10 Sayfa Azerbaycanda İttihat ve Terakkide on sene 17 inci kısım Yazan: Eski Tanin Başmuharriri Muhittin Birgen No. 3 son İttihatçı O zamanlar Azeriler sabahtan akşama, akşamdan sabaha kadar hep: “ Yaşa, yaşa, Mustafa Kemal Paşa!,, Milli şarkısını söyleyip geziyorlardı Çarlığın kültür teşkilâtı, Almanyanın kültür teşkilâtı erine kurulmuş ve bu da hazmedilmiş için modern bir kafa yapılışı Azerbaycan münevverleri arasında hemen hemen u- müumi bir hâlde ifi. Hattâ, diyebilirim ki bu yukardaki Avrupai kültür ruhu aşağıya doğru sızarak halk arasına bile intişar etmiş bulunuyordu. Bütün nok- sanları, bütün bu kültürü işlenmiş bir rk dili ile fade edememekten ibaret- k erinden bunu, 6 da ham halde, türkce ile ifade e n pek az insan vardı. Muallim Na fik Fikret da- i 2 Ğ kal t r, bir kaç ta- , müsavat zamanın- ötürülmüş olan bir f, çok zayıf takım muallimler, r çıkmışlardı. Bu hal, e, Türkiye- nin kültür kuv hakkında inkisarı bile mucib olmuş, fakat, Azeri münev- verler, bunun, düfen en zayıf un- surların seçilmiş olmasile izahı tara- fına gitmişlerdi. Maalesef, bizimkiler de orada ilimden ve vazifeden başka her şeyle meşgul olmuşlardı. Azerilerin yegâne memnun oldukla- rı insan, Bakâü Darülmualliminini idare etmiş olan /-eski bir mektep arkada- şım- Muzafferdi. Muzafferi bir aralık Çanakkale maarif müdürü olarak ve sonra da Ameli Hayat mektebi müdü- Tü olarak görmüştüm. Şimdi nerde ol- duğunu bilmiyorum. O zamanki Azerbaycanın, bizi alâka- dar eden bakımdan umumi çehresini böylece hülâsa ederken şunları da u- Kafkasyanın istilâsını akib bu memlekete gitmiş olan Türklerin son tortuları olmak üzere ©- rada biraz da Türk kalmıştı. Bunların pek çoğu komünist olmuştu. Fakat, ko- Mmünist teşkilâtı bunların hiç birine emniyet ve itimad göstermemiş, bir kısmını alelâde istihbarat vasıtası ola- rak kullanmış, bir kısmını da şü ve bu tarzda âdi işlere vermiştir. Esasen içlerinde kültür sahibi olan insan da yoktu ve bunların bir çoğu da bizlere görünmezlerdi. Gördüklerim, bir aralık İstanbul mektupçuluğu et- miş olan Salih Zeki ile Baküde komü- nist gazetesinde muharrirlik yapan ve aslen Türk değil, Arnavut olan Ahmet Bedi idi. Bu, külüstür bir muharrirdi; Türk memleketinde Türkcülük ile it- ham yekten korktuğu ve komünist teşki yaranmak istedi için her vesilede kendisinin Arnavut olduğunu dddia eder ve biz Türklerin aleyhimiz- de bulunurdu. Bu zümreden olanların diğerlerini hiç görmedim. dahi iyi öğrenmiş olmadığım için kim olduklarını hatırlıyamıyorum. Alelâde siyasi zabıta hizmetinde kullanılan pes- paye insanlardı. Hangi taraftan bakıl- 8a, mMmaalesef, Türkiye, Azerbaycana yüksek ve temiz unsurlarile görünmek fırsatını bulamamıştı! O tarihlerde, Azerbaycanın Sovyet- Jet camiası içindeki mevkiine gelince, u, henüz kat'i şeklini almış değildi. A- Zerbaycan Sovyetler nizamını kabul et- miş müstakil bir cumhuriyet idi. Orta- sında ây yıldız ile Azerbaycanın bizim bayrağımızın hemen hemen aynı olan bayrağı muhafaza edilmişti. Yalnız yıldız altı köşeli ve ortasında da çekiç fle-orak vardı. Gerek Azerbaycanın, ge- Tek Güscistanın Ankarada ayrı ayrı se- İsimlerini | |firleri ve Türkiyenin de Tiflis ve Bakü- de sefirleri bulunuyordu. Önce menküp olmuş, sonra da ölmüş bulunan Neri- manol'un yerine Agam Alioğlu ismin- |de kültürsüz