay- da bir karşılaştığım: ordu. Ha'buki Şefik sık sık beni zi gelmiye başla- mıştı. Bu ziyaretlerden kocama bahsede- rdum. Fakat ona da «gelme» diye - rdum. Şefik ekseri akşamüstleri ge- lirdi, Ya bahçede, yahut ta tarasta kar - şalıklı oturur, uzun uzun konuşurduk, E- minol, ikimizin dostluğu da çok temizdi. Bazan-onun pek düşünceli olduğunu gö rürdüm. Yüzüme gözleri bulutlanarak u- zun uzun bakardı. Fakat hiç bir zaman bana manâlı bir söz süylemez, gururumu incitecek bir harekette bulunmazdı. O - nun geldiği zamanlar ferahlar, içimdeki boşluğun dolduğunu hissederdim. Gittiği zaman kendimi yapayalnız bulur, gece yanrısı gelecek olan sarhoş kocamı düşü « nerek azap içinde kalırdım. Hiç unut « mam bir sonbahar akşamı idi. Tarasta bir koltuğa uzanmıştım. Mehtap çok güzeldi. Komşu köşklerden kahkahalar duyulu - yor, uzaktan gelen bir keman sesi rüz - gârın hışırdattığı yaprak seslerine karı- şıyordu. Gene fena bir günümdü. Kendi- bir insan olarak görüyor- idi kalmamış bir insan.. mi yüzüme kapadım ve ağlamıya başladım. Bahçede kumlar çı - tırdadı, gözlerimi silmiye vakit kalma « dan kargımda Şefiği gördüm. Ellerime sa- rılarak: — Neniz var Necile dedi, Heyecan içinde idi, sesi tit nun bu hali bana daha çok tesir etli ne hıçkırmıya başladım. Şefik eğilmişti. Nefesini yüzümde h , beni ke- ksiniz, diyordu kendimi onun kollarının a- üm. Çok kısa bir an başım idı. Sonra silkinerek kurtul. ın bir köşesine kaçtım. Yü- züm ateş gibi yanıyordu. Kendimi kocam- dan daha alçak ve fena bir insan mev- yordum. Şefik benlm kaçtığı- yanıma yaklaşmak ister gibi bir hareket yapmıştı. Kaşlarımı çatarak: egidin, buradan..» diye, bağırdım. Kim bilir y ne hal almış. Şefik sap- sarı olarak «beni kovuyorsunuz!.» dedi. «Gidin, gidin diye, tekrar ettim. O yü. züme kaşları çatılmış, gözleri hiddetle ya- parak baktı ve sonra birdenbire arkasını döndü, uzaklaştı. Kendimi koltuğa attım ve başım ellerimin içinde öylece kaldım. Böyle epey bir zaman geçti, yanıbaşımda bir ses duydum, Kocamın sesi: «O, bu vakte kadar sen tarasta mısın?» diyordu. Başımı çevirdim, omuzumun büşında dü- ruyordu. Gözleri kıpkırmızı idi. Dudak - larında yı bir tebessüm vardı. Fona kurtarır, yola. getirirdim. No geter... Hrr] halde alko! kokuyordu. Gene sarho: düğuünü anladım, «bir iskemle ala yanına ot im>» diye, arka döndü. Biraz ötede bir iskemle duruyordu. Fa - kat bu boş değildi. Üzerinde Şefiğin gi- derken unuttuğu pardesüsü, şapkası du - zuyordu. Kocamın çok kıskanç bir adam. na söyüemiştim. Bu pardesli görünce ev rkildi, sonra (Lütfen sayldan çeviriniz) z Li ea & |