Hergün İstanbul Tersanesinde Denizaltı gemileri Yazan: Muhittin Birgen anakkale mücadelesinin en ka - ranlık günlerinde idi. Henöz Balkan yolları açılmamış, henüz Çanak- kalede bütün topumuz ve tüfeğimiz, bü- tün harp malzememiz Mehmetçik deni - Ten orta boylu, yanık yüzlü, yumuşak, fa- kat çetin bir mahlükun göğsünde sakin sakin çarpan kalbden ibaret bulunuyor- dü. Bir gün, Alman sefarethanesinde bir dostum kulağıma bir şey fısıldadı: Bu- günlerde iki tahtelbahir geliyor, dedi. İki tahtelbahir! Şimal denizinden kalkıp İs - tanbula kadar gelecek olan iki tahtel - bahir! Çanakkalenin siperlerini müte « madi surette Vve serbestç> ateş altındâ tutan İngilir gemilerini bu sularda rahat rahat dolaşmaktar. menedecek bu iki kü- çük harp teknesi c zaman bizim için ne kadar kıymettardı! Aradan iki hafta geçmedi. Bu tahtel - H Dünya yaratılalıdanberi milyarlarca insan doğdu, mil- yarlarca insan öldü. Tarihe bakınız, bu milyarlarca insan A D ee İnsanı yaşatan eser.. y İnsanın hedefi evvelâ vücuden ve dimağen mütevazın bir varlık haline gelmek sonra da birinci derecede ailesine, bahirler geldiler ve doğruca İzmir li - manına girerek biraz istirahat ettiler. Fakat istirahat te çok sürmedi. Günün birinde Çanakkale önünde bir gemi, er- tesi gün bir başkası, bir başkası daha, İngiliz gemileri birer birer batırılmıya başlandı ve o günden itibaren İngilizle - rin kara ile muvasalası — müşkülâta ağradı. * 'Tahtelbahir denildiği zaman daima bu hâdiseyi hatırlarım. Hatırladığım ikinci bir şey daha vardır: Çocukken sandalla Kâğıthaneye giderken Karaağaç önün - de harap bir hangar ve bunun içinde de gayet küçük, pasla harap olmuş, garip şekilde iki tekne görürdük: Bunlar Sul- tan Aziz zamanında yapılmış ve Abdül- hamit zamanında çürümüş olan eski Os- manlı donanmasına ait çütümüş ve pas- lanmış oyuncak gibi şeylerdi. Onlar a9 hangarın altında çürâyüp giderken öto | tarafta Avrupalılar bu tahtelbahir deni- len geminin kuvvetli bir tecavüz $ olmasını temin için çalışıp durdular ve nihayet cihan harbinde Aimanyanın şi- mal denizi sahillerinden kalkip Ameri - kaya ve İstanbula kadar gelebilen ve her hafta on binlerce ton gemiyi denize gömen gemileri yaptılar. Osmanlı im - " paratoru senelerce uyudu ve — nihayet meşrutiyet, Çanakkalede yalnız anlaşıl- maz bir sebat heykeli gibi düşmana karşı dikilen Mehmetçiğin göğsü ile harbetti! * Aradan yirmi sene zaman geçti. Os « manlı yıkıldı, yerine Türk geçti. Osmanlı için bu gemilerin ismi de ecnebi, cismi de ecnebi idi. Bu arada tahtelbahirin adı edenizaltı. oldu ve Türkleşti. Dün ilk Türk edenizaltı» sımıa çatısı kurulduğu için şimdi geminin cismi de Türk olu - yor! Biliyoruz, ismi gib. şimdi cismi de Türkleşen bu gemilerin henüz ekser kı- sımları Avrupadan gelecektir: Demiri, çeliği, makinesi ve âlatleri, hep oradan gelecektir. Bunun ehemmiyeti yoktur. Bu küçük tekneler Türk işçisinin elile işlenecek ve bütün o makineler ve â - letler yerlerine Türk işçisinin elile ko - nulacaktır. Esas budur; Türkiye işçisi bir yandan denizaltı gemisinin