ve sanradan komünist ol- mMuş, zayıf bir unsur, hükümet reisi ol- (muştu. İnkılâbın ruhundan ziyade şek- line bağlı olan ve tesadüfen ellerine geçmiş bulunan hükümet sandalyesin- de oturmaktan pek memnun görünen bir takım zayıf adamlar da komiserlik mevkilerinde bulunuyorlar ve bu mev- kilerini muhafaza için her şeye razı o- luyorlardı. İnkılâb Azerbaycanı yavaş yavaş, adım Jadım tesellüm ediyordu. İlk hamlede, Azeriliğin halk ruhunda yaşıyan bir ta- kım hüsusi duygularına karşı harekete geçmemişti. Bunun içindir ki bayrak, İpek ufak bir değişme ile muhafaza e- la «lekeli» bulunsalar dahi iş başından uzaklaştırılmamıştı. Azerbaycanda Tür- kiyeye karşı mevcud olan derin sevgi- ye karşı da inkılâb göz kapıyordu. Her nevi milli duygunun düşmanı olmasına rağmen, komünizm, Azerbaycandaki bu hususiyetleri tanıyor ve ona hjirmet e- diyordu. Benim Baküye yerleştiğim ta- rihte Azeriler hâlâ: Yaşa, yaşa, Mustafa Kemal Paşal! Diye pek sevdikleri bir havayı sa- bahtan akşama, akşamdan sabaha ka- |dar söyleyip geziyorlardı. Sokaklarda çocuklar, evde kadınlar, umumi yerler- de saz takımları, hülâsa her yerde bu hava terennüm edilirdi. Yeni rej göre bunun yapılmaması icab eti Azeriler bilirler, fakat, mevcud müsa- mahadan istifade ederek söyleyip gi- derlerdi (1). Komünistlerin müteassıb kısmı bundan memnun olmazlar, fakat, halkın ruhundan gelen duygulara karşı da ses çıkarmazlardı. Azerbaycanda tatil günü cuma idi. İnkılâb, Azerflerin halk şairi olan Sâ- bir'i meydana çıkarmış, Hop Hop Na- me'sini basmış, namına bir kütüphane tesis etmiş ve bir de heykel dikmişti. (Arkası var) (1) Bu milli hava, çok güzel bir Türk havasıdır. Türkiye bunu tanımaz. Bu havanin notasını bulup Türkiyede tâmim etmek lâzımdır. Hiç olmazsa İn- kılâb Müzesi'nde hıfzedilmesi, bence çok güzel bir fikirdir. Geçirdiğimiz ef- sane devrini musiki ile terennüm için hiç bir mühim eser yaratmamış olan Türkiye, bu havayı yaşatmalıdır. O ka- dar güzel ve o kadar Türktür, Bu su- retle Azerilerin duygularına na hürmet gösterilmiş olur. Nöbetçi Eczaneler Beyazıdda: (Asador), Bamatyada; (Ero- filos). Eminönünde: (Bensason). Eyüp- te: (Arif Beşir), Fenerde: (Hüsamettin), Şehremininde: (Hamdi). Şehzadebaşın- da: (Üniversite), Karagümrükte: (Ke- mab), Küçükpazarda: (Hikmet Cemil). e: (İstipan), — Beşiktaşta: (Nall Halidi, Barıyerde: (Nuri), Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Üsküdarda: (Ömer Kenan), Kadıköyün- de: (Baadet, Osman Hulüsi). Büyükada- da; (Halk), Heybelide: (Tanaş). sasa aa a Sesşeseaae AAA saklayınız. 90 tanesin! bir seri halinde derenlere — bir kilo şeker verilecektir. Ev kadınının şeker kuponu: Ev kadını, taze yemiş mevsimi geçmeden kilerini reçel ve ımplı doldur. Bu kuponları 30 gün neşredeceğiz Onları haergün — kesiniz, numara vereceğiz. Sonra ulusal munun İstanbul şubesi tarafından tayin olunacak bir günde bu numaralar ara- sında kur'a çekilecektir. İlk 25 numaraya yirmişer kilo, müteakıp 28 numara- ya onar kilo, bundan sonraki $0 pumaraya beşer kilo, 280 numaraya da ikişer biriktirip idaremize getirenlere ve gön- ekonomi ve — arttırma kuru- dilmiş, bir takım insanlar, milli olmak- | 5 îlıır edayla: İ birer birer çıkı D BON POSTA İSON POST! nın (| TARİHİ || TEFRİKASI || (e | Yayı * M Rasim | | Geme )) İki hîzı;tçinin yalnız