17 Eylül 1937 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

17 Eylül 1937 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

17 Eylâl Son Postanın tefrikası: 42 SON POSTA Denizlerin Makyaveli - Kaptan Bum Bum Çeviı-en: Ahmet Cemalettin Saraçoğlu Pelulavan sultanı bizi köşkünün halılarla döşeli holünde kabul etti. Majeste boy pos itibarile mini mini bir ihtiyarcıktı Malezyalı — kayıkçılara — çifte — yev- miye teklif etmek suretile artık gece ve gündüz nehir yorduk. Ada - nın dahiline girdikçe kendi emin ve daha rahat h Hilkattanberi p(.ı. az ki msenin ihlâr et- tiği bu ebedi sü da mk d. kahkaha Si ile muz bu şarkıları tekrar ediyordu. nlar ve mahlüklar al tü ve şamatadan i hayrelle ve gedan, yabani domuz, ve fil gibi iri dikle- a ayısı ri zaman bizim geçişimize tesadüf ede- cek olur! şarkılarımızdan ürkü - yorlar ve*h lanarak k o dı. Sonra gece Mürekkeb kadar Öörtüyor ve gö ırmağa ve v yerlerde şi dim. Lâkin mağında m doğrulan atlet küreklerinin yen ağızlarda de kadar gınul muhitte ve ka best yaşamanın verdiği hu te idi. —— »SOMATRA» nın BALTA GİRMEMİŞ ORMANLARINDA MAHBES KAÇKINLARI Sabahleyin erkenden «Pelulavan> a geldik. Arkamızda elbise olarak bir Pantalonla li ne olmuş bir görnlek ten başka bir şey yoktu. Bu itibarla şe- hirde gezip dolaşmak bizler için müş- kül olacaktı. Zira «Pelulavan» bır X(ııv' idi. Herhangl k ve gürültünün ö- nünü almak I gidip sultan: ediyordu. Haıh'ık gömleklerle bunu tu, Hemen karar verdik ve gömlekleri- mizi yıkayıp kuruttuktan sonra -ki So- Matranın cehennem gibi yakıcı güneşi altında bu ameliye bir çeyrek saat sür- Mmüştü- yerli halkın yarısı arkamıza la- kılmış bir halde, alayi vâlâ ile sarayın, yolunu tuttuk. Saray deyip de sakın azametli bir bi- na tahayyül etmeyiniz. «Pelulavan» tultanının sarayı kasabanın diğer kuık lerinden farksızdı. nün çıplak ve ancak zemini halılarla örtülü holünde kabul etti. Majeste boy, bos itibarile minimini bir ihtiyarcık! Binaenaleyh nazırları da, mabeyincile- Ti de ufak tefek kimselerdi. Öyle yal! Bastıbacak bir hükümdarın ir! başvekili olamazdı ya!. Sonra hüküm- dar başvekilinin yanında, boy bakımın- dan bile olsa küçük düşmez mi?. Yoldaşımız Bay eDiehn» in göğ şanları olduğundan mıdır, nedir da büyük bir hüsnü kabul gördük rTasını da sırası gelmişken sö Ki «Diehn» kumi âzamını Almanya ini- paratorundan almış olduğu nişanlarına büyük bir ehemmiyet atfeder ve ön- ları itina ile saklardı. Hattâ üsera kam- arkamızdaki kirli pmıya imkân yok- pinda bile kıymettar nişanlarından ay- rılmak istememiş, kaçârken üzerine pek az şey aldığı halde sevgili nişanla pıyarak uUyuyunuz, Zira «ihtiyar» ge- hp sizi ziyaret edebilir. Köşkte son de- fa oturanları «ihtıyar» parçaladı.. rını beraberine almayı ihma! etmemiş- Kendisi <Pelulavan» da sultanın hu- Dikkat ediniz, çocuklar!... Malezyalılar — «ihtiyar» kelimesile kaplan hazretlerini kasdederler. Biz sultanın bizimle lâtife etmek te- *|mızı kartal nişanına dikkat zuruna çıkarken bu — nişanları yıxukı gömleğinin üzerine iğnelemişti. vazuunu gösterdiğini zannederek gül- Dikkat ettim: Majeste bilhassa kır-|dük. Kendilerine teşekkürler ettik. An- iyordu.