kuruluşunu, onun makine ve âletlerinin yerli yerine konuluşunu öğrenirken öbür tarafta Ka- rabük fabrikası müstakbel Türk gemile- ri için icap eden “lemir ve çelik malze - mesinin bir kısşmını imale başhyacak ve nihayet yakın bir zamanda denizaltı ge- misinin muhtaç olduğu makinelerin bü- yük bir kısmı burada yapılarak hariçten pek ince presizyon ületleri getirilmekle iktifa edilecektir. Otuz sene içinde Türkiyede vukua ge- len tebeddülün, henüz on beş yaşındaki Pkilâbın bizde vücuda getirmiş olduğu Lâyük değişmenin ehemmiyetini ve de- rinliğini anlamak için bu. hâdiseye bak- mak kâfidir. Otuz sene evvel, denizaltı gemisi, kimse görmesin diye, Halicin so- nunda bir yere ukup paslanmıya ter - kedilmiş, bir oyuncaktı. Cihan harbinde, rüştünü isbat etmiş olan bu silâh, Tür - kiyeye efsane kahramanlıkları içinde, u- zak yollardan, gizlene gizlene geldi. Bu- gün de İstanbul tersanelerinde, Türk iş- çisinin elile yapılıyor ve yakın bir ya « rında da onun hemen bütün makineleri 'Türk fabrikalarının, Türk işçilerinin e » Tinden çıkacak! Muhittin Birgen ikinci derecede cemiyete yarayacak bir eser bırakmaya ça- arasından adı geçenler birkaç bini bulmaz, dünyayı gezi- — », <maktır. Bir çocuk, bir bina, bir müessese, bir keşif ha" niz, doğup ölenlerden eser bırakmış olanların sayısı ko- laylıkla sayılabilir. farkı yoktur. linde ester bırakmamış adamın dünyaya hiç gelmemişten SÖZ ARASINDA Paris halkını İkiye ayıran Alman kızı Paris halkı ikiye ayrıldı. Yarısı memnundur, yarısı değil. Bunun sebe- bi de Freulein Hela Strehi isminde genç, güzel, cazip, hem de çok zarif bir Alman kızının sergi münasebetile Pa - rise gelen yüz binlerce yabancı seyya- hın arasında bulunuşudur. Freulein Hela Strehl'in Paris hal - kımı ikiye ayırmış olmasına bakarak bu güzel kızın hakkında şüpheye düşme - yiniz. Kendisi Almanyanın moda kra- liçesidir. Fransızların memnun olanla- rı diyorlar ki: — Memleketimize gelen her güzel kadın bizi sevindirir. Tabiiyeti, -ailli - yeti ne olursa olsun gönlümüzü, gözü- müzü açar. Memnun olmıyanların söyledikleri ise şudur: — Bü genç kızın fotograf plâkına benzeyen bir dimağı vardır. Moda ma- gazalarımızı görecek, kafamızdan çÇı « kanları memleketine dönüşünde aynen tatbik edecek, Almanyanın bizden mo- da eşyası almasına mani olacaktır . 32 metreden düşen cambaz bir genci öldürdü, kendisi sağ Kopenhagtan - bildiriliyor: Seyyar bir cambazhanenin programında, 32 metre yüksek bir trapez üzerinde müvazene ©- yunları yapan bir artistin numarası var- dı. Bu zat dün gece bir ayağı ile bir demir halkâyâ tutunmaya çalışırken bir elile de bir bayrak sallıyordu, tant o sıt ada ip kopunca seyircilerin üz*rine düştü. Halk- tan 25 yaşında bir genç öldü, bir kaç tişi ağır surette yaralandı. San'atkârın hayatı tehlikede değildir. * HERGÜN BİR FIKRA | ıı Sahibi çıkmazsa Şunun bunun yazdığı şiirler için: — Ben yazdım: Demekten vektnmiyen bir şair bir gün bir mecliste şiir okumuştu.. Şair, şiiri okuyup bitiri ten sonrTa, Ydec - Üste bulunanlardan. biri sordu: — Bu şiir