10 Sayfa Son Posta'nın tef i'cası: 24 işte; şimdi yaverler gelip de paşala- a1 saraya #avel eder etmez, ikisi de te- lâş etmişler, işitilen dedikoduların, ta- hakkuk etmesinden endişe eylemişler- di. Fakat saraya gelip de Abdülhamidin huzuruna çıktıkları zaman, büsbütün başka bir hâdise ile karşılaşmışlardı. Hünkâr, masanın üstünde duran bir kâğıdı göstererek, telâşlı bir lisan ile: — Bakınız.. bizim ihtiyar, ne cevher yumurtladı! diye mırıldanmıştı. Mitat paşa, kâğıdi almış; yanına ge- len Redif paşa ile okumıya başlamıştı. sinin (kesbi iştidad) ettiğinden ve sin- ninin de «mertebei şeyhühatle» geldi- ğinden sadrâzamlıktan istifa ettiğini bildiriyor; (mührü hümayün) un aldı- rılması ca eyliyordu. Abdülhamid. telâşlı telâşlı yordu: — Rüştü paşanın bu işi yapacağı belli idi. Fakat; hiç olmazsa. şu konferans patırdısını atlatıncaya kadar sabret- meliydi. Bir şey değil; şimdi herkes bu istifayı bir tarafa çekecek. Belki de, be- nim tazyikim ile sadaretten çekildiği söylenecek. Acaba gidip görseniz. bu istifanameyi geri aldıramaz. mısınız? diyordu. Mitat paşaya birdenbire bir düşün- ce gelmiş; süküt etmişti. Fakat Redif paşa; derhal söze girişmişti:; — Efendimiz!. Rü paşa kulunuz, bugün istifa etmiş değildir. Malümu şâhânenizdir ki, bu zat; cülüsu hüma- yünunuz günündenberi, gönülsüz bir surette sadrâzamlık etmektedir. Hasta- Lğını bahane ederek, günlerce konağın- dan çıkmıyor, Babıâlide işler tamamile yüzüstü kalıyor. Yüzlerine söylemek gibi olmasın amma; eğer Mitat paşa kulunuz da olmasa; Babıâli umuru, su- yu çekilmiş değirmen gibi duracak. Be- reket versin ki, paşanın gayreti, sadâ- ret mevkiündeki bu boşluğu dolduru- yor, Cenabıhak. vücudü hümayununu- za âfiyet ve selâmet ihsan buyursun. Rüştü paşa istifa etti ise; işte Mitat pa- şa kulunuz hazır.. demişti. —— bana döndü. Yüzü birdenbire takallüs et- miş, gözleri büyümüştü. «Bunlar kimin, | bunlar kimin?» diye homurdandı. İçimi korku bürümüştü, Ne cevap vereceğimi şaşırdım. O, üzerime hücum gtti. Omuz- Jarımı tularak: «Söyle, söyle hangi dos- tunun» diye, bağırdı. Omuzlarımı kırar Bibi sıkıyordu. Canım çok acımıştı. «Bı - rak söyliyeyim bırak» diye, yalvardım, fakat o, bırakmadı. «Seni öldüreceğim, seni öldüreceğim» diyordu. Çok korkunç bir hali vardı. Bunu yapabileceği muhak- kaktı. Bağırmak için ağzımı açtım. Bu seler, ellerile boğazıma sarıldı. Üzerime yüklenmişti, koltuk devrildi, beraber taş- lara düştük. Gittikçe boğazımı daha faz- Ja sıkıyordu. Nefesim kesildi. <Ölüyorum» diye düşündüm, kendimden geçmişim. Ayıldığım zaman kendimi gene taras- ta, taşların üzerinde buldum. Başımı güç- lükle çevirdim ve Şefikle göz göze gel - dim. O benim ayıldığımı görünce derin bir nefes aldı: «Nihayet ayıldınız..» diye, üzerime eğildi, boğazım fena halde acı - yordu. İnliyerek ellerimin üzerinde doğ- ruldum. Ay ışığı tarası parça parça ay-| dınlatıyordu. Köşede boylu boyutca u zanmış bir vücut yardı. Birdenbire kor - kunç bir ihtimal aklıma geldi. Şefiğe döndüm, fısıldadım: — Oradaki kocam mı? Ne oldu, ne yap- ftınız ona? Şetiğin dudaklarında acı bir tebessüm belirdi: — Merak etmeyin, dedi. Ona bir şey olmadı. Fakat gelmeseydim, az kaldı sizi | öldürecekti Boğazınızı parmaklarından | zor kurtardım, bir