#ransızcadan tercüme edebi roman İ Bunlar, öyle iki sebeb ki, yalan söy-| yan kaya döküntüleri ve “ delik deşik-| yorum... Ölmüşüm. Yani o adam, ben İemediğimi isbata ve sözlerimin doğru-|lerle dolu araziden geçiyordu. Oradan/olan o adam ölmüş demek istiyorum. “ ii iu“ â inanmanıza kifayet eder... | dal Biliyorum, iyi biliyorum... l XXXN | Adam költulstan kalktı ve kapıya | “oğru yürüdü. Benim yürüyüşümle (o yürüdüğünü İârimda, âyağa kalkmak için gayret Wirfeden ben imişim gibi, âni-bir seft- hissettim. Sonra her adımında, kal- rımda, baldırlarımda , seri kıpırdanışlar oldu. Medhale açılan kapının önüne geldi- İİ Sl zaman, sağ eli kapının tokmağında, İİ Dilâhareket durdu. - (| Marki (Gaspar) ın, tanınmıyacak derecede azalmış, zayıflamış, sesten 2i- nefes denecek derecede değişmiş | i işittim: | — Kâğıtları! diyordu. İ Vikont (Antuvan) uzun boyile, be- ğ Ve adamın aramıza girdi. Nasıl ol. bilmiyorum, fakat, Vikontun, ada- Min cebine, benim kart vizit zarfımı ve Kümandarılığın mektubunu yerleştirdi- Üni gördüm. >— Oldu. dedi. € adam'kapıyı açarak çıktı. Medhale geldiği zaman, aramızdeki, 9 ye rağmen, hâlâ onu görmekte rm ediyordum. Hakiki manhsile ö- * tarafını gözlerimle görmek süretile değil, hayır! Sanki adamla beraber gi- den bana aid başka bir çift göz varmış » benim gözlerim benim vücudüm- den nasıl ayrılmıyorlarsa, onun yanm- an da ayrılmıyorlarmış gibi görüyor. kı Medhalden geçip de bahçeye çıktığı, ik dallı ağaçların altına daldığı zaman © görmekte devam ediyordum. 1, iki (Gaspar) ın ince sesi, bir de- daha kulaklarımda çınladı. Yarı ya- we ölmüş olan sesinin bütün kuvve- ini son ve kat'i bir söz söylemek için “âdığını anladım. Zi Efendi, diyordu, şu gördüğünüz a- hş buradan çıkıp giden adimi, şa- ây Olunuz ki, ben yarattım; nasıl ki *lâh da beni yaratmıştır. Ve onu ya- tah, ben olduğum için, onu mahvet. k hakkı da benimdir. Nasıl ki Alla- Şa, beni mahvetmeğe hakkı vardır. Yet buna kadirsel © ses, söndü... XXX > Ve beri hâlâ onu görmekte devam e- yordum. Süratle yürüyor, çalılıkların arssın- $ayanı hayret bir sühuletle ilerii- Kb ui, Altı saât evvel Madeleine'e de, İ ür sühuletle yürüyüp giderken Yahu etliğimi hatırladım. Altı saat, t altı asır evvel... Ufukta gün beliriyordu. Fakat dağ- ve gölgelediği arazi, henüz karanlık- | vücuhla görüyordum. Daha ka. ik bir gece bile olsa gene gürecek- iy Elimle tutar gibi görüyordum. “şe Svkaltabiiye ve seyyar olan bu er benim belki benim etimden ya- | yeldiğı için onun peşinden ayrılmıya © ş Kendisini adım adım takib eden bu it âdeta birer el gibiydi. Bakıyor, yangı değil sanki dokunuyordu; tu- a çok sür'atle ilerliyordu. Eira- 34,2, hendesi şekilleri beni hayrete dü- Müş olan kayaları görüyordum. Bu “tentin ortasında, adam, hiç tercd- |; Söstermiyor, kat'i e hizli i Yürüyordu. $, Oldaki dikenler onün vücüdüne de. im vüöcudüme batıyormuş gibi, i, Atlarımda, dikenlerin teritasını düy- eye aldıkça benim yorgunluğum İu; bir an geldi ki bacaklarımda e kapaklarımda yorgunluktan sı- Peyda olmağa başladı. gli adam faş lâbirentten çıkmıştı. “e, manzarası bana yabanci"ğlmir Heyhat! Gene buna rağmen ne