sivin mi? Şairin yanında duran bir 20t şalr - den evvel cevap verdi:” — Başka sahib! çıkmazza, evet! * Eseri Londra Radyosuna kabul Edilen 13 yaşındaki Muharrir 13 yaşlarındak! Stella'nın bır mek- tep arkadaşile birlikte altı günde yaz- diğı (Kaçırılan) ismile skeci Londra radyosu kabul etmiş ve on beş gün müddetle oynamak üzere genç muhar- rirle bir konturat imzalamıştır. Mektebinde zeki bir talebe olarak anılan Stella Reichenberg, tombul bir kızdır. Derslerinde hep en iyi numara- yı alır. Ev işlerine de meraklıdır. Evde oldu mu, hemen önlüğünü takar, ye - mekler pişirir, ortalığı süpürür. Yüzmeyi, sporu ve oyunu hiç sev- miyen 13 yaşındaki piyes —muharriri, daha ziyade mizah ve zabıta eserlerini sever. Stella etrafındakilere: — Muharrir olmak çok iyi şey. Her- Aşığını demir tel İle döve döve Bayıltan genç kız Bu genç İngiliz kızı, hakkında fe - n * sözler söylüyor, dedikodu yapıyor d ye âşığını, herkesin gözü önünde e - he geçirdiği galvanezli bir tel ile, pastırması çıkıncaya kadar dövmüş, sonra da polise telefon — ederek: «Bir küstahın dersini verdim. Geliniz kal - dırınız» demiştir. Amerikada mezarcılar da grev yapıyorlar Birleşik Amerikanın Konuas Siiy şeh- rinin mezar kazıcıları grev ilân etmişier, komünistlerin yeni usulü üzerine mezar- lığı bir fabrika işgal eder gibi zaptetmiş- ler ve mezarlığa gelen cenazeleri geri çe- virmeğe başlamışıar. Grevcilerin mümessilleri — ücretlerinin arttırılmasını ve işlerinin san'at olarak kabul edilmesi için belediye ğe müzake- relerde bulunurlarken mezarlığın kapısı önünde sıra ile yirmi tabut dizilmiş ve gömülmeleri için bu müzakerelerin bit- |- mesi beklenmiş, nihayet üç gün sonra Egrevciler tatmin edilmişler ve ölüler de toprağa kavuşabi'mişler. kes itibar ediyor. Üstelik para da kaza-|yı bankaya yatıracağım. Yakında da i- nıyorum. Terzi olan babamın bütün ü- midi bende, Radyodan aldığımız para- kinci eserimi ortaya koyacağım demiş- tir. İSTER İSTER İNAN Festivalin stadyomda yapılan itfaiye şenliğine 15.000 |mine imkân olsaydı seyircilerin —miktarı — hiç şüphesiz davetiye yollandı. eğlencelerde davetiyesiz girmenin yo- lunu bulanlarla birlikte bu miktardan daha fazla seyirci | hazır —bulundu. Talep karşısında bulunanların anlattık- | larına bakılırsa yer müsait olup ta herkesin arzusunu tat- Iıqkiı etmesinden ileri geliyordu. İNANMA! İSTER 50.000 ; İNAN İSTER bulacaktı. Bu tehacümjin fazlalığı da seyirci - lerden yarısını eski itfaiye usullgeini bilip hatıralarını tazelemek isteyenlerin, geriye kalan seyircileri de eski neslin nasıl yaşadığını gözle görmek isteyen yeni neslin NANMA! M | Sözün Kısası | : e ERİRM || Piyer Loti'yi Düşümde - gördüm! e Te * * Piyer Lotiyi Tüyamda gö Başında, mavi püsküllü, kıpkırmızı V fes, arkasında dadilizi bir şam h TWf vardı. Eski bir türbe sandukasının ni andırır, üzeri biz tabut şalı ile ÖÜ bir erkân minderinin üzerine bağdaş rup oturmuş, tömbekisiz bir nal » marpucunu emip duruyor, bir yandan iri taneli bir kuka tesbih: çekiyordu. 