|cak majestenin bize tahsis buyurduğu «Hoş geldiniz!» cümlesile hülâsa edile-|yerli kulübesine giderken peşimize ta- bilecek birkaç resmi ve klişe haline gel! kılan yerli halka dikkat edince birden- miş nutuk teâtisinden sonra sultan Male: bul de nihayet bulmuş oldu. Şimdi, çocuklar, teklifte bulunacağım: Şayed burada decek ve emrinize küçük bir köşk tah- sis edeceğim. Bu evde istediğiniz ka- dar kalabilirsiniz. Yalnız size şurasını haber vereyim ki geceleri müteyakkız PERTE V ŞURU BUmm(â Ağız bütün | daıma açık Bakımsızlıktan çürüyen dişlerin dil- teri, bademcik, kızamık, enfloenza, ve batta zatürrieye yol açtıkları, iltihab | yapan diş etlerile köklerine mide humması, apandisit, nevrasteni, sıtma ve romatizma yaptığı fennen anlaşı- miştır. Temiz ağız, ve sağlam dişler umuümt vücud sağlığının en birinci şarlı olmuştur. Binaenaleyh dişlerinizi hergân kabil olduğu kadar fazla - l4- akal 8 defa - «Radyolin» diş macu- nile fırçalıyarak sıhhatinizi garanti edebilirsiniz. ve etmelisiniz. Bu su- retle mikrobları imhâ ederek dişleri- nizi korumuş — olursunuz. Sabah, öğle, akşam her yemekten sonra size mülevazi bir; kalmak arzusunda iseniz sizi misafir e-| v | bulur nunuz ve daım1 bir gomnuzu ka- korkü | « — bire faltaşı gibi gözlerimiz açıldı ve dilile şu sözleri söyledi ve res-| majestenin öyle zannetmiş olduğumuz |gibi bizimle lâtife etmediğini ve bilâ- kis pek ciddi bir tavsiyede bulunmuş olduğunu anladık. Çünkü merak ve te- cessüs saikasile etrafımızı sarmış olan kimselerin pek çoğunun yüzleri, kolla- rı ve bacakları kapanmış derin yara iz- leri taşıyorlardı ve bütün bu yaraların kaplan tırnağı mahsulü olduğunu ke- mali dehşetle öğrendik. mikroplara bir kapıdır Ve unutmayınız ki: AD CON diş macunile dişleri 1 i fırçalayınız Ah, şu insanlar! — Biletiniz!.. sArtık içmemeli!, Aklımı başıma al- manın zamanı.. Çalışmalı biraz.. Şerefle, namusla, şuurla çalışmak gerek. Uyü- düm ve vücudüm dinlendi.. Haydi dos- taum.. Yorulmadan kazanılmaz.» Şef-kontrolör Podyagin, kendi kendine buna benzer birçok Jlâflar söyledikten sonra kabinesinden çıktı. Saat sabahın ikisiydi. Kontrolörleri kaldırarak vagon- ları birer birer dolaşıp yolcuların bilet- lerini yoklamağa başladı — Biletleriniz!. deyip, neş'eyle küçük kartan parçalarını zımbalıyordu.. Yarı karanlık bir kompartımana girdi. Yolcuları sarsarak bilet sordu. Köşede, bir battaniyeye sarılmış olan bir yolcuya yaklaşarak onu hafifçe sarstı: — Biletiniz!. Derince bir uykuya dalmış bulunan zayif yolcu cevab vermedi. Şef-kontrolör enu omuzlarından — tutup — sabırsırlıkla | sarstı | — Biletiniz!.. Yolcu silkinerek gözlerini açtı ve Pod- yagine hiddetle bakarak: — Ne? Ne istiyorsun? diye dandı. — Nezaketle biletinizi sordum.. Bunu sormak mecburiyetindeyim. Zira... Yolcu onun sözünü keserek inledi: — Hey Allahım hey!, Romatizmadan muztaribim. Üç gecedir gözüme uyka girmedi. Bu gece uyumaX için morfin aldım ve ancak dalmışken gelip benden bilet soruyorsunuz! Biraz merhamet lâ- zım yahu!, Bu yaptığınız gayri insanidir. Ne kadar zorlukla uyuduğumu bilir mi: siniz? Sizin bu hareketiniz cidden insaf- sızcadır. Bu saatte biletimi ne yapacak- sınız? Podyagin kızdı ve adama teessüf et. mek kararını verdi: — Burada böyle bağıramazsınız! Bura- sı bir kabare değil.. Yolcu öksürerek: — Bir kabarede hiç olmazsa terbiyeli insanlar bulunur.. Ben şimdi nasıl uyu- yacağım yarabbi? Ne garib iş bu... Bir çak ecnebi memleketlerinde seyahatle yaptım, hiç kimse böyle bir saatte gelip | biletimi