yumrukta — devrildi, sızdı, kaldı orada.. ,Başım uğulduyordu. Düşer gibi oldum, | Şefik hemen tuttu. Yavaşça sordum: “ — Peki siz neden geğdiniz? İskemlede duran pardesüsü ile şapka- leni- Redif paşanın, — birdenbire böylece boşanması, sebebsiz değildi. Çünkü, Rüştü paşa; bilhassa onun yüzünden is- tifa etmişti. Redif paşanın yegâne gayesi tahak- kuk etmiş, vekil olarak idare ettiği se- raskerlik Mmakamına, asAleten yerleş- mişti. Bu maksadına muvaffak olmak için de- Damad Mahmud paşa ve ma- beyn başkâtibi Said bey vasıtasile Ab- dülhamide hülül etmişti. Abdülhamid. Sirbistan ve Karadağdaki ordunun ba- şında bulunan ve Serdari Ekrem ün- vanını taşıyan asıl serasker, Abdülke- rim paşayı gücendirmemek. için bit müddet Redif paşanın seraskerliğine muvafakat etmemişti. Bunu, zamana tâlik etmişti. Fakat. Damad Mahmud paşâ ile Said beyin, bin dereden bin su getirerek kendisini ikna etmeleri üze- rirte, birkaç gün evvel, seraskerliği asâ- leten Redif paşayâ vermişti. Sadrâzam Rüştü paşa, kendisine bu irade tebliğ edilir. edilmez, küplere binmişti: — Ne demek efendim, ben burada kervan başı mıyım? Bir kere bana da sormak yok mu? Ben, Redif paşa gibi mütehakkim bir adamla teşriki mesaf edemem.. diye bir hayli söylenmiş; is- ; Rüştü paşanın istifasına, son sebebdi. Onu istifaya sev sını işaret elti: — Şapkamla pardesümü unutmuşum, anları almıya geldim. Şefik sözünü bitirince kımıldadı. Belki beni kaldıracak, içeri girmeme yardım edecekti. Fakat © kadar korkmuşum ki onun gideceğini ve kocamla, bir canavar gibi üzerime bücum edip boğmıya kal- kan o vahşi adamla beni yalnız bırakaca- ğinr sandım. Gayriühtiyari kollarina sa- rıldım: «Gitme, gilme» diye, yalvardım. O, gözleri şefkatle dolarak üzerime e - gildi: «Korkma gitmiyorum, dedi. Seni almadan gitmiyeceğim de» ve öyle oldu. Beni almadan gitmedi. Onun koluna yas- Jandım, kocamın tarasın köşesinde siyah bir küme gibi yığılmış, kalmış vücuduna ürpererek, tiksinerek son defa baktım. Sonra tarastan çıktık. Yalnız Şefik çık - madan evvel şapkası ve pardesüsünü al- dı, gülümsiyerek kulağıma eğildi: — Onların yüzünden seni az kalsın büşbütün kaybediyordum. Fakat gene de enların sayesinde kazandım. Necile sigarasını tahlada söndürerek: «İşte böyle diye, sözünü bitirdi. Bir şap- .|ka ve pardesü yüzünden ölüyordum, ve gene bir şapka ve pardesü yüzünden kur- tuldum.. Nazan yavaşça mırıldandı: — Amma ne müthiş adammış kocan! Biraz sonra bahis değişti. İki genç ka- dın başka şeylerdön konuşmıya başladılar ve Nazan artık kocasından hiç şikâyet etmedi. Yarınki nüshamızda: Bir sevda muadelesi || Yazan: Mih. Zoşçenko Rusçadan çeviren: H. Alaz Yazan: Ziya Şakir Rüştü Pş.meşrutiyet aleyhtarıydı. Bunu Abdülhamidin mahremiyetine dahil birçoklarına söylemişti. | keden diğer bir takım sebebler mevcud idi, ve bunlar da, üstüste birikmişti. Evvelâ, Rüştü paşâ, meşrutiyete ta- rafdar. değildi. - Bunu Abdülhamidin Mahremiyetine dahil olan baz; zevata Böylemişti. Fakat bu kürnâaz ihtiyar; Namiık pâşa gibi, fikrini açıktan açığa söyliyecek kadar cür'etkâr değildi. O- nun için. yemi hazırlanan kanunu esasi lâyihası kendisine gösterildiği zaman: «— İyi, hoş. fakat. bu lâyiha: padişa- hımızın kader ve şânını, halk nazarın- da