3 Duvarları: «Ah, minelâşk'», «bu © geçer, yahul», «Lâ rahate fiddünya!» " «Ebülhasene revilhasene, ahsenelb elhülkülhasene» nev'inden hikmetaftl levhalarla bezenmiş, zemini hasır dö$” odasının içinde bir sürü kedi, şumarık eda ile sırt kabartarak dolaşıyor, Ü 4 ta bunları adlarile çağırıp, iltifat di *| yordu: ğ uraya geliniz, kedi bey!. Oturü nuz sarı paşa'. Geç'niz, Ceylân sultatt Keyfiniz nasıl, Pamu« hanım?. Birden, bunları bırakıp, bana dön? Sürmeli gözlerinin içi elem ve infial settiriyordu. Rujlu dudakları — titriye Pudralı yanakları pençe pençe kızari yordu. Sitemkâr bir sesle: — İstanbulun, hoşumı giden, en sah) sefalet ve mundarlık manzarasını da Ka dırıyorsunuz; yazıklar olsün, size! Garp mermleketlerinin hiç birinde 1 miyen ordu halindeki şu kediler, bilhf” sa geceleyin, sokaklarınıza ne güzel şark hususiyeti veriyordu! Yığınla tof landıkları çöp tenekelerinin etrahı Beşer, onar, yirmişer meclisi kurup © tatlı ahenklerile gündelik rızklarını dıkları zaman, ruhum, yaşamakta 'ol " duğu Aaraf ikliminden yer yüzüne, 0f * ların yanına iner, saadetlerine iştirak 607 di. Ne istediniz zavallılardan? Mahkünlk sefalet bulündukça sevgime istihkak WW | zanan yurdunuzdan bu iğrençliği de dırmakla, beni ne kadar muazzep etti Binizi biliyor musunur?"Acaba ben kara gözlerinize mi âşıktım? Asla! Sağ” lığımda beni size celp ve cezbeden, baX rınızda sezdiğim ve siğin tevekkül nd"’_ verdiğiniz miskinlik, hırpanilik, harap * lik, ve bunu süsliyen acayip kılığını! beraber, serseri köpeklere, sokak kedl€” Tine gösterdiğiniz müsaadekârlık ve Ş€” | katten başka bir şey değildi. Size n?M dilen yeni ruhla hepsinden kurtuldu * nuz.. Medeni insanlardan farkınız kâl * | madı. Sade bir, beni memnun eden, $? ” kak kedilerile köpekier kalmıştı. Buü * lar üredikçe sevinç duyuyordum. Hal * buki bunları da toplamağa, imha etmi ğe başladınız. Artık, İstanbulun, benifi için hiç bir cazibesi, hiç bir huswd)'*" kalmıyor. Aranızda, benim gibi düşüntü sefaletle pisliği İstanbulur asl olan BW susiyetlerinden sayıp la, kedilerin t0P * lanmasına itiraz, hattâ muhalefet edtf bir kaç hakiki eski zaman İstanbullus!” nun mevcudiyetlerini duyarak biraz teselli oldu isem, ümide düştü isem GÜ nihayet yeni fikrin eski fikre gıl!wd eşefle müşahede ederek, yeniden Y düştüm. Yazık, çok yazık ettiniz! Miskinlik, ©© halet, pislik, köhne sokaklar, tembel tağı kahveler, arka hamalları, sokak k€ dileri, serseri köpekler.. bunlar sizi de yüz mahva hizmet eder, medeni ©4 * miadan ilelebet uzaklaştırırdı amma- . M ze dair, ölmez, Ehlüı:lşıheıedxni"" zar, adınızı kendi adımla birlikte M ” hallet ederdim!» $ (Devamı 3 üncü sayfada) ea aA Dün hava gene sıcaktı Dün hava açık ve sıcak olarak g$f'lk, tir, Şehrin bir çok semtlerinde sık!6i bunaltıcı bir hava N esmiştir. En fazla sıcak- lik şehir dahi de 33 e kadar yük- selmiştir. — Hava tazyıkı TG1 e-ka « dar — yükselmiştir. Rüzgâr - poyraz - dan saniyede 10 metre sür'atle n « 1248 Güseş : SIN — Öğle 1 12 İkiadi : 16,09 — Akşam 1 ”':; Yatln —: 2058 — İmsek 1 SÜ Rumi sene 1558 — Arabi sene 1595 Hızır 102 K