İay- lim, Ayağa kalktığı zaman baldır- ve ayakla “ Son Posla, allam; 34 p — "Tercüme eden: MH. V. da altı saat evvel geçmiştim. Oradan az | Ensesinde kırmızı büyük bir delik gö- uzak bir noktada, o akşam da delilim,İrünüyor.. Bir kaya parçasının sivri elindeki fenerle patiköyı andınlatmış, ucunun girdiği ve hayatın çıktığı bü- ve, şimdi, adamın ve aynı zamanda be-İ vük bir delik... nim bacaklarımızı tırmalıyan dikenle-f” ri ve çallı i ana yol! salıları, sopasile iterek bana yek yatağın içinde yatan benim ensem Benim ensem de, burada, bu odada açmıştı. . Yorgun, istimdad edecek deransde, de, acıyor, gök acıyor... Yo | yordum Cansız bir halde, upuzun yatıyorum. : ie Bir çok defa kımıldamağa çalıştım. ms Mi Kızartınış, | Muvaffak olamadım. Hiç bir hareket ti. Zemin müphem surette beyazlanı- | yapmağa muvaffak olamıyorum artık. yordu. Zeminin birdenbire dikleşen bir | Aralık kalmış pencereden, yağmurdan noktasını kapıyan yüksek otları gör-)ıslanan çam ağaçlarının taze kokusu, İ- düm. çeri sızıyor. Yalnızım. Biraz evvel kont Adam, ayakta, kollarını ei e) ve vikont yanımda idiler, duruyordu. Öne doğru iğildi. Ben de|Bana bakıyorlar, nabızlarımı, ensemi Rİ i ae e Aİ muayene ediyorlardı. Fakat biraz sonra saat evvel, kenarın: aşiyetle ür- it il perdiğim uçurum... Onu lanlar. Gal elle elele dum., arazinin şakuli inişini, dibde beyaz çakıları, köpüklü yeşili; su- yuda eri e EE Ea ileri mazi oldu. Efsanevi bir şekilde uzak timi de hatırlıyordum... bir mazi. Suyun içinde yüzen cesede Ufukta, semanın solgunluğu orta-)bakıyorum ve hatırlamağa çalışıyo- sında, kırmızı bir leke, taze kan rengi-İrum... ne benziyen kırmızı bir leke gibi, şafak başladı... Uçurumun başıma verdiği dönmeyi ie çalı m esnada birdeni re, bütün adalâtımın âni bir boşanışile,! koltuktan dışarı fırladım. Daha rus) apan bir adamın tramp- vaya fırlaması şeklinde fır- Yukarıda anlattıklarımın hepsi şimdi (Arkası ver) | Çektiği ıstırabla- rın mes'ulü kendisidir Çok zayıf, çok halsiz olduğum için, adalâtımın bu şekilde birdenbire bo. Şanması beni o kadar yükseğe fırlatmış- tı ki, yere düştüğüm zaman, kendim;, geriye kaçan koltuğun üç adım ierisin- de buldum. | Başım ve ellerim ileri doğru uzanmış olarak düştüm ve bayıldım. Fakat bayılmadan evvel; adamın, baş aşağı uçuruma düştüğünü, «prçalandı- ğını, ezildiğini ve yeşilimtrak suyun, beyaz çakılların üzerinde can verdiği- hi gördüm... XXXIV Sontâsını bilmiyorum... Artık hiç bir şey bilmiyorum... Bir sabah... Gene yağmurlu bir sa- bah... Demir parmaklıklı pencereden, mahbes odâya, cıvık bir gündüz ışığı! giriyor... Yatakta upuzun yatıyorum. Kendime geldiğim zaman, etrafıma bö- kınmak için, dirseğimin üzerinde doğ. rulmağa çalışıyorum, kabil değil, çok zayıfım... Ve birdenbire gene görüyorum... Di- şarısıni görüyorum... Akan bir su,.. Yeşil otlar... Yosun- lar... Yüksek, şakuli, keskin kayalar .