Monoloğ Ben bir Mucit neye derler, bilir misiniz? Hani a var, radyo var, otomobil var, layyare var ya... İşte bunlar eskiden yok- » Bunları insanlar icad ettiler.. Am- a hep bir olup değil, aralarından biri Tadyoyu icat e*ti. Biri telefonu icat &tt Biri otomobili icat etti. Bu adam- işte mucit dediler.. Ben de bunlar- biriyimdir. İnanmıyor musunuz? m&h inanmıyorsunuz, yalan mı söylü- Yörum? Affedersiniz. Ben yalan söyle- » Her sözüm doğrudur. Mademki im diyorum 'nanın. Ne mi icat et- fim? Siz mucidim dediğime İnanın ki Ben de ne icat elttiğimi size anlatayım.. mı? İnandınızsa anlatıyorum. Hele baştan başlıyayım: mucidim lar; tetkik ettiler, bir daha, bir daha tet- kik ettiler ve nihayet plânım mucibince yerde yürüyen, havada uçan denizin hem üstünde hem altında giden şeyi yap- maya karar verdiler. Günlerce, gocelerce uğraştılar..Nihayet yapıldı. Mükemmel bir şey olmuştu. İlk tecrâbeyi ben yapa- caktım. Fabrikanın kapısında bindim. Vilesi açtım. Son sür'atle ilerlemeye baş- ladım. Benim son sür'atle ilerlediğimi gören motosikletli polisler: — Dur! İşaretini verdiler. Durmadım. Sür'ati daha fazla artırdım. Onlar'da peşim sıra geldiler. Yakalanıyordum. Hemen ka- nadların düğmesine bastım. Kanadlar 2- çıldı. Haydi havaya, Motosikletli polisler lım-' gün evde oturuyordum. Yapacak | durmuş, hayranla bakıyorlardı. Şaşkın- işim yoktu. Sinek avlıyorum. Bi- | Jıkları geçer geçmez, sür'atle geri dön- #İm evde de karasinek pek çoklur, ikla bitmez. Ben onları Beliverdi. Düşündüm: Yölda yürü Otomobil n r. Tayyare havada uçar, deniz Örü denizde gider, denizallı gemisi *İemı altında ilerler. Bunların dördü N birinden ayrıdır. Yazık değil mi.. nen:’;..lon danesi için, ayrı ayrı maâ- b o Piliyor, Dördü de birleştirilmez "- ane kadar kimsenin aklına gelmi- 'N bunu ben akıl etmiştim. Derhal kü- kalemi ele alıp çalışmaya başladım.. #tomobil modeli çizdim, Her iki ya- Tiha icabında kaparur, icabında —açılır tâdlar yaptım. Tayyare ve otomobil tu. Denizin üstünde yüzmesi ve âl- Tüatı da ilâve etmeyi unutmadım. Bu =:rüıt nelerdi? dıyeceksiniz. İşte bu , fazlasını söylemem. Mucit hiçbir icadının püf taraflarını uluorta h açmaz.. Sonra hepiniz mucit o- T, benim icadımı benimsersiniz. Rer ne'ize lâfh uzatmıyayım. Yaptığım li bir fabrikatöre gölürdüm. Mimar- * fabrikatörler, mühendisier toplandı. sessesersERA AAAT ilmecemiz Yeni b lup ki dalabilmesi için Jâzım gelen tefer-| $ - | düler, Biraz sonra yani başımda bir tay- yare peyda oldu. Anlamıştım.. Polisler bu sefer beni tayyaro ile takib ettiriyor- lardı. Onların tayyaresi de motosiklet- leri gibi sür'atli idi. Motosikletten kaç- mıştım amma bu sefer tayyareye yaka- lanacaktım. Aşağı baktım. Deniz üze- rinde idim. Balıklama denize indim. U- çan tayyareye bakıyor. Kah kah gülü- yordum. Ben gülüyordum amma onlar da peşimi bırakmamaya niyetli imişler meğer. Bu sefer de sür'atli bir deniz mo- törünün beni kovaladığını güörmiyeyim mi? Deniz motöründeki polislere elimle bir: — Allaha ısmarladık! — 7 Bu karmakarışık resimler arasına bir de deve gizlenmiştir. Siz o deveyi bu- İşaret edebilirseniz, resmi kesin, bize gönderin, bir kişiye bir kilo çikolâta, K kişiye birer masa