ağızları tıkaçlanış, elri bağlanmıştı. Rüstem de kıskıvrak muhafızların kollarında götürülüyordu Dona dona.. titreye — titreye, boğularak ölmek çok korkunç bir şey- di, Rüstem.. hizmetçilerin öyle acı acı feryad etmelerinden çok müfeessirdi. Artık, kendi ölümünü düşünmüyor.. Boynuna aldığı bu zavallıları, her ne pahasına olsa kurtarmak istiyordu. Bu defa, ciddiyetle seslendi: Hey! Yukarıdaki herifler! Ben.. ğiniz gibi öleceğim; fakat, bu iki , bende bulduğunuz cürümle ne alâkaları var? Ne için onların güna- hına giriyorsunuz. Kapağı açınız! Ye- min ederim, ben, suyun içinden bir ye- re kımıldamam. Bu iki hizmelçiyi çı- karınız. Kapağı tekrar üzerime kapa- yınız! Der demez, başlarının in kenarından bir şey r delik açıldı. Bir ses, âmirane - Haydi! Suyu kestik. Bu delikten, 4 eyince, Rüstem, iki hizmetçiyi çı- kardı. Kendisi, bu defa, alt basamak- lardan birinin üstünde, boynuna kadar yükselen suyun içinde ayakta durmuş.. Deliğe yaklaşmamıştı. Ses, tekrar em- retti: silzade! Sen de çık! Maksadımız, seni suda boğmak deği! hüviyetini anlamaktı. Madem, ki dan okuyorsun; çık ta boyunu göste İşte, hizmetçilerin de burada serbest bir halde bulunuyorlar, Suda boğul- mayı göze alacak kadar korkak oldu-| ğunu zannetmiyorum. Haydi! Çok ba- kayım! | erinden, ziyete düşmüştü. Ne yapacaktı? - HURAP, İŞKENCEYE TABİ TUTULUYOR. epeyce rahat idi; fakat, Rüstemle hiz- ğina çok canı sikiliyordu. Her halde, onların da başlarına bir şey gelmiş ola- Rüstem.. bu alaylı sesi dinlerken, bo- ğazına kadar su içinde duruyor.. Etle- ri, vücuduna yapışan elbiselerinin buz gibi soğuk yaşlığı içinde uyuşuyordu. Deliğe doğru kalkmış olan gözleri.. O- rada hiç kimseyi göremiyordu. Hiz- metçileri de, seslerini çıkarıp bir şey söylemiyorlardı. O.. hizmetçilerinin kurtarılmasını is- temişti. Kendisinin çıkarılması için yalvarmamıştı; fakat, deliğin başında- ki adam, çıkmasını istiyor.. Hattâ a- laylı bir lisanla ona meydan okuyordu. O halde, çıkması.. bu adama ve onunla beraber bulunanlara hadlerini bildir- mesi lâzımdı: — Peki! İstediğiniz için çıkıyorum. Dedi. İki kolunu kaldırarak elleri ile deliğin kenarına tutundu. Delik, o ka- dar dardı, ki geniş omuzları, pek güç- lükle oradan geçebildi. Beline kadar yükselmişti, ki, birdenbire, hem kolla- rının üstünden vücudüne bir ipin sârıl- dığını.. hem de başına bir tulum geçi- rildiğini hissetti. Kendini, delikten aşa- ği bırakmak istedi. Muvaffak olamadı; gçünkü, kollarının üstünden. vücudüne sarılmış olan ipe bir kaç kişi sarılmış- lar, çekiyorlardı. Sonra, kenarları o- muzlarına kadar inen tulumun alt kıs- mı.. nefes almasını güçleştirecek kadar sıkılmıştı. Çıkmıya mecbur oldu. İki a- yağını, deliğin kenarındaki tahtalar ü- zerine koyup ta ayağa kalkınca, bacak- larına da, bir ipin, yılan gibi, sarıldığı- nı düydü ve bir anda, o ağır vÜcudü, o- muzlarından, belinden, bacaklarından yakalanarak kaldırıldı. İki hizmetcinin yalnız ağızları tıkaç- lanmış.. kolları arkalarından bağlanmış tı. Onlar, önden, iplerinden tutan mu- hafızlarının önünde yürüyorlardı. Rüs- tem ise., tabutsuz bir cenaze gibi, her tarafından tutularak — götürülüyordu. Bu kafile, bir köşeyi saptı. Karanlık bir dehliz içinde ileriledi. Hafif ışıklı bir kandille tenvir edilmiş olan dar bir merdiven başına geldi ve basamakları