küçültüyor. Halbuki, padişahlığın nüfuz ve küdreti, tahdid kabul etmez.» demişti. Kanunu esasi tarafdarları, bundan dolayı Rüştü paşaya son derecede gü- cenmişlerdi. Adeta, onu istifaya cebre- decek bazı habetler göndermişlerdi. Rüştü paşa da artık sadaret mevkiinde tutunamıyacağını anlamıştı. Fakat halk nazarında kendisine hak verdirecek kuvvetli bir bahane aramıya başlamıştı. İşte; Abdülhamid, hodbehod Redif pa- şayı serasker yapıyerince bü fırsattan istifade etmiş, istifanamesini yazarak Abdülhamide göndermişti. Abdülhamid, Redif paşanın sözlerini dinledikten sonra, Mitat paşaya döne- rek: — Siz ne buyuruyorsunuz, paşa? de- mişti. Mitat Paşa, Redif Paşadan daha mu- 1 bir surette Rüştü Paşanın mesle- ğini izah ettikten sonra: — Kulunuz da, Redif Paşa kulunu - zun fikirlerine iştirak ederim, diye ce- vap vermişti. Abdülhamidü; Mitat Paşanın bu ceva- bından ne demek istediğini hissetmiş- ti. Bir kaç dakika süren bir düşünce - den sonra, aralarında şu kısa muhave- re geçmişti; (Arkası var) Otomobil ile İstanbuldan Avrupaya (Baş tarafı 6 ncı sayjada) Bulunduğumuz yer, bir « müzikhol » olmasına rağmen, oyun biter bitmez bü- tün san'atkârlar; çalanlar ve oynıyanlar, hepsi sahnenin önüne, « treto » denilen çerçevenin üstüne çıkarak, hep bir ağız- dan milli marşlarını söylemeğe başladı- lar, Herkes ayakta, ibadet eder gibi onu dinledi. Alkışladı ve dağıldılar. Milliyeti- ni, vazifesini muhabbet ve varlığını ha- tırlatan bu âdete imrendim. Tifatrola- rTımızda, çalgılı gazinolarımızda, müzik könserlerimizde değilse bile, Halkevleri toplantılarımızın konferans, könser, tem- sil sonlarında İstiklâl marşımızı okuya - maz mıyız? Ama diyeceksiniz ki: «yüzde kaçımız © marşı okumasını bilir ki, bu dediğin yapılabilsin?» Doğru! Ben de bazan öy- le düşünmeden şeyler teklif edetim ki. No bileyim ben, gönlüm böyle güzel şey- lerin olmasını istiyor da, söyleyiveriyo « rum işte! Vasfi R. Zobu ı aa AA GA n Nöbetci Eczaneler Bu gece nöbetçi olan cozaneler şanlar- yt İstanbal cihetindekiler: Aksarayda: — (Ziya Nuri). Alemdarda: (Eşref Neş'et). Beyazıdda: (Haydar) Sa- matyada: (Teofilos), Eminönünde: (Sa- Hih Necati). Eyüpte: (Arif Beşir). Puner- de: (Hüsameddin), Şehremininde: (Na- zim). Şehzadebaşında: (Hamdi). Ka ragümrükte: (Kemal). Küçükpuzarda: (Hulüst). Bakırköyünde; (Merkez), Beyoğlu cihetindekiler: 'Tünelbaşında: (Matkoviç). Yüksekkal - dıtımda: (Vingopulo). Galatada: (Mer- kez), Taksimde: (Kemal - Rebul), Şişli- de: (Pertev). Beşiktaşta: (Ali Rıza). Boğariçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdurda: (İttihat). Sarıyerde: (Asaf), Kadıköyünde: (Sıihhat), (Rifat), Büyük- adada: (Şinast Reza). Heybelide: (Ta » naş). « Birinciteşrin 25 —e Eyüpde bir otobüs yandı biletçi ağır yaralandı (Baştarafı I nci sayfada) . Eyöbde, benzin satış yerinin ö« İnünde durmuş, müşteri de almıştır. Bu | sırada, şoför Sabri, depodan karbüratöre benzin nakleden borunun - bir yorinden benzin akıtmakta olduğunu görmüştür. Bunun üzerine, aldığı müşterileri otobüs- ten indirmiş, Karakaş Lâmbo, boruyu ta- mir etmek üzere otobüsün altına gıtmiş- tir. Hava kararmış olduğu için, Lâmbo, bir de mum yakarak yanına koymuştur. Lâmbo boruyu tamire uğraşırken, boru- nun depoya