saati, diğer yüz kişiye ayrı ayrı güzel hediyeler vereceğiz. Hüncceye cevab verme müddeti ön beş gündür. Bilmeceyi gönderdiğiniz zür- "& üzerine bilmecenin gazetede çıktığı tarihi yazmayı unutmayınız. SON POSTA Aslanları korkutan kadın Çok meşhur bir seyyah olan Bayan Janson çok müşkül bir vaziyetten nasıl kurtulduğunu an- /z latıyor. Tanganji- ka havalisinde uç- makta iken bir gün aslanlarla do- lu bir sahaya iİn- mişti. Yorgun olduğu için tayyarenin ka- marasında uykuya Galdı. Uyandığı — za- man pencereden dışarı bakınca bir de ne görsün? Tayyarenin etrafı bir düzünc- den fazla aslanlarla çevrirmiş. Genç ka- din başını pencereden uzatınca büyük bir aslanın hücumuna maruz kaldı. O anda hemen kendisine bir fikir — geldi. Tayyareden bir torba un alarak unu as- lanın üzerine boşalttı. Birdenbire kendi- sini beyazlanmış gören aslan öbürlerinin istikametine doğru gerilemeğe ve kaç- mağa başladı. Arkadaşlarının garib bir şekilde beyazlaştığını görer diğer aslan- lar da kaçışmağa başiadılar. * Koskoca binayı taşımışlar 1898 Şikago sergisindeki Monroe Pa. dir, Bu bina her taşı ayrı a Rio de Janiero'da tekrar tına dahverdim. Denizla altında ne ka- dar gittim bilmiyorum. Karşıdan bana doğru gelen büyük çok büyük bir balık evti yapıp dö- nemedim. Balık ta çok yaklaşmıştı. Bir çarpışma oldu. Balık öldü. Fakat benim deniz altında, deniz üstünde, karada ve havada giden icadım da param parça ol- müuştu. — Sen ne oldun? Diye soruyorsunuz. Merak ettiniz ha, teşekkür ederim. İşte buna memnun ol- dum, herhalde şimdi karşınızda olduğu- ma göre ölmedim. Yülnız biraz kolüm acıdı. Kendime geldiğim zaman, biraz evvel üzerinde oturduğum koltuğun a- yakları yanında idim, Evet, evet doğru başta anlatmıştım ya, Ben, sinek avlarken birdenbire uyu: vermişim, bütün bu gördüklerim de rü- ya imiş! meseaaeııAA Tersesesessesere ( — Küçük okuyucularımıza Küçük okuyucularımızın fo- toğraflarını çocuk sayfasına koy- mayı isteriz. Bunu evvelce de ilân etmiştik. Bize birçok fotoğ- raf geldi. Fakat bunların hemen ekserisi, gayet küçük ve iyi çık- mamış fotoğraflardır. Gazeteye konulunca bir şeye benzemiye- cektir. Küçük okuyucularımız da ga- zetede güzel resimlerinin çıkma- sını isterler. Onun içm meselâ bir gezintide, yahut oyun oynarken alınmış, yahut ta iyi bir fotoğraf- çıda çıkarılmış rvesimlerinden gönderirlerse iyi ederler. Bilmecelerde birinci ikramiye kazanan okuyucularımızdan is- tediğimiz fotğraflar bu tarzda o- | lanlardır. ĞD ü Hikâye Salimle Bayan Ayşe fakir bir kadındı. Kocası, evlendiklerinden iki sene sonra ölmüş, Bayan Ayşe de henüz kundakta bir ço- cuk olan oğlu Salimle kalmıştı. Bayan Ayşe çalışmayı severdi. Kocası öldükten sonra çamaşırcılığa başlamıştı. Tez ça- maşır yıkadığı ve daima sözünde durdu- ğu için az zamanda çok müşteri edin- mişti. Böylece seneler geçmiş; küçük Salim de büyümüş, sekiz yaşına gelmişti. Bir gün Bayan Ayşeye bir müşteri bozı çamaşırlar getirdi ve akşama almak is- tedi. Bayan Ayşe: — Hayhay, dedi, akşama kadar yıkar, ütüler, size teslim ederim. Çamaşırları derhal yıkadı ve bahçeye astı. Güneş kızgındı, bir iki saat içinde hepsini kuruttu. Nerede ise Bayan Ayşe çamaşırları