inerek aşağıya indi. Orada, hücreler vardı. Her biri, birer hücreye tıkıldı. Hizmetcilerin bağları çözüldü. Rüste min başına geçirilmiş olan tulum çıkar rıldı. Kollarının üstüne ve bacaklarına sarılmış olan ipler çekildi. Höcrelerim kapıları üzerlerine kapatıldı. Bütün bu işler o kadar sür'atle ya- pilmıştı, ki,.. Rüstem, yerinden kımılda- yıp doğruluncaya kadar höcre kapısı- caktı; çünkü düşmanları, yüzyüze gel- meden hareket ediyorlar.. onları tuzak- CiLD nin kapandığını gördü. Ayağa kalktığı|la avlıyorlardı. Muhakkak, Rüster € şıkır çıkır suların |hizmetcileri de, ı gördü. Palası, hançeri de alın-|tuzak gibi bir tuzağa Gdüşürmüşlerdi; mıştı, Şimdi, evvelkisinden kötü bir va-|fakat, şimdi, nerede bulunuyorlardı kendisine kurduklari Onların - ölmedikleri meydanda idii çünkü, onu isticvab eden zabit, Rüste- min kim olduğunu ve ne yapmak içifi Çermise geldiğini anlamıya can atmış t. Acaba, onlar da kalede mi hapsedi'” mişlerdi. Kendisi, buraya nakledilmek* le, onlar, eski yerine mi konulmuşlar” Hurap.., son defa nakledildiği odada,|dı? Hurap.. etrafında hüküm süren sü“ metcilerinin ne olduklarını anlıyamadı-|kütta, merakını bertaraf edecek bir 0€“ vab bulamıyordu. Gardiyana bir.şey sormasına imkân yoktu; çünkü cevâb vermiyeceği muhakkaktı. (Arkas var) iNiZi Genç hayvanların cild hüceyrelerinden istihsal edilen BiOCEL ile BESLEYİNiİZ ve Her Sabah Daha genç görününüz Moşhur bir Üniversitede dühi bir doktor profesör tarafından keşif ve istihzar edilen asrın en büyük ve kıy- metli güzellik unsurudur. 25 yaşınızdan itibaren cildiniz, kıy- metli Biocel'ini kaybetmeğe başlar. Şayed, cild başka bir unsurla beslen- mezse, bu ziya seneden seneye artar ve nihayet yüzünüz buruşmuş ve ihti- yarlamış olur. Cildinizin Biocel'i yü- zünüzü taze tutar ve genç gösterir. Genç hayvanlardan istihsal edilen Biocel, tıpkı cildinizin tabil Biocel'i gibidir. Mümasil cild unsurları arasında en müessir ve en kıymetli bir cevherdir. Cild hüceyrelerinizin derinliğine nüfuz ederek buruşuklukların teşekkülüne baş- fadığı yeri hemen beslemeğe başlar. Hat- tâ annelerin bile yüzünü gençleştirir. Ve genç kızlarla hiç görmedikleri sehhar ve terü taze bir ten temin ederler. Bu Biocel cevheri, gimdi pembe rengindeki Tokalon kreminin terkibinde tam cildinizi besle- mek için matlüb nisbet dairesinde meV” cuddur, Geceleri yatmazdan evvel kullanın!f Sabahları yağsız beyaz rengindeki Toli” don kremini kullanınız. Bu kremde hassa - birkaç gün zarfında birbirinde dâha beyaz üç renkte teninizi beyazli” tacak olan - “Oksijen beyazı,, yardır. BU iki krem kullanıldığı takdirde memtii” niyetbahş semeresini garanti ederiz —a Devlet Demiryolları ve Limanları işletme Umum idaresi ilânlar! Muhammen bedeli (21333,60) lira olan cebire ve travers bulonları 24/8/1937 sah günü snat 15,30 d kapalı zari usulüile Ankarada idare binasında satın 9” nacaktır. Bu işe girmek istiyenlerin (1600,02) Mralık muvakkat teminat ile kanunf tayin ettiği vesikaları, Resmi Gazetenin 7/5/1936 gün ve 3297 No. lu nüshasili” da intişar etmiş olan talimatname dairesinde alınmış vesika ve tekliflerini ayni gün saat 14,90 a kadar komisyon reisliğine vermeleri lâzımdır. , Şartnameler parasız olarak Ankarada sellüm ve Sevk Şefliğinden dağıtılmaktadır. Malzeme dairesinden, Haydırpqıdı” y (8961) ©