| diş ağrilarile —üşülmeklen mate dan ibaret bir. cidar. sür'atle akan su-| vellid ağrı, sızı ve sancılara karşı yun ıslattığı bayaz çakıllar.. Ve çakılla: bilhassa mfessirdir. rın sivrilikleri üstünde bir ceset... Be-| , NEVMOZİN nim cesedim... Ben... Su, elbisemi ıslatıyor; göksümü, 0 Mideyi bozmaz, kalbi ve böbrek'eri yormaz müzlarımı kaplıyor yere temas eden ADR LA A ALD NEM yüzümü, apaçık gözlerimi dolduruyor... Fakat suyun soğuk ıslaklığını hi: yorum... Suyun dışında kalan kalça- İarımı ve bacaklarımı döven rüzgârın, rüzgârla karışık yağmurun temasın da hissetmiyorum... Hiç bir şey hissetmi. ERE DA EE AE . .. İstanbul Sıhhi Müesseseler Arttırma ve .. i » Eksi'tme Komisyonundan: İstanbul Leyli Tıp talebe yurdu talebesi ihtiyacı için mevcut şartname © ve mühürlü nümunreleri gibi x26005 metre elbiselik kumaş kapalı zarf suretile sa- tın alınacaktır. 1 — Eksiltme; Cağaloğlunda Sıhhat ve içtimai muavenet müdürlüğü binasın- daki komisyonda 11/8/9397 Çarşamba günü saat 15 de yapılacaktır. 2 — Muhammen fiat: Bir mefresi 475 kuruştür. 3 — Muvakkat garanti: 928 lira 25 kuruştur. 4 — İstekliler nümuneyi Çeruberlitaş civarında Fuatpaşa türbesi karşısında Leyli tp talebe yurdu merkezinde görebilirler, Ve şartnameyi de parasız ola- rak alırlar. 5 — İsteklilerm cari seneye ai! Ticarel odası vesikası ve 2490 sayılı kanunda yazılı belgeleri ve bu işe yeter muvakkat garanti makbuz veya banka mektup- larile birlikte bel günde ihale Böatinden bir saat evvel komisyona zarflarını vermeleri. o «4508 HEVROZİN knşelerini tecrübe elmiş olsaydı Ona cehennem hayal oyaşatan bu müannid baş ağrısından eser kalmıyacaktı. NEVROZİN Bülün ıştırablerı dindirir, baş ve HAYAT NE GÜZEL Yazan: Jean Rameau / > Çeviren; Faik Berçmen Dört kişilik bu mes'ut insan grubu otomobillere binip uzaklaşırken eski asker ve şimdiki Oryan, güzeldi, neşeliydi; yirmi yaş - larındaydı, ve billür gibi sesi vardı. Pa - risin en büyük tiyatrolarının birinde çâ- lışıyordu. Tiyatro mevsimi bitince bir kaç arka- İdaşile beraber Fransanın muhtelif yer - lerinde dolaşırdı.. Bir gün, otomobille dolaşıyorlardı. Kır- da yemek yemeğe karar verdiler. Epey İaradıktan sonra, bir suyun kenarında, İkoyu ağaçlıklı, yumuşak çimenli bir yer buldular. Oryan burasını görünce ne * şeyle el çırparak bağırdı: — Ne kadar güzel bir yer!. Burada ye- mek yiyelim!.. Dört kişiydiler. İki erkek, iki kız. * Şoför, paketleri, şişeleri oturacakları yere götürdü. Ağaçların gölgesi altında, gülerek, eğlenerek iştikalı bir yemek ye- diler, Tabiatin bütün dekorları sanki on» lar için, onların hoşuna gitmek için ku - rulmuştu. Hâyat, ne kadar tatlı ve güzeldi. Ya - şamak, onlara ne büyük bir zevk ver - mekteydi.. Yemek bitince Oryan vücudunda yu - muşak bir rehavet duydu ve arkadaşla- rına: — Hadi biraz kestirelim!. diye emretti. Az sonra hepsi uzandıkları yerde uyu- muşlardı. | * Evet, hayat güzel, yaşamak zevk'i, eğ- lenceliydi. Fakat bu, herkes için böyle değildir. Bu mes'ut, yanakları kıpkırmızı sıh - hatli ve neşeli grupun az ötesinde bir tarla ve bu tarlanın kenarında zahmetle bir köylü vardı.. Bu, harp! 1 kaybetmiş eski bir askerdi. Küçücük harmanında topladığı yıllık buğdaylarını ambara yerleştirmeğe uğ- raşıyordu. a Demetleri sırtına vuruyor ve boşaltıp dönüyordu. Bir aralık karşı tepelerde ka. ra bulutların #oplanmakta olduğunu gör dü, Ve uzaktan bir yıldırım sesi kula - na geldi. Bir