iltisak noktaşından akat. ben» zin, kollarını ve göğsünü iyice islatmiş- tır. Biraz sonra, hareket ederken kolu muma yaklaşan Lâmbo, birdenbire parla- mıştır, Bu vaziyet karşısında da şaşala: Miş, acı aci Teryada başlamıştır. Lâmbo- nun benzinle ıslak olan kollarını ve göğ- sünü saran alevler, benzin borusu üzerin- de biriken benzinleri de parlatmış, bu sefer, otobüs de, alt tarafından yanmağa başlamıştır. Karakaş Lâmbo, bi: aralık o- tobüsün altımdan fırlamış, kendisini sön- dürmek Üüzere koşanlara: — Beni bırakın; otobüsü kurtarın! dı- ye bağırmıştır. Bu aralık ctobüsü de alevler sardıfı i- çin, otobüsün içerisinde bulunan şoför kendisini yore atmıştır. İzmirde üzüm işcileri Müzikie çalıştırıltyor İzmir, 23 (Hususi muhabirimizden): 42.000 işci ailesini barındıran İzmir şeh- Fnde, iş kanunu mer'iyete girdiği tarih- tenberi, işciler lehine cidden güzel ve göz Okşayıcı bazı usuller tatbik edilmektedir. Bunların başında işciyi, çalıştığı sastler- de neş'elendirecek ve daha fazla randı- man almağla teşvik edecek radyo ve rad- yo-gramofanların - iş yerlerine girmesi- dir. Bu usulü tatbik eden müesseselerin başında, Tariş Üzüm kurumu gelmekte- dir. Başlıca incir ve Üzüm hanlarile tütün mağazalarında da iş saatletrinde redyo kullanılmaktadır. İş saatleri esnasında radyo ile hafif musiki parçalarile, klâsik radyo-gramofon parçaları çalınımakta ve işciler, arkadaşlarile konuşmağa — vaki" bulamadan, büyük bir sükünetle çalış- maktadırlar, Bilhassa klâsik parçalarır Türk işcilerinin çalışmalarında besleyici bir tesir yaplığı ve yüzde dokuz nisbe- tinde fazla randıman alındığı anlaşılmış- tır. Fazla neş'eli ve gürültülü parçaların, işcinin çalışması üzerinde müsbet tesir yapmadığı ve iyi randıman alınmasına mani olduğu görülmüştür. Yukarıdak! malümatı aldığım müesse- senin direktörü, öğleyin, yemek zamanın- da işcilere neş'eli parçalar çalındığını. son zamanlarda işcilerin fazla gürültülü ve neş'eli parçalar çalınmasını isteme- diklerini söylemiş ve şunları ilâve etmiş- tir: «— Dört aydanberi yaptığımız teerü- beler, hüzne daha fazla meyyal olan iİş- tilerimizin rlâsik parçalardan daha çok hoşlandıklarımı, klâsik parçalar çalınır- ken daha hüyük bir sükünetle çalışarık fazla iş Çıkardıklarını bize göstermiştir. Gerek tadyo ve gerek radyo-gramofonla iş yerlerinim istifadeli bir hale getiril- mesi, işeilerin umumi hallerinde ve ta- vırlarında besleyici bir tesir yapmağa başlamıştır » Dün Bakırköyünde yapılan müsabakalar Dün — Barutgücünün çok güzel sahasında kesif bir halk kütlesi önün - de Barutgücü takımile Şafakspor B. takımı karşılaşmışlar, | - 0 Barutgücü genç takımı üstün gelmiştir. Barutgücü B. takımile — Şafakspor A takımı arasındaki maç ta 2 - | Ba - rutgücü takımının galebesile neticelen- miştir. Gayrifedereler şampiyonu Kadirga Gençler Birliği ile Barutgücü A takı - mı arasındaki maç | - | berabere bit - miştir. Oyun çok sıkı olmuştur. Etraftan yetişenler bir taraftan bilet Lâmboyu, bir taraftan da yanan otobü! söndürmek, için çabalamağa başlamışla dır. Eyüb merkezinden itfaiyeye telefc edilmek istenmiş, fakat, otobüsten çıkı alevlerden havali telefon kablosu yanmı olduğu için telefonun işlemediği görü müş, jandarma vasıtasile telefon