toplayacak, ütüleyecekti. Fa- kat birdenbire gök gürledi ve yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya baş- ladı. Bu o kadar çabük olmuştu ki Bayan Ayşe bahçeye 'çıkıp çamaşırları toplıya- cak vakit bulamamıştı. Gerçi yağmur on dakika içinde bitmişti. Fakat çamaşirlar k |yeni baştan sırsıklam olmuş, hem de kir- |lenmişti. Bayan Ayşe onları tekrar yıka- dı. Tekrar astı. Çok üzülüyordu. Akşam teslim edeceğine söz vermişt. Şimdi 'bu sözü tutamıyacaktı. Sözünü tutama- imı.k ona ağır geliyordu. Salim annesi- İnin halinden ne derece üzüldüğünü an- lamıştı: — Hiç merak etme anne, dedi, ben ça- maşırları az zamanda kuruturum. — Nasıl kurutacaksın yavrum. Güneş hızını kaybetti. Şimdi assam kurumaları için en aşağı altı saat isler. — Ben kurutacağını anne bak görür. Bayan Ayşe buna pek inanmamıştı amma oğlunun kendine yardım etmek is- temesine de sevinmişt!. Manalleye bir hıcsız dadanmıştı. Ba- zan evlere geceleri bazan da gündüzleri giriyor, ne bulursa çalıp kaçıyordu. Bir gün evlerin birinde hiş kımse bulunma- dığı bir zaman girmişti. Evin kapısını açmak güçtü. Hırsız eve yakın bir ağaca tırmanmış ağacın bir dalına bir ip bağ- lamış ve iple bir öne bir arkaya sallana- vardı. Hırsızın evden — çikarken — kendi kendine söylediği sözleri de duymuştur; hırsız: — Bunu bırakayım, bir sefer daha ya- parım! * Demişti. Genç ressam, hemen evine girdi. Kalın bir teneke aldı. Merdivene Açık camın olduğu yere çıktı. Tenekeyi Y_akalanan hırsız Bayan Ayşe Salimin ne yaptığına bae kıyordu. Salim küçük evlerinden bisik. letini çıkarmıştı. Islak çamaşırların üzes rine konulduğu telli çerçeveyi sıkı sıkı bisiklete bağladı. — Anne, şimdi çarhaşırları büraya 8. aslım. — Ne olacak! — Bak görürsün. Ana oğul çamaşırları, bisiklete bağlı çerçevenin tellerine astılar. Salim, uç- mamaları için onları mandalla güzeles iliştirdi ve kendi de bisiklete atladı. Böe sikleti hızla sürdü. Bisiklet koştukça çae maşırlara rüzgür çarpıyor ve kurumalak rını kolaylaştırayordu, Salim bir saatten fazla zaman bizikletten inmedi. Nihayet çamaşırlar kürumuştu. Annesinin yansı — na gitti: — İşte aine, dediğimi yaptım. Bayan Ayşe çamaşırlara baktı. Elledi, Adetâ inanamıyordu. Ne de çabuk kurur muşlardı. Sevinçten gözleri yaşardı. Oğe lu Salimi kucakladı, öptü. Hemen ütüyü kızdırdı. Çamaşırları ütüledi ve çamaşım ların sahibi geldiği zaman hepsi ütülene miş ve hazırdı. Çamaşırların sahibi çolğ memnun olmuştu. Fakat asıl memnun olan Bayan Ayşe ile Salimdi. rak, kendini evin açık camına yaklaştır. mış ve cama yaklaşınca ipi bırakmış, camdan İiçeri girmişli. Yükte hafıf, ba- hada ağır bulduğu eşyayı torbasına dole durup gene geldiği yerden dışarı çıkı. yordu. Bitişik evde oturan genç ressam onu gördü. Fakat uzaklaşıyordu. Arka« sından koşsa elinden kaçırması ihtimali uzaktan bakanlara açık bir cam - hissini — verecek bir tarzda boyadı. Biraz sonra hırsız tekrar göründü. İlk — seferde girdiği gibi girecekti. Kendisini — iple saliverdi. Tam sallantıp kendisini " pencereden içeri atıyordu ki pencereye ressamın koyduğu tenekeye olanca hizi- le başını çarptı ve yere yuvarlandı, Tes- — lmıhl.ıdı. Ve boyalarımı alıp — tenekenin | sam koştu, hırsızı' yakaladı.