fırtına başlıyacak demekti. Tek bacaklı köylünün içi endişeyle korkuyla titredi. Eğer yağmur yağarsa felâketti.. Bir yıllık emeği olan buğday- lar ıslanacak ve çürüyecekti, Yani bir yıl ekmeksiz kalacak, ve küçük evine karkunç bir sefalet çökecekti. Bu düşüncenin tesirile acele etmeğe! başladı. Şimdi tahammülündan ziyade| taşıyor ve tek bacağı üzerinde güçlükle sekerek ambura koşuyor ve dönüyordu. Bugür. yalnızdı. Annesi evde hasta ya- tbıyordu. Karısı da ilâç almak için şehre inmişti, «Hayır!. Hayır!. Hayat herkes için gü- zel ve renkli değildi!» Fırtına buralara gelmeden buğdaylar ambarda olmalıydılar, Fakat nasıl? Buna imkân da yoktu. Tam bu sırada arkasından bir ses duy- du: — Hey, arkadaş! Sana yardım edebilir miyiz? Köylü sesin geldiği tarafa döndü. Bun- lar, şehirli ve zengin fki erkekle süslü, genç ve güzel bir kızdı. — Bütün bunlar ambasa girecek de - tek bacaklı köylü... ğil mi? Hadi çocuklar yardım edelim! Köylü: «Daha dünyada iyi adamlar varmış!» diye düşündü.. Erkekler ipek gömlekli ve kadın da beyaz elbiseli olmasına rağmen işe dört sarıldılar. Köylü onların ince, beyaz ellerine baktı. Avuçları papatyaları an » dırıyordu... * Bunlar, yıldırım gürültüsile uyanın Oryanın arkadaşlarıydı. Uyanınca etra « fa bakmışlar ve çırpınan köylüyü görün- ce imdadina koşmuştular. Oryan hâlâ uyuyordu. O, uyurken ku- lağının dibinde top patlatsalar uyanmaz» dı. Neden sonra uyanınca arkadaşlarını yanında bulamadı. Yerinden sıçrayınca onları gördü ve oraya doğru yürüdü. Arkadaşlarının (elbiseleri o yırtılmış, parçalanmıştı? Fakat bütün buğdaylar da ambara yerleştirilmişti. Eski asker ve şimdiki tek bacaklı köy- Tünün içi rahatlamıştı. Buğdayı kurtul- muş ve yıllık ekmeği emniyet altına girs mişti. Bu iyi insanlara nasıl teşekkür e « deceğini bilemiyerek: — Size ne kadar çok teşekkür etsem azdır. Beni kurtardınız. Siz ne kadar iyi İnsanlarmışsınız.. Ne olur gelin size bis Ter kadeh şarap Ikram edeyim. Fakir e« vim biraz şereflenmiş olur. * İlk kadehi içerlerken birden kapı « - çıldı ve Oryan göründü: — Bensiz ba!. Bensiz ona.yardım etti « niz! Ben, demek onun için hiç bir şey yapamadım.. yok bu olmaz!, olmaz doğ- rusu.. Oryan bir an, bir şey yapamamaktan mütevellit bir azap içinde kıvrand:. Son- ra aklına bir şey gelmiş gibi köylüyü & linden tuttu: — Bana bir şey emret arkadaş, yapas yım! Bir işin yok mu? Köylüye iyice sokulmuştu, Zavallı a » dam, bu göz kamaşlırıcı ın karşısın» da ne söyliyeceğini şaşırmıştı, Nihayet Oryan onu sürükliyerek: — Hadi bana evini gezdir! dedi. Odadan çıktılar. Oryan ansizın, köylünün itirazına ve mukavemetine meydan bırakmadan tas zeliğinin, güzelliğinin bütün sıcakhiğile tek bacaklı köylünün yüzüne bir buse kondurdu; ve hemen kaçtı. # Dört kişilik bu mes'üt insan grupu oto- mobillerine binip uzaklaşırlarken eski asker ve şimdiki tek bacaklı köylü, tar- lasının kenarında durarak, renksiz ve ışıksız fakir hayatında ona mes'ut Ove neşeli bir saat yaşamak fırsatını veren bu şehirli ve zengin insanlara, kaybolun- cıya kadar, ıslak gözlerile uzun uzun baktı, Yarınki nushamızda : Ormanda bir gece Yazan : Jeax Fossard Gi adi,