sormadı.. Hiçbir yerde böyle bir | hareket görmedim. — Pekâlâ! Ecnebi memleketlerine gi- din tekrar.. — İleri gitme!l, Bu — vaziyette siz, yolcuları kuranderde bırakmak hak- kma malik değilsiniz.. — Farmaliteyi | yerine getireceğim diye herkesi ra- hatsız etmekte ne mana var?.. Bana söy- leyin bu saatte biletim ne size lâzım ola- eak!.. Oysa ki gündüzün yarı yolcular bi- letsiz seyahat etmekteler.. Şef-kontrolör ensesine kadar kızardı: — Müösyö, kendinize gelin! Şayed se- sinizi kesmez ve yolcuları rahatsız et- mekte devam eylerseniz gelecek istas- yonda sizi trenden indirmek mecburiye- tinde kalacağım.. Bu söz üzerine kompartımandaki yol. cular homurdandılar: — Ama da iş ha!l. Bu adam hasta na acıyacağınız: — Fakat, diye Podyagin onlara dönd kendisi bana çıkışıyor.. Pekâlâ hatırınız için onun biletini yoklamıyacağım. Fa- kat bilmelisiniz ki vazifemi müşkülleşti- Tiyorsunuz. Kime isterseniz sotun, nim, biletleri sormak vazifemdir. homur- bir 0- | Alın! İşte biletiniz!. Alın!. İsuyu içer Çeviren: Falik Bercmen Podyagin böyle diyerek ve omudarı nı kaldırarak uzaklaştı. Birkaç vagon dolaştıktan sonra kafasv m bir düşünce sardı; yüreğinde bir su kıntı duymağa başladı. Kendi kendine şöyle söylendi: Hakikaten, o hastayı uyandır « aktım.. Lâkin bu benim hatam de- azifemi nezaketle, - safiyetlç yapıyorum.. İnanmazlarsa gitsinler de istasyon müdürüne sorsunlar..» Aradan beş dakika geçti. Tren bir is- tasyonda durdu. Üçüncü kampana çalın. ca, Podyagin deminki kompartımana girdi. Arkasında kırmızı kasketli bir is tasyon müdürü vardı. Şef-kontrolör: »- İşte bu mösyö size söylesin, diya söze başladı, benim biletleri yoklamağa hakkım var mi yok mu?.. Rica ederim, öyleyin onlara, bu benim vazifem değil mi Hastaya dönerek — Mösyö, dedi, istasyön müdürüne so- rüri bakalım!. Hasta yolcu bir tarafına iğne betıril mış gibi yerinden sıçradı, gözlerini aça rak haykırdı: — Hey yarabbim! Bir ikinci defa daha mi beni uyandırıyorsunuz.. Allah aşkına bana acıyın!.. — İstasyon müdürile konuşmaz misi- nız biraz.. Benim size, bilet sormağa hak« İkım olup olmadığını öğrenin! Yolcu çırpınarak: z bir hal aldınız! ded!, Eğer icab e- derse daha beş tane bilet alayım; fakat beni hiç olmazsa rahat bırakın!, Siz hiç hasta görmediniz mi? Ne hissiz. adam- lart.. — Tahammül Hastanın bu sözünden mülteessir oldu ğu anlaşılan yolculardan bir zabit me murlara çıkıştı: — Hakikaten fazla kaçtınız!. Bunun üzerine Podyagin istasyon mü- dürünü el Gidel Şef-kontrolöz gene omuzlarını kaldıra- rak odadan çıktı ve kendi kendine gene söylendi. — «Bunları me ta kabahat.. İkna gürlediler.. Ah! Bu insanlar..> Aradan on da! geçti. Tren bir istaş- yonda durdu. Pod; im! diye mırıldandı.. n büfesinde maden a bir zabitle bir Mühendis: mü- hendis yakl hareket miştir. Ben w kadaşım da mir: ta yolcuya tarzi şefine bir ğiz. Şunu şefini tanr Bu vaziyet karşısında Podyagin büzü- lerek endis Puzitskiyim.. y Palzukin.. Eğer & vermezseniz hareket yet mektubu gönderece- liniz ki her iki de harcket oruz. Fakat, şey, efendiler.. yani ben.. İzahata lüzum yok. Şayed dod mizi yapmazsanız hemen, şikâyetimizi ha: yacağız.. - Peki.. Pekâlâ,,. ceğim.. Ya Gidip tarziye vere- saat sonra, söyliyeceği cümle- besİleri kafasında bazırlıyan Podyagin ayni (Devamı 11 inci sayjada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: