* Hatayd Türklere karşı kurulan teşekküller (Baştarafı 1 inci sayfada) bulunması bütün siyasi unsurları faali- Yete sevketmiştir. Siyasi unsurların faa- Üyeti denildiği zaman da Suriye unsur- larının, Vatanilerin faaliyetlerini —anla- Mak lözimdir. Türkler, sükünet içinde- ?J"k!—_ Hiçbir karekette bulunmuyorlar. âtanilere gelince, onlar her türlü faali- Yeti sarfetmektedirler. Meselâ, kökü *da olan Araba tul Amel ul Kavmi teşkilâtı burada, dört taraftan çağırdığı bir takım mensuplarile güya Türkten ?m bütün Hatay unsurlarından mü- :'w bir içtima akdetmiş ve bu içtima- Ârap, Kürt, Ermeni, Çerkes - bütün :'h:yhşhmymmh Türke karşı müt- r cephe tıril- ğ Phe yapmaları kararlaşi Diğer taraftan, Vataniler çöllerde do- ';::“ bir takım Arap aşiretlerini Hatay &k“d"n içine girmeğe teşvik etmekte- bir t: Meselâ, Nuvaf aşiretine mnsup ni gakım reislerle avenesi iki gündenbe- ülin sokaklarında dolaşmaktadır- - Bir takım aşiretler, güya çölde ku- Şaklık olup hayvanlarını - otlatacak yer h:'m'umdm Amik ovasına girip “..!;:lık kiralamaktadırlar. Bunlara n parayı da Suriyenin verdiği Burada herkesçe maltımdur. Burada bir de gayet tuhaf bir komü- "-ırîL Halis bir Vatari ruhile ya- tömün'zm, bugünlerde türkçe, :':: fransızca, ermenice olarak bir ta- 'Yannameler Deşrederek büyük bir * tü Yapayor. Bu komünistlerin kim- $ u belli olmadığı gibi böyle be- Ön.%ı ler neşretmek için parayı nere- Bbuldukları da meçhüldür. Fakat, Ve &rapça birer nüshasını — size —;'H“ü:m bu beyannameleri okursa- .nığrmı:unıı ki bunlar, Vatarfi dava- Bütmette ve Sancağın bilâkaydü şart Suriyeye bağlı kalmasını - istemektedir- ler. Hattâ, gayet manidar olarak şuna da dikkat ediliyor ki türkçesinde «Yaşasın Suriye İskendrun Sarcağıl» — denildiği helde arapçasında bundan başka «Yaşa- gsın Arap Suriyenin vahdeti'» sözü de bu- lunuyor. Bu beyannamelerin münderi- catı ise, faşizm aleyhinde küfürden iba- rettir. Fakat, bütün küfürler «emüstem- Tekeciler» gibi umum! bir isim altmda galiba yalnız Türklere ve belki de biraz Fransızlara tevcih ediliyor. Demir Göm- leklileri ve müfrit nasyonalizmi ile halis faşist teşkilâtı olan Vataniler bu küfür- lerden uzak tutulduğu gibi bilâkis onla- rın iddialarının lehinde birçok sözler vardır. Bunun için insan bu nevi komü- nizme şaşıp kalıyor. Bütün bu tahrikât karşısında bura Türklerinin müdafaaya muhtaç oldukla- rını söylemeğe lüzum yoktur. Ya bura- da da Türklerin teşkilâtlandırılması, ya- hut öte tarafın bu teşkilâtlı faaliyetine bir nihayet verilmesi icab eder, Bu hu- susta Hataylıların gözü ana vatana mü- teveccihtir. Bugün Hatay hâlâ Suriye- nin idaresi altında bulunmak - hasebile Şam hükümeti burada istediği — tarzda teşkilât yapmakla ve Halayda yeni reji- min tatbikatına intizaren var kuvvetile hazırlanmaktadır. Türkler bütün bu İş- lere karşı seyirci mevkiinde bulunuyor- lar ve himaye görmüyorlar. z Garib bir haber Şam, 6 (Hususi) — Arap istihbarat a- jansı tarafından verilen bir habere göre Tahronda hazırlanan şark misakı ahkiâ- mi arasında İrak hükümeti, Türkiyenin diğer Arap memleketleri âleyhine hu- dudlarını genişletmesine muhalefet et- miyeceğini taahhüt eylemiş imiş. Bu ha- beri buradaki Irak konsolosu kat'iyyetle tekzip elmiştir. Tifo vak'aları ile beraber şehıin çöp derdinden şikâyetler arttı (Bastarafı 1 inci sayfada) Otüruyorum. Yetişmiş bir oğlum Mehtepte okuyordu. Tifoya tutul- ol'::ıu kaybediyorum. lifo umumi vaziyette. Benim Oğlamun tifoya tutuluşu müstesna bir '“ıuh teşkil etmez diye düşünülebilir. t ben böyle düşünmüyorum. Benim tifoya tutulmasına çöpler ve si- h—'"hl Sebob aidular. Aksarayda Namık- 'edildi, taddesinde bir çöp istasyonu tesis leri d Ahirl! ve civarının bütün çöp- “lhlul? buraya dökülüyor, sonra myonlar gel liyor, bu çöpler kamyonlara Yükletiliyor ve 'Topkapıya götürülüp dö- _%.— Biz'm evlerimizde kara sinek- .._:"mıık mümkün değil Ayda on lira ü imha edici ilâç parası veriyor, her- evimde kilolarla sinek öldürüyorum. Yum, e Oğlumun tedavisine — çalışıyo- tldum ginde Yardı, d Zancım buna yetmiyor, perişan Şehrin ortasında çöp istasyonu tdilemiyeceği hakkında — muhtelif ve di ı mMüracast ettim, fakat kimse- h_,_':?*uıı anlatamadım, - tehlikelerden h huı_ hastalıktan korktuğumu söy- .:îm Ve en nihayet te korktuğum başı- ;ltmiuemî kaybetmek tehli- 'etin stüm. Bu berim değil, memle- W derdidir, yazınız Allah aşkına.» söy derdii Ve yüreği yanık vatandaşın bi w"""" Yazmadan evvel bahsetti- Burası İstasyonunun resmini aldırdık. şehrin meskün ve kala- Beldi :'ıine di dan istifade oltmacaktır. Yakında İstan- bulun temizlik kadrosu lüzum ve icaba göre tadil edilmiş olacaktır. Tifo Gıda meddeleri satanlarla hamallara dünden itibaren mecburi tifo aşısı yapıl- mağa başlanmıştır. Halktan birinci aşıyı yaptıranlar aşı istasyonlarına muntazam surette gelerek ikinci aşılarını da yaptır- mağa başlamışlardır. Böyle devam eder- |ge tifo tehlikesi ehemmiyetli surette aza- |lacaktır. lllınınelndı yatak mikdarı artırılacak Şehir hastanelerine, belediye bütçesi- nin müsasdesi nisbetinde, yatak ilüve e- dilecektir. Muhtelif hastanelere yeniden konulacak olan yatak mikdarı 150 yi bu- Tacaktır. Sıhhiye müdürlüğü emrine verilen mu- aveneti içtimarye ve ilâç tahsisatı da ge- gen seneye nişbetle artırılmıştır. Yalnız, muaveneti içtimaiye tahsisatınım sene rihayetine kadar yetişmesi için, Anado- lanun muhtelif şehirlerinden gelip te memleketlerine dönmek istiyenler ara- sında hasta ve tamamen kimsesiz olan- ların yol paraları verilecektir, Yeni helâlar yapılacak Umumi helâlardan bir çoğundan gece- leri istifade olunamamaktadır. Bundan sonra unzm helâlar ve cami avluların- daki helâlar sabaha kadar açık kalacak- tır. Yeniden helâlar inşa edilmesi mu- tasavverdir. Ziraat Vekâleti bu yaz Mezuniyet vermiyor (Baştaratı T inci sayfada) yuniyet vermemektedir. Kombinalar teş- kilâtının yerine kaim olacak etüd büro- sunun teşkilinden sonra programın ha- zırlanmasına devam eğilecek ve jlk plân- da baytari işler tetkik edilecektir. Deri işinin , memleketle birinci deredece e- hemmiyeti hâaiz bir dava halini almış ol- ması bu çığırda âcil tedbirler alınmasını - | zaruri kılmıştır. Yunanistandan 3 güreşçi geliyor Galatasa-ay klübünün otuz üçüncü yıl. - İdönümü için İsveçten olduğu gibi Yuna- ijkistandan üç güreşçi getirilmesi karar- laştırılmıştır. Bu güreşçiler hafif sıklet olacaklardır. — BoN Posr. Londrada bir aşk materası Servet aşka galip gelemedi Kaçan kızıni tayyare ile takip eden milyoner baba nihayet onu sevdiği fakir delikanlıya vermeğe mecbur kaldı Marta ve babası Marta Y7 yaşında bir mektep tale- besidir. 34 yaşlarında Hupe isminde bir Macar ile sevişmiş, Gretna Grcende ev- Jenmek fikrile burayı kaçmıştır. Lâkin her iki sevgili reşit olmalarına Tağmen mahalli kanımlara göre, yirmi bir günlük ikamet müddetini dolduramanlış bulun- duklarından bu emellerine nall olama- mışlardır. Bunun üzerine de beş mil öte- deki bir köyün biricik otelinde yerleşe- rek, dolacak olan 21 günü beklemeğe baş- lamışlardır Fakat gün doğmadan meşimei şepten neler doğar.. İşte Marta, bir sabah e- dasında mişıl müşil üyürken — Şikagolu zengin babesı Corçkar otele gelmiştir. Kızını bulmak ve yakalamak için tay- yare ile Londraya, oradan da otomobil ile bu köye gelen, boğrı yanık, gönlü küs- kün baba, ayaklarının ucuna basa basa, delikanlının yattığı odayı geçmiş, yavaş- ça kızının odasının kapısını açmış, bir ha- yalet gibi yanma yaklaşmış, onu dürte- rek uyandırmiış, ver «— Haydi demiş, çabuk giyin baka- lım!... Kız, mukavemeti, itiramı lüzumsuz bul- muş olmalı ki hiç bir ses çıkarmadan gi- yinmiş, ve birlikte otelin merdivenleri- ni inerek Fapıda bekliyen otomobile ufak bir münakaşadan sonra binmiş ve ara- ba da harcvet etmiştir. Otomobil bir baş- ba otelin önünde durur durmaz, kız bir- den atlıyarak, sokakta kaçmıya başlamış, babası da arkasından kovalamış, Marta, tnımadığı bir eve dalmış, babası da onu takip etmiz, ve uzun bir çekişmeden son- ra baba, kız tekrar ötele dönmüşlerdir. Kahvaltılarını yiyen baba kız, tayya- re meydan'ına gitmişler, oradan Londra- ya uçmuşlardır. Tayyareli baba, — kizını kendi oturduğu otele götürerek bir odaya kapamıştır Şikagolu zengin baba gazetecilere şöy- 1e dert yar.mıştır: «— Londraya dönünciye kadar ken - dimde değ:Iâim. Rahat bir nefes alama- dım, daha bir çocük olan kızım Marta, sevgilişslne, geçen sene Fransanın cenu - bunda rastlamış. Keşki göndermez olsay- dim. Biraz hava algın, bütün sene çalı- şa çalışa yorulmuştur, Fransada bir do- laşsın, derniş, onu oraya göndermiştim. Bu sefer de Krahçe vapurile Londraya geldik. Atşamıma bir telefon. Meğerse herif imiş.. Kızımla bir şeyler konuştular, Babalık bu'.. Merak ettim. Kızım ne di- yor, kim bu!.. dedim... Marta kemküm et- ti pirelendim. Amma tenk vermedim. Neyse, ertesi gün oldu. Öğleye doğru - bu sefer de - Marta telefon etti. Ve öteberi alacağından öğleye yemeğe beklememe- mi söyledi. Eh oluz a. Burası Londra, kızumın da alacağı şeyler - bulunabilir.. Rahat rahat vemeğimi yedim. Saat üç, dört beş oldu. Kız görünürlerde yok, Fe- na balde telâşlandım. Derken tekrar bir. telefon. Kızım, İskoçyada bir köyde bu- lunduğunu ve yerini bulduğum otelde ol. duğunu söylemez mi?. Ne yapacağımı şaşırdım. Elim ayağım sapır sapır titremeğe başladı. O dünkü telefon vak'asının, bu işle alâkası olaca- ğını hatırladım. «Muhakkak, dedim, herif kızımı kandırdı, şimdi de istediğini yap- tracak... Ve imdedıma yetişen bir arkadaşla bir plân kurduk ve kızımı © canavarın elin- den kurtarirm...> * Şikagolu zengin gazetecilere bu cüm- Teleri söylerken, kuzımı, şen ve şatır sev- gilisinin kolunda otelin merdivenlerini. Ğııh' Yaz tatillerini birarada geçiren zengin ve fakir çocukları (Baştarafı Binci sayfada | w- Senin mi bu mektup? — Benim! — Kime yazdın? — Bir ahbabım: — Okumamıza izin verir misin? — Tabil. * Zarfı alıyorum. Üzerindeki isme bakı- yorum: «İhap Hulüsir... Bu isimdeki meşhur ressam, benim de dostlarımdan. Fakat küçüğün: <Ahba - bım!>» deyişine bakınca, kendi kendime: «Anlaşılan, diyorum, bu isimde bir ço- cuk olacak!» Küçük Necati soruyor: — Tanunaz mısınız onu? — Kimin çocuğudur? — Çocuk olur mu? Koskoca ressamdır! Hayretle sordum: — O halde senin nereden ahbabın olu- yor? — Ben de koskoca adamım da ondan! — Kaç yaşındasın sen? — Ben or iki yaşımdayım amma, ana- ma, babama, dört kardeşime bakarım! Merakım artıyor; — Talebe değil misin sen? — Talebeyim tabil... Bu sene ilkmek- tebi birinellikle bitirdim, Fakat bu para kazsnmama mâni de- Kila? Mektepten sorra ve tatillerde, Ka- dıköy iskelesinde gazete, kitap,mecmua satarım, — Baban çalışmaz mı? — Çalışmazdı! — Şimdi sen xampta keyfe dalmışsın. Kim bakacak anlara? — Ben onların ratfakasını temin ettim de geldim buraya! — Hazır paran mı vardı? — Hayır. Hazır param, ancak buranın ücretini ödememe yetti. Fakat dedim ya size, benim, büyük adamlardan bir çok ahbaplarım vardır. İhap Hulüsi ah- babımdır. Adalı Avni ile canciğerizdir. Saylâv Salâh Cimcoz dostumdur. Hattâ sizin Ercümend Ekrem Talüyla bile tanı- şırız. Senli benli konuşuruz. Son haddini bulanı bir takdir ve me- rakla sordum: Ankara mektupları: —E? — Esi sağlık.. Salâh Cimcozdan, Adi Avniden rics ettim. Onların — yardımile babamı bir işe yerleştirdim. Kendim d rahat rahat buraya geldim. — Nereden tanırsın bunları? — Kadıköy iskelesinden. Hep bend alış veriş ederler. Onlara halimi a tim Çalıştığım içiz, hepsi de sevdiler Bi ni. Adah Avni bir esvap aldı. Salâh Cü coz bir saât verdi. İhap Hulüsi, pabuçlarımı, bu gümleğimi hediye ettf. Prens Ömerin zevcesi Prenses Emine Öü bir bisiklet verdi! Rumelili oldı küçücük başına gin zekâ serbest © vimli sima, sev: miye bol bol kâti! u söyliyen küçüğün 1 sığdığına şaşılan da, ve alabildiğine ginin hikmetini kej İhap HBulüsiye — yazdığı «buraya gel, konuşalım. Gelirken deniz başlığile, kırmızı bir deniz pabuci getir!» diyor. ğ Anasma yazdığı mektup ise aynen gu «ÂAnne, yemeklerimiz iyi, rahatımız rinde, yataklarımız temiz, kampımız Ye» şilköyde Trenden inince kime — sorsal gösterir. Her gün ziyaret kabul ediliyor. Seni dört gözle beklerim. Eğer sıkıştı hiç sıkıhaa, bizim kitapçı babaya uğı sazna benim hesabıma para versin. Ben na tembih ettim. Biz onunla sonra h saplaşacağız. Gelirken bana da ondan Tos man getir. Cinai olmasın. Babamın eli rinden, kerdeşlerimin gözlerinden öpes rimle » Görüyor musunuz, on iki yaşındaki io reisini! Ayrilirken bana: — Sen, Jiyor, bizim Ercümendâ Ekı selâm söy Ben, kücük Necati Biniciye, bu ya; kesip saklamasını tavsiye ediyorum, çüne kü eğer hayatın alçak bir çelmesini mezse, bu zekâsile, bu şansile, ve bu gay« retile mütenasip olan çok yüksek mevlde kavuşacağı gün, bu satırlar, onun n hediye edebileceği en kıymetli vesika ö labilir! y Naci Sadullah B Ankarada tarih sergisi hazırlıkları ve: Nafia müzesinde gördüklerim (Baştarafı € ma sayfada) hğında Malatya - İsmetpaşa köprüsü ile Adana - Karaisalı yolunda 72 metre açık- hğında betonarme Kürkün köprüsünün maketleri. Cumhuriyetin eserleri önün- deyim. İmtıyaz dağıtmıyan ve verilmiş- Jerden memleketi kurtaran rejimin eser- leri önünde... Saltanat yüzlerce yıl içinde yurdda an- cak 60 köprü kurabilmişken, cumhuriye- tin on küsur yılda T4 üncü köprüsünü beş on gür evvel halka açtığını hatırlıyo- rum, İnşa hal'nde olanlar da başka. Bu köprüleç yalnız bir geçit değil, her biri balk yığınlarını rejime ısındıran birer hağ. ; Aafyon » Antalya hattı temel altma res- Yminde kullarılan gümüş kazma ve kü- rek müzeceki camekânlardan birini süs- süyor. Daha ötede Çatalağzı trenile ge- gen yılın sonunda Ankaraya ilk gelen si- yah elmas yığını. Muhtelif şirketlerin satın alınma mukavelelerini imzalamış olan- kalemler... Askerf fabrikalarımızda yapılmış raylar, eski ve yeni Ankara is- tasyonlarınm maketleri, 1939 da açılacak Sivas demiryolları atölyelerinin maketi, Etimesutta Marköni tarafından yapıl- makta olan telsiz istasyonu ve Yenişehire giden yol üzerinde kurulmakta olan sütd- yo binasının maketleri. Duvarlarda bü- yük inşa horeketinden poz poz resimler... Yanda yağlıboya büyük bir tablo. Ba- #it bir telçrafhane odası. Makine başında çalışan fesli bir telgraf memuru. Duvar- da kör bir ziya saçan tenekeden petrol Jâmbası. tırmanırken görünce, şaşalamış: — Hay Allah müstahakını versin. Bu kadar masraf ettim. Gene istediğim ol- madı.. Ne yapalım!. Bari, bunları baş göz edeyim, diye mırıldanmış ve yanlarına koşarak: «Haydi çocuklar.. Nikâh dairesine gi- delim. Vaktimiz de az, hani!...» demiş- tir. İhtivar gezetecilerin hayret dolu na- zarları önünde yeni damadı ile kızının ortalarına geçip, kollarına girmiş, nilâh dajresine doğru yollanmıştır. Masanın b.r ucuna ilişmiş üzerinde Juk bir perdesü, başında kalpak, ka; çatkın Mustafa Kemal memura emirler Bi yazdırıyor.. Milli mücadele y: dan canlı ve tipik bir sahne, Ressam Şerefin tarihe malolan bir seri. Müzeden heyecarım artarak ayrılı TuM... l ü Mecdi S, Sayman 7 Tarihi tetkikler ( Baştarafı 9 uncu sayfada ) gönüllere coşkunluk veren bu eşsiz öz leri binlerce emsalinin içinden t. İçlerinde esmerler, kumrallar, s: lar, narin ve tombulların hepsi de sa; 1 ları müsavi elmak üzere gruplara ayrıl « mışlardı. Grreksyüz ve gerek vücut gü zelliklerini mümkün olduğu kadar gö recek şekilde renk renk kıyafetlere kulmuş; süslenmişlerdi. İçlerinden on tamesi düka altınl altın tepsileri başlarının üstünde taşı yorlardı Diğer on tanesinin taşıdığı g müş tepsiler içinde muhtelif cins ve bo da altın paralar vardı. Arkadakilerin her birinde gümüş paralarla dolu gümüş tej ailer, altın ve gümüş leğenler; keza altın. ve gümüşten yapılmış işlemeli, mücev « herli ibrikler; bardaklar, taslar, he ler, şişeler, tabaklar bulunuyordu. — Altınlar gelinin başından yağmur gi sı_çıhyorveıluıı işlemeli uzun etekleri ain etrafına üşüşen saray hizm daha uzaklardaki halk tarafından —iti kakışa kapışılıyordu. Sultan Murat birinden aldığı hediyel ri diğerine veriyor; kendisi için hiç şey saklamıyordu. » Çünkü gelini ona bu hediyelere göre mukayesesi imkân olmıyacatkadar kıy - metli olan dört büyük ve zengin şeh anahtarlarını getirmişti ve padişah a ;I:ınhiç bir zaman başkasına verm a Turan Can