edilmi tir, Otobüs ateş aldıktan birkaç dakk sönra, içerisinde kırk litre benzin bulı nân benzin deposu, büyük bir tarra'tca il patlamış, havyaya doğru bir alev ve kıvı cım sütüunu yükselmiştir. Bundan sonri kovalarla taşınan sular ve gaz tenekele rile getitilen kumlarla, âteş oldukça hi fifletilmiş, yangının - başlamasından 2 dakika sonra gelen itfatye, ateşi büsbütü! söndürmüştür. Göğsünden, kollarından ve ellerindet yanmış olan biletci Lâmbo, ağır yaralı 0 lerak Balat Musevi hastanesine kaldırıl mış, tedavi altına alınmıştır. Otobüsün hamen - yakınında bulunat befizin deposu ve dolayısile de bütün E> yüb semti. ciddi ve büyük bir tehlike ab latmıştır. Yangından mütevellid zarar 1200 lirz dan fazla tahmin edilmektedir. Macar takımına Karşı hazırlık Haftaya şehrimize gelecek olan Ma car takımına karşı İstanbul muhtelitini çıkarmak için bütün klüplerin iyi o - yuncularını denemek icab ediyordu. Bunun için dün Kadıköy sahasında Fenerbahçe - Güneş karışık takımınâ karşı, sekiz klüp takımı oynadı. SekiZ klüp takımı kırmızı, diğeri ise mavi fot ma ile sahaya çıkmışlardı, Kırmızılar şöyle — teşkil edilmişti: Nuri (Süleymaniye), Bahadır (Bey - koz), Rüuhi (Süleymaniye), Enver (İs - tanbulspor), Sadettin (Beykoz), Ke - mal (Beykoz), Turhan (Beykoz), Muh- teşem (Vefa), Şehap (Beyokz), Lida (Anadolu), Daniş (Süleymaniye). Mavi takım ise: Cihad, Faruk, Le - bib, Mehmed Reşad, Rıza, Esad, Or * han, Fikret, Bülend, Naci, Niyazi şek- linde idi. Oyunu Adnan Akın idare etti Birinci devreyi 2 - | galib bitiren Mavi takım, ikinci devrede atabildiği bir gole mukabil iki gol yedi. Ve maç 3 - 3 berabere bitti. Stadyom kupası turnuvası Taksim stadyomu tarafından tertib edilen turnuva maçlarına dün devam edildi. Birinci müsabaka Sarı kırmız, | Galataspor arasında oldu. Müsabaka | - | berabere bitti. O * yun yarım saat uzatıld. Neticede Sart karmızı takım iki gol daha — yaparâk 321 galip geldi. İkinci oyun Kurtuluş, Taksim Yeni Yıldız arasında yapıldı. 1 -0 Kurtuluş takımı kazandı. Avusturya Başvekili Macaristandan döndü Viyâana 24 (A.A.) — Başvekil Şuş hiğ avlanmak üzere gitmiş olduğu Mâ- cıris!ı[ıdır:_dönmüşıür. Bugünkü program 26 - Teşrinleryel - 1937 pazartesi İSTANBUL Öğle neşriyatı: 12.30: Plâkla 'Türk musikisi. 1250: He * yadis. — İ305: Müuhtelif plâk neşriyalı. Akşam neşriyatı: 18.30 Plâkla dan$ musikisi. 1900: Konfe” Tans: Ali Kâmil Akyüz (Çocuk ç 19.30: Çocuklara masal: Bayan Nine tart * tından, 20.00: Rifat ve arkadaşları tarafık * dan Türk müsikisi ve halk şarkıları. 9030i Ömer Rıza tarafından Arapça söyler. 20467 Belma ve arkadaşları tarafından Türk M * Bikisi ve halk şarkıları. (Saat âyarı). 3115 Radyo fonik operâ: OÖrkestra (Wertber). 2215: Ajan ve börsa hıı—'h'f 22.30: Plâkla sololar, öopera ve öperet Paf Nafıa Vekâletinden: 10 İkinciteşrin 937 Çarşamba günü saa t 15 de Ankarada Nafia Vekâleti Mab zeme Eksiltme Komisyonu odasında 2200 Jira muhammen bedelli 9000 adet teİ gzaf fincanı demiri açık eksiltmeye konulmuştur. Bu eksiltmeye aid FrhI_ ve sair evrakı Vekâlet Malzeme *Müdürlüğünden barasız olarak verilir. Muvakkat teminat: 165 liradır. İsteklilerin 10 İkinciteşrin 997 Çarşamba günü saat 15 de Komisyonda bulul” maları lâzımdır. — <3979. <T24l>